1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Arslan

  3. Modernizm ve Modernistlik

Abdurrahman Arslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Modernizm ve Modernistlik

Ağustos 1993A+A-

1- Modernizmin en ayırt edici özellikleri nelerdir? Modernizm batılı olmayan toplumlara telkin mi edilmiştir, yoksa bu toplumlar modernleşmeyi kaçınılmaz bir süreç olarak mı algılamışlardır?

Sahih olma özelliği büyük oranda kaybolmuş Hristiyanlığın şekillendirdiği bir bilinçle evreni yeniden yorumlamanın sonucu modern dönem Rönesans ve Reformasyon dediğimiz, daha sonrada Aydınlanmanın geleceği bir süreçle başlamış olur. Bu dönemde, deyim yerindeyse, başta insanın kendisi olmak üzere her şey yeniden inşanın en belirleyici özelliği merkezinde Tanrı'nın olduğu Kutsal bir düzenden, insanın merkeze alındığı "dünyevi" bir düzene geçiştir. Bundan dolayı modernite din'e bakarak kendisini tanımlar ve Tanrı'nın bulunduğu merkeze insanı yerleştirir. Dolayısı ile modernite insan merkezli bir niteliğe sahiptir. Diğer bir deyimle, modernite varlık dünyasını aşkınlığından yani Tanrı otoritesinden kopararak insan için serbest, canının istediği gibi hareket edebileceği yeni özgürlük alanları açma girişimidir. Bu alanlardan birisinin bilim/teknolojinin alanı olduğunu vurgulamak yanlış olmasa gerek.

Dünyayı geçici olmaktan çıkartıp, onu ve kendisini ebedi kılmaya çalışan modern insanın özelliği, baktığı her şeyin ilahi yönünü ihmal ederek sadece maddi yönünü, yani ölçülebilir, tartılabilir, hesap edilebilir haliyle görmek isteyen bir bilince sahip olmasıdır. Bu bilincin ortaya koyduğu proje (modernite) sonuçta kendine has yeni bir eğitim, yeni meslek tercihleri, yeni evlenme yolları, yeni düğün şekilleri, yeni çocuk büyütme yöntemleri, kendine has yeni bir aile modeli, yeni alışveriş biçimleri, yeni sosyal ve siyasal kanaat ve tercihler sundu insanlara. Bu sürecin ayırt edici özelliklerini kanımca şöyle özetlemek mümkün:

a-Protestanlık; Mevcut, yaşanmakta olan dinin yeniden yorumlanması. Bu yorumun sonucudur ki otorite "gökten yeryüzüne" indirilmiştir. Bu sürece sekülerizm demenin açıklayıcı olacağını ve modern sürecin en belirleyici yönünün de sekülerizm olduğunu vurgulamak gerekir.

b- Hümanizm: Yanlış ve doğru­yu bildiren kaynağın Tanrı olmaktan çıkartılarak insana devredilmesi. Dolayısı ile artık Tanrı otoritesi söz konusu değildir; söz konusu olan insan ve onun tercihlerinin belirleyiciliğidir. Hümanizm toplumsal örgütlenme biçimi olarak Hristiyanlığınkinden farklı olan ve adına bugün ulus-devlet dediğimiz yeni bir örgütlenme biçimi getirir.

c- Rasyonalizm: Başlangıç ve ilk dönemlerde etkisi fazla gözükmemesine karşılık, modern zamanları belirleyen önemli ve güçlü düşünce akımıdır. Doğru ve fakat vurgulanması gereken önemli bir nokta burada aklın belirli bir "kullanım biçimi" söz konusudur. Her şeyden şüphe etmek bu aklın hem özelliği ve hemde hakkı sayılır.

Modernizm sonraları batılı olmayan toplumlara telkin edilmiş ve bu toplumlarında modernleşmeyi kaçınılmaz bir süreç olarak algılamış olmalarına rağmen; başlangıçta modernite, modern güçlerin ellerindeki araçlara, özellikle askeri araçlara sahip olmak olarak algılanmıştır. Bu da dünya genelinde yaşanan sömürgecilik olayı ile hesaplaşma, varlıklarını sürdürme şeklinde tezahür eder. Dolayısıyla modernite batılı olmayan toplumlarca sömürgeci güçlere karşı koymak için bir "araç" olarak görülür. Modern değerlerle kendi toplumsal yapılarım değiştirme arzusu, başlangıçta söz konusu değildir. Fakat trajik bir şekilde modernitenin parçaladığı kendi geleneksel yapılarını yine modernitenin araçları ile yeniden kurmak istemişlerse de, doğal olarak başaramamışlardır.

2- Müslümanların modernleşme karşısında geliştirdikleri eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu eleştiriler (Örneğin, teknoloji konusundaki yaklaşımlar) realiteye tekabül ediyor mu? Sizce bu eleştirilerin ne kadarı Batı'nın kendi içinde modernliğe karşı geliştirdiği eleştirilerden veya içine kapanan gelenekçi tutumun çözümsüz tepkiselliğinden etkilenmiş, ne kadarı Kur'an merkezli bir cevap çözümlemesine yönelebilmiştir?

Kanımca geliştirilen eleştirilerden önce modernitenin kendisi ve doğurduğu süreçler üstünde tartışılmaya başlanmakta oluşu çok daha önemli ve umut vericidir. Çünkü bu olay önceleri "Batılılaşma" olarak ortaya koyulduğu için mesele çok basite indirgenebilmiştir. Bu da çok zaman "Batı" karşısına "doğu/İslam" kimliği öne çıkartılarak çözüm aranmasına girişilmesidir. Aynı kutupsallığı Asya'nın müslüman olmayan toplumlarında da görmek mümkündür. Oysa meselenin coğrafî temelde bu şekilde ortaya koyulusu hem İslami değildir; hem de oldukça oryantalist bir söyleme dayanmaktadır. Dolayısı ile meselenin doğu-batı ikilemine sokularak özellikle farklılığın "form"a indirgenmiş olması olayın ve sürecin kendisini görmemize engel olmuştur dene­bilir.

Öte yandan moderniteye karşı girişilen mücadelenin neticesinde, bu mücadeleye girenlerin de modernitenin bir parçası olduklarına yaşanan tarih süreci içinde şahit olduk. Bütün bu uzun ve o nisbetle de oldukça pahalı bir tecrübenin sonucu başta bilim/teknoloji olmak üzere her şeyin yeniden düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü her şey gibi bilim/teknoloji de değerden bağımsız değildir. Dolayısı ile dünyanın köklü bir dönüşümü yaşadığı günümüzde ne modernliğin ne de 20. yüzyılın ölçüleri içinde kalarak düşünmenin, mevcut "realite"nin diyalektiğini kırabileceğimize yardımcı olabileceğini sanmıyorum. Oysa "realitenin" müslümanca yeniden bir tanımını yapmak hayati bir zorunluluktur. Fakat bunun mevcudu görmemezlik anlamına gelmeyeceği kanaatindeyim.

Müslümanlar modern güçlerle karşılaştıkları günden bu yana "realiteye" tekabülün karşılığı olarak İslam'ı, modernitenin aynasında "alternatifler" bulmak için yeniden "ürettiler". Oluşturulan, inşa edilen her yeni alternatifin önüne "İslami" kelimesinin getirilmesi bunun bir ifadesi olsa gerektir. Bunun ise İslami anlayışımızı seküler yapan bir düşünce biçimi ve süreç olduğuna inanıyorum.

Moderniteye yönelik eleştirilerin Batı'nın kendi içinde geliştirdiği eleştirilerden etkilenmemiş olduğu düşünülemez. Unutmamak lazım ki müslümanlarda artık modern dünyanın kolaylaştırıcı "atıflar" taşıdığını vurgulamak istiyorum.

3- İslam Ülkeleri'nde ve Üçüncü Dünya'da modernizm olgusuna duyulan zihinsel ve davranışsal yakınlık modernist tutumun oluşmasına neden olmuştur. Seyyid Ahmet Han veya Cemalettin Afgani örneklerinden hareketle İslam dünyasındaki düşünürlerin modernizme yönelik tavırları arasındaki farklılığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve bu farklılığı aynı kategoride vasıflandırabilir miyiz?

Bu soruyu müsade ederseniz şimdilik tartışmak istemiyorum.

4- Modernlik ve modernleşmeye karşı İslam dünyasında nasıl sahih bir alternatif oluşturulabilir?

Modernite "kalbin belirli bir hal ile dünyaya bakış biçimi",diğer bir ifade ile "aklın belirli bir kullanım türü" olarak tanımlanabilir. Burada vurgulamak istediğim ve çok zamanda gözden kaçan -kanımca- önemli bir nokta vardır. Bu nokta da kendisini, birçok form'da ifade edebilir, inanılanın aksine modern olan geleneğin veya din'in yerine geçmez; ya da varsayılanın aksine bunlara karşı değildir. Fakat yeni bir şey oluşturmak, meydana getirmek üzere onlarla ortaklık kurar veya onlarla birleşir. Dolayısı ile moderniteyi modern yapan onun seküler karakteri ve kendisininde sadece seküler değil aynı zamanda sekülerleştirici bir sürece içkinliğîdir. Bu ise "ilerleme" fikri üstüne inşa edilmiştir.

İslam adına modern dünyaya alternatif olarak, "aydınlanma" geleneğinin çok kötü kopyalarını ürettiğimizi düşünüyorum. Artık "modern" zihinlerle düşünmekteyiz. Yani aklın "modern kullanım türünü" "nihayet" bizde edinmiş bulunmaktayız. Kur'an'ı da artık pozitivist/rasyonalist bir yöntemle "tefsir" etmemiz bunun ifadesi değil mi? Artık batı ile baş edebilmek için zengin olmak gerektiğim düşünmüyor muyuz? Acaba fazla "realist" olduğumuz söylenemez mi? Bundan dolayı her şeyin tartışmaya açık olduğu ve "sesli düşündüğümüz" bir dönemde; kanımca, başta yapılması gereken "kalbimizle düşünmenin" yollarını öğrenmek/bulmaktır. Bunun rasyonalist/pozitivist düşünme ve algılama biçimini aşmamıza yardımcı olacağını sanıyorum. Belki de bundan önce, artık modern dünyayı negatif kabul edip onun aynasında pozitif olanını üretmenin İslami olamayacağını yeniden düşünmekte fayda olacaktır. Mefhumu muhalifinden yola çıkarak düşünme kolaylığına düşmeden, şunu söylemek istiyorum; maddi hayatı modern anlamda dikkate almayan bir algılama biçimi, düşünme şekli edinmek, kazanmak durumundayız. Moderniteyi ancak bu şekilde aşabileceğimizi düşünüyorum. Bu ise ancak düşünceye irfanı (hikmet) bir boyut katmakla mümkündür. Bilindiği gibi irfan "maddi olana" öncelik vermez; bundan dolayı teslim olucu değil, değiştirici ve dönüştürücüdür.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR