1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Öncelikli Gündem Nedir?

Öncelikli Gündem Nedir?

Nisan 1999A+A-

13 Mart Cumartesi günü İDKAM'da Hamza Türkmen "Öncelikli Gündem Ne Olmalıdır?" başlıklı bir konuşma yaptı.

Türkmen, biyolojik olarak hayatını idame ettirmeye dönük temel ihtiyaçların yanında, sosyal açıdan da birtakım ihtiyaçların söz konusu olduğunu belirtti.

Bu ihtiyaçları karşılamak için insanın tabii ve sosyal çevresiyle ilişki içine girdiğini ifade eden Türkmen, bu ilişki zorunluluğunun doğal olarak birçok insanın birbiriyle irtibatını gerektirdiğini, sosyal hayat içersinde birbirleriyle etkileşim içerisinde bulunan insanların elbette kendilerine özgü birtakım düşüncelerinin ve bakış açılarının da söz konusu olacağını söyledi, 'işte bu çeşitlilik içerisinde karşımıza çıkan temel sorun şudur: Mevcut sosyal aktiviteler, etkileşimler, ilişkiler hangi ölçü ve kurallar istikametinde yaşanacaktır. İnsanın hayatını devam ettirebilmek için ihtiyaç duyduğu şeylerin paylaşımında, hayatın anlamlandırmasında ve kendisine bağlanıl-maya layık olan gücün neliğini belirlemede, temel ilkelerimiz ne olacak? Bu soru zorunlu olarak beraberinde bir kimlik sorununu getirmektedir' diyen Türkmen konuşmasına şöyle devam etti: "Yaşadığımız hayatla ilgili gündemleri sıralamakta, yani önceliklerin belirlenmesinde de aynı sorunla karşılaşırız. Örneğin Türkiye ile ilgili, yani yaşadığımız çevreyle ilgili konuştuğumuzda karşımıza bir Kürt sorunu, bir kadın sorunu, liberalleşme süreciyle birlikte bir sınıflaşma sorunu çıkmaktadır. Veya bu ve bu gibi sorunların hangisinin öncelikli olduğu sorunu tartışılmaktadır. İnsanlar ilgilerine göre herhangi bir sorunu birincil sorun olarak gündemlerinin ilk sırasına yerleştiriyorlar. Örneğin birçok insana göre Türkiye'de yaşanan öncelikli sorun Kürt sorunudur. Bir diğer gruba göre kapitalistleşmenin yol açtığı sınıflaşmayla ivme kazanan ve pek çok insanın fakirlik sınırında yaşamasına neden olan ekonomik sorunlardır. Hayatı anlamlandıran ve hayatla ilgili temel bir görüşü olan insanların çevrelerinde yaşanan sorunlarla ilgilenmemeleri mümkün değildir. Yaşanan sorunlar insanla veya fıtratla ilişkiliyse yaşanan topluma egemen olan sistemden memnun olmayan her kişinin bu tarz ilgilere kaçınılmaz olarak tabidir. Ancak hangi sorunun öncelikle ve ağırlıklı olduğu tartışmasından önce, yaşanan bu sorunları hangi ölçüye, ilkeye, temel görüşe göre ve hangi kimlikle çözeceğimiz meselesi açıklığa kavuşturulmalıdır. Aksi takdirde ölçüsü sahih ve net olmayan çözüm arayışları, yaşanan sorunların yeni bir parçası olmaktan kurtulamaz."

Türkmen, tevhidi bilinçlenme konusunda endişeleri olan bazı müslüman çevrelerin aktüel gündemlerle, mesela ekonomik sorunlarla, başörtüsü sorunuyla, Kürt sorunu, Siyonizm konularıyla ilgilenmeyi veya Türkiye'de ve dünyada yaşanan zulümleri meydanlarda protesto etmeyi, gündem saptırıcı sorunlar olarak algıladıklarını ve çoğu zaman da bunlardan bazılarının düzen tarafından müslümanları oyalamak için ortaya atılan sorunlar olduğunu söylediklerini belirtti. Yine aynı kesimin vahyi mesajı adeta gündemden kopuk bir şekilde ele alışlarını eleştiren Türkmen, bu tarz ve bundan çok daha farklı yaklaşımların Kur'an bilinciyle değil, daha önceki geleneksel ve şekilci kabullerin Kur'an'a dayandırılmak istenmesiyle oluşturulduğunu; bu tür değerlendirilmelerin insaf sahibi kişilerce Kur'ani mesajın nasıl sosyalleştirildiğini siretten ve ilk inzal olan sureler bütünlüğünden kalkılarak sahihlenip yenilenmesi gerektiğini belirtti. Ve devamla insanı ve toplumu dönüştürmeye aday, bunu itîkadi bir sorumluluk olarak gören, yaşanan zulmü, ifsadı giderme konusunda tevhidi ilkeleri yaşamlaştırma ve bu şekilde toplumun gündemini yönlendirme iddiasını vahyi ölçülerden alan öncü şahsiyetlerin bu özeleştiriye kendilerini açmalarının zorunluluğu üzerinde durdu.

Müslümanlar arası diyaloglarda ilk olarak gündeme gelen sorunun "ne yapıyorsunuz" sorusu olduğunu, ancak bundan evvel "nasıl bakıyorsunuz" yani "İslam'ı nasıl kavrıyorsun, kendine nasıl bir kimlik edindin?" sorularının sorulması gerektiğini belirten Türkmen, ancak bunlardan sonra "ne yapıyorsun?" sorusunun bir anlam ifade edeceğini söyledi.

Hayat karşısındaki duruşunu, kimliğini, hedeflerini net olarak ortaya koyabilmiş, yaşadığı toplumu, kendisini kuşatan yerel ve uluslararası güçlerin mahiyetlerini, kendi varlığının bunlar karşısındaki durumunu tam olarak tanımlayabilmiş bilinçli bir müslüman için, gündemle ilgili Kur'an'ın genelinden çıkarabileceğimiz ve hayata dair tüm alanları kuşatan öncelikli dört başlığı kapsayan bir program belirleyebileceğimizi söyleyen Türkmen, yaptığımız okumaların, Kur'an çalışmalarının, toplum değerlendirmelerinin, "kültür kulübü" faaliyetinin ötesine geçip İslam'ın daha iyi yaşanmasında ve Kur'an'ın sosyalleştirilmesinde ve toplumun dönüştürülmesinde etkili bir araç olarak algılanması gerektiğini belirttikten sonra, bu dört başlığı özetle şu şekilde sıraladı:

Bilgilenme ve eğitim süreci olarak niteleyeceğimiz ilk gündemimiz ömür boyu sürecek olan bir süreçtir ki o da İç eğitimdir. Bireysel ya da kollektif çalışmalarımızla İslam'a ve hayata dair doğru bilgiler tahsil edeceğimiz bu gündem tertil üzere okumayı, ferasetli bakışı ve hikmetli görüşü gerektirir ve geliştirir.

İkinci olarak, sahip olduğumuz bilgi düzeyiyle uyumlu ve talep eden veya talep uyandırabilecek insanlarla sürekli olarak irtibat halinde olmaya çalışmalı ve tebliğ faaliyetimizi sürdürmeliyiz. Bu alanda çalışırken her türlü popülizmden, halka inme edebiyatından arınarak İslam'ı yaşama konusunda ciddi çabalan olan insanları öncelemeliyiz.

Üçüncü olarak, yaşadığımız çevre içerisinde, İslami ve genel kamuoyunda mesajımızı yaşanan sorunlar içinde veya müstakil olarak işleyebileceğimiz gündemler oluşturabilmeli veya gündemlere müdahil olabilmeliyiz. Sistemi nasıl değerlendirdiğimizi, tağuti güçlerin ve yaşanan cahiliyyenin çirkinliklerini ve oyunlarını, Kur'an'ın amacının ve toplum modelinin ne olduğunu, sürekli bir biçimde ve net olarak ortaya koymalı ve kamuoyunu kuşatan sorunlara kendi tezlerimizle müdahil olarak mesajımızın zihinlerde sürekli taze tutulmasına çalışmalıyız.

Dördüncü olarak, ilişki içerisinde olduğumuz ve İslami çabalar İçerisinde olan İslami yapılarla, sürekli bir diyalog arayışı içerisinde olmak, çeşitli alanlarda birliktelikler oluşturmak ve nihai olarak da vahdete giden yolda çaba sarf etmemiz gerekmektedir.

Bu dört alanı kuşatamayan bir tebliğ faaliyetinin güdük, parçacı ve sınırlı olacağını belirten Türkmen, şahitlik görevinin yerine getirilmesi ve hayatı kuşatan bir mücadele anlayışının ikamesi için bu dört alanın gündemiyle bir bütünlük ve program dairesinde uğraşmanın kaçınılmazlığı üzerinde durdu.

Türkmen, Türkiye'de 60'lı ve 70'ti yıllarda müslümanların yaşadığı ağır dönüşüme, yanlış telakkilere ve tutumlara değinerek, şunları ekledi: "70'li yıllar müslümanların sağcı, milliyetçi, muhafazakar, mukaddesatçı çizgiden kopma aşamasını yaşadıkları yıllardır. 60'lardan 70'lere giden süreç içerisinde kendini İslam'a nispet edip de sağcılığı, devletçiliği benimsemeyen çevre, hatta birey bulmak neredeyse imkansız gibidir. Tek parti döneminde sergilenen Kemalizm karşıtlığı ise sisteme topyekün bir karşı çıkıştan ziyade bazı dini ritüellerîn serbestçe yaşanmasına yönelik taleplerle ilgili arizi bir muhalefettir. Hatta tek tük de olsa dış kaynaklı hareketlerin etkisiyle birşeyler yapmaya çalışan bazı müslümanlar bizzat bu milliyetçi, muhafazakar, mukaddesatçı kesim tarafından sisteme jurnallenmiştir. 70'li yılların ortalarına doğru ise yapılan çevirilerin yavaş yavaş gündeme girmesiyle ağır da olsa bir kimlik sorgulaması, bir tevhidi uyanış söz konusu olabilmiştir.

70'li yıllardan beri yaşanan tevhidi dönüşüm sürecinin doğru okunamadığını belirten Türkmen, yaşanan birtakım fikri dönüşümlerin doğru değerlendirilemediğini söyledi.

"Müslümanların birinci gündemi, her zaman için tevhidi kimliğin nasıl oluşturulacağı ve kurumsallaştırılacağı sorunudur" diyen Türkmen, bu konuda iki farklı yaklaşımın olduğunu belirtti ve şöyle devam etti: "Bunlardan birincisi tevhidi kimliği toplumsal hayattan ve karşılaştığımız sorunlardan soyutlayarak ele alanlardır. Ki bunlar gündelik sorunları saptırıcı gündemler olarak değerlendirirler. İkinci tutum ise Kur'an'ın bize sunduğu kimliğin yaşanan sorunlardan kopuk olarak edinilemeyeceği, kavranamayacağını belirtmektedir ki doğrusu da budur. Kur'an ilk inzal olduğu toplumda insanlara soyut birtakım akaidi prensipler sunmadı; tevhidi hep yaşanan somut sorunlarla irtibatlandırarak açıkladı; zulüm ve şirke karşı şahitlik görevini bağlılarına ilk andan itibaren yükledi.

Gündemle ilgilenmeyi fikri veya siyasi öncelikler kapsamında ayrıştırmayacağımızı belirten Türkmen, fikrin amelden, amelin de sahih ölçülerden ayrıştırılamayacağı bilincine ulaşmış İslami kimlik sahiplerinin üstlenecekleri mücadele pratiğinin, bu tarz tartışmalara son verecek olan en önemli cevabı oluşturacağını vurgulayarak konuşmasını bitirdi.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR