1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Mazlum-Der’den ‘İnsan Hakları Sempozyumu’

Mazlum-Der’den ‘İnsan Hakları Sempozyumu’

Aralık 1995A+A-

Ankara'da 12 Kasım Pazar günü Altınpark Konferans Salonu'nda Mazlum-Der tarafından "1923'den 1995'e İnsan Hakları Sempozyumu" düzenlendi. Sempozyuma soğuk havaya ve salondaki kaloriferlerin çalışmamasına rağmen geniş bir izleyici kitlesi katıldı.

Açış konuşmasını M. İhsan Arslan'ın yaptığı ve üç oturum olarak tasarlanan sempozyum, bazı tebliğci ve müzakerecilerin gelmemesi sebebiyle iki oturum olarak gerçekleşti. Birinci oturumun konusu olan "İnsan Hakları ve Siyasal Tarihle ilgili tebliğleri Levent Köker (Gazi Ün. İk. ve İd. Bil. Fak. Öğr. Üyesi), Davut Dursun, Kazım Berzeg (Liberal Düşünce Topluluğu Derneği Kurucu Başkanı); müzakereleri Altan Tan, Erol Anar (İHD MYK üyesi), M. Akif Beki (Araştırmacı-Yazar) sundular. İkinci ve üçüncü oturumun birleştirilmesinden müteşekkil son oturumun konusu da "İnsan Hakları Açısından Hukuk ve Sosyal Yaşam" idi. Oturum başkanlığını Davut Dursun yaptı. Tebliğleri Hüseyin Hatemi, Mustafa Erdoğan (Hacettepe Ün. Kamu Yön. Böl. Öğr. Gör.), Semih Gemalmaz (İst. Ün, Hukuk Fak. Öğr. Gör.) ve Ömer Çaha (Kırıkkale Ün. İkt. ve İd. Bil. Fak. Öğr. Üyesi) sunarken; müzakereleri de Hüsnü Öndül (İHD Genel Sekreteri), Mustafa Karaman (Mazlum-Der Genel Sekreteri), Ömer Çelik (Araştırmacı-Yazar), İbrahim Özdemir (Arş. Gör.) sundular.

'82 Anayasası İnsan Haklarına Saygılı mı?

Oturuma katılan akademisyenlerin ve sivil araştırmacıların konuya yaklaşımlarındaki farklılık hemen göze çarpıyordu. Akademisyenler insan hakları kavramı karşısında Türkiye'yi daha bir iyimser değerlendirirlerken, sivil araştırmacı-yazarlar Türkiye'nin insan hakları konusunda hiç de iç açıcı konumda olmadığını söylediler.

Davut Dursun Mazlum-Der Genel Başkanı M. İhsan Arslan'ın açış konuşmasında çok karamsar bir tablo çizdiğini, çok da hayıflanmamıza gerek olmadığını, bazı rezervler koymakla birlikte '82 Anayasası'nın uluslararası düzeyi tutturduğunu (!) ve insan hakları konusunda diğer ülkelerden daha önde (!) olduğumuzu söyledi. Kazım Berzeg, konuyla ilgili olarak, "82 Anayasası uluslararası anlaşmalara uygundur" demenin pek kıymeti harbiyesi olmadığını, çünkü uluslararası anlaşmaların en asgari şartlar gözönüne alınarak imzalanmış anlaşmalar olduğunu vurguladı. Berzeg, ilk oturumdaki diğer tebliğcilerin aksine 61 Anayasası'nı da eleştirdi. Aynı zamanda bir avukat olan ve kendisinin liberal olduğunu söyleyen Berzeg, oturumun akademisyen üyelerine nazaran gayet net ve tutarlı şeyler söyledi. Berzeg, bir zamanlar Kürtçe konuşmaya 6 ay ila 2 sene arasında ceza veren TC'nin askeri bir rejim olduğunu vurguladı. Yine müzakerecilerden Altan Tan, Davut Dursun'un 82 Anayasası ile ilgili tespitlerini eleştirdi. Erol Anar da Türkiye'de hiçbir zaman insan hakları konusunda ilerleme kaydedilmediğini, 61 Anayasası'nın MGK'yi getirdiğini, yasaların TC'de hiçbir anlamının olmadığını, işkencenin yasalarda yasak olmasına rağmen sistematik olarak uygulandığını, aydınların da devletten bağımsız olmayıp, "Devleti nasıl kurtarırız?" düşüncesine sahip olduklarını söyledi.

İnsan Hakları Açısından Hukuk ve Sosyal Yaşam

Son oturumdaki ilk tebliğci olan Hüseyin Hatemi, materyalist bir temel üzerine insan hakları anlayışının oturtulamayacağını, gerçek yaratıcı olan Rabbin bazı değerler ihdas ettiğini, insanlara bazı ödevler verdiğini, Batı'da maalesef fesat özgürlüğünün insan hakları gibi gösterilmeye çalışıldığını, düşünce açıklama özgürlüğünün yegane sağlam temelinin ilahi-tabii hukuk olduğunu söyledi.

Semih Gemalmaz ise 12 Eylül 1980 ve Aralık 1983 tarihleri arasında cuntanın 900 yasa üreterek insanların yatak odalarına dahi girdiğini, 84'den bu yana duyduğumuz "bir geçiş dönemi yaşıyoruz" siyasetinin aldatmacadan başka bir şey olmadığını, Türkiye'nin 95 Kasımında da 12 Eylül kanunlarıyla yönetildiğini, başörtüsü takan insanların, insan hakları ihlallerini sadece başörtüsü ile sınırlı görmemeleri gerektiğini vurgulayarak insan hakları ihlallerinin temelinin 12 Eylül rejimi ve 12 Eylül rejiminin getirdiği yasaları da hiçe sayan keyfi uygulamalar olduğunu söyledi.

Mustafa Erdoğan da tebliğinde, anayasaların en önemli özelliğinin din karşısında teyakkuz halinde olmak olduğunu vurguladı.

İbrahim Özdemir konuşmasında Bosna'daki insan hakları ihlaline karşı Türkiye'de 2 milyon insanın ayağa kalkmasının Gorazde'yi kurtardığını bizzat Boşnakların ifade ettiğini belirtti.

Böyle önemli bir konunun gündeme getirilmesi açısından sempozyumun faydalı olduğu söylenilebilir. Fakat bazı eksikliklerden de müstağni değildi. Müzakerecilerden Mustafa Karaman'ın da dediği gibi günümüzde yaşadığımız insan hakları ihlallerine pek değinilmedi. İnsan haklan ihlallerine maruz kalmış insanlar da veya Kayıp Aileleri Derneği'nden temsilciler de çağrılsa idi daha verimli olurdu. Bunun yanında şahsen benim aklıma sempozyumla ilgili şöyle bir soru geldi. Geçen ay Trabzon'da yapılan II. İslam Düşüncesi Sempozyumu'nda İstiklal Marşı'nda ayağa kalkmadıkları için tutuklanan müslümanlar, o gün Altınpark Konferans Salonu'nda olsalardı; İslam Düşüncesi Sempozyumu'na katılmış olan müzakereci ve tebliğcilere insan haklan ihlalleri konusunda ne söylemek isterlerdi?...

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR