Objektifliğin Sınırı
Kadir Çelik'in yönetiminde gerçekleşen "Objektif" programı, TV haberciliği alanında Ocak ayının en konuşulanıydı. Gerek laik, gerekse İslamcı basında çokça gündeme geldi. Köşe yazarlarından tutun, kahvede oturan insanlara kadar birçok insanın gündemine girdi.
Programı seyredenlerin ortak kanaati, öğrenci gençliğin birbirlerine tahammülü olmadığı şeklindeydi denebilir. Zira kamuoyunda söylenenlerden çok, üslup ve tavır bozukluklarına dikkat çekiliyordu.
Kadir Çelik üniversite olayları gibi bir konuyu seçmiş, bunun içinde en uygun ortamın üniversite olduğunu düşünmüştü. Öğrenci sorunları ve öğrenci olayları konuşulacaktı. Fakat her iki programda da öğrenci sorunları, okul binası ve idaresinin teknik sorunları alanına hapsedilmeye çalışıldı. Zaten üniversite yetkilileri de okulu su basması, amfilerin az olması gibi konuların dışında kalan soruların adresini YÖK olarak gösterdiler. Bir öğrencinin de ifade ettiği üzere, onlar sadece maaşlı memurlardı, asıl fail YÖK'tü.
Öğrenci sorunlarının konuşulup tartışıldığı bir programa, üniversite bünyesinde zulüm görmüş başörtülü öğrencilerin alınmaması bile programın tarafsızlığı konusunda ipucu veriyor. Her iki programda da başörtülü öğrenciler okulun kapısında polis engeliyle karşılaştılar. Üniversitenin almış olduğu bu karar üzerine -ki Alemdaroğlu üniversite kararı üzerine bir karar organı yoktur ifadesini kullandı- dışarıda kalan öğrenciler tartışmanın içinde bulunamadılar. Başta Nur Serter olmak üzere birçok insanın başörtüsü sorununun olmadığı yönündeki vurgusu bu öğrencileri yok saymak anlamına geliyordu kuşkusuz.
Her iki programda da söz alan insanları gözönüne alırsak dört ana tavırdan söz edilebilir. İlki, müslüman öğrenciler ve az sayıda solcunun tavrıydı. Sorunların kaynağını düzene bağlayan, okul içindeki kavgalar da dahil olmak üzere tüm olayların muhalifler ve cunta yanlıları olarak tanımlayan tavırdı. Nitekim bu tavırlarının ısrarla altını çizen müslüman öğrencilere, "bunun üniversite sorunu olmadığı" yönünde itirazlar geldi. Tartışmanın okul binasıyla ilgili sorunlara çekilmesi üzerine, iki programda da müslüman öğrenciler salonu terketti.
İkinci tavır türkçülerin tavrıydı ki, her zamankinin aksine barışçıl bir söylem tutturmaları dikkat çekiciydi. Mehmet Gül'ün konuşmasının sonunda yaptığı bir hakaret, karşıt grubun öğrencilerini de harekete geçirdi. Karşılıklı sloganlarla ülkücüler salonu terkettiler. Anti-komünist ve anti-ülkücü olarak tanımlanabilecek bu tavır, cuntanın gerçek temsilcisi okul yönetimi ve MGK'yı değil de, diğer öğrenci kesimi hedef alması açısından birbirinin aynıydı.
Üçüncü tavır başını okul idaresi, İP ve SİP 'in çektiği din düşmanlığıydı.
13 Ocak'ta düzenlenen ikinci programda daha da belirginleşen dördüncü tavır ise tarafsızlardı. Derslerine çalışan Türkiye için çalışan renksizlerdi. Nur Serter bir keresinde bu tarafsızları kastederek sessiz çoğunluk ses verin" demişti. Kasdettiği buydu herhalde ki ses verdiler.
İki programda da siyasal tavır sahibi öğrenciler üç-beş kişiyi aşmayan marjinal gruplar olarak değerlendirildi. Alemdaroğlu'nun deyimiyle "70 bin kişilik İÜ'de 300 kişiydiler. Oysa müslümanların başörtüsü eylemine polis rakamlarına göre 35 bin kişi katılmıştı. Öte yandan ideolojisiz öğrencilerin okul yönetiminin her politikasını desteklediği imajı çizilmeye çalışıldı. Oysa 15 bin kişilik Edebiyat Fakültesi'nde düzenlenen 75. yıl etkinliklerine okul koridoru ve kantinlerinden rica minnet ancak 100 kişi gelmişti.
Eylemler yapan öğrencileri, ideoloji işini fazla abartmış heyecanlı çocuklar olarak tanımlamaya çalışan programa destek yazılı basından da geldi. Hocalarına saygısızlık yapan öğrencileri günah işlemekle suçlayandan tutun da, 80 öncesi korkutmalarına kadar.
Üniversitedeki tüm siyasal söylemleri marjinalleştirerek boğmaya ve tüm sosyal değişimlerin en dinamik unsuru olan üniversite gençliğini apolitikleştirmeye çalışan bir program izledik TV ekranlarında. Soygundan, çeteden, zulümden, şovenizm ve faşizmden bunaldığımız bir ortamda itaatkar köleler yetiştirmek isteyen düzende bağımsız bir üniversite tahlili yapmak imkansızdır. Öğrenciler okulun çatısı aktığı ya da anfileri dar geldiği için eylem yapmadılar. Cuntayı ve faşist baskıları ifşa etmek için yaptılar. Oysa öğrencilere eleştiri getiren kalemşörlerin hiçbiri ne faşist baskılardan ne de zulümden bahsettiler
- İşbirlikçiliğin Sefaleti
- Zilletin Son Halkası İncirlik
- Galiplere Benzemek veya Özgüven Kaybı
- Vefatının 4. Yıl Dönümünde Ercümend Özkan'ın Hatırlattıkları
- 28 Şubat: Bir Muamma, Bir Serencam
- Darbe Düzeninin Yeni Yüzü: 28 Şubat
- 28 Şubat Kararları
- 'Demokrasi' Kazandığında Darbeciler Kaybediyor mu?
- Sultanahmet'te Kudüs Günü
- Objektifliğin Sınırı
- Sakarya Üniversitesi'nde Neler Oluyor?
- Ramazan Şenlikleri Neye Hizmet Ediyor?
- Racak Katliamı Sonrası Kosova
- İran'da Değişim Sancıları
- Demirel'in Cezayir Ziyaretinin Hatırlattıkları
- Karargah Ajansı Bildiriyor! “Komutanlarımız Diyor ki...”
- Rant Ekonomisinde Kumarbazların Güvencesi: Bankalar
- Kudüs Günü ve İslami Sorumluluğumuz
- Malik Bin Nebi ve Ümmetin Düşünsel Sorunları
- Pazarlıksız Bir Alış Veriş: İman
- Kur'an Neslinin Oluşumunda Nicelik-Nitelik Sorunu ve Huneyn Savaşı Örneği
- Kur’an Tefsirinde Anahtar İki Kavram: Bağlam ve İç Çelişkiler -1
- Özgür-Der Kuruluş Bildirgesi
- Mahkemeler
- Cüzamlılar Ülkesi