Protestanlık ve Katolikliktik Arasında İslam
- Bilindiği gibi Hristiyan alemi, Katolik kilisesinin baskısını uzun yıllar çekmiştir. Dinin öz kaynaklarından uzaklaşarak menfaat düşkünü bir "din adamı" grubu oluşmuştu. Martin Luther isimli bir din adamı buna karşı ilk köklü çıkışı yaparak, mevcut yanlış dini anlayışa isyan etmiş, öz kaynaklara dönüş fikrini savunmuştur. Bu mücadelesinde nispeten başarılı olan Luther, "Protestanlık" adında yeni bir anlayış geliştirmiştir. Bu çerçevede düşünürsek, protestan görüş İslam toplumlarında ne kadar yer bulabilmiştir?
- Şekli olarak Luther'in gördüğü bazı problemleri dinde gören kişi, ister istemez, bu dinin kaynağına döner. Ya insanların dini bildiğini kabul eder, dini olduğu gibi benimsersiniz ya da bilindiği varsayılan dinin asıl kaynağa uygunluğunu tespit etmeye çalışırsınız. 0 açıdan Protestanlığa dönüş ile 19. yy. müslümanlarının Kur'an'a dönüş anlayışında bir paralellik vardır ve bu doğaldır da. Bunda direkt olarak Luther'in etkisini görmüyoruz. Vakıa Luther'in karşı çıktığı bazı "Katolik anlayışlar" ile 19. yy. İslam toplumundaki eleştirilen konular hususunda bazı benzerlikler vardır. Papa'nın kutsallığı gibi İslam toplumunda da din adamları, nassların üzerinde tutulan, her dedikleri doğru kabul edilen kimselerdi. Bu nedenle "geleneksel İslam" ile "Katoliklik" arasında önemli paralellik vardır. Katoliklikte İncil'in tamamını değil, gerekli olanını anlatalım fikri vardır. Müslümanlar arasında da bu durum vardır. Halen de sürmektedir. Katoliklik'te, dini ayinler dini vaazlar biçiminde olup, İncil'den okunan pasajlardan oluşur ve cemaat tarafından anlaşılıp anlaşılmamaları önemli değildir.
- Bu bir karizma mı sağlıyor?
- Burada geleneksel İslam ile Katoliklik arasında bir benzerlik vardır. Bizde de Kur'an'ın okunmasındaki amaç sadece okunmasıdır. Bazılarına göre Kur'an'ın anlaşılması dinin yararına değildir. Öyleyse müslümanlara anlatılacak din, din alimlerinin tornasından geçmelidir, anlayışı hakimdir.
Gerek İslam, gerekse Hristiyanlık, ortaya çıkışlarında saf ve ilahidirler. Yaşanan her din mutlaka sapmalara uğrar. Yaşanan İslam ile Hristiyanlık'ta sapmalar olmuştur. Din mensupları bu sapmaları dinlerinin temel kaynağına müracaat ederek giderebilirler. Protestanlıkla yapılan budur. Kur'an'a dönüşü savunan İslam alimlerinin de yapmak istediği budur. Ancak hristiyanlar ilk dönem Hristiyanlığı'na dönmek için fazlaca sağlam kaynak bulamayacaklar. Oysa İslam için bu böyle değildir. Örneğin İncil'e dönmek isteyen bir hristiyan şu anda hristiyanlar arasında geçerli kabul edilen dört tane İncil'le karşılaşır. Bu dört İncil arasında birtakım farklılıklar da vardır. Hatta bu dört İncil İsa'nın ölümünden bir asır sonra yazılmıştır. İlk yazıldıkları orijinal dilleri mevcut değildir. Mesela, bir Alman hristiyan İncillere döndüğünde İsa'dan bir asır sonra yazılmış İncil'in tercümesinin tercümesi ile karşılaşır.
- İnciller tahrifata uğramış mı?
- Uğramıştır. Onlar kaynaklarını unutmuşlardır. Öte yandan, Kur'an'a dönen bir müslüman tek kaynakla karşılaşır. Kur'an hem yazılı, hem şifahidir. Müslümanların tüm mezhepleri aynı Kur'an'a inanırlar. Öyleyse İslam'ın özüne dönmeyi isteyen müslüman için kaynak problemi yoktur.
- Bu arada 19. asırda Kur'an ve Sünnete dönüş hareketi müslümanlar arasında yaygınlık kazandı. Kur'an ve Sünnetin muhtevası ye çerçevesinin çizilmesinde müslümanlar sorun yaşamadılar mı?
- Kur'an sorun olmadı ama müslümanların bir kısmı için Sünnet, hadisler ve uygulamalar problem oldu. Bazı müslümanlar hadis içinde gördükleri tutarsızlıklardan yola çıkarak sünnetten tamamen vazgeçtiler. Tıpkı Protestanlığın etkisinde kalarak, İncillere dönen hristiyanlardan bir kısmının İncillerden vazgeçmesi gibi. Burada İncillerle hadis külliyatı arasında bir benzerlik söz konusudur. Halbuki bir hristiyan için İncillerdeki tahrifattı düzeltme konusunda ölçü alınacak bir temel olmadığı halde, müslümanlar için hadis külliyatındaki bu çelişkileri aşma imkanı vardır. Müslümanların elinde başvuracağı -tahrif olmamış- bir Kur'an vardır. Kur'an ölçü alınarak, hadis külliyatındaki olumsuzluklar aşılabilir.
- İslam kendisinden beklenen, modernizme alternatif olmanın motor gücü olabilir mi? Şayet böyle bir rolü üstlenirse, İslam kendisi olarak kalabilecek mi?
- Müslümanlar yabancı kültürlerin etkisinde kalmadan ve müslümanlar geçmişteki birikimlerini gözardı etmeden yeni atılımlar gerçekleştirebilirler, Bu atılım, müslümanların kendi modernizmi olabilir. Ama kafasına Batı modernizmini yerleştirmiş kimse, dinin anlaşılması konusundaki yeni inşa hareketinde Kur'an'ı modernist anlayışına uyarlama çabası içine girebilir. Aslında, bu imtihan yurdu olan dünya hayatının kaçınılmaz bir sonucudur. Tartışma ortamı sağlıklı zeminlere oturtulduğu taktirde endişeye gerek yoktur. İnsanlar birbirlerini itham etmeden tartışırlarsa, bu tartışmalar hayırlı sonuçlar doğurabilir. Ben hiçbir zaman müslümanların Batı'da oluşan modernizmle tam paralellik arzeden bir yapıya kavuşmalarını arzulamıyorum. Zaten Kur'an'da bu sonucu ortaya çıkarmaz. Diyelim ki, bu çalışmalar sonucunda birtakım hatalar yaptık, hata insan olmanın sonucudur. Önemli olan hatadan vazgeçiştir. Hayat da budur. Yaratılış kıssasını hatırlayın, melekler, Adem'in yaratılışına nazik bir biçimde karşı çıkmışlar. İsimlerle imtihan edilmeleri sonucunda bu hatalarından vazgeçmişlerdir. Adem'in yaratılışında İblis de hata yaptı. Ama o hatada ısrar etti. Bir müddet sonra Adem de hata etti. Hatası ortaya çıkınca melekleri örnek alarak hatasından döndü. Yaşarken hata edilebilir. Ancak şeytanın yaptığı gibi ısrar değil, melekler ve Adem gibi hatadan vazgeçiş önemlidir.
Müslümanların mevcut din anlayışını devam ettirmeleri, mevcut olumsuzlukların devamı anlamına gelecektir. O halde bir şeyler yapmalıdırlar. Bunu yaparken hata yapabilirler. Hatalarının farkına varınca melekleri örnekle hatadan dönmelidirler.
Şunu demek istiyorum; vahiy ile olan ahit zaman zaman tazelenmelidir. Vahiyle ahdimizi yenilemek topyekün tekrar Kur'an'a dönmektir.
- İslam dünyasında modernleşme eğilimleri olduğu ileri sürülüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Tabii ki, eğer söz konusu olan, dini anlayışlarda gündeme getirilen yeni söylemler ise, şunu söyleyebiliriz: Daha çok gelenekçi olan kesim her yeni söylemi modernizm olarak algılamakta. Vakıa, bu söylemler içinde modernizmin etkisinde olanlar da vardır. Haddi zatında modernizm hakkında söylediklerinin tamamını bir tarafa atmak da doğru değildir. Yanlış bir örgünün içinde birtakım doğrular da olabilir. Bence müslümanların yapacağı şey söylenenin doğruluğunu ve yanlışlığını tespit etmektir. Bazen söylenenin kim tarafından söylendiği önemlidir ama genel bir kural elde etmek istiyorsak söylenenin kendisini incelemek ve onun üzerinde durmak gerekir.
- İslam toplumları son ve hakiki dine sahip oldukları halde neden geri kalmış durumdadırlar? Batı'nın siyasal ekonomik üstünlüğü neye dayanıyordu. İslam toplumlarının gelişimi için çözüm nedir?
