Mısır Cemaat-i İslamiyyesi Silah Bıraktı
Mısır'da İslami hareketler denilince akla gelecek ilk hareketlerden birisi de şüphesiz el-Cemaatu'l-İslamiyye'dir. 60'lı yılların sonları ve 70'li yılların başlarında özellikle üniversitelerde çok güçlü olan hareket, Mısır'daki siyasi gelişmelere paralel olarak bugüne kadar birçok merhaleden geçerek varlığını korumayı başardı.
Cemaat başlangıçta, insanları dine çağıran, Müslümanlara sorumluluklarını hatırlatan, onları kötülükten sakınmaları, İslami ahlaka sahip olmaları hususunda uyaran gelenekçi-selefi çizgiye sahip sıradan bir hareketti. 1970'lerin ortalarına gelindiğinde ise kendisini görüş, metot ve din anlayışları farklı irili ufaklı birçok İslami grubun şiddetli tartışmalarının ortasında buluverdi. Gündeme getirilen yeni konuları tartışma gereği hisseden Cemaat, İhvan'a daha yakın dururken et-Tekfir Ve'l Hicre gibi gruplarla zaman zaman çatışmıştı.
Cemaat, İslam şeriatının uygulanması hususunda ara sıra uyardığı iktidardaki Mısır Partisi ve halefi Vatan Partisi'nin üniversitelerdeki öğrenci temsilcileri seçimine müdahale etmeleri üzerine üslubunu sertleştirdi. 70'li yılların sonlarında Mısır politikasında İsrail lehine görülen ciddi değişiklikler, Cemaat'in Port Said Üniversitesi kanadı ile üniversite yetkilileri ve emniyet güçleriyle çatışmaya varacak kadar gelişen olaylar, Cemaat'i, İhvan'dan tamamen ayırırken Enver Sedat'ın da hedefi haline getirdi. Diğer taraftan Mısırlı Hristiyanların, dini siyasetten ayırma çabaları Cemaat'le Hristiyan grupları karşı karşıya getirmiş, her iki taraftan da kan dökülmesine neden olmuştu.
Bu dönemden itibaren Cemaat, Mısır'da İslami yönetimi inşa etmek için silahlı mücadeleden başka yol kalmadığını ilan ederek, Mısır ve diğer laik Arap yönetimlerini hedef aldığını açıkladı. 1981'de Enver Sedat'ın öldürülmesinden sorumlu tutulan Cemaat, Hüsnü Mübarek döneminde geniş tutuklamalara, işkencelere, idamlara maruz kaldı, yüzlerce üyesi hala tutuklu. Fakat Cemaat, 90'ların sonlarına kadar 1993'te Mısır eski İçişleri Bakanı'nın öldürülmesi, 1995'te Mısır'ın İslamabad elçisinin öldürülmesi, 1995 Arnavutluk Amerikan Elçiliği'ne saldırı gibi birçok silahlı eylemi üstlendi. Güvenlik güçleriyle çatıştı; halkın ahlakını bozmak, komplolar kurmakla suçladığı Mısır ekonomisine ciddi katkılarda bulunan turistlere saldırılarda bulundu.
Hükümetle girilen bu şiddetli çatışmaların sürdüğü dönemde Cemaat mensupları kimi zaman silahlı mücadele yöntemini sorguluyordu. 1992 yılında başlayan tartışmalar 1996'da ulemadan birisi aracılığıyla Cemaat ile hükümet arasında barış görüşmeleri girişimine kadar getirilmişti. Fakat hükümet, bu girişimi siyasi manevra olarak değerlendirmiş ve mahkum etmişti. 1997 yılının 5 Eylül'ünde ise Cemaat'in ileri gelenleri tek yönlü olarak şiddetin durdurulması çağrısını yapmışlardı.
Cemaat'in silahlı mücadeleyi bırakmasında, hükümet karşısında alınan darbeler, hükümet güçleri dışındaki sivillerin zarar görmesi, turistlere saldırılar nedeniyle Cemaat'in Mısır halkı nezdindeki imajının gittikçe kötüleşmesi ve diğer Müslüman grupların masumların öldürülmeleri nedeniyle Cemaat'e yönelttikleri eleştiriler sebep olmuş olabilir.
Silahlı mücadelenin bırakılmasını savunanlar yerel yönetimlerin figüran, asıl düşmanın Amerika ve İsrail olduğunu dolayısıyla Mısır halkına da ciddi zararlar veren iç savaşın bitirilip asıl düşmanla savaşılması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu yüzden Cemaat mensuplarının bir kısmı Mısır'ı terk ederek fiili savaşın sürdüğü Bosna, Çeçenistan, Filipinler gibi coğrafyalara taşınmışlardı. Bir kısmı ise Cemaat'in, ilkelerini terk etmeye başladığını düşünerek silahlı mücadeleye devam eden başka gruplara katılmıştı.
En son geçtiğimiz Haziran ayında el-Musavvir Dergisi'nde yapılan bir röportaj, Cemaat'in silahlı mücadeleyi ve şiddet metodunu terk ettiğini daha sıcak bir şekilde gündeme getirdi ve Arap dünyasında geniş ilgi uyandırdı.
Cemaat'in: "Silahlı eylemler, İslam'a bir fayda getirmiyorsa, mefsedetin giderilmesi gibi bir rol ifa etmiyorsa meşru değildir." ifadeleri Cemaatin silahlı mücadele yönteminin hata olduğunu kabul ettiği şeklinde yorumlandı. Bu yüzden daha önceki yayınlarından etkilenerek silahlı mücadele yürütürken öldürülen, tutuklanan, işkence gören gençlerin, öldürülen hükümet görevlisi ya da turistlerin sorumluluğu tartışmalara neden oldu. Cemaat, yapılan hataları zımnen kabul etmekle birlikte mücadelede zarar görenlerin sorumluluğunu almayı reddetti ve asıl sorumluluğun insanlara şiddetten başka bir seçenek bırakmayan iktidarda olduğunu savundu.
Cemaat'in resmen silah bırakması, Arap basınına epeyce yansıdı. Televizyonlarda açık oturumlar düzenlendi, gazete köşelerinde tartışıldı. En son 8 Eylül'de Cemaat'in avukatı ve gayri resmi sözcüsü olarak tanınan Muntasar el-Zeyyad'ın tertiplediği ve Kahire merkezli Gelecek Araştırma ve Çalışmaları Merkezi adlı kuruluşun organize ettiği "11 Eylül Sonrasında İslami Hareketin Geleceği" konulu toplantı düzenlendi. Toplantı, İslamcılar, yerli ve yabancı gazeteciler ve bir grup laik aydının katılımıyla Helnan Shephard Oteli'nde gerçekleştirildi.
Bir gün süren toplantının gündemi, Batı ile Doğu arasında diyalog, medeniyetler çatışmasının nasıl önlenebileceği ve ABD'ye yönelik öfkeli açıklamalar arasında gitti geldi.
El-Zeyyad, Cemaat'in ateşkes kararında ve sosyal ve siyasi mücadele konusunda samimiyetini ortaya koymak için çaba sarf etti. İslam dünyasının ABD'ye yönelik kızgınlığının ırkçılıkla alakası olmadığını, bu öfkenin ABD'nin saldırganlığından kaynaklandığını belirtti. Amerika'ya yönelik düşüncelerinde bir değişmenin olmadığını, "Kahrolsun Amerika" diyenlerle aynı duyguyu paylaştığını fakat daha mantıklı yeni stratejiler ve görüşler ortaya koymanın gerektiğini söyledi.
El-Ahram Stratejik ve Siyasi Çalışmalar Merkezi'nden siyasi İslam konusunda uzman olarak bilinen Dia Raşvan, Mısır Cemaat-i İslami ile Cezayir FIS örnekleri üzerinde yerel İslami hareketlerin şiddeti terk edip siyasi, sosyal hareketlere dönüşmesini inceledi. Sürecin daha gerilere gittiğini fakat 11 Eylül'den sonra hızlandığını belirten Raşvan, 11 Eylül'ün Arap devletlerine ülkelerindeki cihadi grupların ezilmesi için fırsat yarattığını belirtti. Batılı yönetimlerin, tüm İslamcıları, aralarındaki farkları görmeksizin aynı şekilde değerlendirmesini ve el-Kaide'nin abartılmasını eleştiren Raşvan, Kaide'deki Afgani Arapların çok tartışıldığını oysa Sovyetler'e karşı savaşın bitmesinden sonra on binlercesinin normal hayatlarına döndüklerini ve bunların bir türlü görülmek istenmediğini söyledi. Sayılan 40-50 bini bulan bu insanların Amerikan baskıları neticesinde batılı hedeflere saldırmaya başlayabileceğine bunun da birçok şeyi değiştirebileceğine dikkat çekti.
El-Hayat muhabiri ve İslamcılık uzmanı Muhammed Salah da Amerika'nın barışçı ya da cihadi ayrımı yapmaksızın tüm İslami hareketleri hedef almasını eleştirdi. Sırf ABD'nin bu tavrı yüzünden el-Kaide gibi örgütlerin asla sona ermeyeceğine dikkat çekti.
Nasırcı avukat ve insan hakları savunucusu Necad el Borai'nin İslamcıların şiddeti sona erdirmelerinin, başkalarının ifade özgürlüğü yolundaki açıklamaların inandırıcı olmadığını söylemesi tartışmalara yol açtı. El-Borai, muhataplarına: "Demokrasiye yaklaşımınız ne? İktidarın barışçı yollarla el değiştirmesine nasıl bakıyorsunuz? Bir insanın dinini değiştirme hürriyetine nasıl yaklaşıyorsunuz?" gibi sorular yöneltti.
Yasaklı ed-Dustur Gazetesi'nin editörü İbrahim İsa, son oturumda batılı insan hakları savunucularının Amerika'ya karşı çıkan Müslümanların haklarını da savunduklarını söylediği konuşmada ortamı yumuşattı ve çabalarından dolayı Zeyyad'ı takdir ettiğini söyledi.
Yeni anlayışıyla el-Cemaatu'l-İslamiyye 70'li yılların başındaki tutumuna dönmüş oldu. İhvan'la aralarında olan anlayış ve yöntem farklılıkları epeyce azaldı. Fakat Cemaat ileri gelenleri, ihvan'ı Mısır dini ve siyasi yapısının en önemli aktörlerinden biri olarak görüyor, İhvan'la ilişkilere önem veriyorlar. Fakat Cemaat'in farklı olduğu hususunda da ısrarlılar.
Diğer taraftan Mısır yönetimi, Cemaat'in şiddeti bırakma politikasını yine manevra olarak değerlendiriyor. Silahlı mücadeleyi bırakma girişimini, fiilen bitmiş hareketin teslim bayrağını çekmesi olarak görüyor. Nitekim hükümetin son zamanlarda İhvan üzerine daha rahat gitmesi Cemaat'i bitirdiği, sıranın İhvan'da olduğu kanaatine sahip olduğunu gösteriyor. Fakat Arap dünyasının çoğunluğu ise bu girişimi, 11 Eylül sonrası bütün İslam dünyasını terörle eşleştiren Amerika ve İsrail karşısında Müslüman toplumun iç sorunlarını barışçı yönde çözmesi yönünde olumlu bir adım olarak değerlendiriyor.
- Düşük Yoğunluklu Protesto
- 3 Kasım Seçimleri: Laik Dayatmaya Tepki
- Müslümanlar Açısından Yeni Bir Dönem
- Siyasi Tutum ve İslami Kimlik
- 3 Kasım Seçimlerinde Halktan İktidar Talep Eden Partilere Sorularımız
- 3 Kasım Seçiminin Hatırlattıkları
- Alçaklığın Evrensel Tarihi
- Gelenekçi ve Modernist Dalgakıranlar
- Bir Direnişin Öyküsü
- Yasak Bilgi Üniversitesi’nde
- Pakistan, Fas ve Bahreyn'de İslami Partilerin Yükselişi
- Mısır Cemaat-i İslamiyyesi Silah Bıraktı
- Sessiz Kalmak ihanettir!
- Anlamlı Bir Panel: Emperyalist Savaşa Hayır!
- Emperyalizme "Hayır" Diyelim!
- Rus Katliamı ve Çeçen Mücahidlerinin Direnişi
- Apaçık "Kur'an'ın Şifresi" Olur mu?
- Kur’an’ın İnzali de Okunması da Tertil İledir!
- Martin Luther ve Reformasyon
- Bir Muhalefet ve Bütünleşme Aracı Olarak Özgürlük
- Özgürlük
- İslam Düşüncesinde Gayb Problemi
- Masum Suçlu
- Ey Sevgili
- Din özgürlüğü işverenin çıkarından önceliklidir!