1. YAZARLAR

  2. Süleyman Ceran

  3. Mezar-ı Şerif’ten Kabil’e Afganistan İzlenimleri

Mezar-ı Şerif’ten Kabil’e Afganistan İzlenimleri

Ağustos 2023A+A-

Amerika ve Afganistan kelimelerini yan yana duyan bir insanın son süreçte aklına geleceği ilk görüntü Kabil Havalimanı’nda yüzüstü bırakılmış Afganların uçakların tekerleklerinden, kanatlarından düşüş görüntüleridir. Kabil’den apar topar kaçan Amerikan kuvvetleri geride kendisi için çalışan ve New York hayalleri kuran gözü yaşlı binlerce Afgan bırakmıştı. Bu görüntüler o kadar çok gösterildi ki Afganistan özelinde oluşturulan önyargı daha da artırılmış oldu.

Tüm bu kargaşadan iki yıl sonra Afganistan seyahatimin programı kesinleşince yaz başında gösterime giren Gerard Butler’ın Kandahar adlı filmini izleme imkânı buldum. Bu filmle bir imaj düzeltme çalışması hedeflendiği belliydi. Kandahar’da Tom Harris adında bir CIA elemanını canlandıran Butler, kendisi için çalışan yerli muhbiri kurtarma adına ölümü göze alıyor ve sayısız Afgan’ı öldürmekte beis görmüyordu. Afganların kuş gibi avlandığı, tamamen algı üretmek üzere kurgulanmış proje bir film olan Kandahar, güzeller güzeli Medine bölgesinde bulunan el-Ula şehrinde çekildi. Müslümanların kanını akıtan, onları aşağılayan filmin, Hz. Muhammed’in (s) kabrinin yakınlarında çekilmesi ve Suudi yetkililerin buna göz yumması da ayrı bir mesaj, ayrı bir utanç kaynağı olarak kaydedilmeli.

Kariyerini Persleri, Korelileri ve Müslümanları öldürerek inşa eden Gerard Butler’dan ne bekleniyorsa filmde de o gerçekleşmiş adeta. Afganistan’a oryantalist bakış açısıyla yaklaşan filmin hemen başında Kabil’in cadde ve sokaklarını görür görmez fark ettiğimiz ilk şey Taliban üyesi tarafından kırbaçlanan bir kadındır. Filme ve Batı’ya göre Afganistan’a girince karşılaşacağınız ilk manzara kırbaçlanan yahut taşlanarak öldürülen kadınlardır. Katı Taliban kanunları, acımasız, ruhsuz ve elbette beceriksiz milislerle dolu bir şehir görüntüsü film boyunca eksik olmaz. Kandahar filmi ile sosyal medyada yayılan görüntüler paralellik arz eder. Kadınlara insan muamelesinin yapılmadığı, televizyonların parçalandığı, durmaksızın recm cezalarının uygulandığı ve hemen herkesin kaçmak için fırsat kolladığı korkunç bir ülkedir Afganistan.