- Müslümanlar geri kalmış denilirken, eğer topyekün bir geri kalmışlık kastediliyorsa bu doğru değildir. Belki ekonomik ve teknolojik bir gerilikten söz edilebilir. Allah, insanların doğruları bulmaları için, din alanında vahyi ve onun desteğine de aklı vermiştir. Teknoloji gibi alanlarda ise, aklı vermiştir. Batılılar aklı kullandılar. Müslümanların son dönemleri gözlendiğinde, sanki her ikisinden de mahrumdular. Yaşantı itibari ile vahiy tahrif olmuş, hem de akılla araları da pek iyi değildi. Kur'an'da beş yüz küsur yerde "akletmez misiniz" buyrulduğu halde, müslümanların son dönemlerde akletmeyi bir tarafa bırakmaları (M. 13. asırdan sonra) söz konusudur. Bunu şuna bağlıyorum. Mutezile ile ehl-i sünnet arasındaki çatışmada ehl-i sünnet Mutezile'yi akılcı diye tanıdığı için akla ve muhakemeye karşı tavır aldılar. Örneğin; "Dinde aklın yeri yoktur", "eğer dinde aklın yeri olsaydı meshin üstü değil de altı mesh edilirdi" ya da "aklını ilk kullanan şeytandır" şeklindeki tekerlemeler yaşanan İslam'da yaygın bir hal almıştı.
İmam-Hatip orta ikinci sınıfta iken, ders hocama kader ile ilgili bazı sorular sormuştum. Hocam saçımdan tutarak çekiştirmeye başladı. Ve "bu işlere ne senin ne de benim aklım erer. Ehl-i sünnet çizgisinden sapmayacaksın, ne diyorlarsa onu kabul edeceksin" dedi. Aynı hocam derste şunu da söyledi: "Şimdi biz yaşıyorsak bu diyarda yaşayan evliya (toprak altındaki) sayesinde yaşıyoruz". Ben kalktım, "Hocam; "Bu evliya dediklerin bizden mi yoksa kafirlerden yana mı? Madem bu kadar güçleri var neden hep müslümanlar eziliyor. Bir himmet etseler de" Hocamın cevabı, "Zaten sen ehl-i sünnet çizgisinden sapmışsın, az evvel ne dedim, ehl-i sünnet ne yapıyorsa onu yapacaksın". Ehl-i sünneti de kendimize benzetmiştik ve babalarımızın söylediği ne ise ehl-i sünnet olmuştu.
- Max Weber, Batı'daki protestan ahlakı kapitalizmi doğurmuştur ama kapitalist birikim protestan ahlakını silmiştir der. Bu tehlike İslam içinde söz konusu mudur? Protestanlığın başına gelenler İslam'ın da başına gelebilir mi?
- Protestanlıkla birlikte bireyselciliğin ortaya çıktığı doğrudur. Ancak sosyal olayları tek bir sebebe bağlayamayız. Belki kapitalizmin ortaya çıkışında Protestanlık sebeplerden biridir. Daha önce de belirttiğim gibi, İndilere dönen bir hristiyan ile Kur'an'a dönen bir müslümanın karşılaştığı içerik aynı değildir. Ama sürü şeklindeki bir toplum mu yoksa bireyin kendisine güvenerek birtakım şeyler ortaya koyması mı? Karşılaştırılacak olursa; elbetteki bireyselcilikten yana tavır koymak gerekir. Bununla birlikte Kur'an'a dönen müslüman için olsa olsa Kur'an eğitiminin ortaya çıkardığı birey ve toplum söz konusu olur. Bununla şunu kastetmiyorum, Eğer müslümanlar dinlerini gerçeği üzere anlamış olsalardı, sanayi ve teknoloji alanında Batı düzeyinde veya daha bir ileri seviye kat edebilirlerdi, Sanayi ve teknoloji alanındaki üretim, toplumların ihtiyaçları düzeyinde olmalı, tabiattaki ekolojik dengeyi bozmamalıdır. Neticede müslümanlar kendi yapı ve anlayışları çerçevesinde teknoloji geliştirirler, Bunun sınırlarını çizmek zor. Ama günümüzde bazı müslümanlar teknoloji ve sanayi derken akıllarına atom, nükleer, kimyasal bombalar geliyorsa, burada bir tutarsızlık söz konusudur. Belki bazı müslümanların aklına bu tür şeylerin gelmesi her yerde ezilenlerin müslüman olması sebebiyledir. Ama müslüman olaylara bakarken, olayın içinde hapsolmamalıdır. Daha geniş bir bakış açısı ile düşünmelidir.
- Türkiye'de İslam 'in Protestan yorumunun varlığından bahsedenlerde İslam'ın Katolik yorumunun hakim olduğu söylenebilir mi?
- Söylenebilir. Dinlerin tarihi serüvenleri içinde bu tür benzerliklerin ortaya çıkması doğaldır. Ama ne Katolik gibi düşünen müslüman Katoliklik'ten etkilenmiştir ne de Kur'an ve Sünnet diyenler Protestanlık'tan etkilenmiştir. Bunu genelleme yaparak söylüyorum. Her toplumda her zaman istisnalar olur.
- Katoliklerin temel kaynağa (İncil) bakış açılan ile örtüşen bir eğilim İslam dünyasında karşılık bulmakta mıdır?
- Dinlerin tarihi serüvenlerinde özellikle fırka ve mezheplere bölünmede birtakım benzerlikler olacaktır. Bu bağlamda şekli kutsamalar ve Kur'an'ın teberrüken okunmasını, ayrıca Kur'an'ın anlaşılmazlığı fikrini Katolikliğe benzetebiliriz. Katoliklerde din adamlarının kutsanması ile kimi müslüman çevrelerde din adına kimi şahısların kutsanması benzemektedir.
- Bazı müslümanlarla Protestanlık arasında bağ kurulurken, niçin aynı çevreler geleneksel İslam ile Katoliklik arasında bağlantı kurmazlar?
- Her şeyden önce bu tür kıyaslamalar kimi insanları dışlamak için yapılır. Kendi durumu Katolikliğe benzeyen kişinin böyle bir benzerliğe dikkat çekmesi düşünülemez. Genelde meseleleri bir bütünlük içinde tahlil etme ve birtakım çözüm yolları üretme gücünden mahrum olanlar kendileri gibi düşünmeyenleri birilerine benzetme ihtiyacı, duyarlar. Örneğin; İslam dünyasında yerleşik muhafazakar din anlayışına uymayan dini akımlar -Vahhabiliğe benzesin veya benzemesin- Vahhabi damgasını yemişlerdir.
- İslam'ın hiçbir din/dindışı harekete benzememe iddiası var mıdır?
- Aslında İslam'ın şu veya bu görüşe benzeme ya da benzememe gibi bir problemi yoktur. İslam bir bütündür. İnsan hayatında bıraktığı bir gedik yoktur ki o kısım İthal fikirlerle doldurulsun. Bununla birlikte insanlar meramlarını anlatabilmek için topluma hakim kültür ve düşüncelerden birtakım unsurları kullanırlar. Bu anlamda kısmi birtakım bakış açıları söz konusu edilerek zaman zaman mevcut sistemlerle İslam arasında birtakım kıyaslamalar yapılabilir.
- Bir ilahiyat profesörünün kendisini İslam 'in M. Luther'i gibi görmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Sadece bir ilahiyat profesörü için değil, her müslüman için şu söyleyeceklerimiz söz konusu edilebilir. Her şeyden önce müslüman için kaynak Kur'an'dır, pratik hayatta ise peygamber (s)'dir. Başka bir insana özenti duyanın ruh halinde bazı zaafiyetlerin var olduğu aşikardır.
Rop: Murat Kayacan
- Kavurucu Sıcağın Bunaltamadığı
- Özgürlük Ve Adalete Ancak Direnişle Ulaşılır!
- Eleştiride Ölçü ve Ölçüsüzlük
- Mazlum-Der Partileşiyor mu?
- DGM'de Savunma
- Düzenin Baskıcı Politikaları ve Avukatlık Mesleği
- Mağluptur Bu Yolda Galip
- İran'da İktidar Savaşı
- Balkanlar ve Kosova Özelinde Egemenlerin Hakimiyetlerini Sürdürmesinin Kaynağı
- Filistin'den Sahneler
- 21. Yüzyılda Ortadoğu
- Protestanlık ve Katolikliktik Arasında İslam
- Yanlış Tezkiye Anlayışları Kur'ani Kavrayışla Aşılabilir
- İslami Vahdetin Anlamı ve İmkânı
- Kur'ani Açıdan Sanat ve İslami Mücadeledeki Yeri
- Bir İran Köyünden İzlenimler
- Anadolu Lisesi Giriş Sınavında Başörtüsü Yasağı Protesto Edildi
- Trakya Üniversitesi'nde Uzaklaştırma Cezaları ve Yaşar Kaplan in Hataları
- Fen Fakültesinden 11 Öğrenci Atıldı
- Okuldan Atılmalara Sessiz Kalınmadı!
- Aşk Muhabbetlerinin Dayanılmaz Hafifliği
- “32. Gün" Alemdaroğlu'na Dar Oldu Ama...
- Direniş Şiarları Almanya'da da Yankılandı
- Bilginin Gücüyle Amel Etmek
- Direnişin Ayağa Kalktığı Bir Gençlik Gecesi