1. YAZARLAR

  2. Maha Abdelrahman

  3. Mısır’da Solcular ve İslamcılar

Mısır’da Solcular ve İslamcılar

Eylül 2004A+A-

Birkaç yıldan beri Türkiye ve İngiltere'de farklı düşünce ve ideolojilere sahip muhalefet güçlerinin işbirliği ve diyalog içerisinde muhalefet cephesi kurmaya çalıştıklarını görüyoruz. Küresel direniş eylemleri ile paralel giden bu diyalog zemini, küresel ve yerel egemenler karşısında önemli bir mevzi kazanımı olarak tarihi belirliyor, yeni bir muhalefet dönemini başlatıyor

Bu eylem birliktelikleri ve diyalog, belirgin ve temel olarak sadece bu iki ülkede görülse de İslam dünyasının tümünde İslami hareketler ile diğer muhalif güçlerin işbirliği ve diyalog zemini oluşturdukları görülmekte. Aşağıdaki yazı bu küresel olguyu Mısır örnekliğinde inceliyor.

Yazı Mısır gibi muhalefetin kanla bastırıldığı diktatoryal bir yönetim özelinde bile muhalif güçlerin işbirliğinin yapabileceği açılımları gösterirken sürecin temel sorunları ve üzerinde kafa yorulması gereken başlıklarını da özetliyor. "Küresel İntifada" olgusunun sadece bir slogan olmadığını ispatlar şekilde, olgunun diriltici ve hayat verici nefesinin Mısır gibi baskıcı bir coğrafya üzerinde bile yapabildiklerini görmek, soyut sözler değil somut pratikleri okumak geleceğe ümitle bakmamız için ışık veriyor. Ayrıca diyalog zemininin anlamı ve önyargıların kırılma süreci, tarihsel olarak temel başlıkları ile özetleniyor. Bu anlamı ile diyalogu geliştirmek isteyenler için sürecin gelgitleri, açmazları, aşılması gereken sorunlar "etrafını cami ağyarını mani" şekilde özetlenmiş.

Yazı Hollanda Merkezli seçkin bir düşünce kuruluşu olan Modern Dünyada Müslümanlar Üzerine Araştırmalar Enstitüsü'nün yayın organı olan ISIMNewsletter' dan alındı. Bu anlamı ile modern dünyada Müslümanların direniş imkanları üzerine açılımlar yapacak bir perspektifle ve süreci daha verimli hale getirerek diyalogu geliştirmeyi hedefleyen bir bakış açısı ile okunmayı hak ediyor. (Çev.)

Mısır'daki siyasal muhalefet, günümüze değin, keskin bir rekabet ve karşılıklı hasmane ideolojik duruşlar ile karakterize edilirdi. Solcular ile ulusalcı Nasırcılar arasında bile, işbirliği ancak 90'ların ikinci yarısında, o da çok seyrek olarak görülmeye başlandı. Birleşik cephe tarzı siyasal aktivizm için dönüm noktası 2000 Eylül' ü oldu. Bu tarihte başlayan Filistin intifadası Mısır sokaklarında çok güçlü bir kendiliğinden reaksiyona yol açacaktı. İntifada, kamuoyunun geniş kesimleri içerisinde yaygın ve ortak bir öfke yarattı, ki bu kesimlerin birçoğu daha önce hiçbir organize siyaset ortamında bulunmamışlardı.

Bu süreçte yaklaşık yirmi solcu sivil toplum örgütü ve aktivist tarafından kurulan Mısır Filistin İntifadası ile Dayanışma Halk Komitesi (EPCSPI) siyasal aktivizm için bir çekirdek haline geldi. Bu organizasyon içerisinde hem İslamcı hem de Nasırcılar gerek bireysel gerekse örgütsel temsil düzeyinde yer alıyorlardı. Komitenin düzenlediği Filistin topraklarına ilaç konvoyları göndermek için para toplama kampanyası halk arasında çok yaygın bir taban buldu. 10 Eylül 2001'de Kahire'de düzenlenen ilk geniş katılımlı gösteriden sonra İntifada'yı desteklemek amacıyla başkent Kahire'nin birçok meydanında, önde gelen camilerde ve neredeyse tüm Mısır üniversitelerinde gösteriler düzenlendi.

Irak'ta savaş tehdidi ve ardından savaşın patlak vermesi sonrasında EPSCI' ın organizasyonu ile Mısır'ın her yerinde kitlesel gösteriler yapıldı. Öyle ki bu gösteriler son 50 yıldır Mısır'da görülmemiş bir siyasal hareketliliğe işaret ediyordu ve 20 Mart 2003 Kahire büyük mitingi ile hareket doruk noktasına ulaştı. Mısır'da varolan tüm siyasal gruplar ve muhalefet partileri büyük mitinge katılım gösterdiler. Artık Kahire'nin ana caddelerinde ve üniversitelerde yasaklı Komünist Parti'nin afişlerinin yanı başında örneğin Müslüman Kardeşler kontrolündeki sendikaların ve odaların afişlerini görmek; Kur'an'dan ayetler ile Nasır'ın afişlerini yan yana okumak sıradan bir hal almıştı. Tüm bu afişlerin tek bir ortak özelliği vardı, tümü Irak savaşını lanetliyorlardı. Farklı grupların bileşenleri yoğun bir şekilde işbirliği yapmaya ve gösterileri organize etmek için tartışma ve görüşmeler düzenlemeye başladılar. Bu işbirliklerinin hedefi bazen ABD ve İngiltere mallarını boykot, bazen Filistin'e yardım konvoyları gönderme kampanyaları oluyor hatta dünyanın önde gelen siyasetçilerine hitaben farklı grupların imzaladığı ortak deklarasyonlar yayınlamaya kadar varıyordu.

Son üç yıl içerisinde gelişen politik aktivizmin temel odak noktası Filistin ve Irak olsa da bu tarzdaki yeni birleşik cephe hareketliliği bu noktalarla sınırlı kalmadı; çeşitli inisiyatifler, çalışma ağları ve forumların oluşmasını ve buralarda bağlantılı konular yanında değişik birçok başlık üzerinde siyasal hareketliliklerin oluşmasını da sağladı. Örneğin 2002 Haziranında bir grup Solcu eylemci tarafından kurulan Mısır Anti-Küreselleşme Grubu; fabrika işçileri, solcu entelektüeller, esnaflar, yer altında faaliyet yürüten sosyalist aktivistler ve bağımsız kişiler gibi birçok değişik hatta çatışan grup ve çevreden kişiyi bir araya getirdi. İlginç bir gelişme de Müslüman Kardeşler' in bu Anti-Küreselleşme grubuna katılımıydı. Müslüman Kardeşler, bu çalışmalara katılarak üç yıllık sokak siyaseti ve politik aktivizm tarihinde ilk kez solcular, ulusalcı Nasırcılar, çeşitli ticaret odaları ve bazı sivil toplum örgütleri ile birlikte bir siyasal birlikteliğe girerek İkinci Kahire Konferansı'na iştirak ettiler. Kasım 2003'de gerçekleşen konferansın ortak üç sloganı vardı:

"Kapitalist Küreselleşmeye ve ABD Hegemonyasına Hayır!" "Irak'ta İşgale ve Filistin'de Siyonizme Hayır!" "Arap Dünyasında Otoriteryanizm ve Baskıcı Diktalara Hayır!"

Dahası, son zamanlarda İslamcılar arasında yükselen bir "İslami Sol" potansiyelinin boy vermeye başladığına dair ciddi sinyaller de görünüyor. Bunlar fikirlerini çok daha açık bir şekilde sınıf çatışması üzerinden ifade ederlerken bir yandan da yaşlı ve baskıcı bir liderliğe karşı çoğulcu özgürlükçülük temelinde bir tavrın savunuculuğunu da yapıyorlar.

Hareketin Yapısı

Şu çok belirgin bir olgu ki, bu yeni aktivizm artık formel, bürokratik ve hiyerarşik politik ve sivil toplum organizasyonları üzerine inşa edilmiyor. Ancak bunun yerine piramit formunda değil, bağımsız tarzda inşa edilmiş yatay örgütlenmeler olarak ve çoğu zaman akışkan ve geçişli üyelik aidiyetlerinin olduğu ve hiyerarşik liderliklerin yerine fikri liderliklerin aldığı yapılar şeklinde örgütleniyorlar.

Dahası, eylemlilikler örgütler veya politik partiler tarafından değil, değişik politik kamplara mensup, birçoğu sol görüşlü bazıları İslamcı bireyler tarafından örgütleniyorlar. Sonuçta kişisel şahsiyetin değeri ve bir zamanlar siyasal rekabetin kol gezdiği müttefikler arasındaki ittifakta, her bir kişinin bağımsız programının ve hedeflerinin korunması temel prensipler haline geliyor.

İşbirliğinin Prensipleri

Geleneksel düşmanlar olan siyasal muhalefet güçleri arasında bir ittifak inşa edilmesi süreci tabii ki kolay olmadı. İki grubun siyasal programlarındaki ve ideolojilerindeki farklılıklar derin köklere sahip ve bazen aralarında hiçbir köprü kurulamaz gibi görülebiliyorlar. Tüm bunlara rağmen son üç yılda grup temsilcilerinin inşa ettikleri birleşik faaliyete dayalı bunca önemli oluşumu görmek çok dikkat çekici. Tüm süreç aslında iki temel prensip üzerine kuruluyor ve işliyor: Konsensüs (Oybirliği/Ortak Karar) ve Bağımsızlık.

Oybirliği/ Konsensüs:

Konsensüsün anlamı, katılımcı tüm grupların üzerinde ittifak etmediği hiçbir slogan atılamaz, tavır alınamaz. Örneğin tüm gösterilerde organizatörler grupsal/sekter sloganları atmamaya vurgu yaptılar ve her grubun yapıp etmelerinin diğer katılımcıların hassasiyetlerine ve görüşlerine saldırmayacak şekilde olmasını sağladılar. Buna bir örnek olarak İslamcıların meşhur "Khaibar Khaibar oh Jews, Muhammad's army will be back/ Duyun Duyun Ey Yahudiler, Muhammed' in Ordusu Geri Geliyor" sloganına Nasirist ulusalcılar tarafından sıcak bakılırken sol eylemciler tarafından kesin olarak karşı çıkılıyordu. Bu yüzden eylemlerde bu slogan ortak kararla atılmadı.

Oybirliği oluşturmak zaman kaybının yanı sıra Filistinli şehadet eylemcileri veya 11 Eylül'e bakış gibi tartışmalı konuların kesinleştirilmesi açısından çok sınırlayıcı olabiliyor. Ayrıca oybirliği oluşturma süreci bazı önceliklerini tartışmaya yanaşmayan bir çok katılımcı açısından çok can sıkıcı hale de gelebiliyor.

Bağımsızlık:

İkinci prensibi ise katılımcıların tam bağımsızlıklarını sağlamak oluşturuyor. Birleşik cephe aktivizmi "programatik bir işbirliği" veya bir "üçüncü yol" oluşturmayı amaçlamaz. Ancak, bu tür işbirliği tarzındaki politik faaliyetler spesifik kısa dönem hedeflerine yöneliktirler. Bu prensibe göre ittifaka katılımcı tüm taraflar kendi bağımsız siyasi karakterlerini sürdürür. Bir yandan bu aktiviteler kolektif çalışmayı besler diğer yandan da katılımcılar kolektif aktivitelerinde kendi rengini ortaya koyarlar.

Zorunlu Bir Taktik Olarak İttifak

İslamcılar ve solcular arasındaki işbirliği bir ölçüde Solcuların stratejik yaklaşımlarını bütünüyle gözden geçirmeleri ve daha özel söyleyecek olursak dini/ Müslüman muhalefet güçlerine karşı tutumlarını ciddi bir şekilde yeniden gözden geçirmelerinin bir sonucu olarak gelişti.

Birçok Sol görüşlü yazarın ve iki solcu aktivistin çabaları üzerine gelişen bir özeleştirel analiz sonucunda sol kesimin İslamcılara bakışı değişti. Siyasal İslami harekete, tarihsel sürece bağlı olarak radikal ve ilerici bir rol veya muhafazakar ve reaksiyoner bir rol üstlenebilen ve bu yönüyle zıtlıklar taşıyan politik bir güç olarak önem verilmeye başlandı. Sol tarafından özümsenen bu yargı ne İslamcılara koşulsuz bir destek vermek, ne de baskıcı ve zalim devletle İslamcılara karşı işbirliği yapmak şeklinde bir sonuç getiriyor. Oysa geçmişte solcular içerisinde her iki tavrı gösteren de olmuştu. Bu tavır çok güçlü bir şekilde, tarihsel dönemeçlerde onlarla işbirliği geliştirmek veya onlara muhalefet edebilmek için bir yeni formülün, İslami hareketi (yani "öteki"ni) tanımanın ve analiz etmenin gerekliliğinin farkına varıyordu. Dahası, Solcu aktivistler dini gruplarla muhalefet cephesinin bir parçasını oluşturdukları zamanlarda işbirliği yapmanın pragmatik zorunluluğuna vurgu yapıyorlar. Özellikle de Müslüman aktivistlerin köklerdeki değerlere seküler/laik Soldan daha yakın oldukları zamanlarda.

Son dönemlerdeki birleşik cephe aktivizmini tetikleyen tartışmalardan birini de Sol' un sınıf temelli politika içerisindeki rolünü yeniden değerlendirmesi oluşturuyor. Sınıf temelli hareketler tüm dünya çapında geri çekiliyor ve bunların yerini daha çok sınıfın çıkarlarını küresel ekonominin değişen yapısına göre işleyen 'olay odaklı' aktivizm ve değişen sınıf yapıları ve bileşimlerini ortaya çıkartmaya çalışan hareketler alıyor. Mısır'daki sol hareket de, başka yerlerde olduğu gibi kendisini; "tarihsel" sınıf temelli misyonu sürdürmek ile olanakları ve anlayışını sınıf merkezli olmayan aktivizm alanlarına da yaymak arasında bir tercihte buldu. Zaten cılız olan güçlerini bu alanlardan hangisine konsantre edeceklerine karar vermek durumundaydılar. İşte bu noktada ikinci seçeneği tercih edenler karşıtlıklar içeren siyasal programlardan gelen unsurları, ortak bir politikada uzlaştıracak şekilde evrensel kuşatıcılığa sahip bir dili inşa etmek çabasına giriştiler.

İslamcıların Gerekçeleri

Mısır'da yasaklı olmasına karşı bir ölçüye kadar hoş görülen ve İslami bir devlet ve toplumun inşasını savunan Müslüman Kardeşler 1928 yılında kuruldu. Cemaat-i İslami ise 1970'lerden beri Mısır'ın en güçlü ve yaygın militan grubunu oluşturuyor. Cemaat'in temel hedefini Mısır devletini devirerek yerine İslami bir devlet kurmak oluşturuyor. Turistler, polisler, güvenlik ve devlet yetkilileri yanında İslami radikalizme karşı olanları da hedef alan birçok silahlı eylem gerçekleştirdiler.

Siyasal İslam içerisinde de diğer muhalif güçler ile gelişen ve bir şekilde işbirliği gerçekleştirmek için ciddi nedenler var. Hem reformist hem de radikal İslamcı gruplar son yıllarda bazı taktiklerini değiştirdiler. Örneğin Cemaat-i İslami şiddet içeren yöntemlerden vazgeçerken, Müslüman Kardeşler ise şeriatı hakim kılmak üzerine olan geleneksel vurgularının yerine demokrasi ve siyasal özgürlükleri içeren daha genel bir söylemi adapte etti. İslami hareketin bu her iki akımını da, söz konusu yeni hedefler ve taktik tanımlamalarına ulaştıran içsel nedenler olabilir ancak çok az kimse, aynı zamanda bu yeni söylemleri Solcular ile potansiyel bir ittifakın kolaylaştırıcı unsuru olarak gördüklerinden şüphe ediyor.

Dahası, Müslüman Kardeşler'in kendi içlerinde yaşadıkları içsel kriz de bazı üyeleri siyasal faaliyet için yeni fırsatlar aramaya itmiştir denilebilir. Yaşlı liderliğin uç yaklaşımları ve değişmez düşüncelerine karşı gittikçe artan memnuniyetsizlik ve tabii ki liderliğin devlet yönetimine karşı gönül alıcı, yumuşak tavrı bazı genç üyeleri özgür düşünceye ve ilerici fikirlere yer veren yeni faaliyet alanları aramaya itmiştir. Müslüman Kardeşler' in 76 yaşındaki seçilmiş eski lideri Muhammed Mehdi Akif Ocak 2004' de yerini 82 yaşındaki Ma'mun el-Hudaybi'ye bırakmıştı.

Son olarak son on yıl boyunca İslamcılar rejimin baskılarının altında çok güçlü bir şekilde ezildiler ve bu örgütü güçsüzleştirdi. Şimdi muhtemeldir ki, Müslüman Kardeşler böylesi baskıcı bir rejime karşı başka grupların gölgesinde çalışma ihtiyacı duyuyor ve bunu daha güvenli buluyor olabilirler.

Devlete Yeni bir Meydan Okuma

Dağınık ve çoklu siyasal aktivitelerin görüldüğü bu yeni tür muhalefet işbirlikleri aynı zamanda Mısır devletine karşı alışılmamış bir meydan okuma içeriği de taşıyor. Net olarak tanımlanmış politik örgütler veya liderliklerle uğraşmaya alışmış siyasal otoritenin belirgin liderliğin yokluğunda bir şekilde kafası karışıyor. Otorite böylece zayıflarken siyasal faaliyet için bir çok forumun ve zeminin oluşması ise diğer yandan muhaliflere projelerini ve faaliyetlerini gerçekleştirmek için daha fazla alan sunuyor, muhalefeti güçlendiriyor. Faaliyet ve projeler kolayca bir ağdan ötekine aktarılabiliyor ve otorite tarafından kolayca tanınmadan çeşitli şemsiye örgütlenmeler altında birçok değişik faaliyet örgütlenebiliyor.

İlk dönemlerinde Filistin Komitesi- ECPSPI rejimin dolaylı onayı ve desteğine sahipti. Sonraları ise Komite çok hızlı bir şekilde halk desteği elde edince ve aktiviteleri kitlesel gösterilerin odağına oturdukça rejim daha fazla kuşkucu olmaya başladı. Ancak yine de Komite'nin sonradan ortaya çıkan bu yayılmasının gerçekleştiği aylarda komitenin sadece en aktif birkaç üyesi tutuklanacaktı.

Daha şiddetli ve yaygın bir operasyon ise 20 Mart 2003' teki büyük gösterilerden sonra içlerinde organizatörlerinin ve gösteriye katılan sıradan kişilerin de bulunduğu 1,500 kişinin tutuklanması ile gerçekleşti. Ancak ilginç ve Mısır'da alışılmadık bir şekilde bir çok kişi kısa bir süre sonra salıverildiler. Oysa Mısır'da yirmi yıldan beri geçerli olan Olağanüstü Hal Yasası otoritelere şüphelileri çok uzun sürelerde yargılamadan tutuklu bulundurmayı, sivilleri askeri mahkemelerde yargılamayı, gösterileri ve kamusal toplantıları yasaklamayı da içeren müthiş geniş yetkiler veriyordu ancak yapamadılar. Bu devletin yeni muhalefet formu karşısındaki güçsüzlüğünü ve geniş kitleler tarafından desteklenen hareketlere karşı nasıl davranacağı konusundaki kararsızlığını göstermekteydi. Üstelik muhalefeti tam olarak tanımlayamıyor bu yüzden de sınırlandıramıyorlardı.

"Koalisyon" un Geleceği

Bu tür birleşik cephe tarzı siyasal aktivizmin hayata geçirilmesi hala çok kolay değil. Konsensüs yani oybirliği sağlama sürecinin doğası gereği haddinden çok zaman kaybına neden olması şimdiden tartışılan bir unsur. En basit ayrıntılar bile bu süreçte çatışma alanı haline gelebiliyorlar. Bir gösterinin veya konferansın ayrıntıları üzerindeki tartışmalar organizatörlerin hem zamanını hem de enerjisini tüketebiliyor. Bir gösteri veya konferansta ilk kim konuşacak meselesi, herkesin ittifak ettiği sloganları seçmek, gösterilerdeki kadın-erkek ayrımını ayarlamak uzlaşmazlıkların en çok zaman kaybettiren başlıklarını oluşturuyorlar. Bu ise acil karar alınmasını gerektiren zamanlarda hızlı ve esnek kararlar alınabilmesini engelliyor.

Öte yandan İslamcılar ile Solcular arasındaki düşmanlık psikolojisinin çok derin kökleri olduğu da su götürmez. Birçok solcu hala katılım gösterdikleri herhangi bir aktivitede İslamcıların da bulunmasından dolayı rahatsızlık duyabiliyorlar. İslamcılar ile Solcular arasındaki antlaşmazlık alanları sayısız ve bunların en belirginlerini sınıf temelli analizler, kadın ve azınlık gruplarının hakları konuları oluşturuyor. İslamcılar da kendi açılarından, 1990'larda rejimin üzerlerine gerçekleştirdiği vahşi kampanya sırasında rejimin yanında saf tuttukları için solcuları hala affedemiyorlar. Bu derin kökleri olan düşmanlık, her kamp içerisinde içsel çatışmalar oluşturma ve bunları derinleştirme tehlikesini de taşıyor. Sol'da, özel olarak da eski ideolojik konumlarını koruyanlar ve keskin fraksiyonlarda, İslamcılarla işbirliğini değerlendirmeye çalışanlara karşı giderek artan bir sınıf mücadelesini bulandırma eleştirisi var. Bazı gözlemciler ve aktivistler zaten kendi arasında birçok fraksiyona bölünmüş olan Sol'un İslamcılara karşı takınacakları tavır dolayısıyla daha fazla kutuplaşmasından endişe duyuyorlar.

Hala deneysel bir doğası olan bu yeni tür aktivizm gelecek hakkındaki projeleri daha zor kılıyor. Yaşadığımız fenomen hala çok kaygan ve sürecin nasıl gelişeceği birçok farklı faktörün gelişimine bağlı görünüyor. Bu nedenle, kısa vadede büyük sonuçlar elde etmeyi uman aşırı yüksek beklentiler haklı görünmüyor.

Söz konusu faaliyetler bir yandan hareketli, canlı, herkese geniş bir alan sunan demokratik bir oluşum ve gruplaşmanın müjdeciliğini ve işaret fişekliğini yapıyorlar. Ancak diğer taraftan ise işbirliği ve ittifak süreci çok yavaş ilerliyor ve dört bir yandan bir sürü engel ve önyargı ile kuşatılmış durumda. Şu anda işbirliği büyük ölçüde örgütlerden çok, uzak görüşlü bireylerin inisiyatifleri ile gelişiyor. Koalisyonun geleceği ise hala kırılgan ve parti liderliklerinin çekilmesi ile bozulabilecek bir yapıda görünüyor.

Dahası Mısır'da işbirliği inisiyatifleri İslami hareket yerine genelde koalisyon içerisindeki daha zayıf grup olan Sol'dan geliyor. Müslüman Kardeşler' in bir kısmının rızası olmadan son üç yıl içerisinde gerçekleştirilen onca ümit verici şeyin hepsi izole edilmiş küçük eylemlilikler olarak kalabilirdi. Dolayısıyla siyasal gözlemciler Müslüman Kardeşler'in iç politik değerlendirmelerine bağlı olarak, sürecin ne yöne evrileceği üzerinde ancak spekülasyon yapabiliyorlar.

Notlar:

1-    'Sol' terimi makalede geniş anlamıyla şu unsurları içererek kullanılmıştır: Yasaklı Komünist Parti, Tagammu Partisi ve Devrimci Sosyalistler dahil olmak üzere çeşitli fraksiyon ve gruplar.

2-    Mısır'da çokça okunan Solcu bir yazar olarak C. Harman, "Peygamber ve Fotoğraf Karesi", (Değişik politik gruplar tarafından organize edilen gösteriler), Kahire, 20 Mart 2003

Çev.: Bünyamin ESEN

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR