1. YAZARLAR

  2. Bülent Şahin Erdeğer

  3. Namaza Hayat Vermenin Yolu: “Salât’ı Gözetmek”

Bülent Şahin Erdeğer

Yazarın Tüm Yazıları >

Namaza Hayat Vermenin Yolu: “Salât’ı Gözetmek”

Kasım 2004A+A-

 "Müminler mutluluğa ulaşmışlardır. Onlar namazda huşu içindedirler."  (Mü'minun, 23/1-2)

Bilindiği üzere elimizde bulunan ve Rabbimizin kıyamet gününe kadar koruması altında bulunan Kur'an-ı Kerim, bir bütün halinde indirilmemiş, Muhammed (s)'in 23 yıllık tevhidi mücadele sürecine yayılmıştır. Bu süreç göz önüne alındığında Arapça'da kıraat olunan, okunan anlamına gelen "Kur'an" ve Allah tarafından iletilen bu vahyin uygulaması olan Rasul'ün sünneti yani Kur'an pratiği her türlü vahyi uygulamada biz müminler için bir bütünlük oluşturmaktadır.

Dolayısıyla uygulamalı bir ibadet biçimi olan günlük farz dualarımız namazlar da ancak bu bütünlük içinde uygulanabilir. Nitekim Rabbimiz bizlere içimizden Allah'ın ayetlerini okuyan, bizi arındıran, bize kitap ve hikmeti (ince kavrayış yeteneğini) öğreten ve bilmediğimiz şeyleri de ayetler yolu ile bizlere belleten bir elçi gönderilmiştir. (Bkz. Bakara 2/151)

Salat, Kur'an bütünlüğünde farklı anlamlarda kullanılan bir kavramdır. "Arkasından gitmek, arka çıkmak, destek olmak, dua etmek, çağırmak" anlamlarında kullanılmıştır.1 Allah ve Resulünün davasına destek olmak (Ahzab, 33/43, 56; Tevbe, 9/103), çalışmamızın konusu olan bir ibadet ve dua tarzı (Bkz. Al-i İmran, 3/38, 39; Ankebut, 29/45; Maun, 107/4) olmak anlamında da kullanılmıştır. Muhammed (s)'den, üzerinde hiçbir tartışma olmadan nesilden nesile uygulanması ile kesinlik kazanan Rasul'ün namaz kılma şekli ortadadır. Bu da günde beş vakitte kılınan ayakta durmak (kıyam), kıraat, ruku, secde ve oturuşla bütünlük içinde yapılan bir dua tarzıdır. Kavramın genişliği bizlere şu gerçeği de göstermektedir ki "salat" dinin yani yaşam tarzının bizzat hayatın her alanında pratiğe geçirilmesidir. Şekilsel dua olarak (namaz olarak) salat ise hayatımızdaki bu bütünlüğün simgesel dışavurumudur. Günde beş vakit gerçekleştirdiğimiz bu simgesellik beş vakit arasına yayılan salatın Allah'a sunulması ve ondan yardım, esenlik istenmesidir. Dinin simgeleri ancak sembolize ettikleri anlamların yaşanabilmesiyle anlam kazanır.

Kur'an'da namaz kılmayı emreden âyetlerde "kaame" fiilinden türeyen "ekıymu's-salâte", ifâdesinin kullanılması oldukça dikkat çekicidir. Bakara sûresi, 3. âyette de, Kur'an'ın hidâyet ve yol göstericisi olacağı takvâ sahibi kimselerin özelliği belirtilirken "yukıymûne's-salâte" ifâdesi kullanılır. "Kaame" fiilinde, yine namaz kılmayı ifâde eden "sallâ-yusallûne"den farklı olarak bir takım ilave anlamlar vardır. "İkaame"; "bir şeyi kaldırıp dikmek, düzeltip doğrultmak, dosdoğru yapmak, özenle ve şartlarına riâyet ederek uygulamak, devamlı ve itibarlı hale getirmek" anlamlarına gelir. Dolayısıyla, "namazı ikaame etmek"; onu ta'dil-i erkân ile –rükûnlarının hakkını vererek- , huşû ve hudû içinde, dosdoğru bir şekilde kılmak ve hatta kıldırmak demek olur. Namaz için emr-i bil-ma'rufta bulunmak, ona engel olacak engelleri ortadan kaldırmak, başkalarına namazı hatırlatmak, emretmek ve öğretmek de namazı ikaame kapsamına girer. "Ehline, ailene namazı emret; kendin de ona devam edip sabret." (20/Tâhâ, 132) Namazı itibarlı ve devamlı hale getirmek, insanları namazdan alıkoyan her türlü psikolojik ve fiilî baskıya karşı direnmek, mücâdele etmek ve namazı sürekli koruyup muhafaza etmek de yine namazın ikamesi ile alakalıdır.2

İnsanoğlu Rahman tarafından kendisine emredilen bütünsel yaşam tarzını parçalamaya başlar başlamaz semboller kuru şekilciliğe ve bu şekilciliğin anlamsızlığı da dünyevileşmeye ve şekillerin de tasfiyesine doğru ilerleyen bir ifsat sürecini beraberinde getirmektedir. Şekil-öz bütünlüğünü koruyarak salatın yani vahyin sosyalleştirilmesinin, günün tümüne amel açısından yayılmasının 5 evrede ilanı olarak algılayabileceğimi namaz, Rabbimizin bize gösterdiği dua yöntemidir. Dolayısıyla İslam'da tevhid akidesinden sonraki en önemli unsur iman-amel bütünlüğünün en iyi ifadesi namazdır. Kişinin namaz kılıp kılmaması onun cehenneme gidip gitmemesinin ölçütlerinden biridir: "'Sizi bu sekar cehennemine sokan nedir?' diye sorarlar. Onlar derler ki: 'Namaz kılanlardan değildik.'" (Müddessir 74/42-43). Cabir (r)'dan rivayet edilen "Kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır."3 Hadisi de Kur'an'daki bu gerçeği ifade etmektedir.4

Abdest, namazdaki şekilsel hareketler, hac, oruç, kurban vb. uygulamalar, Kur'an merkezli ve Allah rızası bilinciyle yaşanmaya çalışılan bir hayatın dışavurumudur. Abdesti hijyen, namazı jimnastik, orucu diyet, haccı turizm olarak algılamak, sözle olmasa da uygulamayla bu seviyeye indirmek İslam'ı bir yaşam tarzı olmaktan çok Hıristiyanlık ya da Budizm gibi kültürel birer inanç öğesi, folklorik zenginlik haline getirmektir. Dolayısıyla şekil-öz arasındaki bu kopmaz ilişki birbirini besler ve birbiriyle anlamlıdır. Bundan dolayı Rabbimiz namazın içinde dahi Kur'an'ın bizzat sesli olarak okunmasını emreder.

Namazın Hz. Muhammed (s) Öncesi Tarihi

Muhammed (a)dan önce İbrahim (a) ve tüm elçiler namazı kılmışlardır. (Bkz. Bakara 2/43, Al-i İmran 3/43, Hud 11/87, Meryem 19/31, 59 Ta-Ha 20/14, Kasas 28/27, Lokman 31/17, Ala 87/15,18-19) Hz. İbrahim'in Rabbine duası sonucunda bugün yapageldiğimiz ibadetlerin uygulanışı Hz. İbrahim'e Rabbi tarafından öğretilmiştir: "Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olanlar (Müslümanlar) yap. Soyumuzdan da Sana teslim olan bir topluluk çıkar. Bize nasıl ibadet edeceğimizi göster, Sana yönelmemizi kabul et, kuşkusuz Sen yönelişleri kabul edensin, Rahimsin." (Bakara 2/128)

Ehl-i Kitab'da Namaz:

Adem (a)'dan bu yana bir dua tarzı olarak devam ettirilen namaz İbrahim (a) ile bugün bildiğimiz namazın şekli inşa edilmiştir. Bu inşa, yukarıda da belirtildiği gibi tamamen ilahi bir inşanın İbrahimce uygulanışından ibarettir. Kendilerini Rasulullah İbrahim (a)'e dayandıran Yahudiler ve Hıristiyanlar da namazı yani kıyam, rüku ve secde olarak ana hatlarıyla belirginleşen dua şeklini kutsal metinlerinde kabul etmişlerdir. Bilindiği üzere Yahudiler Eski Ahit'i kabul ederlerken Hıristiyanlar hem Eski Ahit'i hem de Yeni Ahit'i Kitab-ı Mukaddes olarak toptan kabul ederler. Kitab-ı Mukaddes'e genel olarak baktığımızda gusül, abdest ve namazı açıkça görebilmekteyiz. Abdesti Tevrat'ta "Eğer bir adamdan meni akarsa, bedeninin tümünü yıkayacak" (Levililer 15:11), Çıkış 30:17-21'de; "Rab Musa'ya şöyle dedi: "Yıkanmak için tunç bir kazan yap. Ayaklığı da tunçtan olacak. Buluşma çadırı ile sunağın arasına koyup içine su doldur. Harun'la oğulları ellerini, ayaklarını orada yıkayacaklar. Buluşma çadırına girmeden ya da Rab için yakılan sunuyu sunarak hizmet etmek üzere sunağa yaklaşmadan önce ölmemek için ellerini, ayaklarını yıkamalılar. Harun'la soyunun bütün kuşakları boyunca sürekli bir kural olacak bu." ve gusülü 15:16-18'de görmekteyiz: "Bir adam kadınla cinsel ilişkide bulunurken menisi akarsa, ikisi de yıkanacak."

Eski Ahid'de kıyamı Tekvin 19:27'de: "İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün Rabbin huzurunda durduğu yere gitti.", 1. Samuel 1:26-27'de: "Hanna, 'Ey efendim, yaşamın hakkı için derim ki, burada karşında kıyama durup Rabbe yakaran kadınım ben' dedi, 'Bu çocuk için salat etmiştim; Rab dileğimi yerine getirdi.'" ibarelerinde görmekteyiz. Yine diz çökmeyi Daniel 6:10, Ezra 9:5'te; oturuşu 1. Krallar 8:54'te:"Süleyman, Rabbe duasını ve yalvarışını bitirince, elleri göklere açık, dizleri üzerine çökmüş olduğu Rabbin sunağının önünden kalktı." (Ayrıca bkz. 2. Samuel 7:18); secdeyi, Yeşu 7:6'da: "Bunun üzerine Yeşu giysilerini yırtarak İsrail'in ileri gelenleriyle birlikte başından aşağı toprak döküp Rabbin sandığının önünde secdeye kapandı ve akşama dek bu durumda kaldı.", Mezmurlar 5:7'de: "Bense bol sevgin sayesinde Kutsal (Süleyman) tapınağına gireceğim; oraya doğru secde edeceğim.", 95:6'da: "Gelin, ibadet edelim, secde edelim, bizi yaratan Rabbin önünde diz çökelim." ve benzeri ifadeleri Zebur 22:22-29, 29:1-2, 86:9-15, 96:9, 97:7, 99:5, 9, 119:54-56,62 134:1-2'de görüyoruz. Yine Süleyman'ın Meselleri bölümünde (11:4-7, 18; 12:28; 13:6) 1. Samuel 20:41'deki: "Uşak gider gitmez, Davut taşın güney yanından ayağa kalktı ve yüzüstü yere kapanarak üç kez eğildi. İki arkadaş birbirlerini öpüp ağladılar; ancak Davut daha çok ağladı." Eyub 1:20-21'de: "Bunun üzerine Eyüp kalktı, kaftanını yırtıp saçını sakalını kesti, yere kapanıp secde etti. Dedi ki: 'Bu dünyaya çıplak geldim, çıplak gideceğim. Rab verdi, Rab aldı, Rabbin adına hamd olsun!'" ifadelerinden ve Mika 6:6'da namazın bugünkü şekilsel uygulanışının Ehl-i Kitab arasında da olduğunu, kıblenin Kudüs'teki Süleyman Mabedi olduğunu (1. Krallar 8:44) görüyoruz. Hatta namaz vakitleri olarak tarihi süreç içerisinde yer yer 3 vakit (bkz. Daniel 6:10, Mezmurlar 55:17) yer yer de 7 vakite kadar (bkz. Mezmurlar 119:164-165) belirlendiğini ve bu vakit belirlenmesinin o dönemin resullerince yapıldığını görüyoruz. Ancak Kitab-ı Mukaddes'te tahrifin olduğunu göz önünde tutarak (Bkz. Tesniye 31:29, Yeremya 23:16-18,30-31,36) bütüncül bir namaz tarifinden çok dağınık namaz şekillerine rastlandığını belirtmeliyiz. Çünkü Kitab-ı Mukaddes'i doğrudan bir vahiy koleksiyonu değil vahyi izler taşıyan Ehl-i Kitab literatürünün birincil kaynağı olarak görmek gerekir.

Aynı şeriatın devamcısı olan İsa Mesih (a)'ın da namaz kıldığını İncil rivayetlerinden öğrenmekteyiz. (Bkz. Matta 26:36-39, Markos 1:35, 14:35). İncil rivayetlerinin İsa Mesih'in hayatından sadece parça, parça kesitler sunduğunu göz önüne alırsak sadece bazı satır aralarında İsa Mesih'in namazından bahsedildiğini söyleyebiliriz. Bugün de Doğu kiliselerinden Süryani Kilisesi'nde (Ör: Deyruzzefaran Kilisesi, Mardin) 7 vakit namaz, kıyam, rüku ve secde formları yerine getirilerek uygulanmaya devam edilmektedir. Ayrıca Sabiilerin de günde 5 vakit namaz kıldıklarını ve guslün, abdestin farz olduğunu Sabii kutsal metinlerinden öğrenmekteyiz.5

Ümmi Müşriklerde Namaz

Kendilerini İbrahim (a)'ın takipçileri olarak gören (Bkz. En'am 6/23, Zümer 39/3) Mekke müşrikleri de Kabe'ye hürmet edip kutsal sayıyorlardı (Bkz. Tevbe 9/19). Ortak koşan Mekke halkı namazı, orucu ve haccı tevhidi içeriğinden uzak da olsa şekilsel olarak uyguluyorlardı. (Bkz. Bakara 2/183, 199; Enfal 8/35; Tevbe 9/54).

Ancak onlar namazı ritüellere indirgemiş, ibadetlerini ayinleştirmişlerdi. Öyle ki çıkarlarına ters düşen kısımlarını da uygulamıyorlardı. (Zekat gibi. Bkz. Necm 53/34). Örneğin Mekke'de inzal olan Maun suresinde namaz kılıp yetimi itip kakan, namazını şekilsellikte icra edip onu sosyal hayatla bütünleştirmeyen müşrik karakteri kınanır. (Bkz. Maun 107/4-6).

Son Mesaj İle Islah Edilen İbadet

Muhammed (s) ile birlikte, ayinleştirilmiş sosyal hayattan koparılmış ibadetler "sadece Allah has kılınarak" ıslah edilmişlerdir. Çünkü Namaz sadece Allah için kılınmalı (Bkz. Taha 20/14, En'am 6/162) ve huşu içinde samimiyetle Rabbe yönelinmelidir. (Bknz. Nisa 4/101-103). Kur'an'ın her türlü şirk unsurunu kökünden söküp atması nedeniyle Rasulallah'ın sünnetinde insanlık tarihinin kadim bir şirk eğilimi olan ölülerden medet umma, vefat etmiş resulleri ve salih zatları aşırı yüceltmeye namazın alet edilmesi yasaklanmıştır. Kabirler üzerinde mescit inşa edilmesini, oralarda namaz kılınmasını Peygamberimiz ümmetine men etmiştir.6 Gün içinde mü'mini sürekli ıslah bilinci ile kuşatan namaz, Müslümanları kötü işlerden sakındırır, sosyal ve siyasal hayatla inancı bütünleştirir. Bilakis Rasulullah Şuayb'ın (a) Rabbine yönelerek kıldığı namazı toplumuna getirdiği sosyal adalet içerikli mesajının bir simgesi durumundadır. Zulmeden ortak koşanlar, Şuayb'a şu soruyu yöneltmektedirler:

"Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı meneden senin namazın mıdır? Sen doğrusu aklı başında, yumuşak huylu birisin" dediler". (Hud 11/87)

"Kitap'tan sana vahyedileni oku. Namaz da kıl. Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın Zikri/Kur'an'ı daha büyüktür. Allah, neler yaptığınızı biliyor." (Ankebut 29/45)

Örtünme

Örtünme (setr-i avret) toplumsal bir gereklilik olup insan-insan ilişkisi bağlamında konmuş ilahi bir şarttır (Nur 24/31 vb.). Rabbe duanın zirvesi diyebileceğimiz namazda da doğal olarak mümin huşu ve edebinin gerektirdiği cismi ve manevi takva örtüsünü kuşanacaktır (bkz. Ar'af 7/26-27). Toplumsal alanlarda ise örtünme namazın kesin bir şartıdır (7/31). Rasul'ün (a) fiili uygulaması da bu yönde olmuştur.

Abdest

Kur'an'dan öğrendiğimiz kadarıyla namaz ve Muhammed (a)'a nesilden nesile uygulamalı olarak ulaşan diğer İbrahimi ibadetler müşrikler tarafından bilinmekteydi. Dolayısıyla Kur'an'da Araplarca bilinen ibadet uygulamalarının ayrıntıları üzerinde abes açıklamalar yapılmamıştır. Bunun tersine ibadetlerin içeriklerine ve tevhide vurgu yapılmıştır (Bkz. Taha 20/14, En'am 6/162). Ancak Maide 5/6. ayette görüldüğü gibi Araplarca bilinmeyen (tarihsel süreç içerisinde unutulmuş da olabilir.) uygulamalar tafsilatlı bir şekilde açıklanmıştır. Bu Kur'an açıklamasına göre namaz kılmak için abdestli olmak gerekir. Abdestin bozulma şartları da Kur'an'da belirtilmiştir. (Nisa 4/43, Maide 5/6). Yaşanan sünnet, Rasulullah'ın bu ayetleri nasıl anlayıp uyguladığını da bize ulaştırmaktadır. Kur'an'da belirtilen tuvalete gitmek ya da cünüplük hali gibi ayrıntıya girilmeyen hususlar da mütevatir sünnetin kapsamlı uygulamaları Müslümanları bağlamalıdır.

Abdestte yüzler yıkanmalı, eller dirseklere kadar yıkanmalı, baş ise meshedilmelidir. Ayaklarda ise koşullara (zaman, zemin, sıcaklık, hastalık vs.) göre yıkama ve meshedilme seçeneklerinden birisi kullanılmalıdır. Ancak tüm dil kuralları ayakları meshetmenin farz olduğunu göstermektedir (Maide 5/6).7 Buradaki fıkhi problem tarih içinde mezhep çekişmeleri dolayısıyla fazlasıyla abartılmıştır. Oysa meshi farz bilmenin yanında yıkamanın meshi de kapsayan hayırlı bir amel olduğu aynı zamanda Sünni literatürde de çorapların ve terliklerin üzerine mesh etmenin caiz görülmesi8 göz önünde tutulursa gereksiz tartışmalara dalmaktan kurtulmuş oluruz. Abdest için su bulunamıyorsa temiz bir yüzeyle teyemmüm şarttır. Hz. Muhammed (a) de yukarıda zikredilen uygulamaları yerine getirerek ümmetine örneklik teşkil etmiştir. Rivayetler yolu ile ulaşan diğer zanni uygulamalar ise, ancak, olmazsa olmaz bir kural sayılmamak şartı ile yerine getirilebilir.

"Ey iman sahipleri! Namaza duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin ve bilek kemiklerinize kadar ayaklarınızı da. Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin. Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki şükredebilesiniz." (Maide 5/6)

Kıble

Rasulullah (s) Bakara 2/143-150. ayetler nazil olmadan önce Mescid-i Aksa'yı kıble edinmişti. Fakat Rasul'ün uygulaması, sünneti bu ayetler doğrultusunda (Bakara 2/143-150) İbrahim (a)'ın inşa ettiği Kabe olmuştur. Bundan böyle de bütün Müslümanlar Kabe'ye yönelerek namaz kılmak zorundadırlar. (Bkz. Bakara 2/125, 143-150; Hacc 22/26). Elbette bu kıble sadece fiziksel bir yöneliştir. Ümmetin ibadet birliğini amaçlar. Yoksa bütün yönelişler bir olan Allah'adır.

"Biz senin, yüzünün habire göğe doğru çevrildiğini elbette görüyoruz. Hoşlanacağın bir kıbleye seni elbette döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir.Nerede olsanız yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün. Kendilerine kitap verilenler, onun, Rablerinden bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler.Allah onların yapıp ettiklerinden habersiz değildir." (Bakara 2/144)

Bunun yanında Hz. Peygamber'in yolculuk halindeyken nafile namazları ve vitir namazını bineği üzerinde kılar bineği, onu şark ve garp hangi yöne doğru yöneltirse o tarafa doğru kıldığına dair tarihi bilgiler mevcuttur.9

Kılınış Şekli

Namaz dört ana erkandan oluşur. Kıyam, ruku, secde ve oturuş. Namazda ayakta durulmalı ve namaza bu duruşla başlanmalıdır. ( Bknz. Bakara 2/238, Al-i İmran 3/39, Nisa 4/102 ) Bu duruş ise iftitah tekbiri olarak ta tanımlayabileceğimiz tekbirle başlamalıdır. ( Ala 87/15) Ayrıca namazda ruku ve secde yapılmalıdır.( Bakara 2/43, Al-i İmran 3/43, Nisa 4/102, Hacc 22/26,77 Sad 38/24, Fetih 48/29)

"Ebu Ali Abdulhafız şöyle rivayet etmiştir: Ebu Humeyd-i Saidî -ashaptan bir gruba-, size Rasulullah (s)'in nasıl namaz kıldığını anlatayım, dedi... Ebu Humeyd dedi ki: 'Resulullah (s) namaza başlamak istediğinde ellerini omuzlarına kadar kaldırarak tekbir getiriyordu. Vücudunun bütün uzuvları hareketsiz durduğu zaman okumaya başlıyordu. Kıraatten sonra ellerini omuzlarına kadar kaldırarak tekbir getirip rükuya gidiyordu. Rükuda ellerinin ayasını diz kapaklarına bırakıyordu. Sonra başını oynatmadan doğruluyor, başını kaldırıp 'Semiallahu li men hamideh' diyordu. Sonra ellerini omuzlarına kadar kaldırıp vücudunun bütün azası hareketsiz kalınca 'Allah-u Ekber' diyor, peşinden ellerini vücudunun yan taraflarından uzaklaştırarak secdeye gidiyordu. Sonra secdeden kalkıp sol ayağını kaplayıp onun üzerine oturuyordu. Secdede, ayak parmaklarını açıyordu. Sonra ikinci secdeye gidiyordu. İkinci secdeden kalınca 'Allah-u ekber' diyor ve vücudunun bütün organları sakin ve teadül içerisinde olması için ayağını katlayarak onun üzerine oturuyordu. Sonraki rekatta da aynı şekilde yapıyordu. Sonra ikinci rekattan kalkınca namazın başlangıcında yaptığı gibi ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırıp tekbir getiriyordu. Peşinden namazın selamını vermesi gereken son secdesine kadar geri kalan bölümünde de bu işi yapıyordu. Bu secdeden kalkınca sol ayağını biraz arkaya çekerek sol kalçası üzerine oturuyordu.' Oradakilerin hepsi: 'Doğru söylüyorsun.' dediler, 'Rasulullah (s) böyle namaz kılıyordu.'"10

Özel bir durum dahilinde namaz kılan kişi bulunduğu yeri değiştirebilir. Ancak bu durumlar dışında sabitlik şarttır. (Bkz. Bakara 2/239). Hadis kaynaklarına baktığımızda hastalık gibi özürlü hallerde oturularak namaz kılınalabileceğini (Buhari, Muslim ve Tirmizi'den naklen Elbani, age, sf.49-50) öğrenmekteyiz. Allah Rasulü'nün uygulamaları da bu yöndedir. Bizlere yazılı kitabın uygulamasını yaparak vahyi şahitlik görevini yapan Rasulullah (sav)'ın kesin bir biçimde ulaşan uygulamalı sünneti, tüm ümmeti bağlayan namazın kılınış şeklidir. O da kıyamda, rükuda ve secdede ve oturuşta Rabbimizi hamd ile tesbih etmektir...

Okuyuş (Kıraat)

"Zikr" lügavi anlam'da Kur'an metninin "sesli ve orijinal metninden okunması, dile getirilmesidir."11 Kur'an'ın korunmuş metninin sesli formunun her namazda yaşatılması vahyi korumanın başka bir boyutu olup hem de ümmetin ortak dili, parolası anlamına da gelmektedir. Ayrıca bu sesli zikr, okuyanın zihni diriliğini de devam ettiren bir olgudur. Dolayısıyla namazda Arapça Kur'an kıraati şarttır.

Namaz, namazı kılan ile yöneldiği Rabbi arasındaki bir ilişkidir. Dolayısıyla kişi namaz kıldığı anda -farz olan Kur'an kıraati dışında- içinden nasıl geliyorsa öyle Rabbine yakarabilir, dua edebilir.12 Bu dua eyleminin içeriği sadece Allah'ı ilahlığına has kılınarak yapılmalıdır (En'am 6/162, Taha 20/14, Ankebut 29/45). Namaz içinde Allah yüceltilmeli ve sadece O'ndan yardım istenmelidir (Fatiha 1/1-7, Taha 20/14, İsra 17/111). Allah Rasulü'nün pratiğinde de "Kur'an'ın özeti" "Kitab'ın anası" olarak ta nitelenen Fatiha suresi (1/1-7)'nin namazlarda her zaman en az bir kez okunduğu bize ulaşmaktadır. Bu, Kur'an'daki ayetin pratiğidir (Hicr 15/87).

Ayrıca Sübhaneke duası olarak bilinen dua gibi başka dualar da okunabilir. Nasruddin Elbani'nin belirttiğine göre Hz. Peygamber (s) kıraate başlamadan önce çok çeşitli dualar okurdu. Bu dualarda Allah'a hamd eder, O'nu över, şanını yüceltirdi. Namazını güzel kılmayan kimseye de, böyle yapmayı emretmiş ve şöyle buyurmuştu: "Tekbir almadan ve Allah'a hamd etmeden, O'na senada bulunmadan ve Kur'an'da kolayına gelen ayetleri okumadan, bir kimsenin kıldığı namaz tamam olmaz." Elbani eserinin bu konudaki bölümünde Hz. Peygamber'den rivayet edilen Kıraat öncesi 10 farklı duaya yer vermektedir13. Namazdaki kıraat konusunda Rabbimizin ayetleri gayet açıktır:

"De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar. Ve derlerdi ki: Rabbimizi tesbih ederiz. Rabbimizin vâdi mutlaka yerine getirilir. Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kur'an okumak) onların saygısını artırır. De ki: "İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır." Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut. "Çocuk edinmeyen, hakimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah'a hamdederim" de ve tekbir getirerek O'nun şanını yücelt!" (İsra 17/107- 111)

"(Resûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir." (Müzemmil 73/20)

Namazda okuyabileceğimiz dualar için birer numune olarak Kur'an'da bulunan dua içerikli ayetleri ya da bu ayetlerden esinlenerek benzeri dualarımızı Rabbimize karşı yapabiliriz. Örnek olarak Kur'an'da geçen şu duaları gösterebiliriz:

"Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: "Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru", derler. "Rabbimiz! Sen ateşe kimi sokarsan, onu şüphesiz rezil etmiş olursun, zulmedenlerin hiç yardımcıları yoktur". "Rabbimiz! Doğrusu biz Rabbinize inanın diye inanmaya çağıran bir çağrıcıyı işittik de iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bize bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyelerle beraber al". "Rabbimiz! Peygamberlerinle vaadettiklerini bize ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Sen şüphesiz sözünden caymazsın". (Al-i İmran 3/191-194)

"Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür." (Bakara 2/255)

"Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler; kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevlamızsın, kafirlere karşı bize yardım et." (Bakara 2/286)

Muhammed (a)'ın Duaları

"De ki: "Rabbim! Beni dahil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dahil et; çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver." (İsra 17/80). De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma ya Rabbi." (Mü'minun 23/93-94). De ki: "Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım." "Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım." (Mü'minun 23/97-98). "Onlardan sonra gelenler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin" derler." (Haşr 59/10).

Namazda Ses Tonu

Cemaat namazlarında imamın okuduğu ayetler dinlenilmeli imam cemaatin duyabileceği ancak çok yüksek olmayan bir ses tonu ile orta bir sesle ayetleri okumalıdır. Kişisel namazlarımızda da dualarımızı içimizden değil kendi duyacağımız tonda çok da yüksek olmamak şartıyla sesli olarak okumamız vurgulanmıştır. (Ar'af 7/204, İsra 17/110-111) İsra suresindeki (17/110) ses belirlenmesinde hem namazda sesini fazla yükseltme. Namazda okurken veya dua ederken bağırma, gösteriş ve saygısızlık lekesi olmasın. Büsbütün gizli de okuma. Yani kendin işitmeyecek kadar da gizli okuma, Allah'tan başkasından korkuyormuş gibi olmasın. Bunun arasında bir yol tut da denmek istenmiş yorumu yapılabilir.14 Allah Rasulü'nün uygulamalı Kur'an pratiği de 17/110. ayet emrince bu yönde olmuştur.

Namazda, vahiy metni, ümmetin ortak ve asıl kabul ettiği Arapça orijinal dilinden okunmalı ancak okunan ayetlerin anlamları mutlaka bilinmelidir. Namazda ne okuduğumuzu bilmek, anlamak ve okuduğumuz ayet ya da dualarımız üzerinde düşünmek gerekir: "Yazıklar olsun o namaz kılanlara, Onlar ki namazlarından tümüyle habersizdirler." (Maun 107/4-5) "Ey İnananlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar... namaza yaklaşmayın." Ayetleri namazda şuurumuzun açık ve ne söylediğimizin bilinmesini şart koşmaktadır (Nisa 4/43).

Namazda Oturma (Teşehhüd Ve Tahiyyat)

Namazda okunagelen Tahiyyat, Salli ve Barik duaları da tarih içinde Müslümanların kalıp bir dua formuna soktukları dua çeşitlerindendirler. Peygamber (a) bu dualarda 3. kişi konumundadır. Peygamber'in kendi kendine bu duayı yapması dil ve mantık açısından mümkün değildir. Ancak namaz içinde yapılagelen bu dualar namazın ilk uygulayıcısı İbrahim (a) ve diğer resullere ve namazın tevhidi ıslahçısı Muhammed (a)'a dua niteliği göz önünde bulundurulduğu müddetçe salih ameller dahilindedir. Ancak bugün geniş bir kitle bu niyetin tam da zıttı bir tarzda Hz. Peygamber'in hayatta olduğu ve onu gördüğü zannı ile bu duayı okumaktadır. Bu tehlikeli inanç her bakımdan içinde şirk barındırmaktadır. Adeta bu dualar "Bizi Nimet verdiklerinin yoluna ilet!" (Fatiha 1/5) ayetinin başka bir tarzda dile getirilmesi olarak düşünüldüğünde makul karşılanabilir. Resulleri ve salihleri selamlamak, onların izinden gitmeye and içmek anlamına gelen bir parola; ümmet bilinciyle kenetlenmiş müminlerin birbirlerine yönelik yaptıkları bir dua konumundadır. (Bkz. Meryem 19/15, 33; Saffat 37/79, 109, 120 ve 181. ayetler.)

Tahiyyat duası belli bir kalıpta olmayıp kişilerin tercihine bırakılmıştır. Zaten bu duanın rivayetlerle bize ulaşan, sahabeden sahabeye değişen birçok varyantı, şekli mevcuttur.15 Örnek verecek olursak sahabeden İbn-i Mesud'un, İbn-i Abbas'ın, İbn-i Ömer'in, Ebu Musa El-Eş'ari'nin, Ömer b. Hattab'ın farklı teşehhüt duaları bulunmaktadır.16 Ayrıca Allah'ın ve meleklerin Muhammed (s)'e salat ve selam etmeleri ve iman edenlerden de aynı şeyin istenmesi (Ahzab 33/56), ayetin öncesi ve sonrası, iniş ortamı ve Kur'an bütünlüğü göz önünde bulundurulduğunda Muhammed (a)'a hem lafzen hem de fiilen hayatımızda dua edilmesi, "destek olunması"17 olarak anlaşılmaktadır. Salat kavramı, yardım etmek olarak kullanılmıştır. (Ahzab 33/43). Bu destek olma emri, Muhammed (a)'ın getirdiği vahyi mesajı anlamak ve yaşamak, tevhidi mücadeleyi omuzlamak da demektir.

Namaz Çeşitleri

Kur'an'da müminlere belirtilen en önemli namaz kuşkusuz günlük namazdır. Ancak Kur'an'da günlük namazlar dışında da namazlara rastlamaktayız. Rabbimizin Allah Rasulü'ne zorunlu kıldığı gece kıyamının (İsra 17/79-80) önemli bir kısmını oluşturan gece (teheccüd) namazı dini bir zorunluluk barındırmasa da önde giden (sabiqun) mü'minler için bir gerekliliktir.18 Kur'an'ı anlamak için gece sohbet yapmak, çalışmalarda bulunmak da gece kıyamının içinde değerlendirilmiştir. Kur'an'da bir tehlike durumunda korkulduğunda sabitlik ve kıble şartları aranmaksızın namaz kılınabileceği bildirilmiştir (Bakara 2/239; Nisa 4/101). Aynı izin sefer halinde can ve mal güvenliğinin tehlikeye girmesiyle karşılaşıldığında da geçerlidir (Nisa 4/101).

Tevbe Suresi 84. Ayette Rasulullah (a)'ın bilmediği halde münafıkların cenazesinde dua ettiği belirtilmiş ve Allah Rasulü bundan men olunmuştur. Bu ayetten anlaşıldığı gibi Allah Rasulü cenaze namazı kılmıştır. Ve müminler ancak müminlerin cenazeleri için cenaze namazı kılmalıdırlar (Bkz. Tevbe 9/84). Allah'ın Elçisi (s) Kevser suresindeki emirle birlikte bayramları da bayram namazı (duası) ifa etmiştir (108/2). Bu namaz, gece kıyamı gibi Rasul'e farz kılınan ancak Müslümanlara zorunlu tutulmayan fırsat bulundukça yapılması gereken ibadetlerdendir. Ayrıca müminler Rasulullah'ın örnekliğini takip ederek evlerini namaz kılınması yasaklanan kabirlere çevirmemeli farz namazlar dışındaki nafile namazlarını evlerinde kılmalıdırlar.19 Nafilelerin evlere tahsis edilmesi evleri de mescitler gibi rahmet mekanları haline getirmenin bir yoludur.20 Ayrıca azami ölçüde farz namazlar cemaatle kılınmak zorundadır. Savaş gibi çok zor anlarda dahi Rabbimiz müminlere cemaatle namazı buyurmuşken (bkz. Nisa 4/102) normal zamanlarda cemaati ihmal etmek düşünülemez. Cemaatle namaz bilinci İslami mücadeledeki yol arkadaşlığını pekiştiren en önemli etkenlerden birisidir.

Haftalık toplantı duası ya da sosyal siyasal haftalık istişare, kongre namazı olarak da tanımlayabileceğimiz ve Kur'an'da Cuma 62/9-10 ayetlerinde bahsi geçen Cuma namazı Müslümanlara belirli şartlar ve vakitlerde farz kılınmıştır. Bilindiği gibi Kur'an'daki tüm ibadetler vakitlidir. Namaz da inananlar üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır (Nisa 4/103). Sabahleyin ikindi namazının, perşembe günü cuma namazının kılınamayacağı gibi İslam toplumunun ve onun doğal sonucu olması gereken İslami prensiplere bağlı bir devletin olmadığı bir ortamda da Cuma namazının kılınışı için gerekli şartların tümü oluşmuş değildir. Cuma namazı aynı zamanda devletin, otoritenin meşruiyetinin ifadesidir. İslam devleti olmadığında nasıl ki kısas ve had cezaları uygulanamıyorsa ayetlerin iniş sebebi ve ne zaman indiği göz önüne alınmadan "geleneklere bağlı kalmak" önceliği de ilmi bir tutum olmayacaktır.21

Günlük Namaz Vakitleri

Namazın hangi vakitlerde kılınacağı Resulullah'ın uygulamalarının yönlendirilmesi neticesinde ortaya çıkmış bir düzenlemedir. Namaz vakitlerine bundan dolayı Kur'an'da dağınık bir şekilde yer verilmiştir. Rasulullah kendi içtihadınca belirli vakitlerde namaz kılmaktaydı ve Rabbimiz onu onaylayarak 5 farklı zaman diliminde namazı kılması gerektiğini Kur'an'ın farklı yerlerinde belirtmiştir. Sabah vaktine Nur 24/58, Hud 11/114, Ta-Ha 20/130, Rum 30/17-18. ayetlerde değinilir ve sabah namazı farz kılınır. Öğle vaktine İsra 17/78, Nur 24/58, Rum 30/17-18. ayetlerde; ikindi vaktine Ta-Ha 20/130, Rum 30/17-18. ayetlerde; akşam vaktine Hud 11/114, İsra 17/78, Rum 30/17-18. ayetlerde; yatsı vaktine de Ta-Ha 20/130 ve Hud 11/114. ayetlerde değinilmiştir. Elbette salt Kur'an metninden hareket edersek namaz hakkında farklı vakit sayıları çıkartılabilir. Ancak vakitlerle ilgili ayetlerin bir sürece binaen indirildiğini göz önüne alıp Rasulullah (s)'in otoritesi ve ilk Kur'an neslinin uygulamaları doğru çıkarımı belirlemelidir. Kur'an'da ve ilk dönem tarihi verilerinde sadece olağanüstü durumlarda namaz vakitleri öğle ile ikindi, akşam ile yatsı cem edilebilir.22

Orta Namaz (Salat'ul Vusta) Tabiri

Bakara suresi 238. ayette geçen "salatu'l vusta" (orta namaz) tabiri müphem bir ifadedir. Salatu'l- vusta belirli bir vakte değil bir ilkeye tekabül etmektedir. Namazlarda devamlı olmak, terk etmemek, huşu içinde günün her anında Allah'a yönelmek, namazı günün yirmi dört saatine yaymak anlamında kullanılmıştır.23 Bu tabir ile aşırı ibadetten ve ibadetleri terk etmekten müminler men edilmiş, ruhbanlık ve fasıklık yolları kapatılmıştır. İbadetin ruhu vurgulanmıştır. M. Esed de Bakara 2/238 ayetine şöyle meal vermektedir: "...namazı en uygun biçimde ifa etmeye dikkat edin..." Esed devamla ayetteki tabirin "en mükemmel" "orta" olarak anlaşılabileceğini belirtmiştir.24 Ayrıca bu tabir hakkındaki en makul diğer görüş ise orta namaz'ın ikindi namazı olduğu görüşüdür.25

Namaz Sonrası ve Kazası

İbadetlerin kazaları (örneğin oruç için bkz. Bakara 2/184) bizzat Kur'an'da Rabbimiz tarafından müminlere bildirilmiştir. Ancak Allah hükmü gereğince namazlar, hac gibi, "vakitlerinde" yerine getirilmesi gereken ibadetlerdendirler (Nisa 4/103, Bakara 2/238).

Müminler namaz sonrası da Allah'ı anmaya devam etmeliler Kur'an okuyup anlamaya ve ayetler üzerinde düşünmeye devam etmelidirler. Namazlarını hayatlarına yansıtmalıdırlar (Nisa 4/103). Allah'ın Rasulü Muhammed (a) ve ashabının da her namaz sonrası ayetler okudukları ve fikir alışverişinde bulundukları bize ulaşmaktadır.

Ayrıca Kur'an'da Rabbimiz açık ifadelerle belirli vakitlerde, sabah (fecrde) ve gecenin bir kısmında Kur'an çalışması yapmamızı bizlere önemle belirtmektedir:

"Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar namazı gözet. Sabah Kuran'ını da gözet. Sabahleyin Kuran (okuması) tanık olunur. Sana özgü bir ibadet olarak, gecenin bir kısmında, o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övülmüş bir makama/makam-ı mahmuda ulaştırması umulur." (İsra 17/78-79)

Bu ayetlerden ve Rasul'ün pratiğinden de anlaşıldığı gibi namaz sonrası tesbihat ve zikir ayin formunda salt bir lafzi kelime tekrarı değil Allah'ın ayetlerini düşünmeyi merkeze alan fikri bir zindelik alanıdır. Saltanat dönemiyle içeriği boşaltılarak ayinleştirilen tesbihat Resulullah Muhammed'in (a) Kur'an pratikleri olan sünneti ışığında değerlendirilmelidir. Rasul ve takipçileri, sabah erken saatlerdeki fikri zindelikleriyle, Kur'an üzerine, gün içerisinde hayatla Kur'an arasındaki bağı oluşturma amaçlı çalışmalar yapmışlardır. Vahyin bu ilk örnek Kur'an nesli, gün içindeki tevhidi mücadelelerini özenle, günün başında planlamakta ve bu zihinsel arka planla yaşama atılmaktaydılar. İçlerinde bulundukları yozlaşmış çevreyi "ıslah" etmekle yükümlü olan ve toplumun dönüşümünü amaçlayan müminler, aynı zindeliklerini kaybetmemek için gecenin bir kısmında da aynı zihinsel arınmayı ve tebliğ hazırlığını devam ettirirlerdi. Gece yapılan bu Kur'an çalışmaları ise evrensel bir zorunluluk arz etmiyordu.

Ayrıntılar ve Bid'atler

Bid'at dinden olmadığı, Allah'ın bir hüküm indirmediği halde bir inancı ya da uygulamalı bir konuyu dinden bir meseleymiş gibi değerlendirmeye denir. Dolayısıyla namazlarda elleri bağlamak ya da salmak, ayakların açıklık mesafesi, otururken parmak kaldırıp kaldırmamak gibi Allah'ın bir hüküm koymadığı ayrıntıları namazın olmazsa olmaz şartıymış gibi değerlendirmek, Allah ve Rasulü'nün vaaz etmediği bir şeyi insanlara dayatmak anlamına gelir. Bu ayrıntılar dinden bir gereklilik olarak değerlendirilmediği müddetçe Allah'a yönelen müminin tercihine bırakılmıştır. Allah'ın Rasulü de bu konularda kişileri serbest bırakmış, kendisi de farklı zamanlarda farklı şekillerde bu ayrıntıları uygulamıştır. Ancak hiçbir ayrıntıyı dini bir vecibe telakki etmemiş ve ümmetine böyle bir gereklilik vaaz etmemiştir. Bu da çok doğaldır. Çünkü insan, Rabbi ile huşu içinde görüşme halinde iken o anki psikolojik durumuna göre şekil alır. Bunları kalıplara sokmak, duanın içeriğini görmezlikten gelmek demektir. Zaten bu ayrıntılar bizlere kesin olarak uygulama yolu ile değil zannilik taşıyan rivayetler yolu ile ulaşmaktadır. Bize ulaşan namazla ilgili hadis rivayetlerine bakıldığında garip bir tabloyla karşılaşırız. Bugün insanlara namazın şartıymış gibi dayatılan birtakım uygulamanın, içinde uydurmaların yoğunlukla bulunduğu bu geniş külliyatta bile olmadığını görürüz. Örneğin Kur'an Elçisi'nin (a) namazda sadece Fatiha okunmasına cevaz veren içerikte hadisçiler tarafından sahih kabul edilen rivayetler olmasına rağmen26 bugünkü mezhepçi anlayışlar bunun aksini kendileri ile çelişkiye düşerek insanlara dayatabilmektedirler. Başka bir örnek vermek gerekirse bize ulaşan rivayetlere göre Allah'ın Elçisi üzerinde namazı bozacak pislik olmadığı müddetçe bazen ayakkabıları ile namaz kılmıştır.27 Yine kalıp bir cümle olarak her namazın başında tekrar edilmesi zorunluymuş gibi insanlara öğretilen "Niyet ettim (x) namazın farzına (ya da sünnetine) uydum hazır olan imama döndüm kıbleye" tarzı cümleler Resulün pratiğinde olmayan fiillerdir. Namazda şart olan niyetten kasıt kişinin hangi vakit namazını kılacağını bilmesidir. Hadis metinlerinden Resulullah'ın namazdayken Hz. Aişe'ye kapıyı açtığını ve sonra namazına kaldığı yerden devam ettiğini, namaz esnasında sırtına çıkan çocukları secdeye varırken yere indirip öylece namazına devam ettiğini öğreniyoruz.28 Maalesef insanlar namazın ana mesajından uzaklaşarak farklı mezhepteki kardeşleriyle aynı cemaatte namaz kılmaz hale gelmişlerdir. Bu da uzak durulması gereken yanlışlıklardan biridir.29

Sonuç

Rasul'ün ümmetine olan örnekliği, okunarak indirilen ve şu anda elimizde yazılı olarak bulunan Kur'an ayetlerini açıklaması ve yaşamlaştırarak şahitliğini yapması ile mümkün olmuştur. Rasulün şahitliği yani Kur'an'ın pratize edilmesi bize mütevatiren üzerinde hiçbir tartışma olmaksızın uygulanarak nesilden nesile aktarım sonucu ulaşmıştır. Bu ulaşan Kur'an pratiği konusunda hiçbir mü'min erkek ve mü'min kadının farklı bir söz söyleme ya da uygulama hakkı yoktur. Sünnetin nasıl kesin bir bilgi ve bağlayıcı bir uygulama olma şartı olacağı başka bir makale konusu olmakla beraber tarih boyunca birbirleri ile hiç de iyi geçinmemiş onlarca fırka ve mezhebin hiçbir tartışma yapmadan Rasul'ün uygulamasını ortak bir biçimde nesilden nesile aktarmaları uygulamanın temelinin Kur'an'da bulunması şartı ile tüm Müslümanlara uyulması gerekli kılar. Sonuç olarak Kur'an'da geçen namazı Kur'an'ın ilk muhatabı ve açıklayıcısı Muhammed (a) nasıl uyguladı ise tüm Müslümanlar da öyle uygulamak zorundadır. Rasul'ün yaptığı gibi tüm müminler beş vakitte sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3 ve yatsı 4 rekat olmak üzere Allah için namaz kılmakla yükümlüdürler. Bu rekat uygulamalarının kaynağı bizzat Allah'ın Rasulü'dür. Bu uygulama ise tartışmasız olarak bize ulaşmıştır.30 İslam tarihi boyunca Rasul'ün, farz (bağlayıcı) olarak kıldığı namazların dışında da namaz kıldığı bilinmektedir. Bu ibadetler kesinlik taşımadıkları için (Örneğin hiçbir Sünni ve Şii akşamın farzı konusunda farklı bir uygulama yapmaz ama Sünniler akşamın sünnetini (nafilesini) 2, Şiiler ise 4 rekat kılarlar. Benzeri farklılıklar Sünniler içerisinde de mevcuttur.) içtihada bırakılmışlardır. Namaz konusundaki incelememizin asıl amacı bu ibadetin şekli/teknik yönünü bir polemik malzemesi olarak kullanmak değildir. Çünkü Rabbimizin bize bildirdiği gibi Namaz günahları giderir (Hud 11/114). Kalplerin ancak Allah'ı anmak ile mutmain olacağını söyleyen Kur'an-ı Kerim, namazın en büyük zikir olduğunu belirtmektedir (Ankebut 29/45). Çünkü dosdoğru kılınmış (Tevbe 9/71, Rum 30/31, Lokman 31/17) ve hiç aksatılmadan sürekliliği korunarak (Bakara 2/238) ruhundan uzaklaştırılmamış her namaz şüphesiz her türlü kötülükten, fahşadan mümini alıkoyar (Ankebut 29/45).

Yazımızı namazını sosyal hayattan koparmayan ve Allah'ın ayetleri üzerinde akleden, tam bir huşu içinde Rablerine yönelen salih kullara Rabbimizin seslenişi ile bitiriyoruz:

"Allah'a tevbe eden, kulluk eden, hamd eden, (Rabbinin ayetlerini düşünmek ibret almak için) seyahat eden, boyun eğen, secde eden, iyilikleri emreden, kötülüklerden alı koyan, Allah'ın yasaklarını koruyanları müjdele!" (Tevbe 9/112)

Dipnotlar:

1- Bkz. Fuad Abdülbaki, "el-Mucemu'l-Müfehres li Elfazi'l- Kur'an-ı Kerim" Salat Maddesi, Dar el-Marifeh, Beyrut, 2003, sf. 645

2- Ahmet Kalkan, "Kur'an'ın Kavram Tefsiri", İqra 1.0 İnteraktif CD., Bakara, 3; Kavram, 16

3- Sahih-i Muslim, 1:88, H. No: 82

4- Namaz kılmayanın hükmü hakkında İslam kültüründeki ayrıntılı bilgiler için bkz. Fatma Candan Günaydın, "İman Amel İlişkisi Bağlamında Kur'an'da Kurtuluş Kavramı", Ekin Yayınları, İstanbul 2004, s. 99-109.

5- Bkz; Şinasi Gündüz, Sabiilik, Vadi Yay.

6- Bkz; Sahih-i Buhari Muhtasar-ı Tecrid-i Sarih, Kitabus Salat, Hadis No: 271, Çev. F.Kocaer, Hüner Yay. Kon. 2003; Sahih-i Muslim, 1:377 Hadis No:532; İbn-i Sad Tabakat, c. 2, s. 240; Müsned-i Ahmed bin Hanbel 3:83, 96; Ebu Davud 1:330; Tirmizi, 2:317

7- Bkz. Prof. Dr. Süleyman Ateş, "Kur'an ve Sünnetin Işığında Abdestte Ayakları Meshetme veya Yıkamanın Hükmü", İslami Araştırmalar Dergisi, cilt: 3, sayı: 4.

8- Bkz. Cemalüddin el-Kasımi, "Çoraplar Üzerine Mesh", Çev. H. Sevgin, Ank. 2001; Prof. Dr. Abdullah B. Muhammed et-Tayyar, "Tüm Detaylarıyla Namaz", Guraba Yay., M. Hayri Kırbaşoğlu – H. Musa Bağcı, Namazların Birleştirilmesi – Çorap ve Başörtüsüne Mesh Problemi, İlahiyat Yay., Ank. 2002, s. 139-178.

9- Bkz. Nasruddin Elbani, Hadislerle Hz. Peygamberin Namaz Kılma Şekli, Buhari, Ebu Davud ve Müslim'den naklen Çev.Y.Vehbi Yavuz, Aksa Yay. s. 47

10- "Sünen-i Beyhakî", c. 2, s. 105; hadis: 2517; "Sünen-i Ebu Davud", c. 1, s. 194; "ihtifah-i salat" babı, hadis: 730; "Sünen-i Tirmizî", c. 2, s. 105, hadis: 304, "sıfatu's - salat" babı.

11- Dr. Muhammed Şehrur, "Lügavi Kur'an Okumaları" Çev. Dr. Mustafa Ünver, Sidre Yay. 2001, s. 42

12- Bu serbestiyi Rasulullah'tan nakledilen bir çok rivayette görebilmekteyiz. Fatiha öncesi ve Kur'ani dualar sonrası kişinin Rabbine duasının güzel örneklerini okuyabilmekteyiz. Bkz. Buhari, 1:181; Muslim 1:299,419'dan naklen et-Tayyar, age, s. 97

13- Elbani, age., sf.61-66

14- Elmalılı Hamdi Yazır, "Hak Dini Kur'an Dili", 17/110. ayetin tefsiri.

15- Teşehhüd sigalarındaki mana ile rivayetin doğurduğu problemler hakkında bkz. M. Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, Çev. M. Tan, Yöneliş Yay., İst. 1988, s. 97-101.

16- Bkz. Nasruddin Albani, "Hadislerle Peygamberimizin Namaz Kılma Şekli", Aksa Yay., Bursa, 1993, s. 121-124.

17- Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa İslamoğlu, "Üç Muhammed" .(Bölüm: Kavramlaşan Terimler ve Salatu Selam Problemi), Denge Yay. 2000, s. 111-115

18- Daha ayrıntılı bilgi için bakınız: Furkan Eren "Bir Arınma Yolu Olarak Gece Kıyamı", Haksöz Dergisi, sayı 113, s. 33

19- "Sahih-i Muslim", 1:781; "Sahih-i Buhari", 2:56

20- Farz namazların öncesi ve sonrası kılınabilecek olan nafile (sünnet) namazlar, Ramazan ayındaki şahsi arınma namazı olan teravih namazı gibi. Bkz. İmam Şatıbi, "El-Muvafakat: İslami İlimler Metodolojisi", Çev. Prof. Dr. Mehmet Erdoğan, İz Yay., İst. 2003, c. 3, s. 55.

21- Bkz. www.kurannesli.org/tevhidibilinclenme.htm, Ercüment Özkan, "Toplantı Günü Namaza Çağırıldığınızda…", İktibas Dergisi, 90-93. sayılar.

22- Hayri Kırbaşoğlu, "Namazların Birleştirilmesi", İlahiyat Yay., Ank. 2002.

23- Şaban Piriş, "Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Anlamı", 2/238 dipnotu, İlkbahar yay., s. 33

24- Muhammed Esed, "Kur'an Mesajı" Meal-Tefsir, İşaret yay. c. 1, s. 72, 227. dipnot

25- İzzet Derveze, "et-Tefsiru'ul Hadis" Nüzul Sırasına Göre Kur'an Tefsiri, Ekin Yay., c. 5, s. 269.

26- İbn-i Huzeyme'den 1634 nolu hadis Sahih isnatla Beyhaki. Ebu Davud Sahih.758 nolu Hadis, Hanbel,Müsned 5/74, İbn-i Abbas'tan Sahih, Hanbel, 1/282 Bknz. "Hadislerle Peygamberimizin Namaz Kılma Şekli" Nasruddin el-Bani, Aksa Yay., s. 76 Bursa, 1993

27- Bu konudaki Rivayetler için bknz. Ebu Davud ve İbn-i Mace, Ebu Davud ve Bezzar ve Nevevi "Hadislerle Peygamberimizin Namaz Kılma Şekli" Nasruddin el-Bani, Aksa Yay. Sf.52 Bursa, 1993

28- "Sahih-i Buhari" 1:131; "Sünen-i Tirmizi", 1:497 No:601

29- "Meseleler ve Çözümleri" Ebu'l Ala Mevdudi, Risale Yay. İst.1999, C.3, s.69-70, C.2, s.49

30- "Vesailu'ş-Şia", c. 4, s. 673, "ef'alu's-salat" babları, "Biharu'l-Envar", c. 84, s. 185 - 186

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR