Meğer Harp Planları “Oyun”, Balyoz Da “Oyuncak” Değilmiş!
Çetin Doğan’ın başını çektiği ve darbe iddialarının gündeme bomba gibi düştüğü günlerde Doğan’ın “Genelkurmay’ın da haberi vardı.” dediği Balyoz Darbe Planı soruşturması kapsamında 4’ü muvazzaf amiral olmak kaydıyla, 17’si emekli general, toplam 49 TSK mensubu TCK’nın 147. maddesi uyarınca “Hükümeti ortadan kaldırmaya çalışmak” suçlamasıyla gözaltına alındı. Soruşturma çerçevesinde İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Kocaeli ve Hatay’da aynı anda yapılan baskınlarda çok sayıda belge ve dokümana el konuldu.
Yaklaşık 5 bin sayfadan oluşan belgeler üzerinde ıslak imza ve orijinal belgenin nereden çıktığına yönelik yapılan incelemede, Emniyet Kriminal ve TÜBİTAK’ın, “Belgelerin 1. Ordu Komutanlığı’nın bilgisayarlarında ‘parmak izi’ olarak nitelenen IP numarası karşılaştırmasıyla da örtüştüğü” ve “planlar üzerindeki imzaların gerçek olduğu” şeklinde rapor verdikleri öğrenildi.
1. Ordu ile darbeler ilişkisi manidar. Bir asra yakın bir süredir var olan darbecilik virüsünün başat laboratuarı olan 1. Ordu’nun mensupları ‘Yakamoz’, ‘Ayışığı’, ‘Eldiven’, Sarıkız’, ‘Kafes’ gibi darbe planlarında da yer almaktalar. 28 Şubat’ın baş aktörlerinden Çevik Bir de 27 Mayıs’ın mimarlarından Cemal Gürsel de öyleydi. Hele ki bu sonuncu örnek, Balyoz Darbe Planı’nda adı geçen ‘Harp Oyunu’nun da mimarlarından. Yani gerçekleşen ve gerçekleşemeyen darbe planlarının ‘oyun’ olarak görülmesi yeni bir husus değil, 50 yıllık bir geçmişe sahip.
Hudson toplantısında da benzer oyunlardan bahsedilmişti; gözaltına alınan generallerden biri de o toplantıya katılanlar arasından: SAREM eski Komutanı emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri.
‘Balyoz Planı’nın uygulayıcıları arasında gözaltına alınan diğer üst düzey komutanlar ise Ergenekon kapsamında sorgulanan Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral Özden Örnek, Hava Kuvvetleri eski Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına ile, Balyoz Planı’nın altında “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” olarak imzası bulunan 1. Ordu eski Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, 1. Ordu eski Komutanı Orgeneral Ergin Saygun, Kafes Eylem Planı’nda ‘Başkan’ olduğu iddia edilen Kuzey Deniz Saha eski Komutanı emekli Korgeneral Feyyaz Öğütçü ve Güney Deniz Saha eski Komutanı Koramiral Lütfi Sancar.
Mahkeme’ye çıkarılan askerlerden, içlerinde A.Feyyaz Öğütçü’nün de bulunduğu 4’ü muvazzaf 12 kişi tutuklandı. Tutuklama gerekçesi olarak “Cebir kullanarak T.C. Hükümetini devirmek ve terör örgütüne üye olmak” gösterildi.
‘Islak İmzalar’ın Kendilerine Ait Olduğu Raporlarla Kesinleşti
Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın altında 1. Ordu eski Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın, Oraj Hava Harekâtı Planı’nda Orgeneral İbrahim Fırtına’nın, Suga Eylem Planı’nın altında da emekli Oramiral Özden Örnek’in ıslak imzaları yer alıyor.
Suga Planı’nda, Ergenekon soruşturmasında adı geçen Deniz Kurmay Kıdemli Albay Ramazan Cem Gürdeniz (emekli tümamiral), Tuğamiral Levent Görgeç, Tuğamiral Mehmet Fatih Ilgar ile Kurmay Albay Dora Sungunay’ın da isimleri yer alıyor. Böylece aynı zamanda TSK’nın Deniz Kuvvetleri’nin de planın uygulanmasında etkin bir rol üstlendiği ortaya çıkmış oluyor. Suga kayıtlarında ismi bulunan Tümamiral A. Feyyaz Öğütçü’nün, Ergenekon soruşturmasındaki Kafes Eylem Planı ve Karargâh Evleri’nde yönetici olduğu iddiasıyla adı geçiyordu.
Vahşi Planlar Uygulanabilseydi ‘Oyun’ Gerçek Olacaktı
Sıkıyönetim ilan ettirmek amacıyla ‘Sakal’, ‘Çarşaf’, ‘Oraj’ ve ‘Suga’ isimli dört eylem planından oluşan Balyoz Darbesi’ne göre Fatih ve Beyazıt camileri Cuma namazı sırasında bombalanacak; Çok sayıda kişi ölecek ve yaralanacak; Cemaat arasına karışan kişiler ve bölgede esnaf kılığında konuşlanan elemanlarca provoke edilecek; Sakallı ve cübbeli kişiler Askeri Müze’yi basacak; Asker silahla karşılık verecek ve “İrtica hortladı!” yaygarası koparılacaktı.
‘Oraj Eylem Planı’na göre ise iktidarı köşeye sıkıştırmak için Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getirmek amacıyla Yunan jetlerinin bir Türk jetini düşürmesi sağlanacaktı. Taciz edilecek Yunan jetleri, Türk jetini vurmazsa, Özel Filo’da görevli bir pilot yanındaki uçağı vuracaktı. Kaos ve dehşet senaryoları, “Dost işadamları vasıtasıyla ekonomik kriz çıkarılması”, “Şehit cenazelerinin artırılması”, “Faili meçhul cinayetler işlenmesi”, “Medyadaki dost unsurlar kullanılarak halkın kışkırtılması”, “PKK’ya saldırılar düzenletilmesi” şeklinde devam ediyordu.
CHP lideri Deniz Baykal mezkûr gözaltılar sürecini “Bu bir darbedir!” diye niteleyedursun; bütün bu senaryolar şu gerçekleri de açık etmekteydi: TSK’nın gözü dönmüş mensupları, iç düşman olarak belirledikleri seçilmiş bir hükümetin devrilmesi adına, her türlü terör eylemini gerçekleştirebilecek bir zihniyete ve donanıma sahiptirler.
Muhafazakâr medyanın “Halkın Göz Bebeği” olarak ısrarla nitelediği bu kurumun, halkın çocukları başta olmak üzere, tüm Türkiye halklarının başına örmeye çalıştığı çoraplar, İlker Başbuğ’un dilinden düşürmediği ve Kemalist bürokrasinin 28 Şubat’ta sıkça başvurduğu “asimetrik psikolojik harekât”ın çok ötesinde, Saddam ve Hafız Esad’ın kendi halklarına reva gördükleri zulümleri aratmayacak nitelikte planlar içermekteydi.
“Söz Konusu Olan Vatansa Gerisi Teferruattır!”
Balyoz Planı’nın ‘Vazife’ bölümünde, Mustafa Kemal’e atfedilen bu sözün ardından şu hedeflere yer verilmekteydi:
“Demokrasinin tamamı ile askıya alınması da dâhil olmak üzere nihai amaç olan irticai yapılanmanın tek bir ferdi dahi kalmayacak ve bir daha hortlamayacak şekilde ortadan kaldırılıncaya kadar gerekli her türlü tedbir alınacak!”
Darbe Sonrası Pozitivist-Ulusalcı Hedefler Doğrultusunda Totaliter-Faşizan Bir Yapı Kurulacaktı!
Balyoz Planı gerçekleşebilseydi eğer, maddeler halinde sıralanan aşağıdaki uygulamalar, Türkiye’nin 2000’li yıllar gerçeğini oluşturacaktı:
► Gözaltı sayısı yüz binlere ulaşacağı için Fenerbahçe Stadı, Burhan Felek Spor Salonu gibi büyük yapılar nezarethane yapılacak.
► Halkı devlete ve rejime karşı kışkırttığı değerlendirilen tüm dernek, vakıf ve kuruluşlar kapatılarak yönetici kadroları tutuklanacak; ülke dışına para çıkışı engellenecek ve bankacılık işlemleri durdurulacak; bankaların başına paşalar atanacak.
► İrticai ve bölücü terör örgütlerine mensup kişi, kurum ve kuruluşların menkul, gayrimenkul, ayni ve nakdi malvarlıklarına el konulacak.
► Yabancı uyruklu şahıs ve şirketlerin bankalardaki paralarına el konulacak.
► TSK’da toptan temizlik yapılacak.
► Polisin idaresi jandarmaya verilecek, MİT’in başına muvazzaf bir general getirilecek.
► Türkçe ezan dâhil tüm ulusal değerlerimiz hayata geçirilerek Arap ve Kürt unsurların Türk kültürüne verdikleri zararlar telafi edilecek.
► Ve Ergenekon sanıklarının başını çektiği “Balyoz Darbe Hükümeti” kurulacaktı.
Bu Kadar “Çürük Elma”ya Sepet Değil, Tır Filosu Gerekir!
İlker Başbuğ’un Belçika’daki konuşmasının merkezini oluşturan satır başlıklarından biri “çürükler” idi. Muhafazakâr medyanın “çürük elma”larını andırsa da aslında Başbuğ TSK içerisindeki “beceriksiz subaylar” ve “bilgi sızdıranlar”dan şikâyetçiydi. Yana yakıla altını çizdiği husus üst rütbeli, tecrübeli TSK mensuplarıyla icraat ortaya koymaya çalışırken yaşanan “ihmal” ve “çuvallama”lardı. Dolayısıyla “çürük elmaların temizlenmesi” operasyonunun kendisinden beklendiği “Halkımızın Gözbebeği Ordumuz”un başındaki şahsiyet, bu beklentiler içerisinde olanları sükûtu hayale uğratacak tespitlerde bulunmaktaydı.
Balyoz Planı’nın muvazzaf ve emeklilerden oluşan kabarık listesine göz attığımızda, TSK mensuplarının konum ve işlevleri, “çürük elma”ların aslında “Balık baştan kokar!” atasözünü andıran, manidar manalar içerdiğinin de bir ispatı mesabesindeydi. Ortada hangi nitelikli durum vardı ki, bu niteliği bozan çürüklerden şikâyet edilebilirdi?
“Çürükler” ve “sağlamlar” hangi paradigmal farklılığa yaslanıyorlardı ki, biri temizlendiğinde diğeriyle yola devam edilebilsindi. Üstelik bu söylem, dokunulmazlara dokunulmaya başlanılan bu süreçte, halkın zihnindeki sorgulamaların da kendi vasatını yakalayabileceği fırsatları doğurmuşken. Değişimin, halkın zihnine yansıyan olumlu boyutlarının kirlenmesine sebebiyet veren, algı dünyalarının önüne set çeken, sahih itikatların oluşumunu engelleyen bu söylemi tez elden terk etmeyenler, ‘din günü’ bunun hesabını vermekte de zorlanacaklardır.
“Sapasağlam elmalar”ın Balyoz planları, gerçek anlamıyla, ancak sahih bir kimlik üzerinde şekillenecek hukuk ve adalet mücadelesi ile akamete uğratılabilir!
Hukuk Balyoz’undan “Anayasacılık Oyunu” Oynayan Yargı Oligarşisi de Nasibini Almalı!
Son demdeki gelişmeler, bütün bu plan, ifşaat, ıslak imza, belge ve bulguların yargılama süreçlerinden geçeceğinin işaretlerini taşımaktadır. Gelişmeler bu yönde. Halkın büyük çoğunluğunun beklentileri de. Bu meyanda EMASYA Protokolü’nün kaldırılmış olması, sembolik anlamıyla bile önemli bir adım olarak görülebilir.
Balyoz Planı’nda da adı geçen ‘dost’ ve ‘müttefik’ medya, siyasetçi, bürokrat kesimlerin tüm “sivil darbe”, “TSK’ya karşı asimetrik psikolojik harekât” manipülasyonlarına; HSYK’nın yargı darbesi niteliğindeki Ergenekon davası sürecini baltalama operasyonlarına; Anayasa Mahkemesi’nin, askere sivil yargı yolunu açan düzenlemeyi oy birliğiyle iptal etmesine; AK Parti’nin kapatılması planlarıyla devreye sokulmak istenen jüristokratik oyunlara karşın, açılım süreçlerinin ve hukuki yaptırımların tüm hızıyla sürdürülmesi elzem.
Kemalist pozitivist ulusalcı güruhun durdurak bilmeyen operasyonel çabaları ve vahşi planları karşısında Başbakan’ın İspanya’da dillendirdiği ‘yargı reformu’ ve ‘referandum’ hedeflerinin hayata geçirilebilmesi bu açıdan önemli. Militarizmin elini kolunu bağlayan ve 12 Eylül zihniyetinin hak ettiği yere, tarihin çöplüğüne atılabilmesini içeren, özgürlükçü bir anayasanın hazırlanması da.
Bu meyanda, gerek Balyoz harekâtındaki gelişmeler, gerekse bağlı olarak yargı oligarşisi ve uzantılarının süreci baltalama girişimleri karşısında, medya, kitle örgütleri, sendikalar ve kamuoyunun militarizm karşısında tavır alma zorunluluğu bir kez daha ortaya çıkmış bulunmaktadır. Militarist zihniyetle köklü bir hesaplaşma içine girmeden ordunun ve aynı zihniyet dünyasını kuşanmış olan uzantılarının darbeci eğilimlerini terk etmeyeceği görülebilmelidir.
Yasal mevzuatlarda yapılan değişikliklerin Kemalist bürokrasiyi ve ülke üzerinde estirmeye çalıştıkları rüzgârları gerileteceği ve bu sürecin de halkın lehine olacağı açıktır. Ancak halktan alınan destek ve iktidar olmanın verdiği avantajla, sadece yasal değişikliklere yaslanarak Kemalist zihniyetin ve militarist felsefenin ortadan kalkmayacağı açık. Aynı zamanda halkın muhayyilesinde hak ettiği yere kavuşabilmesi için, mezkûr zihniyetle hesaplaşılabilmesini içeren özgürlük ortamlarının yeşertilmesi de şart. Yasal değişiklikler akıl, fikir ve vicdanın gerçekten hür olabildiği ortamların üzerine inşa edilmelidir.
- 28 Şubat Zorbalığının Failleriyle de Hesaplaşılmalı!
- Sadece Cuntalar Değil, Militarist Zihniyet Tümüyle Tasfiye Edilmelidir!
- Meğer Harp Planları “Oyun”, Balyoz Da “Oyuncak” Değilmiş!
- Dokunulmazlara Dokunmanın Önemi ve Süreci Tahfif Eden Analizler
- Danıştay’ın Katsayı Kararı ve İstanbul Barosu’na Öfke!
- Erzincan’dan Erzurum’a Bağımsız ve Tarafsız Yargı!
- ABD’nin Savaş Aygıtı NATO Karşısında Taliban Direnişi
- ABD ve NATO’nun Afganistan Katliamı, Türkiye’nin Konumu ve Müslümanların Tutumu
- Sokağın Sesi
- Sinsi
- Farklı Örgütlenme Biçimlerinin Zorunluluğu
- İslami Hareketlerde Birleştirici Unsur Olarak Arapçanın Merkeziliği
- Açılım Politikaları Kimin İsteği?
- Hz. Yakub'un Kişiliği ve Şeceresi
- Nurettin Topçu’nun Hikâyelerinde Kötülüğün Etnik ve Coğrafi Kökenleri
- Filistin’in “Bedir Ehli” Mercu’z-Zuhr Sürgünleri
- Rasim Özdenören Öyküsünün Dayanakları: Çözülme, Tasavvuf, Ölüm
- Çeçenya Savaşı 15. Yılında
- Askerî Anılarda Eleştirellik ve İçselleştirilmiş Gelenek
- Hidayet Romanlarının Biyografik Romanlara Evrimi Sürecinde Romancı Olarak Sibel Eraslan
- Danıştay, Katsayı ve İmam Hatipler
- Tutsak Zihinler