İslam Emirliğinin kurulmasından, Taliban’ın ikinci kez iktidara gelmiş olmasından hemen sonra konvansiyonel medyada ve sosyal medya ortamlarında planlı, programlı ve örgütlü bir algı süreci başladı. Afganistan’ı ve ülkenin toplumsal dokusuna yönelik pek çok sanal operasyon yapıldı. Bu operasyonların merkezinde kadın başlığı yer aldı. Kız çocuklarının küçük yaşta satıldığı, küçücük kızların doğum yaptığı ve kadın hastaların erkek doktora gitmesinin yasaklanmasına benzer gündelik hayata ilişkin sayısız yalan türetildi. Ülkede yalnızca kadınların değil erkeklerin de günlük hayatta zorlandığı, saç sakal mevzularından hayatlarını yaşayamadıkları, Taliban üyelerinin yolda çevirdikleri gençlerin saçlarını kestiği tarzında yapılan uydurmalar düzenli olarak üretildi. Selefilerin medreselerinin kapatıldığı şeklinde yapılan yayınlarla farklı grupları tahrik edici uydurmalara bolca yer verildi. Milyonlarca Türkmen’in yaşadığı Afganistan’da, fotomontajlarla üretilen fotoğraflarla Uygur Türklerinin Çin’e teslim edildiği gibi toplumsal fay hatlarını zedeleyecek sayısız haber üretildi. Taliban’ın adam kaçırdığı ve fidye geliri elde ettiği, uyuşturucu trafiğinden büyük miktarlarda para kazandığı haberleştirilirken sahada adam kaçırma olaylarını bitirdiği, uyuşturucu akışına balta vurduğu gözlemleniyor. Son olarak Taliban’a direnmeden teslim olan kişilerin başına gelen korkunç (!) olaylar haberleştirildi. Mesela Taliban’a teslim olan Logar Valisi Abdulkayyum Rahimi’nin öldürülüp cesedinin sokağa atıldığı haberi yapıldığı gün Rahimi akşam haberlerine çıkıp hayatta olduğunu ifade etmek zorunda kalmıştı. Bu tip uydurma haberlerle ülkeye geri dönüş ve iktidarla iş birliği yapanlara muhalif çevreler tarafından ağır mesajlar veriliyordu. Bu dezenformasyonun kaynağı Amerika başta olmak üzere Batılı ülkelerdi. BBC’nin sayısız haberle öne geçtiği bu kirli süreçte, sayısız haber hem sosyal medyada hem de tüm internet ağlarında defalarca yalanlanmasına karşın dolaşımda tutulmaya devam etti.

Tüm bu belirsizlik atmosferi içinde Afganistan’da karşılaştığımız ilk şey “İslam Emirliği” idi. Bir devlet kadar bir ideal de gerçekleştiriliyor. Hanefi mezhebi rehberliğinde bir şeriat oluşturulmuş durumda. Artık Taliban hareketi değil, bir amaç uğruna oluşturulmuş, şeriat düzenine kendisini adamış bir İslam Emirliği var karşımızda. İslam Emirliği yönetiminin temeli Diyobendi ekolünden gelen Hanefi anlayışa bağlı bulunmakta. Fıkhi olarak ülkemizle de ciddi benzerlikler taşımakta. Üst düzey yönetim kadrolarının büyük kısmı medrese eğitimi görmüş, ‘molla’ yahut ‘mevlevi’ gibi unvanlara sahip kişilerden meydana gelmekte. Bundan dolayı Afganistan'daki mevcut yönetimin temel amacı -kendi ifadelerine göre- İslami bir yönetimi ülke genelinde hâkim kılma şekilde ifade edilebilir.

Önce Kabil’e ardından da Mezar-ı Şerif’e geçmiştik. Kabil’de kuyrukta bekleyen herkes uçuş bilgi ekranında yazdığı üzere Mezar’a gidiyordu. Yaşarken mezara ulaşma çabası enteresan bir histi. Bir şehrin adını mezardan alması ve ölümle bu kadar yakın ilişkili olmaları da üzerinde düşünülmeye değer bir husustu. Tıpkı İran’daki Meşhed şehri gibi. Eksiklerine, yanlışlarına ve zaaflarına karşı tek amaçları olan “şeriatı getirme” idealine ulaşmış olduklarını gördüğümüz emirlik askerlerinin pazubentlerinde “Ya şeriat ya şehadet” yazıları sıkça görülebiliyordu. Trafik akıyor, dükkanlar çalışıyor. Ravza-ı Şerif etrafında kurulan pazar yerlerinde insan selinin kadınlı erkekli aktığı, alışveriş tezgahlarında hararetli satışların yapıldığı ve her şeyin bir rutin etrafında ilerlediğini gördük. Kûhibaba dağı eteklerinde kurulan Mezar-ı Şerif’in meyveleri de sebzeleri de hormonsuz olunca tadı bir başka güzeldi. İlginç bir şekilde kırbaçlanan kadınlara, dövülen erkeklere denk gelmedik. İnsanlar gülümsüyordu ve tüm kadınlar burkalı değildi. Başörtüsü tam olan, yarım kapatan yahut burka ile örtünen hanımefendiler rutinlerini sürdürmekle meşguldüler. İstanbul’daki Eyüp Sultan, Kahire’deki Aksungur, Lahor’daki Padşahi camileri gibi Afganistan’ın bir mücevheri olan Ravza-ı Şerif’in rengarenk mimarisiyle ve içinde Hz. Ali’ye ait olduğuna inanılan türbesiyle hem şehrin hem de ülkenin en kıymetli yerlerinden biri konumundaydı.

Mezar-ı Şerif ve hemen yakınlarındaki Belh şehri, Buhara, Semerkant ve Tirmiz’in de içinde bulunduğu Türkistan coğrafyasını oluşturuyor. Ciddi bir Türkmen nüfusunun olduğu şehirde ülkemize ait bir konsolosluk da görev yapıyor. TİKA’nın aktif çalışmalar içerisinde olduğu şehirde konsolosluk yetkililerinin daha fazla sahaya çıkması ve proaktif siyaset geliştirmesi şart. Çin’in hem siyaseten hem de ekonomik çıkarma yaptığı Afganistan’da Türkiye’nin nüfuzunu artırması hem ülke içi dengeler hem de uluslararası ilişkiler açısından önemli. Bunun için önce Türkiye’nin Afganistan İslam Emirliği’ni tanıması gerekiyor.

ABD ve NATO güçlerinin toplamda 20 yıllık işgali, Taliban'ın aralıksız sürdürdüğü gerilla savaşı politikası sayesinde zafere dönüştü. 2001 yılında ülkeyi işgal eden yabancı güçler peyderpey azalttıkları askerî güçlerini çekerek ülkeyi terk ettiler. Arkalarında bir enkaz bırakan işgalciler, devlet hazinesine ait milyarlarca doları da alarak Taliban’ı tam bir kaosun içinde bırakıp uzaktan seyretmeye başladılar. Tüm Batı ve düşmanlık taşıyan komşu ülkeleri, Afganistan’ın ekonomik ve siyasi kargaşa içine girmesini ve büyüyen belirsizliklerle birlikte İslam Emirliğinin hızla çöküşe geçmesini beklerken süreç bambaşka bir konuma dönüştü.

Afganistan’da hayat bir yandan doğal seyrinde akarken diğer yandan da emperyal güçlere, yokluğa ve yetimlere dönük bir mücadele de söz konusu. Uyuşturucu ile verilen mücadelede sonuç alınmış, nepotizm denilen akraba kayırmacılığı devlet dairelerinde yasaklanmış, hırsızlık ve adam kaçırma gibi adli olaylarda muazzam düşüşler yaşanmış durumda. Afganistan’da 2023 yılı içinde 6 bin kadın işyeri açma ruhsatı aldı ama hiçbir haber merkezinde bu gelişme haberleştirilmedi.

Şehrin çeperlerindeki büyük yokluk adaları varlığını sürdürüyor. Kampta, Birleşmiş Milletlerin verdiği çadırlarla birlikte çoğunluğu derme çatma naylondan oluşturulan ve toprağın kazılmasıyla inşa edilen birkaç metrekarelik yaşam alanlarında yüzlerce kişi yaşam savaşı veriyor. Ülkede sayısı 3 ila 4 milyon arasında olduğu tahmin edilen yetim sayısı ise istikrar için en büyük imtihan sınavına dönüşmüş durumda. Sovyetler Birliği’ni, Amerika’yı ekmek ve çayla beslenerek yenen, yüz binlerce şehit veren Afganistan’ın, geride kalan yetimleri sağlıklı yetiştirebilmesi en büyük kazanım olacak. İslam Emirliğinin aldığı kararlarla kız çocuklarının geçici olarak eğitimlerinin askıya alınması Batılı ülkelerin kara propagandaları için verilmiş en büyük kaynak. Okullarda katların ayrılması, sabahçı-öğlenci şeklinde bölünerek çözülebilecek konunun müstakil binalar oluşturuluncaya kadar ötelenmesinin yanlış bir karar olduğunu kayıt düşmemiz gerekli. Eğitim hiçbir koşulda aksatılmaması gereken en önemli başlıklardan biridir. Kızların eğitimi meselesinin İslam Emirliği için en zayıf nokta haline getirilmesi politik ve stratejik olarak yapılmış olan ciddi bir hatadır ve tez vakitte bu sorunun çözülmesi gerekir. İki asırdır savaşlardan başını kaldıramayan Afgan halkının eğitime, okumaya, bir kültür ve medeniyet oluşturmaya olan ihtiyacı yadsınamaz. Yaşadığı süreci, ödediği bedelleri ve içinde bulunduğu hâli dünyaya izah edemeyen İslam Emirliğinin en büyük ihtiyaçlarından birisi meramını anlatacak yazarlar, şairler, gazetecilerdir. Bir dönem şiirin, ticaretin ve nakşın merkezi olan Afganistan, geçmiş güzel günlerini anti-emperyalist duruşuyla neden bütünleştiremesin? Şiiri, romanı, hikâyesi, sineması ve akademik kadroları olmayan bir ülke kaydı tutulmayan, hafızası olmayan bir coğrafyadan başka ne olabilir? Küresel boyutta sürdürülen sanal ve konvansiyonel saldırılara bir Twitter hesabıyla karşı durulamaz. Daha güçlü, ayakları yere basan, kalıcı ve etkileyici cevaplar vermek gerekir. Filistinli karikatürist Naci el-Ali’nin çizimleri, yine Filistinli şair Mahmud Derviş’in mısraları gibi çalışmalarla hem dünyaya hem zamana meydan okunabilir. Bu da eğitimli, özenle yetiştirilmiş nitelikli nesillerle oluşturulabilir ancak.

Özgür-Der’in ve Fetih Vakfı’nın 2023 yılı kurban çalışmaları kapsamında Mezar-ı Şerif’te Devlet Abad, Kalder, Nehri Şahi, Çaharbulak ilçeleri ve Cüzcan vilayetinin Akça ilçesi, Kunduz vilayetinin Kale Zal ilçesinde; Kabil’de ise Logar, Kabil ve Meydanvardak şehirlerinde yaptığı yardım dağıtımının çöllük alanlarda, yokluğun ve yalnızlığın ortasında yaşayan garibanlara, yetimhanelerde kalan sabilere ulaştığını gözlerimizle gördük. Çok değerli bir sâlih amel olan yardım faaliyetlerinin artırılarak sürdürülmesi hayati bir önem arz ediyor. Ortada her şeye rağmen emperyal güçlere meydan okuyan ve ayakta kalmaya çalışan bir yapı/iktidar/devlet oluşumu var. Yardım çalışmalarıyla ülkeye ulaşan her paranın, açılan camilerin, medreselerin, yetimhanelerin; akar hale getirilen her bir su kuyusunun İslam Emirliğinin üzerinden alınan bir yük olduğunu unutmamak gerekiyor. Sovyetleri, Amerika’yı ülkelerinden kovan bu şerefli halkın ayağa kalkabilmesi için omuz verilmesi, yaraların kabuk bağlamasının sağlanması üzerimize düşen bir görev. Türkiye yalnızca devlet olarak değil, vakıfları, dernekleri ve sivil inisiyatifleriyle Afganistan’da daha fazla görünür olmalı, daha kalıcı çabaların içinde yer almalıdır. İslam Emirliğinin kaybını dört gözle bekleyen emperyal ve ihanet içindeki güçlere karşın uhuvvet duygularının ve emr-i bi'l ma'ruf nehy-i ani'l münker müessesesinin hakkaniyetle çalıştırılması hem tarihî hem dinî hem de insani bir görevdir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR