Mısır’da 900’den Fazla İnsanın Öldüğü Gün Aslında Ne Oldu?
Saldırı Karanlıkta Islık Sesleriyle Başladı
Derme-çatma barikatların üzerinde duran sivil muhafızlar, zırhlı araçların uyuyan insanların üzerine doğru ilerlediğini görmüştü ve alarmlar çalmaya başlamıştı.
Ve sonra araçlardan bir anons yapıldı. Anonsta güvenlik güçleri bölgede oturan insanlardan pencerelerini ve balkonlarını kapatmalarını ve oturma eylemi sonlandırılana kadar evlerinde kalmalarını istiyordu.
Doğu Kahire’deki Rabiatü’l Adeviyye Meydanı’nın iki sokak ötesinde geceyi on binlerce insanla birlikte geçiren 31 yaşındaki Esma Şiheta arabasına doğru koşarak gelen birisini gördü. Genç adam, “başladı” diye feryat ediyordu. Saatler sabahın altısını gösteriyordu. 14 Ağustos 2013 günü sona erdiğinde oturma eylemi yapılan yerde 900’den fazla insan ölmüştü. Mısır Cumhuriyeti tarihinin en kanlı günüydü. Katliamın ortaya çıkardığı sonuç; ülkenin devrim sonrası siyasetinin zehirlenmesiydi. Ordu destekli otorite ile Müslüman Kardeşler hayatta kalma mücadelesine kilitlenmişti. Bu mücadelenin sonucunda aileler yıkılmış, gruplar arasında gerginlikler artmış ve İslami militarizmin yükselişi imkânlı hale gelmişti.
Fakat altı ay sonra, Rabiatü’l Adeviyye Meydanında gerçekte ne olup bittiği sıcak bir şekilde tartışılmaya başlandı. Global Post’un görgü tanıklarıyla yaptığı röportajlar, olay yerine yapılan ziyaretler, 14 Ağustos’ta ilk elden yapılan gözlemler, video ve fotoğrafların incelenmesinin ardından ortaya çıkan sonuç; binlerce barışçıl göstericinin oturma eylemi yapılan yerde kıstırıldıkları ve güvenlik güçlerinin ayırım yapmaksızın bu göstericilere saldırdığıydı.
Darbeden Oturma Eylemine
Oturma eylemi, aynı zamanda Müslüman Kardeşlerin de üyesi olan Devlet Başkanı Muhammed Mursi’nin ordunun yaptığı darbeyle iktidardan uzaklaştırılmasıyla başladı. Mursi’yi otoriter bir İslamcı olarak gören muhalifler onun iktidardan uzaklaştırılmasını sevinçle karşıladılar. Fakat İslamcı bir başkanın seçilmesini 2011 devriminin en büyük başarısı olarak gören taraftarları, onun darbeye maruz kalmasıyla büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Ağustos ayı ile birlikte içinde sahne, alışveriş yeri ve masa tenisini de barındıran binlerce çadır Rabia Meydanını doldurdu. Doğu Kahire’nin merkezinde bulunan Rabia Meydanının etrafında insanların oturduğu binalar vardır. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün hesaplamalarına göre Rabia Meydanı, Ağustos ayının başında yaklaşık 85.000 kişiye ev sahipliği yapıyordu. Müslüman Kardeşlere mensup aileler meydanı doldurmuştu. Onlar, doğudan batıya bir kilometrelik bir alanı kaplayan kampın bir parçası olmak için ülkenin çeşitli yerlerinden gelmişlerdi. Kamp, Mursi destekçilerinin kalesi olmuştu. Onlar imkânsızı başarana kadar yani başkanlarının yeniden göreve gelmesine kadar meydanı terk etmeyeceklerini söylüyorlardı. 8 Temmuz’da polisin saldırısı sonucu 100’den fazla gösterici ölmüştü ve kampın etrafında çatışmalar yaşanmıştı. Bu gelişmeler onların otoriteye karşı mücadele kararlılıklarını artırmıştı. Meydanı dolduranların sayısı da artmıştı. Meydanın etrafındaki evlerde oturanların büyük bir çoğunluğu kampın dağılmasını istiyordu. Kampın içinde neler olup bittiği hakkında söylentiler çıkmaya başladı. Meydanın silahla dolduğu, yoldan geçenlerin kaçırıldığı, işkence edildiği ve ajanlıkla suçlandığı söylentileri yayıldı. İslamcıların başına gelenlerden Mısır Hristiyanlarını suçlu gösteren konuşmalar da Rabia sahnesinde dile getiriliyordu.
14 Ağustos’a yaklaştıkça Mısırlı yetkililer Rabia Meydanının boşaltılması için uyarılar yapmaya başladılar. Yetkililer binlerce insanın kaldığı meydanın güvenli bir şekilde aşamalı ve kontrollü olarak boşaltılacağı sözünü verdiler. İçişleri Bakanlığı, Rabia Meydanını ve Batı Kahire’deki daha küçük meydanı boşaltma operasyonunu başlattığında, vatandaşların güvenliğini koruyacağı yönünde açıklama yaptı. İçişleri Bakanlığı protestocuların güvenli çıkışını sağlayacağını, haklarında yargı kararı olanlar hariç takip etmeyeceğini ve hiçbir Mısırlının kanını akıtmayacağını söylüyordu. Polis, meydanın boşaltılması yönünde uyarılar yapmaya başlar başlamaz, göz yaşartıcı bombalar atılmaya başlandı. On dakika içinde gerçek mermiler kullanılmaya başlandı. Söz verilen güvenli çıkış, yoğun silah atışı yüzünden sağlanamadı. Göstericilerin tamamı silahsızdı. Kampın güney tarafında sadece molotof kokteyli ve taş atan küçük bir grup vardı. Polis, oturma eylemi yapanların tamamına ölümcül ve ayırımsız bir güç uygulamıştı. Silahlı saldırıyı güvenlik güçlerinden kimin başlattığı belli değildi. Ancak Global Post’un topladığı kanıtlara göre güvenlik güçleri protestoculara karşı göz yaşartıcı gaz, tazyikli su ve kalabalığı dağıtmada kullanılan standart uygulamalar yerine orantısız şekilde gerçek mermi kullanmıştı. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün, görgü tanıkları ve sağlık çalışanları ile yaptığı görüşmeler; polisin silahlı bir saldırıya maruz kalmadığını kanıtlıyordu. Polis, buna rağmen tamamen silahsız protestoculara karşı kitlesel, ölümcül bir güç uygulamıştı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, meydanın boşaltılmasını modern Mısır tarihinin en ciddi hukuksuz kitlesel cinayeti olarak tanımladı. Bu anlatılanlar, 10 saat içinde ne olup bittiğini gözler önüne seriyordu. Rabia Meydanındaki 900 protestocunun katledilmesine ilaveten meydanın boşaltılması ülke çapında Hristiyanlara karşı şiddet eylemlerini tetikleyecekti.
Güvenli Çıkış Gerçekleşmedi
Muhammed Salim, meydanın boşaltılmasının uğultuyla ve metal parçalarının barikatlara çarpmasıyla başladığını belirtti. Kampın kuzey çıkışındaki Tayaran Caddesindeki çadırının yanında duran 19 yaşındaki öğrenci, saat 6.30’da polisin göstericilere iki yönden güvenli çıkış yapılmasının sağlanacağı yönünde garanti verdiğini işittiğini söyledi. Ancak dakikalar içerisinde cadde mermi sesleriyle yankılanmıştı. Güvenlik güçlerinin, güvenli çıkış için teminat verdikleri ilk yer Tayaran Caddesi iken ikinci yer Nasr Yoluydu. Fakat kısa sürede anlaşıldı ki polisin protestocuların güvenli çıkışlarını sağlamak gibi bir niyeti yoktu. Tayaran Caddesine doğru ilerleyen güvenlik güçlerinin attıkları göz yaşartıcı gazlar ve mermiler birçoklarının çıkış için Nasr Yoluna ulaşmalarını imkânsız hale getiriyordu. Aksine meydanda kalmaları için baskı vardı. Müslüman Kardeşler liderleri kampın merkez sahnesinden güvenli çıkış sözünün bir tuzak olduğunu haykırıyorlardı.
Muhammed, Tayaran Caddesinin büyük bir karmaşa içinde olduğunu hatırlıyor. İnsanların büyük çoğunluğu meydanın ortasına, geriye doğru kaçmaya başlamıştı. Bazıları da yol boyunca sıralanan çadırlara doluşmaya başlamıştı. Ya da kaldırım taşlarını kırarak buldozerlerin ve personel taşıyan araçların arkasında duran birliklere atıyorlardı. Esma Şiheta, güvenlik güçlerinin olmadığı yerden meydana yeniden girmişti. O, beyaz göz yaşartıcı gaz bombalarının her yeri grileştirdiğini hatırlıyor. Oturma eylemi liderleri meydandan ayrılmayın diye bağırıyorlardı. Muhammed, kaosun ortasında yaşlı bir adam görmüştü. Adam, öylece hareketsiz duruyordu. Hareket etmesi için ona bağırdık. Ona doğru koştuğumda neden hareketsiz kaldığını fark ettim. Yaşlı adamın önünde oğlunun cansız bedeni yatıyordu. Oğlu kafasından vurulmuştu. Meydanı boşaltma operasyonu başladığında polis meydana girişlerin tamamını kapatmıştı. Gazetecilerin arbedeyi görüntülemesi engellendi. Birçoğu öğleye kadar meydana giremedi. Aralarında Sky News kameramanı Mick Deane’nin de olduğu 4 gazeteci öldürüldü.
Kapının Girişi Cesetlerle Doluydu
Saatler 7’yi gösterdiğinde ilk cesetler, Rabia Meydanında geçici olarak kurulan Sahra Hastanesine ulaşmıştı. Ölümlerin kaydını tutmak, kampta genellikle gazeteci gibi çalışan Esma’ya düşmüştü. Esma, sabahın ilk saatlerinde sadece birkaç şehit geldiğini ve her bir şehidin birçok fotoğrafını çektiğini ancak daha sonra sayının aşırı şekilde arttığını söyledi. Mermiler birçok insanın kafatasında büyük delikler açmıştı. Esma’nın çektiği fotoğrafların birinde bir adamın beyni hastanenin kanlı zeminine saçılmış şekilde görünüyordu. İçişleri Bakanlığı hâlâ gerçek mermi kullanılmadığını iddia ediyordu. İçişleri Bakanlığı akşam saatlerinde yaptığı açıklamada ısrarla polisin protestoculara karşı göz yaşartıcı gaz kullandığını belirtiyordu. Geçtiğimiz hafta Global Post, konuyu soruşturduğunda İçişleri Bakanlığı daha önceki açıklamalarını değiştirerek gerçek mermilerin sınırlı bir şekilde ve otomatik silah taşıyanlara karşı kullanıldığını ifade etti. Esma, 39 cesedin fotoğrafını çekebilmiş ve kamerasının bataryası bitmişti. Esma, hem üzüntüsünü hafifletmek ve hem de kamerasının bataryasını doldurmak için hastane çadırından, Rabia Meydanının medya merkezine geçmek için dar bir geçidi kullanmıştı. Bahsedilen bu medya merkezindeki kampın sözcüsü Mısır’ın asker destekli yetkililerine karşı medya savaşı vermişti. Esma, dar geçitten geçerken caddenin etrafındaki duvarlara ve ağaçlara saplanan mermilerin seslerini duyduğunu hatırladı. Esma, kapıyı itti ancak medya merkezinin kapısını ilk denemesinde açamadı. Çok sayıda ceset kapının arkasında yığılmıştı. İçerisi tam bir kaos halindeydi. Esma, içeriye baktığında insanların yaralarını dikmeye çalışanlara bazı insanların yardım ettiğini, bazılarını dizlerinin üzerine çökmüş vaziyette yaralanmış insanların kanamalarını o kişiler son nefeslerini verinceye kadar elleriyle durdurmaya çalıştıklarını görmüştü.
Tamamlanmayan Yapı
19 yaşındaki Muhammed, Tayaran Caddesinin arka tarafında protestocuların yanında mücadeleye katılmıştı. Onun çadırı Rabia Meydanında protestocular tarafından Muneyfa diye isimlendirilen 7 katlı beton bir yapının önündeydi. Kaba inşaat halindeki bu bina direnişin sinir merkeziydi. Muhammed, binanın girişindeki kalabalığa katılmıştı. Kaldırım taşlarını küçük parçalara ayırarak kendilerini savunmaya geçmişlerdi. Hızlı bir şekilde taşları atıyorlardı. Yanımdaki kişi vurulsa bile durmamamız gerektiğini biliyordum diye düşüncelerini açıklıyordu Muhammed.
Göstericilerin birçoğunun ağır silahlarla donanmış olduğu iddiası, İçişleri Bakanlığının 14 Ağustos’ta Rabia Meydanında meydana gelen katliamı meşrulaştırma çabasıdır. İçişleri Bakanlığı Sözcüsü General Abdüllatif, geçtiğimiz hafta Global Post’a verdiği demeçte polislere karşı gerçek mermi kullananlara orantılı tepki verildiğini iddia ediyordu. İçişleri Bakanlığı meydanın boşaltılmasında uluslararası kalabalıkları kontrol etme standartlarının uygulandığını ısrarla tekrarlıyordu. Ancak bu açıklamaların aksine Muneyfa binasındaki tanıklar, video çekimleri, protestocuların elinde bir düzineden fazla silah olmadığını gösteriyordu. Meydanın geri kalan kısmında da tanıklar ve video çekimlerinin gösterdiğine göre bazı protestocular sopa ve molotof kokteyli taşıyorlardı. Ancak protestocuların büyük bir çoğunluğu hiçbir şey taşımıyordu. Polisin orantısız bir tepki verdiği, ortaya çıkan rakamlardan da açıkça belli oluyordu. Mısır adli makamları 627 cesedin resmi morg ya da hastanelere getirildiğini belirtiyordu. Aileleri tarafından doğrudan defnedilenler bu sayıya dâhil değildi. Mısır’da bulunan Ekonomik ve Sosyal Haklar Merkezi, polisin orantısız tepkisi sonucu 904 kişinin öldüğünü açıkladı ve ölen kişilerin listesini yayınladı. Bazı sivil toplum kuruluşları ölenlerin sayısının hâlâ çok daha fazla olduğuna inanıyor. Sağlık Bakanlığı yetkilileri Rabia Meydanında ölenlerden 8’inin polis olduğunu açıklamıştı. İnsan Hakları İzleme Örgütü sayıyı 9 olarak düzeltti.
14 Ağustos günü, öğleden sonra Muneyfa binasında bulunanlarla polis arasındaki silahlı çatışma yoğunlaştı. Batı girişindeki dar bir sokaktan yoğunlaşan çatışmayı izleyen bir mahalleli, caddenin karşısında kaldırıma çökmüş, boş gözlerle katliamı seyreden genç bir polis gördü. Mahalleli meydana girip yaralıları taşımak istediğinde diğer bir polis olduğu yerde kalması için avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Polisin yüzündeki ifadenin utanç yüklü olduğunu ve polisin titrediğini söyledi mahalleli. Çatışma ve polisin ilerlemesi devam ettikçe kadın ve çocuklar çadırlara dolmaya başladılar. Mısır medyası, daha sonra Müslüman Kardeşler liderliğinin onları canlı kalkan olarak kullanmak için ailelerin son dakikaya kadar meydanda kalmalarını istediğini ileri sürecekti. Rabia Camisi, yüzlerce insan için saklanma yeri olmuştu. Zaman geçtikçe ve meydandaki derme çatma morglarda yer kalmayınca, yeni gelen cesetler camiye taşınmaya başlandı. Kampın merkezinde bulunan 34 yaşındaki Yasemin sığınak bulma tekliflerini reddetti. 3 çocuğu olan Yasemin eşi Ahmed’i arıyordu. Kocası, üç saattir kayıptı. O, hızlıca hareket ederek Nasr Yolunun batı uzantısından güvenli bir çıkış bulabilmek için etrafa bakınıyordu. Zırhlı buldozerler, yanan çadırların yanından geçiyordu. Bazı çadırlar protestocular tarafından yakılırken diğerleri de göz yaşartıcı bombalar yüzünden alev almıştı. “Müslüman Kardeşler bana hızlı hareket etmem ve sığınacak bir yer bulmam için bağırıyordu.” diye konuşan Yasemin sözlerinin devamında “Gördüğüm herkese kocamı soruyordum, korku içerisindeydim, hiç kimse onun nerede olduğunu bilmiyordu.” diyordu.
Rabia Tıp Merkezinin üçüncü katında beyaz bir kefenin içinde kocasını buldu. Üç yerinden vurulmuştu. Mühendis olan Ahmed vurulduğunda yanında arkadaşları vardı. Arkadaşları onun bir polis tarafından yakın mesafeden vurulduğunu söylediler. Adli yetkililer onun sırtından ve yan tarafından yakın mesafeden vurulduğunu onaylıyordu. Yasemin’in kocasının cansız bedenine kısa bir vedada bulunmasına izin verildi. Çünkü onun durduğu yere yeni cesetler konulması gerekiyordu. Rabia Meydanının gönüllü doktorları öğleden sonra iyice bunalmıştı. Alet ve ilaç sıkıntısı yaşanıyordu. Bir sağlık çalışanı vurularak öldürüldükten sonra ambulanslar meydana girmiyorlardı. Tıp Merkezinin içindekiler yaralıları meydanın güney tarafında bekleyen ambulanslara güvenli bir şekilde taşımaya çalışıyordu. Bazıları oynanan bu kumarı kazanırken, diğerleri o kadar şanslı değildi. Bu raporu yazan kişi, Muhammed Mansur Caddesindeki Tıp Merkezinin arkasından, derme çatma sedyelerde bulunan üç yaralının vurulduğunu ve ayrıca dördüncü olayda da sedyeyi taşıyanın vurulduğunu gördü. Taşıdığı yaralı yere yuvarlandı. Sedyeyi taşıyan da kafasından vurulmuştu. Mermiler etraftaki binaların çatılarından geliyordu.
Meydanın Boşaltılması
Öğleden sonra 15.30’da polis, Muneyfa binasında kontrolü tamamen ele geçirdi. Her katta tutuklamalar yapmaya başladı ve bina içerisinde bulunan çok sayıda görgü tanığı tutuklananların dövüldüğünü söyledi. Polis binaya girdiğinde Muhammed ikinci kattaydı. Arkadaşlarının ölmeden önceki çığlıklarını unutamıyor. Zemin kattakilerin hiçbiri sağ olarak kurtulamamıştı. Muneyfa binasındaki direniş bastırıldıktan ve Tayaran Caddesinin emniyeti sağlandıktan sonra, polis meydanın merkezini kolaylıkla boşalttı ve camiye, Sahra Hastanesine ve Tıp Merkezine girdi. Polis, Tıp Merkezine girdiğinde gazeteci Esma içerideydi. Polis, kadın ve erkeklerin iki ayrı sıra halinde dizilmesini istedi ve elleri başları üzerinde dışarı çıkarıldılar. Esma, saatlerce içeride kaldıktan sonra çok kötü şeyler gördü. Yanmış cesetler, suların sürüklediği ağaç parçaları gibi kararmış zeminin üzerine saçılmıştı. Polis katliamın olduğu yerden uzaklaşan perişan haldeki protestoculara eşlik ediyordu. Nasr Yolu boyunca protestocular akın akın ilerliyordu, kimileri topallarken kimileri de ağlıyordu. Bazı insanlar cesetleri taşıyordu. Esma o anları şöyle anlatıyor: “Biz cesetleri taşırken, mahalle sakinleri bize gülüyorlardı, sevinç çığlıkları atıyor, alkışlıyor ve zılgıt çekiyorlardı.” Aylar süren oturma eylemi orada oturanlar açısından pek sevimli değildi. Oluşan karmaşa ve sıkıntı onları ürkütmüştü. Fakat Esma yine de çok şaşırmıştı. “Bu kadar cinayetten sonra ülke insanımızın bu kadar yabancılaşmasına ve böylesi bir trajediden memnuniyet duymasına inanamıyorum.” diyordu.
Katliamdan Sonra
Meydanı boşaltan binlerce insan, cinayetlerin ülke çapında intikam şiddetini tetiklediğini öğrenecekti. Çeteler ayırımcı sloganlar atıyor ve 65 kilise ve Manastır’a saldırıyorlardı. Mursi yanlısı göstericiler, saatler boyunca polisle çatıştılar. Gece yarısı Mısır’da 14 ilde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Rabia Meydanı, cami, Sahra Hastanesi ve Tıp Merkezi alevler içindeydi.
14 Ağustos 2013 olayları Mısır’ın devrim sonrası siyasetinin kırılmasına yol açtı. Olaylar, uzlaşmaz ve güç durumdaki Müslüman Kardeşlerle, Mursi’yi iktidardan uzaklaştıran ve gittikçe baskıcı bir karakter kazanan asker destekli yetkililer arasındaki uzlaşma olasılığını sona erdiriyordu. Mısırlı yetkililer o gün ne olduğu hususunda devlet arşivlerini açmalıdır. Savcılık tek bir güvenlik memurunu dahi ölümcül bir şekilde aşırı ve gayrı meşru güç kullanma suçlamasıyla yargılamadı. Mursi destekçileri, altı ay boyunca 4 parmaklarını kullanarak selamlama şekli geliştirdiler. Bu işaret sarı zemin üzerinde siyah bir el olarak resmedilmişti. Bu işaret, Rabiatü’l Adeviyye Meydanında öldürülenleri hatırlamak için kullanılıyordu. Rabia, Arapçada dördüncü anlamına geliyordu.
Müslüman Kardeşler hakkında geniş kapsamlı yasaklamaların hayata geçirilmesiyle birlikte, bu hareket cezayı gerektiren bir suç halini aldı.
------------
Editörün Notu: Oturma eylemine katılan bazı kişilerin isimleri, o kişilerin güvenliği nedeniyle değiştirilmiştir.
Global Post / 26 Şubat 2014 / Çeviren: Murat Yürükoğulları
- Kim Kazandı, Nasıl Kazandı?
- Bir Zulüm ve Utanç Tablosu: Suriyeli Muhacirlere Yönelik Saldırılar
- MEB Yönetmeliği Değişmeli, Başörtüsü Kısmen Değil, Her Yerde Serbest Olmalıdır!
- Çözüm Sürecini Yeniden Düşünmek
- Suriyeli Misafirlere Karşı Artan Saldırılara Dair
- Bir Yere Sığdırılamayanlar: Suriyeli Sığınmacılar
- Almanya’nın Yeni “Yahudileri” Müslümanlar Olmamalıdır!
- İran, Suriye’de Mezhep Savaşını Neden Körüklüyor?
- Hizbullah’ın Yeniden Irak’ta Boy Göstermesi Suriye’yi Hatırlatıyor
- Irak Aynasında Kazananlar ve Kaybedenler
- Chomsky: İsrail İşgal Rejimi; Apartheid Rejiminden Çok Daha Beter!
- Mısır’da 900’den Fazla İnsanın Öldüğü Gün Aslında Ne Oldu?
- ABD Mısır’da Darbe Rejimini Desteklemeyi Sürdürüyor!
- İslami Direniş ve Uyanış Hattında Farklılıklar ve Tuzaklar
- Bir Hac Yolculuğu Hatıratı
- Demir halk(a)
- Kitaplık
- Bir Yahudiden Siyonistlere
- Soru ve Cevap
- Selefi Düşüncenin Esasları -2-