Müslüman Zihnin Sömürgeleştirilmesi
Crescent Mart 2010
(Çev: İ. Emre Çetin)
Boyun eğmeyi reddeden insanlar hiçbir zaman köleleştirilemez. Kölelik, her şeyden önce zihinsel bir durumdur. Güney Afrika’da Apartheid’la mücadele eden Steve Biko, bu mücadelenin bedelini hayatıyla ödedi ama teslim olmayı reddeden milyonların zihninde ölümsüzleşti. Şöyle söylemişti: “Zalimin elindeki en büyük silah mazlumun zihnidir.” Muharebede psikolojik yenilgi, ardından fiziksel yenilgiyi getirir. Zihin bir kere yenilgiyi kabullendiğinde, fiziksel faktörler bu temayülü artık geri çeviremez. Bunun zıddı da aynı şekilde geçerlidir: Nicel olarak dezavantajlı oluşlarına bakmaksızın teslim olmayı reddedenler asla mağlup edilemezler. Bu nedenle, Afganlılar ABD ve işbirlikçilerinin ateş gücünün dengine sahip olmasalar da onları Afganistan’daki problemlerin silahla çözülemeyeceğini kabule zorlayabilmişlerdir. Amerikalılar şimdi bir uzlaşma yapmaktan bahsediyorlar. Aynı şey Lübnan’da da oldu. Arap devletlerinin ve depoları silah dolu ordularının aksine Hizbullah, Siyonistlere teslim olmayı reddetti. Sonuç apaçık ortada. Siyonistler son on yılda bir değil, iki kez yenilgiye uğratıldılar. Benzer senaryo şimdi de Filistin’de yaşanıyor. Hamas, kuvvetlerdeki eşitsizliğe bakmadan Siyonist egemenliğini reddetti.
İran haricinde İslam dünyasının geri kalanındaki iktidarlar yenilgiyi ve utancı kabul etmiş görünüyorlar. İnsan, Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Beni-İsrail kıssasından bu tavırla ilgili çarpıcı dersler çıkarabilir. İsrailoğullarının, kendilerine Hz. Musa (a) tarafından bir bölgeye girmeleri konusundaki Allah’ın emri iletildiğinde bu emre karşı çıkmaları aslında zihinsel mağlubiyetlerinin yansımasıdır. Bir başka kıssada da Hz. Davud (a), Calut’un fizikî güç üstünlüğünden korkmayarak cesaretle karşısına çıkar ve onu öldürür.
İslam toplumlarının elit tabakasında Beni-İsrail’in eski durumunun tüm karakteristiklerini görebiliyoruz. Allah’a olan ahitleri sathî, samimi değil. İslam dünyasının büyük maddi kaynaklara sahip olmasına rağmen, bunlar toplum refahının geliştirilmesi için kullanılmıyor. Aksine, elitler hak ve adalet mücadelesinin getirdiği zorluklara göğüs germeye değil de rahat bir yaşam biçimine adamışlar kendilerini. Kâinatın yaratıcısı ve hâkimi Allah’ın şerefli hizmetçileri olmaktansa Batı’nın köleleri olmayı tercih ediyorlar.
Peki, bu durum nasıl ortaya çıktı? Müslümanlar her zaman böyle korkak değillerdi. İslam’ın ilk devirlerinde, Müslümanlar kendilerinden sayıca daha üstün olan birçok düşman ordusunu defalarca bozguna uğrattılar. Müslümanlar bunu silahları ve güçleri düşmanlarından daha üstün olduğu için başarmış değillerdi. Bilakis kılıç ve mızrakları yetersizdi ve fizikî güç üstünlükleri yoktu. Ancak onlar bu eksiği imanları ile tamamlıyorlardı. Muharebede ölseler de, hayatta kalsalar da zaferin kendilerinin olduğuna dair sarsılmaz bir inanca sahiptiler. Böyle insanlar elbette mağlup edilemezler.
