Mısır'da İşkence ve İdamlar
Virginia N. Sherry, Orta Doğu Gözleme Komitesi'nde müdür yardımcısı olarak görev yapmaktadır.
Başkan Hüsnü Mübarek, geçenlerde gazetelere şöyle diyordu: "Ben insan haklarının teröristleri korumak için bir slogan haline getirilmesine izin vermeyi kabul edemem." Gerçekten de 1992 yılında İskenderiye'de 48 sivilin yargılandığı iki duruşmanın Yüksek Askeri Mahkeme'ye transferi için emir verdiğinde, Başkan Mübarek Mısır'ın uluslararası hukuk içerisindeki yükümlülüklerini hiçe sayan meşum bir örnek sergiledi.
Hakim sıfatıyla bulunan üç askeri subaydan oluşan mahkeme heyeti 3 Aralık'ta 8 militan sanığı idama mahkum etti. Ölüm cezasına çaptırılan sanıklardan tutuklu bulunan tek kişi olan Şerif Hasan Ahmet 13 Haziran'da idam edildi. Daha sonraki duruşmalarda 21'den fazla idam kararı alındı ve şimdiye kadar bunların 15 tanesi infaz edildi. Mısır'ın sivil mahkemelerinde yargılanıp ölüm cezasına çarptırılanların aksine askeri mahkemelerde yargılanıp aynı cezaya çarptırılanların kararı temyiz etme hakları yoktur. Üstelik askeri mahkeme kararları, işkenceyle alınmış ifadeler, hukuk ihlalleri ve adil bir yargılama için gerekli temel ilkeleri çiğneyen uygulamaların gölgesi altındadır.
Bütün belirtiler göstermektedir ki esaslı bir uluslararası baskının yokluğunda, Mısır hükümeti sert cezalarla ülkenin şimdiye kadar üç milyon dolarlık turizm gelirine mal olan politik şiddetin derecesini azaltabileceğini ümit ederek, İslamcıları askeri mahkemelerde yargılamaya ve idama mahkum edilenlerin infazlarını hızlı bir şekilde gerçekleştirmeye devam edecek.
Savunma Avukatlarının İsyanı
Nisan ayında İskenderiye'den bir hukuk profesörü bana şunları söyledi: "Bu mahkemelerde kendisine saygısı olan hiçbir avukatın güvenliği yoktur." Bunlar gerçek duruşmalar niteliğinden uzak bir tiyatro, bir komedi gibiydiler. Hükümetin amacı kısa duruşmalar yapıp hızlı kararlar almak ve sanığın herhangi bir şekilde itiraz yolunu tıkamaktır. Alınan kararlar diğerlerini caydırmaya yönelik mesajlar olarak kullanılmaktadır. Başkan Mübarek'in geçen yıl "acil önlemler" gerektiği için "uzayıp giden işlemler"den kaçınılacağı, bunun için de yargılamaların askeri mahkemelerde görüleceğine dair sözler bu yaklaşımın açık bir itirafıdır.
Mübarek'in davaları transfer etmek için kullandığı yasal otoritesi Mısır'ın uzun ömürlü ve oldukça eleştiri alan sıkıyönetim kanunundan kaynaklanmaktadır. Bu kanun Ekim 1981 yılında Başkan Sedat'ın öldürülmesinden bu yana devamlı geçerliliğini korumaktadır ve artık kurumsallaşmak üzeredir.
Mısır'ın ünlü bir yargıcı, şahsen sivillerin askeri mahkemelerde sorgulanmalarına karşı olduğunu, ancak yasal sistemin Başkan'a sıkı yönetim ortamında birçok davayı askeri mahkemeye sevkedebilme imkanı verdiğini söylüyordu. Ocak ayında Mısır'ın Yüksek Anayasa Mahkemesi bu hakkı onayladı ve idari mahkemenin, sivillerin askeri mahkemelere sevkine karşı mücadele veren savunma avukatlarının sunduğu dilekçenin lehinde verdiği kararı geçersiz kıldı.
Duruşmalar başladığından beri savunma avukatları şişkin dava dosyalarını okumak, görgü şahitlerinin teşhisi ve mahkemeye getirilmeleri ve aksi bir durumda tam bir yasal savunma hazırlayabilmeleri için yetersiz zamanlarının olması dahil yasal sorgulama yöntemlerindeki yetersizliklerden ve müvekkillerine göz altındayken işkence yapılmasından hep şikayetçidirler. 9 Mart'ta turistlere saldırdıkları gerekçesiyle suçlanan 49 sivile (9 tanesi gıyabi olarak) karşı açılan soruşturma hakkında dava vekili Abdulharis Memdeni görgü şahitlerinin raporlarının ilk celsenin sonuna kadar savunma avukatlarından saklandığını söyledi. Savunma avukatları olayı protesto ederek dışarı çıktılar. Ama ne var ki bu hareketlerinin karşılığını 15 Nisan'daki duruşmaya girememekle ödediler. Duruşma 22 Nisan'da çok seri bir şekilde davalılardan sekizinin (biri gıyabi olarak) idama mahkum edilmeleriyle sonuçlandırıldı. Sanıklar 8 Haziran'da Kahire'nin dışında kalan Tora istikbal hapishanesinde idam edildiler. Sanıklardan iki tanesi öğrenci, biri ticaret lisesi mezunu, biri şoför, biri boyacı, biri tüccar ve biri de işsizdi.
Ölüm cezasına çarptırılan iki kişinin ve mahkemece berat ettirilen 17 sanık arasında bulunan iki avukatın başına gelenler Mısır'daki insan haklarının durumunu gösteren etkili örneklerdir. Şubat ayında Asyut'u ziyaret ettiğimde bazı haber kaynakları şunları söylüyordu: Avukatlar Rıdvan et-Tuni ve Mustafa es-Seyyid yalan yere suçlandılar ve onların isimleri sanıklar listesine eklendi ki, bu politik davalara bakan avukatlar arasında bir korku ve terör havası yaratsın. Asyut Barosu'nun İnsan Hakları Komitesi Başkanı olarak Tuni bütün gücüyle bıkmadan usanmadan idam edilen tutuklu sanıklardan biriyle yasal bir görüşme gerçekleştirmeye çalışmıştı, fakat onun bu çabası yalnızca engellemekle kalmamış, aynı zamanda Tuni kendisini duruşmada sanık olarak da buluvermişti.
İki Sanığın Davası
Davadaki ilk sanık Abdulmecid Ebu Sa'd Bestavi söylendiğine göre 12 Kasım'da Nil Vadisi'nde, Qena'da, bir turist otobüsüne saldırı düzenlemek suçundan tutuklandı. (Bu saldırıda ölen olmadı, ama 5 Alman turist yaralandı.) Asyutlu bir avukat bana onun iki ya da üç gün sonra soruşturmaya alındığını söyledi. Elzem bir teminat olmasına rağmen Bestavi soruşturma sırasında herhangi bir avukat tarafından temsil edilmedi. Savcı soruşturmayı geceleyin gizli bir yolla yürüttü. (Uluslararası Af Örgütü, 1992 yılında İskenderiye'deki askeri mahkeme duruşmalarında davalıların yasal temsil edilme hakkından mahrum edildiklerini rapor etmiştir.)
Avukat Qena yakınlarında Huceyret'ta bir ortaokul öğrencisi olan Bestavi'nin tutuklandıktan sonra işkence gördüğünü söyledi. Bestavi ikinci gün öğleden sonra saat ikide soruşturmaya alındı. Oldukça yorgun görünmesine rağmen savcı soruşturmayı yürütmekte ısrar etti. Bestavi bayıldı. Savcı, soğuk suyu başından aşağı dökerek onu ayılttı. Avukat, Bestavi'nin kendisine yöneltilen suçlamaları kabule zorlandığını, kabul ettikten sonra Qena'nın kuzeyindeki Sohak hapishanesine götürüldüğünü söyledi. Rıdvan et-Tuni onu hapishanede ziyaret etti ve orada, tutuklandıktan sonra başına gelenleri öğrendi. Bestavi Haziran'ın sekizinde idam edilen yedi kişiden biriydi.
Tuni, hatta, Qena'da savcının ofisini de ziyaret etti ve burada ikinci sanık Sa'd Emin Abdulmecid Muhammed ile yasal görüşme yollarını araştırdı. Tuni dava başkanına soruşturma sırasında mahkemede bulunmasına izin vermesini istedi, ancak ona o gün soruşturma olmayacağı söylendi. Fakat Tuni isteğinden vazgeçmeyerek soruşturma yapılmadan önce sanığın bekletildiğini odanın önünde beklemeye başladı. Muhammed göründüğünde, Tuni'ye soruşturmanın ertelenmiş olduğu söylendi. O beklemeye devam etti. Aynı avukat bize şunları söyledi: "Polis Muhammed'i bekleme odasından dışarı çıkardı ve başka bir kapıdan geçirerek tekrar içeri soktu." Tuni soruşturma odasının önünde duran bir askeri, yargılama hakkında bilgi alması için ikna etti. Askere "Git soruşturma avukat ayrıldıktan sonra yapılacak de!" diye söylendi.
Avukata göre Muhammed'e savcı önüne çıkarılmadan önce Devlet Güvenlik Soruşturma [DGS] merkezinde işkence yapıldı. Ve o da diğerler gibi kendisine isnat edilen suçu kabul ettikten sonra 8 Haziran'da idam edildi.
Avukatlara Yapılan Kötü Muameleler
Rıdvan et-Tuni 5 Aralık 1992'de tutuklandı. Önce 20 gün kadar kalacağı Kahire yakınlarındaki Tora İstikbal hapishanesine gönderildi. Daha sonra da oradan Kahire'deki DGS karargahının bulunduğu Lazughi'ye sevk edildi. Hapishanede onu ziyaret eden bir avukat bana, Tuni'ye, dışarıdakiler ve tutuklular arasında para ve haber taşıdığını itiraf etmesi için oldukça kötü muamele yapıldığını söyledi. Avukat Tuni'ye yapılan bu kötü muameleler hakkında detaylı bilgiler elde etmesinin imkansız olduğunu zira Tora İstikbal'de onu ziyaret ettiğinde, ziyaret boyunca arlarına bir görevlinin oturduğunu ve ağızlarından çıkan her kelimeyi yazdığını söyledi. Ama buna rağmen bir ara Tuni'nin usulca kulağına eğilerek, çok kötü muamele gördüğünü fısıldadığını söyledi. Sıkıyönetim kanunu gereği 30 gün hapiste yattıktan sonra Tuni, 15 gün daha hapsini isteyecek olan Devlet Güvenlik Savcısı önüne çıkarıldı. Tuni tutuklanmadan önce, yine sanık durumuna sokularak hapse atılan bir başka avukat olan Mustafa es-Seyyid'i ziyaret etti. İşte bu ziyaret sırasında Tuni, Seyyid'in tutuklanışından yaklaşık 25 gün kaldığı DGS merkezinde işkence gördü. Bu avukat, Tuni'ye sürekli olarak gözlerinin bağlı tutulduğunu ve işkence gördüğünü anlatmış. Karısına tecavüz etmekle tehdit edilmiş, günde 16 saat sorguya çekilmiş, çırılçıplak ve gözleri bağlı bir vaziyette ayakta durmaya zorlanmış, elektrik verilmiş ve dövülmüş. Bütün bu işkencelerden sonra Tora İstikbal'e getirilen avukatla Tuni bu hapishanede görüşmüş ve başına gelenleri öğrenmiş.
Bu iddialar, hem Mısır, hem de uluslararası insan hakları örgütlerinin DGS'nin işkence yöntemlerine ilişkin raporları ile uyum içindedir. Aralığın 12'sinde Seyyid'in hapis cezası sona erdi ve Devlet Güvenlik Savcısı'nın önüne çıkarıldı. Avukat, onun Qena'da turist otobüsüne düzenlenen saldırı sırasında hapiste olmasına rağmen bir davalı olarak davaya dahil edildiğini söyledi.
Mısır'daki politik şiddetin artan derecesi şu anda hükümetin uğraşmak zorunda olduğu en ciddi problemdir. Ancak hapisteki sanıklara işkence yapılması, davaların yürürlükteki kurallar gereği ele alınmayışı ve adaletin hatalı işleyişi ters yöne doğru atılan adımlardır.
Çeviren: Bahattin Aydın
- Sunuş
- Kürt Sorunu Karşısında TC’nin Çözümsüzlüğü ve Müslümanlar
- Gazze Şeridi’ndeki İslami Cihad Hareketine İran’ın Etkisi
- Filistin'de İslam'ın Yükselişi ve Örgütsel Hareketlilik
- Şiddetin Kısır Döngüsünde Bir Ülke: Cezayir
- Mısır'da Sivil Toplum
- Mısır'da İşkence ve İdamlar
- Lübnan Politikasında İslami Güçler
- FKÖ ve İsrail Arasında İmzalanan
- Çağdaş İslami Dirilişçilik: Bir Hareket mi, Yoksa Geçici Bir An mı?
- İsrail Ümmetin Ortak Düşmanıdır ve Öyle Kalacaktır
- Devrimcilikten İşbirlikçiliğe Halkın Mücahitlerinin Öyküsü