1. YAZARLAR

  2. Zafer Bangaş

  3. Pakistan: İdeal ve Düşün Ölümü

Pakistan: İdeal ve Düşün Ölümü

Eylül 2010A+A-

Crescent, Ağustos 2010

Çev: Esra Saraç

Pakistan bu ay 63. yılını geride bıraktı ama bunun yönetim tarzı veya tüm bu yıllardaki gelişimi açısından olumlu bir tarihsel birikim olduğunu söylemek güç. Her ne kadar klasik anlamda bir savaş neticesinde gerçekleşmiş olmasa da, Pakistan’ın doğuşu 1947 Ağustos'unda Hindistan'daki evlerinden çıkarılan milyonlarca insanın göçünün meydana getirdiği büyük acılar ve katliamlarla lekelenmişti. Bağımsızlığından beri Pakistan, geleneksel düşmanı Hindistan'ın ekonomik programına erişmenin oldukça uzağında, hatta bağımsızlığını çok daha sonraları elde etmiş Kuzey Kore, Malezya, Singapur ve benzeri ülkelerin de gerisindedir. Belki de gurur duyabileceği tek alan Pakistan'ın Sam Amca'nın baskılarına rağmen, yorulmak bilmeksizin çabalarını sürdüren Dr. Abdul Kadir Han'ın koordinesinde geliştirdiği nükleer kapasitesidir. Bu alandaki başarılar üniversitelerdeki Amerikan ajanı kılıklı profesör ve akademisyenler tarafından baltalanmaya çalışılsa da devam ediyor.

Pek çok kurban verilmesine ve aynı zamanda kuruluşuyla büyük umutlar uyandırılmasına rağmen Pakistan'da ters giden nedir? Başlangıçta insanlar yardım eli uzatmak konusunda çok istekliydi. Yeni bir ülkenin kendi ayakları üzerinde mümkün olduğunca çabuk durabileceği ve işlerin yoluna gireceği konusunda aşırı bir iyimserlik vardı. Şüphesiz ilk günler oldukça zordur ve insanların destek ve coşkusu için bir ülke varlığını sürdüremez ama mevcut durum artık iyimserliğe çok az yer bırakmakta. Bu sadece ekonomik darboğazdan değil, iktidar elitlerinin tümüyle yozlaşmış ve ehliyetsiz kişiler olmalarından kaynaklanmaktadır. Devlet başkanı Asıf Ali Zerdari bir sokak çocuğu, hırsızlık zanlısı ve sabıkalı. Onun gibi birinin başkanlık konumuna yerleşmiş olması rezalet fakat bu, Pakistan'ın kötü durumunun da bir yansımasıdır.

İnsanların yüz yüze geldiği acı gerçekleri gösteren bazı istatistiklere bakmadan önce, “Pakistan projesi”nin kuruluşu sırasında nasıl raydan çıkarıldığını değerlendirmekte fayda var. Pakistan İslam adına oluşturuldu, varoluşunun başka bir gerekçesi yoktu.Buna karşın elitler İslam’ı hayatın her alanından uzaklaştırmak için ellerinden geleni yaptılar. Müslüman halk, herkes için sosyal, siyasal ve ekonomik adaletle birlikte hilafet olarak modellenmiş bir İslam devleti fikrini desteklemişti. Elitlerse açıkça, Hindistan'ın bir parçası olarak kaldıklarında daha güçlü Hindu seçkinlerle rekabete girmek durumunda kalacaklarını görerek, bu riskin bulunmayacağı bir ulus devlet istemişti. Bunun yanı sıra, Pakistan'daki seçimlerde kazanacak olanın kuyruğuna takılan feodal beylerin çoğu bunu, Pakistan ülküsüne olan sadakati ya da inancından değil, oportünistliğinden yaptı. Pakistan'ın oluşumu kesinleştiği zaman bugüne dek uzak durdukları harekete küçümseyerek katıldılar. Ayrıca, bu feodal beyler İngiliz kolonicilerinin gönüllü araçları olarak ihanet ettikleri Müslümanların çocuklarıydı. Terbiye ve ahlak kurallarının onların düşünce ve lügatlerinde yeri yoktu.

Bu durum, sokaktaki adamla elitlerin düşünceleri arasındaki derin uçurumu açıklıyor. Pakistan halkının büyük çoğunluğu sade, dürüst, terbiyeli ve çalışkandır. Bunlar Kur'an’dan ve Hz. Peygamber'in (s) sünnetinden öğrendikleri değerlerdir. Elitlerin aksine halk, İslami değerlerin toplumda uygulandığını görmek ister ama bunun nasıl olacağını bilmez. Sözüm ona dinî liderler dahi onları yarı yolda bırakmıştır. Öte yandan elitler, hakkında konuşmaya bayıldıkları yapay bir ulusalcılığı empoze etmeyi denemiş fakat başarısız olmuşlardır. Zira Pakistan tek bir kavimden oluşmamaktadır, sınırları İngiliz kolonicileri tarafından keyfi biçimde çizilmiş bu büyük kaotik bölgede yaşayan birçok kavim vardır. Küçük asalak iktidar sınıfı, kendisinden kurtulmaya çalışan yoksullaşmış halk kitlelerinin büyük bedeni üstünde oturmaktadır.

Devlet ve halk arasında bir sosyal sözleşme olduğu varsayılır. Bu belli temel ilkelere dayalıdır. İnsanlar devlete bağlılık sözü verir ve yasalara saygı duyar, buna karşılık devlet kaynaklarını elde tutan iktidar insanların sosyal, siyasi ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür. Devlet aynı zamanda makul bir düzeyde güvenliği de sağlamalıdır. Ne yazık ki Pakistan'da bu ihtiyaçların hiçbiri karşılanmamaktadır. Amerikan politikalarının ve sözüm ona terörle mücadelenin bir sonucu olarak gittikçe yükselen bir hukuksuzluk vardır. Ne polis ne de diğer güvenlik birimleri halkı korumakta, aksine zulmetmektedir. Bu birimlerin temel fonksiyonu elitleri korumaktır. Mesela, Zerdari şüpheli bir durumda yüksek korumalı başkanlık balonu için her türlü tedbiri alır, kilometrelerce trafik sıkışıklığı yaşanır. Sokaklar “halkın başbakanı” için boşaltılır. Olası bir suikastı önlemek için, içinde farklı-önemsiz kişilerin bulunduğu aynı tipteki kurşungeçirmez arabalardan oluşan birçok konvoy başkanlık binası çevresinden eş zamanlı olarak ayrılır.

Bu gülünç olacak ama bu tür aksaklıklar çok sık yaşanmakta. Her başbakan ve üst düzey yetkili detaylı-özenli bir protokol ister ve elde eder de. Bu oyunun adı üstünlük sağlamaktır. Tüm seviyelerdeki devlet yetkililerinin yegâne ilgi alanı hazineden olduğu kadar halktan da çalmaktır. Politikacıların çoğu, eğer vergisini ödediyse, ya feodal bey ya da sanayi baronudur. Ancak ne Zerdari ne de Başbakan Yardımcısı Yusuf Rıza Geylani vergilere ödenen miktar hakkındaki soruları yanıtlar. Muhalif lider Navaz Şerif'in sözcüsü neden vergi vermediğini açıklarken Şerif'in son üç yıldır yurt dışında bulunduğunu ve tüm mal varlığını yakınlarına harcadığını söyledi. Malvarlığını ve vergilerini tümüyle ödediğini açıklayan parlamenter ve iş adamı Cihangir Tarin, parlamentoya tüm vekillerin malvarlıklarını açıklamasını gerektiren bir önerge sunmaya çalışıyordu ama pek başarılı olamadı.

Sabit gelirli insanlardan (ofis çalışanları, öğretmenler, memurlar vs.) vergi alınır. Pakistanlıların %2'den daha azı gelir vergisi ödüyor. Devlet gelirini büyük ölçüde halkın günlük ihtiyaçlarının hızla yükselen fiyatlarından karşılıyor. Vergi zammı yapılmış besin maddeleri ve eşyalar en çok yoksul kesimi ve dış yardımları etkiliyor. Kasım 2008'de Pakistan, IMF'den 7,6 milyon dolarlık kredi almaya mecbur kaldı, daha sonra bu miktar faizini ödemekten kaçındığı 10,6 milyon dolara yükseldi, şimdiyse 55 milyon dolara yükselmiş olan dış borçları ödemek zorunda. IMF kredileri her zaman zor koşullarla verilir: Devlet yardımları benzin ve gıdadan çekilir, KDV zammı yapılır, elektrik fiyatları artırılır. Tüm bunlar sokaktaki adamı etkiler, elitleri değil. Elitlerin çarpık öncelikleri büyük indirim yapılan 5 Haziran kalkınma fonu bütçesinden anlaşılabilir. Savunma harcamaları %17 oranında artarken, kalkınma fonu da 446 milyon rupiden (5,3 milyon dolar) 250 milyon rupiye (2,8 milyon dolar) indirilmişti. Faizlerin ve güvenlik harcamalarının önümüzdeki yıl 1,1 trilyon rupiye (13,1 milyon dolar) çıkması bekleniyor.

Sıradan insan için hayat asla bitmeyecek bir sefalete dönüşmeye başladı. Elektrik ve sular kavurucu yaz sıcağında günde 12 saat kadar kesilmekte, trafik oldukça karmaşık ve temel ihtiyaç malzemeleri fiyatlarında ani yükselişler yaşanmakta. Nüfusun neredeyse yarısı terörle mücadele ve bunun ekonomi ve kalkınmadaki tezahürleri nedeniyle artan gıda güvenliği sorunuyla karşı karşıya. İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı'nın 2 Haziran tarihli raporuna göre, gıda güvenliğinin olmayışı nüfusun %48,6’sını farklı boyutlarda etkiliyor, 131 bölgenin 80'inde (%61) gıda güvenliği sağlanamıyor. 45 bölge ise (%34) aşırı düzeyde gıda güvenliğinden yoksun.

Ezici yoksulluk intihar rakamlarının endişe verici bir boyuta ulaşmasına neden olmuştur. İntiharın İslam'da haram olması yoksulluğun getirdiği umutsuzluğa yansımamaktadır. Haber bültenleri 2009 yılında 180 kişinin intihara teşebbüs ettiğini bildirmiştir. Bu, buzdağının görünen yüzü. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde bir iki satırlık yer bulanlardan çok daha fazla insan intihar girişiminde bulunuyor. Ara sıra acıklı bir hikâye detaylı olarak ön sayfalarda yer alır.

Pencap hükümeti şimdi yakını ölen ailelerin sadece medyada geniş yer tutmuş olanlarına maaş veriyor, bir milletvekilinin intiharlar için “Allah'ın takdiri” demesinden sonra... Pakistan Enformasyon Bakanı ise yoksul ailelere çocuklarına bakamıyorlarsa onları çocuk yuvalarına vermelerini tavsiye etti. Bu, iki yıl önce olanlardan daha az hakaret/çirkinlik/saldırganlık içeriyor. Bir il genel meclis üyesinin kardeşi Belucistan'da 3 kadını zina yaptıkları isnadıyla diri diri yaktı. Ardında ileri sürülebilecek hiçbir kanıt bırakmadı. Bu Millet Meclisi'nde doğrulandı ve doğru şeyin yapılmış olduğu bildirildi! Pakistan'da zina yapan erkeklerin taşlanarak ölüm cezasına çarptırılması artık özleniyor çünkü eşi Benazir Butto yaşarken bile çapkınlığıyla meşhur zina düşkünü Asıf Ali Zerdari öncülüğünde bazı milletvekilleri cezadan kaçabiliyor.

Bu, problemin bir yüzü. Aynı ciddiyette bir diğer sorun da yetkilendirme tutumlarıdır. Sadece bakanlar ve generaller değil aynı zamanda milletvekilleri ve onların çocukları da kendilerini ülkenin sahibi olarak görmekte ve kendilerine özel muamele beklemektedir. 6 Haziran'da Karaçi'deki Himaye ve Barınma Kurumunda meydana gelen olay bu zihniyetin yansımasıdır. Büyük bir Land Rover karşı istikametten bütün yolu işgal ederek gelirken emekli bir hava kuvvetleri askeri olan Seyyid Ataur Rahman oğluyla birlikte araba kullanıyordu. Seyyid Rahman kaçınma manevrası yapmak zorunda kaldı, aksi takdirde arabasına çarpacaktı. Bu olaydan ötürü Land Rover'ın sürücüsüne dikkatli kullanmasını söyleyerek bağırdı. 18 yaşında bir genç olan sürücü, düşüncesiz davranışından dolayı özür dilemek yerine iki ağır silahlı badigartla birlikte adamı ve oğlunu tartakladı. Daha sonra bir polis minibüsü geldi ve mağdur olan sürücü ve oğlunu bir de onlar dövdüler. Çünkü diğer araçta milletvekili plakası vardı. Kötü etkilenen emekli asker olayı polise bildirdiği gibi hava kuvvetlerine de bildirdi. Aracın Larkhana milletvekili Amir Magsi'ye ait olduğu tespit edildi. Hava kuvvetlerinin ve askeriyenin baskısı üzerine Amir Magsi, davasından vazgeçen emekli hava kuvvetleri askerinden sadece özür dilemekle yetindi çünkü kardeşlerinden biri vali, diğerleriyse parlamenter veya meclis üyesiydi. Şurası açık ki Magsi ailesi güçlü bir feodal aile ve çok az kişi onlara karşı durabilir. Parlamenterlere ve onların çocuklarına bu şekilde davranma yetkisini ne veriyor? Eğer emekli bir hava kuvvetleri memuruna bu şekilde davranabiliyorlarsa, sıradan insanlar haksızlıkla karşılaştıklarında ne kadar şanslı olabilir? Bu feodal beylerin çoğu -Buttolar dâhil- büyük malikânelerinde özel hapishaneler açıyorlar. Benazir-perest Batılı gazeteciler, bunu not edin lütfen.

Bu tür davranışlar ülkedeki militan grupların daha da yayılmasına neden oldu. Doğru, Amerikan varlığı ve şiddeti problemleri artırdı ama herhangi biri baktığında ülkenin nereye gittiğini kolayca görebilir. Şurası açık ki doğru yöne gitmiyor ve işleri yoluna koyacak bir reçete varsa en kısa zamanda ortaya çıkartılmalıdır. Geçenlerde bu yazarla bir sohbetinde, Navaz Şerif'in partisinden üst düzey bir yetkili şöyle diyordu: “Mian Sahib Pakistan'da yaşanacak bir alt üst oluşa engel olmak istiyor.” Doğrudur, bunda şaşılacak bir şey yok. Mian Sahib sorunun bir parçası zaten. Eğer gerçekten Pakistan halkını umursuyor olsaydı Pakistan'da patlak vermesi neredeyse kesin olan bir süreci doğru yönde yönetmek isterdi. Şu haliyle ise ne kadar kanın akacağının belirsiz olduğu bir süreç yaşanıyor. Bu süreçte halkı doğru yönlendirebilecek dürüst bir liderin olmayışı ise çok büyük bir eksiklik.  

Ezici sefalet, korkunç adaletsizlikler, elitlerin iri badigartlarla korunan klimalı baloncuklarda doymak bilmez yaşamları, Amerika'nın hayatın her alanında hissedilen etkisi ülkeyi bir uçuruma sürüklüyor. Küçük bir azınlık mevcut yozlaşmış sistemin iflasının yasını tutacaktır. Bunun yerini neyin alacağı sorunu ne yazık ki üzerinde pek de düşünülen bir konu değil. İşte Pakistan'ın asıl trajedisi budur.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR