1. YAZARLAR

  2. Bülent Yıldırım

  3. Mashadov Suikastının Düşündürdükleri

Bülent Yıldırım

Yazarın Tüm Yazıları >

Mashadov Suikastının Düşündürdükleri

Ocak 2005A+A-

Çeçen liderliği içinde barışçı söyleme en fazla vurgu yapan Mashadov'un, üstelik yeni bir ateşkes ve barış teklifinde bulunmasından birkaç gün sonra öldürülmesi, bölgede asıl kaos isteyen tarafın kim olduğunu gösterdiği gibi, acıları sadece Çeçen toprakları ile sınırlı kalmayacak yeni bir şiddet dalgasının da fitilini ateşlemiştir.

Şiddet tüm bölgeyi saracağı için bölgede gerilimden beslenen zorbalara gün doğmuştur. Bu zorbaların başında Rusya gelmektedir.

Özelde Çeçen savaşıyla doğrudan ilgili görünen Orta Asya ve Kafkasya'daki petrol ve doğalgazın değerinin 5 trilyon dolar olduğu düşünüldüğünde Rusya'nın küçük bir Çeçenistan üzerinde neden bu kadar katı olduğu ve geri adım anlamına gelecek hiçbir çabayı dikkate almadığı daha net anlaşılır. Zira bu hatların önemli bir bölümü ya Çeçenistan'dan ya da yakınından geçmektedir.

Rusya hep yayılmacı bir siyaset uygulamıştır. Daha bundan 60 yıl önce (1945'te) Türkiye'den Kars'ı isteyecek kadar pişkin ve yayılmacı bir ülkedir. Rusya, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu bölge ülkelerinde hegemonya kurmak için Çeçenistan'a hâkimiyeti kaçınılmaz görmektedir.

Beslan'daki olay ardından yaptığı yeni iç reformlarda yerel valilerin seçimle iş başına gelme uygulamasına son vererek onları, merkezden atama yoluyla iş başına getirmesi ve otoriter yapıya doğru hızla ilerlemesi, Putin'in Çeçen savaşının ve buna bağlı kargaşanın sürmesini zımnen arzuladığı yönündeki iddiaları güçlendirmektedir. Bu açıdan sürekli zeytin dalı uzatan Mashadov, barışı getirmeye çalışan, dolayısıyla Rusya'nın planlarını alt üst edebilecek tehlikeli (!) bir aktördü.

Çeçenistan'daki savaş; Rusya'ya 1995 tarihinde imzalanan Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması'na (AKKA) göre bulundurması gerekenden çok daha fazla sayıda askerî varlığı Kafkasya'da tutma bahanesi oluşturmaktadır.

Bölgede giriştiği her türlü sindirme ve yayılma operasyonuna "terörle mücadele" gerekçesini kullanma imkânı da vermektedir.

Ayrıca Putin'in, 1999 yılında Yeltsin'in istifası ardından Çeçenler konusunda sert önlem vaatleriyle girdiği seçimlerde büyük bir oy oranı elde ederek iktidara gelmiş olması, Çeçen savaşı ile Putin'in siyasî kaderini de bir anlamda iç içe geçirmiştir. Bu sebeple Putin'in iktidardaki gücü Çeçenlere uyguladığı şiddetle doğru orantılı hale gelmiştir.

Bir yanda ABD'nin yeraltı kaynaklarındaki hâkimiyetini önleme, askerî nüfuzunu sekteye uğratma, Kafkasya'da kaybettiği siyasal ve ekonomik avantajı yeniden elde etme; öte yanda bağımsızlık mücadelesinin başarılı olması halinde bunun diğer özerk cumhuriyetlere kötü (!) örnek olmasını önleme gibi çok yönlü kaygıların biçimlendirdiği Çeçen politikası Rusya'nın temel ipotekleri haline gelmiştir.

Geçtiğimiz yüzyıllarda Ortodoksların haklarını savunma ve sıcak denizlere inme hedefiyle kendini gösteren yayılma stratejisi, günümüzde "terörle mücadele", hammadde kaynaklarında hâkimiyet gibi hedeflere dönüşmüştür. Bu hâkimiyet önündeki en önemli engellerden biri de Çeçenistan'daki direniş ve lider kadrosudur.

Rusya, ailesinin tüm isteklerine rağmen Mashadov'un cesedini teslim etmeyerek bilinmeyen mezara gömüleceğini açıklayarak, Mashadov'un ölüsünden dahi korktuklarını göstermiştir.

Rusya özellikle 11 Eylül olaylarının sonrasından başlayarak Çeçenistan'da yaptıkları konusunda ciddi eleştiriler almaz olmuştur. Bu da ABD'nin Ortadoğu'daki her türlü saldırganlığına iyi bir bahane sunan "terör tehdidi" yalanının Rusya tarafından psikolojik bir savunma mekanizmasına dönüştüğünün ve ABD'den onay aldığının bir göstergesidir.

ABD ile Rusya arasında varılan zımnî anlaşmalar uyarınca, ABD'nin bazı bölgelerdeki saldırganlığına fazla problem çıkarmama karşılığında Rusya'nın Kafkasya'daki saldırganlıklarına engel olunmayacaktır. Bu işgal aynı zamanda ABD'nin Afganistan'da başını ağrıtan direnişçilerle ilişkisi olduğuna inandığı Kafkasya'daki mücahitlerin yok edilmesi bakımından olumlu bulunmaktadır.

Rusya'yı bölgede kaygılandıran bir başka unsur, Gürcistan'ın büyük bir Amerikan askerî üssüne dönüşmesi sürecidir. Rusya bölgede sadece Abhaz değil Güney Osetya muhalefetine de desteğini sürdürmekte. Dolayısıyla ABD'nin bölgede yerleşme manevralarının sürmesi Çeçenistan'daki savaşı salt yerel bir otonomi mücadelesi olmaktan çıkarmakta, Rusya gözünde küresel rekabette kaybedilmemesi gereken tutunma noktalarından biri haline getirmektedir. Yani bir anlamda ABD bölgedeki varlığı ile Rusya'nın Çeçenistan'daki savaşını kışkırtmaktadır.

Batılı ülkeler, Irak, İran, Suriye ve Lübnan'a ilişkin politikalarda hiçbir adımı iç işlerine müdahale olarak görmezken, Çeçenistan'daki vahşet söz konusu olduğunda "diplomatik saygı" nöbetine tutulmuşçasına Rusya'nın "iç işleri" bahanesini öne sürmeleri ikiyüzlü bir politikayı yansıtmaktadır.

Avrasya'nın paylaşıldığı bir dönemde emperyalist güçler arasındaki rekabette güçsüz bırakılmış mazlum halklar kurban seçilmiştir. Almanya-Fransa ve Rusya arasında gelişen Avrasya güç birliği çerçevesinde, yeniden hortlayan Avrupa emperyalizmi Balkanlar'da aldığı tavizler karşılığında Kafkasya ve Orta Asya'daki Rus saldırganlığına ses çıkarmamaktadır. Avrupa Birliği, Türkiye'deki Kürtlerin kültürel haklarına ya da Kadınlar Günü'ndeki polis müdahalesine verdiği önemin onda birini Çeçenistan'daki soykırıma vermemiştir.

Batılı ülkelerin Mashadov gerçeğini yok saymalarının bir başka nedeni, Putin ile iyi geçinmeyi, Çeçenistan halkının esenliğine tercih etmeleridir.

2002 yılında oluşturulan NATO-Rusya Konseyi'nin, terörizmle mücadele ve ortak tehditlerin yok edilmesi konusunda alınacak kararlarda, Rusya'ya tüm hak ihlallerine rağmen diğer NATO üyeleri ile eşit rol vermiş olması, Rusya'nın Doğu Avrupa'daki tepkilerini daha da yumuşatmasında etkili olmuştur. Böylece NATO liderleri Putin'e "Senin Çeçenistan'da yaptıkların önemli değil, Doğu Avrupa'ya fazla karışma yeter" mesajı vermiştir.

Moskova'nın yeni taktiği, "Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü'nün (AGİT) Çeçenistan, İnguşetya ve Dağıstan sınırlarındaki devriye turlarını önleme" siyaseti oldukça başarılı olmuştur. Rusya verdiği uyarı ile bu bahardan itibaren bölgedeki uluslar arası gözlemleri garanti edemeyeceğini duyurdu. Avrupa da sanki böyle bir müjdeyi beklermişçesine Rusya'nın isteğini kabullenmektedir.

Uluslar arası denetim ve gözlemlerin kademeli olarak sona ermesi Moskova'nın bir sonraki taktiğinin ipuçlarını verdi. Öteden beri Çeçen direnişçilerin Gürcü sınırından kolaylıkla Pankisi vadisine geçtiği propagandasını yapan Rus yönetimi, Gürcistan'ın daha fazla Rus barış gücü askeri kabul etmemesi halinde "terörle mücadele" bahanesiyle bölgeyi bombalayacağı uyarılarını artırmıştır.

10 yılı aşkın bir süredir sayısız acılara neden olan bu savaşın sona erdirilmesinin vakti çoktan gelmiştir. Artık Çeçen ve Rus halkları kalıcı bir barış istemektedir. Bu amaçla Avrupa'da Ahmet Zakayev, Ortadoğu'da Ömer Hambiyev, 1 yıldır değişik uluslar arası platformlarda barış için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmaktadır. Türkiye'de de çalışmalar yapan Çeçen diplomatları barışın gelmesi amacıyla detaylı bir barış planı hazırlamışlardır. Avrupa Parlamentosu'ndan 140 milletvekilinin imzaladığı ama Türkiye'den hiçbir yetkilinin imza atmadığı bu plan iki taraf için de en kabul edilebilir koşulları içermektedir.

Çeçen diplomat ve sivillerin Türkiye'ye giriş yasağı kaldırılmalı, böylece uluslararası girişimler ve barış çabaları kolaylaştırılmalıdır.

Türkiye, Kafkasya'daki soruna arabuluculuk için girişim başlatmalı ve sorunun barışçı bir şekilde çözümü konusunda Rusya nezdindeki tüm nüfuzunu kullanmalıdır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR