Özgürlük Yolu Acı, Gözyaşı ve Kanla Doludur
İbrahim Mukadime, HAMAS'ın askeri kolu İzzeddin el-Kassam'ın önde gelen liderlerindendir. Yıllardır İsrail hapishanelerinde yattığı yetmiyormuş gibi bir de Arafat yönetimi tarafından içeri atıldı. Arafat'ın HAMAS'ı yumuşatmak amacıyla bir ara serbest bıraktığı Mukadime, daha sonra tekrar hapse girdi. Aşağıdaki röportaj bu çok kısa serbest kalma döneminde el-Alem dergisi tarafından gerçekleştirilmiştir. İzzeddin el-Kassam'ın askeri sorumlusu olan Mukadime için her ne kadar "Yahya Ayyaş'ın yerini aldı" deniliyorsa da hareketin iç işleyişinin çok gizli olması nedeniyle bunun bilinmesi hemen hemen imkansız. Ancak şu kadarı söylenebilir ki İbrahim Mukadime, bir taraftan Filistin İslami hareketi hakkında yazdığı eserlerle fikri olarak belli bir ağırlığa sahipken silahlı mücadelede yakaladığı yetkinlik ve verdiği mücadeleyle temayüz etmiş bulunuyor. Mukadime şu ana kadar iki kitap yazmış. Bunlardan birincisi Oslo anlaşması hakkında yazdığı "Gazze-Eriha Anlaşması: İslami Perspektif. İkincisi ise "Filistin'in Kurtuluşu ve Yoldaki İşaretler". Hem İzzeddin el-Kassam'la ilgili önemli bilgiler bulunması hem de Filistin cihadının hangi boyutta zorluklara rağmen sürdürüldüğünü göstermesi açısından içerdiği önemli bilgiler nedeniyle el-Alem Dergisi'nin kendisiyle yaptığı röportajı yayınlıyoruz.
-Yaklaşık bir sene önce HAMAS hareketine mensup yüzlerce insanı kapsayan bir tutuklama kampanyasından sonra, kulaktan kulağa hareket içerisinde gizli örgüt açığa çıkarıldığı ile ilgili haberler yayılmaya başladı. Bu gizli örgütle İzzeddin el-Kassam arasındaki fark konusunda bizi bilgilendirir misiniz?
-Gizli örgüt diye bir şey yoktur. Gerçekte o, HAMAS'ın askeri kolundan başka bir şey değildir. Bu Örgüt İzzeddin el-Kassam'dır ki o, askeri faaliyetine İntifada döneminde başlamış ve kahramanca eylemler gerçekleştirerek hem bütün dünyayı hayretler içerisinde bırakmış hem de Filistin halkının itibarını yükseltmiştir. Bu örgütün gizli olması da normaldir. Ancak bu konuda şunu söyleyebilirim ki, ardarda gelen acı darbeler sonucunda bazı mücahidler çeşitli odaklar tarafından takibe alınmış, bu yüzden de adı "Kassam Müfrezeleri Takip Kolu" olan yeni bir birim oluşmuştur. Geri kalan diğer mücahidler de eski gizli yapılanmalarındaki durumlarını sürdürmüştür.
Ne zaman İzzeddin el-Kassam mücahidlerinden biri takibat altına alınsa "Kassam Müfrezeleri Takip Kolu"na katılır. Dolayısıyla insanlar sadece İsrail ya da Arafat yönetimi tarafından takibe alınan insanların isimlerini duyabiliyorlar. Diğerleri ise gizli bir şekilde faaliyetlerini sürdürüyorlar. Arafat yönetiminin bazı yazışmalarında bu gizli birime işaret edilmektedir. Bu gizli birim, deşifre edilmemiş mücahidlerle deşifre edilmiş ya da açığa çıkarılmış olanları birbirinden ayırmak için kullanılan bir isimden başka bir şey değildir.
-Peki siz şahsi olarak bu örgütün sorumlusu ve beyni değil misiniz?
-Doğrusu kuruluşu sırasında İsrail hapishanelerinde olmam nedeniyle İzzeddin el-Kassam müfrezelerinin kurucusu olma şerefine nail olamadım. Allah'tan beni bu mücahidlerle birlikte hasretmesini niyaz ederim. Ben sadece İzzeddin el-Kassam'ın istişare mekanizmasında yeri olan biriyim. Ben nerede, fiili olarak mücadele eden mücahidlerin sahip oldukları ecir nerede...
-Peki bu gizli örgütün İzzeddin el-Kassam'ın alternatifi olacağı yönündeki söylentilere ne diyorsunuz?
-Bu sözü hangi şeytan yayıyor bilmiyorum. Bu soruya cevabımı daha önceki soruda vermiştim. Mücahidler arasındaki üstünlük ancak takvada ve salih ameldedir. Tüm mücahidler bizim dostumuz ve izzetimizin sembolüdür. Allah bizden İyi iş işleyenleri hayırla mükafatlandırsın hata yapanları da affetsin.
-Bu örgütü kurmakla neyi hedefliyordunuz ve askeri faaliyetin durdurulması için ne istiyorsunuz?
-İzzeddin el-Kassam müfrezelerinin hedefi açıktır. O da bütün Filistin topraklarının işgalden kurtarılması ve İslam devletinin kurulmasıdır.
-Peki Özerk Yönetimi devirmek sizin hedefleriniz arasında değil mi?
-Özerk Yönetim'e karşı eylem düzenlemek ve onu devirmeye çalışmak bizim hedeflerimiz arasında değildir. Ben bunu araştırmacılara söyledim. Bizim sert darbelere maruz kalmamızın nedeni yönetime karşı bir eylemlilik içerisinde olmayışımızdır. İzzeddin el-Kassam müfrezelerinden onlarca insanın tutuklanmasına rağmen ferdi hareketler dışında mücahidlerin hiç biri bu tutuklamalara cevap vermemiştir. İşgale karşı direnişlerinde mücahidlerin ne kadar çetin ceviz olduklarını, hatta Siyonistlerin mücahidlerin bulundukları yere yaklaşmaktan korktuklarından bu yerleri uzaktan füzeyle tahrip ettiğini dost düşman biliyorken bazı akılsızlar mücahidlerin hiç bir şekilde direnmeden kolaylıkla teslim olmasını (kendi marifetleri zannederek) gururlanıyorlar.
Halkımızın ibrahim Aşur, Muhammed Siyam, Zekeriyya Çorbacı, Hamir Kureynavi, Musa Seyyid, Mervan ez-Zayiğ,Muhammed Kandil, İmad Akl ve Yahya Ayyaş gibi şehitleri unutacaklarını zannetmiyorum.
Eğer Arafat yönetimine saldırmaya niyetimiz olsaydı kahraman mücahidlerin hepsi kendilerini rahatlıkla savunur ve bu derece üstümüze gelindiğinde birçok kişiyi öldürürlerdi. Mücahid İvaz Silmi'nin öyküsü buna en iyi örnektir. Kendisi, şehadet operasyonlarında büyük payı olan bir mücahiddir. Özerk Yönetimin güvenlik güçleri bulunduğu yeri kuşattığında silahlıydı. Buna rağmen tek bir kurşun sıkmadı. Korkudan değil, sadece Allah'tan korktukları için böyle yapıyorlar.
-Sizin dış ülkelerle ilişkileriniz konusunda birçok şey konuşuluyor. Hatta İran gibi bazı ülkelere hesabına çalıştığınız söylentileri yayılıyor. Bu devletlerle ilişkilerinizin iç yüzü nedir?
-Bu ithamların artık komik kaçmaya başladığını düşünüyorum. Buna en iyi örnek şunu verebilirim: Arap ülkeleri İhvan-ı Müslimin'i Amerika'ya uşaklıkla suçluyorlardı. Bu Arap rejimleri Amerika'nın müttefiki olduklarında, İhvan kime tabi olmuş oldu o zaman? İhvan'ı suçlayan hükümetlerin hepsi şimdi Amerika'nın dostu oldular. Eğer ihvan gerçekten birilerinin uşağı olsaydı -ki HAMAS da İhvan'dandır- karşı karşıya kaldığı işkenceler ve baskının hiç biriyle karşı karşıya kalmazdı. Tarih ispat etmiştir ki, en lekesiz, en temiz ve en doğru yolda olan İslami hareketlerdir. Tabii kî bu hiç bir zaman herkese tavır alacağımız anlamına gelmediği gibi kimseyle diyalog kurmayacağımız anlamına da gelmez. İslam bize uluslararası ilişkilerin sınırlarını çizmiştir. Biz de buna bağlıyız.
-Özerk Yönetim'in kuruluşundan yaklaşık bir sene geçtikten sonra sizce HAMAS hareketi, silahlı mücadeleyle Oslo anlaşmasının dayattığı vakıa arasındaki uyumu nasıl sağlayacak?
-Oslo anlaşmasının bizim için sıkıntı yarattığı doğrudur, işgale karşı direniş konusunda Filistin halkının doğal bir konsensüsü yerine iki farklı tavır oluştu. Halkın bir kısmı direnişten yana tavır koyarken diğer bir kısmı da ona karşı oldu. Bizim bir taraftan direnişi sürdürürken diğer yandan da halkımızın geri kalan kısmıyla çatışmaya girmemek gibi zor bir görevi yerine getirmemiz gerekiyordu. Bu da bize pahalıya mal oldu. Kimsenin tahammül edemeyeceği işkence ve baskılarla karşılaştık. Bu yolu devam ettirmemiz gerektiğine inanıyorum. Sinirlerimizin boşalmasına ve içimizin kinle dolmasına müsaade etmemeliyiz.
-Bu iki çizgi arasındaki çelişki neticesinde yönetimle çatışmak kaçınılmaz olmuyor muydu?
-Başımıza gelenler bizi İslami yöntemimizden alıkoymayacaktır. Tam tersine İslami ilkelere daha sıkı sarılacak, halkımızı iyilik ve sevgiye çağırmaya devam edeceğiz. Allah'ın izniyle iç savaşa sürüklenmeyeceğiz. (Kur'an'ın deyişiyle] "Sizin bize eziyet ettiklerinize sabredeceğiz. İnananlar Allah'a güvensinler." inanıyorum ki karşı taraf gasıplarla barışın seraptan başka bir şey olmadığını anlayınca halkımızın vahdeti tekrar sağlanacaktır. O zaman biz İntifada günlerinde olduğu gibi Siyonistlere karşı birleşeceğiz.
-Operasyonlarınız barış görüşmelerine darbe vurmayı hedeflemiyor mu? Ki barış yanlılarının bu yüzden sizi barışı tahrip etmekle suçladığı biliniyor.
-Şüphesiz insanlar olaylara tarafsız değil tamamen kendi perspektiflerinden bakıyorlar. Ebu Cehl de Peygamber'i akrabaların arasını ayırmakla, kardeşi kardeşten ayırmakla suçluyordu. Halbuki herkes de bilir ki akrabalık bağına hürmet İslam'ın esaslarındandır.
-Fakat İsrail, İzzeddin el-Kassam Müfrezeleri her hangi bir eylem gerçekleştirdiğinde barış sürecini askıya almakla tehdit ediyor.
-İsteyen istediği gibi inansın. Mesele açıktır, gerçekleştirilen askeri operasyonlar İzzeddin el-Kassam'ın savaş stratejisinin tabii gelişim seyrinin ifadesinden başka bir şey değildir. Mücadelemiz ilk önce bıçaklarla başladı daha sonra kaleşnikoflar düşmanın korkulu rüyası oldu. Şimdi de şehadet operasyonları düşmanın uykularını kaçırıyor. Bunun burada kalacağını zannetmiyorum. Belki belirli şartlar neticesinde askeri operasyonlarda bir azalma görülebilir ancak daima bu operasyonların daha da ileriye götürülmesi düşünülecektir. Çünkü yaratıcı İslam düşüncesinin doğası budur.
-Ancak Özerk Yönetim İsrail'in bu operasyonları ekonomik abluka, işçilerin geçişine izin vermeme ve sürekli sınırları kapatmalar şeklinde Filistin halkına bir baskı aracı olarak kullandığını söylüyor.
-Düşmana karşı savaşım vermenin kapsamlı boyutları vardır. Ekonomik boyut da bunlardan biridir. Peygamber(s] ve arkadaşları 3 sene abluka altında kaldılar. Bu onların güçlerinden hiç bir şey eksiltmedi. Sonunda Allah'ın yardımıyla kurtuldular. Müslümanlar cihadları sırasında çok büyük zorluklarla karşılaşacaklarını anlamışlardı. Fakat onlar tüm bunlara sabrettiler. Çünkü onlar zaferin kendilerinin olduğundan emindiler. "Sizi korku, açlık, mallardan, ürünlerden ve canlardan eksiltmeyle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!"
Halkımız özgürlük istiyorsa sıkıntıya, açlığa katlanmak zorundadır. Özgürlük yolu acı, gözyaşı ve kanla doludur. Şair ne güzel söylemiş: "Vatanım bana tarihin harflerinin kansız yazıldığı zaman sahte olduğunu öğretmiştir". Bazılarının çıkardığı bunca gürültüyü garip karşılıyorum. Onlara soruyorum; Halkımız 70'li yıllarda direndiği, İsrail uçaklarının kampları bombaladığı zaman hata mı etmişti? Lübnan'da İsrail baskınına direndiğinde ya da intifada'ya kalkıştığında hata mı etmişti? Mücadeleden kaçınanlar halkımızı şanlı tarihinden soyutlamak, onu cihad ve direniş ruhundan uzaklaştırmak ve az bir fayda ve eğlenceyle oyalamak istiyorlar.
-Bazıları İslamcıları Filistin'de Özerk yönetime katılmayarak ve iktidarı redderek büyük bir tarihi fırsatı kaçırdığını söylüyorlar. Buna nasıl cevap veriyorsunuz?
-İslami harekelin tarihi fırsatlar konusunda kendine has bir görüşü vardır. Biz salt iktidar peşinde değiliz, amacımız Allah'ın kanunlarını uygulamak. Bu çerçevede bir fırsat yakaladığımızda onu kaçırmayız. Eğer müslümanların yararına değilse iktidara ortak olmayız. Eğer yararına olursa bundan da kaçınmayız. Mutlak kabul ya da mutlak red bizim işimiz değildir. Dünyevi çabaların amacı son tahlilde iktidarı ve önemli mevkileri elde etmek, toplumsal merkezleri ele geçirmektir. Ancak İslamcıların hedefleri tüm bu hedefleri aşar. Onlar İslam'ın hedeflerinin tahkiki için canlarını ve mallarını Allah yolunda satarlar, insanlardan Allah'ın rızasını elde etmek için canlarını satılığa çıkaranlar vardır, Allah kullarına rauftur. HAMAS'ın olayları tahlili, onun görüşmelerin hiç bir yararı olmadığına inanmasına neden olmuştur. Bu yüzden iktidara ortak olmaktan kaçınmıştır. Halkımızın da yakında bizim bakış açımıza kani olacağına inanıyorum.
-"Filistin'in Kurtuldu ve Yoldaki İşaretler" adlı kitabınızda Filistin'de öncülük edecek konuma sahip tek gücün İslami hareket olduğunu söylüyorsunuz. Bu, HAMAS'ın mevcut durum karşısında yeni bir program geliştirdiği anlamına mı geliyor?
-HAMAS içinde sürekli gelişme istidadını barındıran diri bir harekettir. HAMAS'ın beyni bir an bile hareketin faaliyetlerini yenileme ve imkansızı başarma konusunda üretimde bulunmaktan bir an bile geri kalmayan bir özelliğe sahiptir. Gerçek müslümanı hiç bir zaman dünyevi rehavet sarmaz. Biz hayra ulaşmak için çalışıyor ve mutlu günlerin yakında olduğunu belirtiyoruz. Hedeflerimiz de açıktır. Biz Allah'ın yardımına güveniyoruz. "Allah kendisine yardım edene yardım eder. Allah güçlü ve izzetlidir."
-Birçokları Yahudi yerleşimleri konusunda diplomatik yollar başarısız olduktan sonra Siyonistlerin yerleşimci politikasına karşı direniş yolları aramaya başladılar. Bu çıkmaz için uygun çözümü nerede görüyorsunuz?
-Yerleşimciler konusu barış görüşmelerinin tamamen dışında bırakılmıştır. Yerleşimciler Siyonist hareketin özüdür ve omurgasını oluşturmaktadır. Bundan dolayı yerleşim politikasına direniş, Filistin'de Yahudiler'in varlığına direniştir. Bu da akaidi, fikri, siyasi, iktisadi olarak mükemmel bir strateji gerektirir. İzlediğimiz gösteri ve protestolar, bu gafletin üzerindeki tozu dağıtma çabasından başka bir şey değildir.
- Allah Yardım Ederse Yenilgi Yoktur!
- Düzenin İmam-Hatip Kuşatması
- Hizipçiliği Aşmanın Yolu Gruplarüstü Olmak mı!
- Genelkurmaydan Savaş Brifingi
- Laik Sistemin ‘İmam-Hatip’ Düşmanlığı
- İzzet ve Vakar Tavrımız Olmalı
- Biraz Ayıp Olmuyor Mu?
- Yavuz Psikolojik Harekât Plânı
- “Küçük Dünya”nın Büyüsü Tükeniyor
- Siyonist Katil’in Türkiye’ye Gelişine Müslümanlar Sessiz Kalmadı!
- Özgürlük Yolu Acı, Gözyaşı ve Kanla Doludur
- Türkeş’in Ölümünden Sonra MHP'de Son Durum
- Kur’an’ı Okuma Görevi ve Kur’an’ı Okumada Dil Sorunu
- Siyer Bilgisinin Değeri ve Önemi
- Söz
- Ahiret inancı Hayatı Düzenleyen Bir Bilinçtir
- Özal’ın Bıraktığı Miras ve Egemenlerin Yeni Yüzü
- Edebiyatın Çözülmeye Katkısı, Çözülenlerin Edebiyata Tutkusu
- Hacc
- 163'ü Geri Getirme Çabaları, Yargıda Keyfilik ve 312. Madde
- Yargıtay Kararıyla 'Babalık Davası'
- Hukuk mu, Mantıksızlık mı?
- Mahkemeler
- Kültürel Tarihçilik Üzerine
- Biz Güz Medeniyeti Çocukları