Köleleştirme mantığı kolonyalizmin bir ürünüdür. Avrupalı kolonyalistlerin İslam topraklarını terk etmesiyle doğrudan sömürgecilik sona erdiği halde dolaylı sömürgecilik varlığını devam ettirdi. Sözde bağımsız Müslüman toplumlarda iktidarın artık kendilerine geçtiğini sananlar dahi zihinsel olarak köleleşmişlerdi. Bunlar sömürgeci efendilerinin değer yargılarını, kültürlerini ve davranış şekillerini özümsemişlerdi. Onların konuştuğu dile adapte olmuş ve Avrupalı sömürgecilerin yaptığı gibi sıradan insanları küçümsemişlerdi.
Bunlar zihinsel sömürünün yanında önemsiz gibi görünse de Müslüman toplumlarda çok yaygın. Müslüman elitler -Pakistan bunun tipik bir örneği- içinde Sam Amca’nın ölümcül himayesi olmayan bir yaşam düşünemez. Pakistanlılar bu köle ruhlu davranışlarından ötürü bağışlanabilir çünkü onların çok fazla bir zenginlikleri yok, fakirler. Peki, Suudilerin milyar, hatta trilyon dolarları olduğu halde hâlâ Amerika’nın kölesi gibi davranmaları nasıl açıklanacak? Amerikalılar cihadın kötü olduğunu düşünseler, Suud hemen “âmin” diyor. Amerika bu davranışı lanetleyen Kur’an ayetlerini mushaflardan çıkarmayı emretse, Suudiler hemen itaat edecekler. ABD’nin her şeye muktedir olduğu propagandasını yutmuş görünüyorlar.
Fiziksel sömürgecilikle baş etmek daha kolaydır ama zihinsel sömürüye galebe çalmak oldukça zordur. Zihin böyle bir durumdan kurtulmayı kendisi istemelidir. Aslanın doğal yaşam alanı özgürce kükreyebileceği ormanlardır. Buna rağmen, sirkteki bir aslan, yenilgiyi kabul etmiştir; bağını çözsen de ormana dönmek için kaçmaya çalışmayacaktır. Müslümanların elit zümresi de aynen efendisinin kırbacıyla çemberden atlayan bir sirk aslanı gibi davranıyor. Bunların takdir edilebilecek hiçbir yanı yok, kafeste yaşayıp etle beslenmekten mutlular.
Kuşkusuz, kurtuluşa giden yolda atılması gereken ilk adım Müslüman zihnin özgürleştirilmesi çabasıdır.
- Haksöz’ün Uzun Seferi
- Ergenekon Cephesi Darbe Anayasasını Koruma Telaşında!
- Yirmi Yılımız
- Bu Çağın Sümeyye’si
- İttihat Terakki’yi Temize Çıkarmak Kimin İşi?
- Açılım Politikaları Kemalizm ve Müslümanlar
- İstismar ve İnkar Kıskacında Türkiye’nin Ermeni Meselesi
- 28 Şubat Hukuksuzluğu 13. Yılında da Protesto Edildi
- Başörtüsü Yasağı Her Yerde!
- Katilini Sevmeden, Düşmanına Sığınmadan Hakikati Araştıran Diyalog
- Kudüs’e Sahip Çıkma Sorumluluğumuz
- Mescid-i Aksa Sahipsiz Değil!
- Allah Müslümanların Saflarına Sızmış Münafıkları Gizli Bırakmaz!
- Kafkaslarda İslami Direnişin Son Sedası: Kutlu Bir Veda
- Ümmetin Kızlarını İşgalcilere Satmak!
- Müslüman Zihnin Sömürgeleştirilmesi
- Şükür Zırhı İle Cahilî Kuşatmayı Kırmak
- Peygamberlik Mührü
- Hz. Yakub’un Resullüğü ve Mesajı
- Liberalizme Dair Kenar Notları -1
- Mehmet Akif, Zalimin Yanında Durmamıştır!
- Deneysel Bir Karikatür ve Bayağı Bir Figür Olarak: Büşra
- Yeryüzündeki Dinler Tarihi: Ömer Rıza Doğrul ve Terk Edilen Usul
- Rachel
- Kahır