1. YAZARLAR

  2. Gülden Sönmez

  3. “Mavi Marmara Davası İnsanlık İçin Bir Kazanımdır!”

“Mavi Marmara Davası İnsanlık İçin Bir Kazanımdır!”

Aralık 2012A+A-

Abluka altındaki Gazze’ye insani yardım götürmek amacıyla Mavi Marmara hazırlıklarına başladığında bu girişimi ütopik bulanlar “Asla yola çıkamaz!” dediler. Ancak Mavi Marmara yola çıktı. İsrail’in kanlı müdahalesi sonucunda 9 kardeşimiz şehit oldu, bir kardeşimiz de hâlâ bitkisel hayatta.

İsrail’in barbar saldırganlığının dava konusu edileceği gündeme geldiğinde yine birtakım kişi ve çevreler İsrail’in Türkiye’de yargılanmasının mümkün olmadığını söyledi. Ancak Mavi Marmara Davası Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde 6 Kasım tarihinde görülmeye başlandı. Davada Mavi Marmara’ya dönük saldırı esnasında İsrail Genelkurmay Başkanı olan Gabiel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin ve Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi yargılanıyor.

Son olarak göstermelik ve “şov” hükmünde olduğu iddia edilerek davanın öneminin yok sayılmaya çalışıldığı görülmekte. Peki, bu dava gerçekten şov amaçlı mı yoksa tarihî bir misyona mı tekabül etmektedir? Konuyu hem Mavi Marmara sürecinin hem de davanın birincil öznesi İHH İnsani Yardım Vakfıyla konuşmak istedik. Başından beri sürecin içinde bulunan ve davanın açılmasında da sorumluluk sahibi olan İHH Genel Başkan Yardımcısı Av. Gülden Sönmez sorularımıza cevap verdi.

Röp: M. Ali Aslan

- Öncelikle Mavi Marmara saldırısı dolayısıyla İsrail’e dava açma sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu davadan ne bekliyorsunuz?

31.05.2010 günü İsrail silahlı güçleri tarafından yapılan saldırı sırasındaki suçların soruşturulması ve faillerinin cezalandırılması taleplerini içeren suç duyuruları olayın hemen akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ve bazı farklı illerdeki mağdur yakınları tarafından farklı illerdeki savcılıklara ulaştırılmıştır. Başsavcılık makamınca soruşturulması yürütülen dosyada, İsrail’den mağdurları getiren uçaklar İstanbul Atatürk Havalimanına iner inmez mağdurların tamamı Adli Tıp Kurumuna intikal ettirilmiş ve burada ilk fiziksel muayeneleri gerçekleştirilmiştir. Ağır yaralı ve yaralı olarak getirilenler hastaneye sevk edilerek tedavi altına alınmıştır. Şehitler ise teşhis ve otopsi işlemleri için Adli Tıp morguna alınmışlardır. Mağdurların tamamına yakınının ifadelerine başvurulmuştur. Şehit olan, yaralanan ve gemilerde bulunan mağdurların “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin Hazırlanmış İstanbul Protokolü” çerçevesinde adli tıp raporları alınmıştır.

Öte yandan “Mavi Marmara”, “Defne Y” ve “Gazze” gemisi Türkiye’ye getirildiğinde Savcılık nezdinde olay yeri inceleme ekipleri ilk olarak savcı ile gemiye binmiş, gemide detaylı bir inceleme gerçekleştirilmiştir. İsrail güçlerinin delil karartma işlemlerine rağmen gemilerde yapılan incelemelerle birçok yeni delile ulaşılmış ve bu rapor soruşturma dosyasına dâhil edilmiştir. İsrail’in saldırıdan hemen sonra zorla el koyduğu video ve fotoğrafların dışında gizlice kurtarılabilen veya canlı yayın ile yayına verilebilmiş olan tüm görüntüler bu soruşturma dosyasına ulaştırılmıştır. Ayrıca Gazze Özgürlük Filosunun karar sürecinden hazırlık aşamasına ve sonrasına kadar tüm bilgi ve belgeler diğer organizatörler ve İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından Savcılığa ulaştırılmıştır. Savcılık tarafından elde edilen diğer tüm bilgi ve belgeler de soruşturmaya dâhil edildikten sonra şüpheliler hakkında da araştırmaya gidilmiştir.

Tüm bu sürecin ardından 29 Mayıs 2012 tarihinde iddianame hazırlanmış ve Mavi Marmara saldırısının faillerinin, kasten adam öldürmek, kasten adam öldürmeye teşebbüs, nitelikli kasten yaralama, kasten yaralama, nitelikli yağma, deniz, demiryolu veya havayolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, nitelikli mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet suçlarını azmettirme suçlarından dolayı her bir mağdur için ayrı ayrı, toplamda binlerce yıla mahkûm edilmek üzere cezalandırılmaları talep edilmiştir. Biliyoruz ki, İsrail Filistin halkına yönelik zulmü ile de Mavi Marmara saldırısı nedeniyle de vicdanlarda mahkûm olmuş, kaybeden taraf olmuştur. Dünyanın dört bir yanında kalplerde İsrail’e karşı zulümlerinden dolayı nefret uyanmakta ve her geçen gün İsrail’in gelecek nesillere bir bela olarak taşınmaması gerektiğine inanan insan sayısı artmaktadır. İsrail dünyada yalnızlaşmaktadır. Uluslararası topluluk nezdinde savunulamaz hale gelmiş, savunan ülkeler de bunun bedelini ödemek durumunda kalmakta ve taşıyamamaktadırlar. Hal böyle olsa da bu dava ile de İsrailli komutanların ve daha sonra davaya eklenecek sanıkların işledikleri cinayet, yağma, işkence, hürriyeti kısıtlama ve diğer tüm suçlardan ceza almalarını ve kaçak durumunda olanların hakkında da yakalama kararı çıkmasını talep ediyoruz.

- Davanın kanlı saldırıdan uzun bir süre sonra başlaması bazı spekülasyonlara yol açtı. Konuyu siyasi iradeye bağlayanlar oldu. Siz sürecin uzamasını hukuken normal mi karşılıyorsunuz?

37 farklı ülkeden mağduru olması, suçların ağırlığı ve her mağdurun önemli mağduriyetleri olması; detaylı ve çok geniş dokümanları olması vb. teknik nedenlerden dolayı 1 yıldan önce davanın açılmasını zaten beklemiyorduk. Açıkçası saldırıdan sonraki 1 ile 1,5 yıl arasındaki süreçte dava açılabilse idi normal olacaktı. Davanın daha soruşturma aşamasında siyasi baskılara maruz kaldığı ise bir vakıa. Zira İsrail, bir taraftan Türkiye’deki aktörleri aracılığıyla soruşturmanın dava aşamasına geçmemesi için çeşitli yollara başvurmuştur. Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi için özür, tazminat vb. koşulları yerine getirme karşısında soruşturmanın kapatılması veya durdurulması şartını sunmuştur. Bir taraftan da hukuk yollarından geri durması için İHH’ya karşı baskı, şantaj, karalama yol ve yöntemlerini kullanmış, hatta İHH yöneticilerinin yargılanması için uydurma dosyalar oluşturmaya çalışmıştır. Öte taraftan da mağdurlara çeşitli miktarlarda tazminat ödemeyi teklif etmiştir. Türkiye ile İsrail ilişkilerinin iyileşmesini isteyen veya İsrail’e farklı çerçeveden bakan kesimlerin de bu dava sürecinden İsrail gibi rahatsız olduğu herkesin malumudur.

- Belirttiğiniz şekilde davada farklı ülkelerden çok sayıda kişi müşteki oldu. Peki, İsrail aleyhinde Türkiye’de dava açılabilmesinin ve farklı ülke mensuplarının da bu davaya dâhil olmasının hukuki dayanağı nedir?

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan mülkilik ilkesi (yer bakımından uygulama/TCK Md. 8) gereği, Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türkiye kanunları uygulanır. Suç şayet açık denizde ve bunun üzerindeki hava sahasında, Türk deniz ve hava araçlarında işlenirse suç Türkiye’de işlenmiş sayılır. Dolayısıyla, Mavi Marmara saldırısı uluslararası sularda, bir Türk gemisine yapıldığından, sanki Türkiye’de yapılmış gibi işlem görür ve bu nedenle Türkiye Mahkemelerinde cezai yargılama yapılması zorunluluğu vardır. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 13. Maddesinde sayılan suçlar bakımından bir vatandaşın ya da yabancının yabancı bir ülkede işlediği suçun insanlığa karşı işlenen suçlar olması durumunda da Türk hukuku uygulanır. Savunmasız insanlara karşı insanlık dışı eziyet ve işkenceler uygulandığı için “evrensel yargı ilkesi” dolayısıyla, gemi katılımcısı olan yabancı vatandaşlar da kendi ülkelerinde olaya ilişkin suç duyurusunda bulunamasalar dahi, Türkiye’de açılmış olan bu davaya müdahil olabilmektedirler.

- Davanın gerek Türkiye gerekse dünya kamuoyunda beklediğiniz oranda bir gündem oluşturduğunu düşünüyor musunuz?

Türkiye dışında ve özellikle gayrimüslim anti-emperyalist kesimde çok ciddi gündem oldu. İslam dünyasında ise davanın önemi çok geç fark edildi. Hukuk/yargı mecrasını bu tür vakalar ile ilgili mücadele alanı olarak görmek alışılmış bir yol değil. Sonuç alınabilir bir yol olarak görülmemesi de buna sebep olmuştur muhakkak. Ancak dünya genelinde davayı en yakın takip eden kesimlerin Siyonistlerin ve anti-Siyonist kesimlerin olduğunu söyleyebiliriz.

Peki, hukukçuların desteği sizce yeterli bir düzeyde miydi?

Gazze Özgürlük Filosuna yapılan saldırı ile alakalı olarak dünyanın dört bir yanından hukukçular çalışmaktadır. Dönem dönem bir araya gelen avukat ve hukukçu akademisyenler adaletin sağlanması için çeşitli şekillerde katkı sunmaktadır. Son olarak İstanbul’da Mavi Marmara Ceza Davasının duruşması için bir araya gelen hukukçular, duruşmanın hemen öncesinde bir toplantı gerçekleştirdiler. Toplantıda tüm mercilerdeki hukuki süreçler hakkında bilgilendirmeler yapılırken, davalarla ilgili görüş ve öneriler paylaşıldı. Ancak davanın şimdiden sonra çok daha fazla hukukçunun desteğine ihtiyacı var. Adalet için verilen bu tarihî mücadelede destek veren ve mağdurların yanında yer alan tüm hukukçulara şükranlarımızı sunuyoruz.

- Davadan muhtemelen İsrail tarafı hüküm giyecektir. Ancak çıkacak kararın ne gibi bir yaptırımı olacağıyla ilgili özellikle istifham amaçlı analizler yapılıyor. Davanın “şov” amaçlı olduğu ve göstermelik hükmünde olduğuna ilişkin şayialar da işin cabası. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Yargılanan isimlerin ceza alması neye tekabül edecek?

Bu davanın en önemli sonucu davanın açılmış olmasıdır. İsrail kendi hukuksuzluklarını ve insan hakları ihlallerini yargılanmaktan ve hesap sorulmaktan muaf olarak görmektedir. Yapılan zulüm ne olursa olsun kimsenin hiçbir zemin ve mercide İsrail’e hesap soramayacağını savunmakta ve bunu yapanları da tehdit etmektedir. İsrail’in bu davaya konu olan soruşturmayı başından beri durdurmaya çalışma gayretleri, davayı engelleme çabalarına baktığımızda İsrail’de davadan dolayı ciddi bir rahatsızlık ve endişe oluştuğunu görebiliriz. Bu da davanın önemini ortaya koyuyor. Yargılanan isimler şu an bile İsrail’de mahpus kalmış durumda olup İsrail’den dışarı çıkamamaktalar. Bu buradan anlaşılmayabilir ama davanın bütün düzenini güvenlik eksenli kurmuş olan İsrail’in sadece ordusunda, askerleri arasındaki etkisi düşünüldüğünde durum daha iyi anlaşılacaktır. İsrail’den yapılan bir yorum önemlidir ki, dava açıldığı haberinin İsrail’de zelzele etkisi oluşturduğu ifade edilmişti. Bu dava açıldıktan sonra İsrail içinde bir rapor yayınlanarak bu raporda Mavi Marmara saldırısının hataları olduğu ve bunun müsebbibinin siyasetçiler olduğu şeklinde bir sonuç yayınlanmıştı. Yine davanın ilk duruşması arkasından Lieberman, dava için “Askerlerimize açılmış hukuk savaşına karşı askerlerimizi savunacağız!” açıklamasında bulundu.

- Davadan İsrail aleyhine karar çıkmasıyla zaten olumsuz yönde seyretmekte olan Türkiye-İsrail ilişkilerinin daha da kötüleşeceği ortada. Bu açıdan davanın tarihî-siyasi bir misyon üstlenebileceği söylenebilir mi?

Açıkçası Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesi ne bizim ne de halkın istediği bir şey. Bu açıdan bu ilişkinin olumsuzluğunu devam ettirmesinden de İsrail’den hesap sorma adına önemli bir adım olduğu için de memnuniyet duyuyoruz. Dava ile ilgili sonucun ne olduğu bir noktadan sonra önem taşımıyor. Zira bu davanın açılmış olması ve İsrailli komutanların sanık sıfatıyla yargılanıyor olması başlı başına bir sonuç ve zihinlerde önemli bir değişiklik oluşturacaktır. İsrail bugüne kadar her türlü hukuksuzluk ve ihlali gerçekleştirmiş ve bunu meşru bir hak olarak gördüğünü, istediği gibi davranabileceğini ve kendisine hesap sorulamayacağını dünyaya empoze etmektedir. Bu noktada önemli oranda başarı elde ettiği ve İsrail’den hesap sorulamadığı da ortadadır. İsrail’in hesap sorulamazlığının kabul edilip içselleştirilmesi İslam dünyasının en önemli sorunlarından biridir. Bizler de bu anlayışın kırılması, hukuk alanında da İsrail’in bu dayatmasından tüm insanlığın kurtulması gerektiğini ifade ettik. Dava, bu hedefe hizmet etmesi açısından çok büyük önem arz ediyor. Belki bu davanın etkisi bugün anlaşılmayabilir. Ancak bir zaman sonra etkisi çok daha iyi fark edilecektir. İsrail, özgürlük filosu yola çıkarken nasıl hukuksuz ablukanın kırılmasından kokuyorduysa bu dava ile hukuki dokunulmazlık kalkanının yıkılacağını çok iyi biliyor. Bütün bunların sonucunda Müslüman veya gayrimüslim bütün insanların başına bela olan İsrail ile ilgili içselleştirilmiş dokunulmaz, yenilmez, hesap sorulamaz İsrail algısının yıkılmasını bekliyoruz. Bu çok mu zor? Bana sorarsanız hiç de zor değil ve İsrail sanıldığı kadar da güçlü değil. Keşke İsrail’in en önemli gücünün Müslümanların ona atfettiği güç olduğunu fark edebilsek.

- Davaya avukat olarak katılanların bir kısmından İsrail’in değil, İsrailli komutanların yargılandığı görüşü sadır oldu. Oysa İHH, “İsrail Yargılanıyor” diye kampanya başlatmıştı. Söz konusu görüş hakkında ne düşünüyorsunuz?

Davada 4 İsrailli komutan yargılanıyor. Süreç içerisinde devam eden soruşturmadan ek iddianameler ile siyasi, asker kişilerden de davaya eklenenler olacaktır. İHH’nın “İsrail Yargılanıyor” vurgusunu kullanmasının en önemli sebebi bu davanın sonuçlarının bu komutanlardan ziyade İsrail’i etkileyecek olmasındandır. İHH dava ile ilgili iletişim dili olarak bu yolu tercih etmiştir. Zira siz de fark ettiniz medya, yazan çizen insanlar dâhil bu davanın gerçek bir dava olduğuna ta ki duruşma günü inandılar. Zira kimse böyle bir davanın açılabilmesinin mümkün olamadığına inanıyordu. Bu algının kırılması için kullanılmış bir iletişim yöntemidir.  

- Davada sadece İsrailli komutanların yargılanması; saldırının siyasi sorumluları olarak İsrail Başbakanı ve kabine üyelerinin yargı sürecine dâhil edilmemeleri eksiklik olarak değerlendirildi. Bahsettiğiniz ek iddianameler sonrasında siyasi isimlerin yargılanması da mümkün olacak mı?  

Başlangıç için maruf kimseler olmaları ve operasyonu bizzat yönettiklerine dair kuvvetli deliller olması nedeniyle İsrail ordusunun 4 üst düzey komutanı hakkında, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/264 E. sayılı dosyası ile saldırı emrini vererek bu suçları azmettirdikleri gerekçesiyle dava açılmıştır. İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Gabiel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Avishay Levi ve İsrail İstihbarat Başkanı Amos Yadlin bu davada firari sanık olarak yargılanmaktadır. Savcının davayı ilk etapta bunlar için açmasının sebebi bu komutanların İsrail’de operasyondaki rollerini yazılı ve sözlü ikrar etmiş olup haklarındaki tüm delillerin tamamlanmış olmasıdır. Kanaatimce de kademeli olması doğru bir yöntem olmuştur. Diğer sorumlu asker veya sivil kişiler hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığında soruşturma halen devam etmektedir ve bu sorumlulardan da prosedürler tamamlandığında davaya eklenerek yargılamaya dâhil edileceklerdir. Öte yandan İHH İnsani Yardım Vakfına ve dava avukatlarına farklı yerlerden çeşitli yollarla filoya yapılan saldırıya katıldığı söylenen İsrail askerlerinin ve komutanlarının bilgilerini içeren ihbar mektupları gelmektedir. Bu bilgiler soruşturma savcıları ile paylaşılarak incelemelere tabi tutulmakta ve dosyaya dâhil edilmektedir.

- Biraz da mahkeme safahatına girmek istiyoruz. Üç gün süren ve verilen ara kararla 21 Şubat 2013 tarihine ertelenen duruşmalarda şehit yakınları, tanıklar ve müştekilerin ifadeleri çerçevesinde mahkemede nasıl bir atmosfer olduğunu paylaşır mısınız?

Davanın 6 Kasım’da ve devam eden günlerde gerçekleşen duruşmalarında; ABD, Bahreyn, Belçika, Cezayir, Endonezya, Güney Afrika, Hollanda, İngiltere, İspanya, İsveç, İtalya, Kanada, Katar, Kuveyt, Lübnan, Makedonya, Pakistan, Ürdün, Yemen, Suriye ve Yunanistan vatandaşı toplam 39 mağdurun ifadeleri dinlendi. Yabancı katılımcıların her biri, ifadeleri ile bu davanın, sonuçları itibari ile Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını aşacağını ve TCK’da yer alan “evrensel yargı ilkesinin” gereği olduğunu son derece açık bir şekilde göstermiştir. Ayrıca saldırının mağduru olan ve içinde şehit yakınlarının da yer aldığı 34 Türkiye vatandaşının ifadeleri dinlenmiştir. Duruşmalara katılan her mağdurun, ifade verenleri dinlediğinde saldırı anına gittiği gözlendi. Birçok duygu birbirine karışarak o anlara tekrar giden herkes duygu dolu anlar yaşadı. Kimisinin acısı, kimisinin özlemi katıldı. Ancak şehit yakınlarının, kaybettikleri yakınlarını anlatmaları esnasında hakikaten yoğun duygulu bir atmosfer oluştu. Necdet Yıldırım’ın eşi Refika Yıldırım “O benim ve küçük kızımızın tek sığınağıydı. Babasına olan sevgisini mezarından aldığı çakıl taşlarına gösteriyor. İsrail bizden o kadar değerli bir şey aldı ki idamlarını istiyorum!” diye haykırdığında sanki bütün Gazze yetimleri için de haykırdı. Salonda herkes hıçkırıklara boğuldu. Ahmet Doğan, oğlu Furkan’ı anlattığında; Derya Kılıçlar, Cevdet’in gitmeden önce ajandasına yazdığı şiirini okuduğunda; Fahri Yaldız’ın annesi, oğlunun 8 yaşında yetim kalıp kardeşleriyle birlikte yetim büyüdüğünü ve Gazzeli yetimler için yola çıkarken hayatını teslim ettiğini anlattığında; Ali Haydar Bengi’nin eşinin, eşi gibi dimdik ve haklı bir davanın savunucusu olduğunu hissettiren metaneti gösterdiğinde tıpkı gemideki gibi çok özel anlara şahitlik ettiğimizi hissettik yine. Bütün bunlara şahitlik etti Mavi Marmara Davasının görüldüğü Çağlayan Adliyesi. Çoğu zaman boğazlar düğümlendi.

Dünyanın dört bir yanından gelen gayrimüslimler de Mavi Marmara şehitleri ve o günden bu yana yoğun bakımda olan Uğur Süleyman Söylemez ve de Filistin halkına karşı sorumluluk duygusu ile geldiklerini söylediler. Kendi ülkelerinde haklarını arayamadıklarını, haklarını arama ve adaletin sağlanması konusunda Türkiye’deki bu mahkemenin kendileri için yegâne seçenek olduğunu, bunun için müteşekkir olduklarını beyan ettiler.

- Mavi Marmara, Müslümanlar adına çok önemli tanıklıklar ve öğreticilikler içermekte. Davanın bir başka açıdan ehemmiyeti ise şehitlerimize olan vefa borcumuzla ilgilidir. Ancak dava öncesinde İHH’nın dikkat çekici ciddi ve kapsamlı bir organizasyonu ve hazırlığına rağmen adliye önünde beklentinin altında bir kalabalık toplandı. Bunca önemine rağmen davaya yeterli ilginin oluşmamasını neye bağlıyorsunuz?

Hafta içi ve çalışma saati olması vb. teknik sebepler de olmakla beraber esas sebebinin mücadele yöntemindeki alışkanlıklardan kaynaklandığını düşünüyorum. İslam’a ve Müslümanlara savaş açanlar saldırılarını birçok mecrada gerçekleştirirler. Ekonomi, medya, sanat, siyaset, hukuk, kültür vb. birçok alan artık etkili ve önemli mücadele alanıdır. İslam dünyasında ve Türkiye’de ise hukuk bu anlamda bir mücadele alanı olarak görülmez. Bir diğer önemli sebebin de bu olduğunu düşünüyorum.

Mavi Marmara, Filistin ve Kudüs davamızın önemli bir adımı, kazanımı olmuştur. Rabbimize samimiyetle teslim olarak ve gerçekten ciddi bir emek vererek hep beraber bir sefer düzenledik. Rabbimiz yolcularımızın, şehitlerimizin samimi teslimiyetinin de karşılığını verdi ve hedeflediğimizin çok ötesinde sonuçlar lütfetti. Ancak gayretlerimiz ve mücadelemiz hiç durmadı. Uzun soluklu ve çok yönlü olarak çalışmaya devam ediyoruz. İşgalci İsrail belasından kurtulmak, Mescidi Aksa ve Kudüs’e karşı, Filistinli kardeşlerimize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek için çalışmaya devam ediyoruz. Allah’ın rızasını kazanmak için çalışmaya devam ediyoruz. Uzun vadeli, aynı anda birçok mecrada farklı yöntemleri kullanarak ve hepsinden önemlisi gençlerle yol yürümek istiyoruz. Bunun gençler tarafından iyi anlaşıldığını fark ediyoruz.

- Sorularımıza cevap ayırdığınız için teşekkür ediyor, hayırlı çalışmalar diliyoruz. Son olarak davanın takibi açısından ne gibi bir beklenti içerisinde olduğunuzu öğrenmek isteriz.

Gazze Özgürlük Filosu organizatörleri ve bileşenleri filo hazırlık sürecinde ve yolculuk esnasında olduğu gibi sonraki hukuk mücadelesi sürecini de kararlılıkla yürütmektedir. Hiçbir zaman sorumluların cezalandırılması talebinden vazgeçmeyen organizatörler, katılımcılar ve şehit yakınları, İsrail’in hukuk alanının dışında siyasi görüşmelerinin de kendileri için hiçbir bağlayıcılığı ve anlamı olmadığını belirtmektedir. Gazze Özgürlük Filosunu organize eden ve katılan herkes,

- Gazze’de hâlâ devam eden deniz ablukasının tamamen ve özellikle deniz tarafından kalkmasını,

- İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden ceza davasında eklenecek diğer sorumlularla beraber tüm sanıkların cezalandırılmasını,

- Tüm taraflar için her türlü maddi ve manevi zararın tazmin edilmesini,

- Tüm yargı mercilerinde hızlı ve adil bir yargılama talep etmektedir.

İsrail ise yapılan zulüm ne olursa olsun kimsenin hiçbir zemin ve mercide İsrail’e hesap soramayacağını savunmakta ve hesap sormaya kalkanları da tehdit etmektedir. Hukuki bir dokunulmazlık alanı oluşturarak hukuku da kendi kuralları olarak görmektedir.

İsrail’in Gazze Özgürlük Filosuna düzenlediği saldırının sorumlularına karşı yürütülen hukuki süreç ve dava da tıpkı Mavi Marmara gemisinde buluşan topluluk gibi farklı dinî, etnik, kültürel kimliğe sahip insanlık ailesinin ortak davası olarak kabul görmektedir. İşlenen suç sadece bu yolculara karşı değil, o gemide temsilini bulan dünyanın ortak vicdanına karşı yani vicdan sahibi tüm insanlara, halklara karşı işlenmiş bir suçtur. İsrailli sorumlular insanlığın hukukunu çiğnemiştir. Adaletin gereği olarak da sorumlular dünya kamuoyunun önünde adil yargılanma ortamında yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır.

Mavi Marmara Gemisi Gazzeye özgürlük ve insani yardım taşıyordu. Mavi Marmara Davasının ise dünyaya ve insanlığın geleceğine hak ve adalet taşımasını diliyoruz. 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR