1. YAZARLAR

  2. Ali Değirmenci

  3. Lütfen O Çiçeği Şöyle Koyun!

Lütfen O Çiçeği Şöyle Koyun!

Temmuz 1999A+A-

100. Sayı Anısına

Söz; özde olanın, tizde ışıldayan cevherin dışa yansımasıydı. Hak üzere olmalı ve hakikate şahitlik etmeliydi. Bıkmadan, boğulmadan; kire, karaya bulaşmadan. Isıtmalı, aydınlatmalıydı her yeri. Genç, dinç ve samimi uğraşlar, gülümseyerek dağıtmalıydı ülkenin alacakaranlığını.

Onlar sözleştiler, söz verdiler Allah'a ve çıkıp geldiler.

Söylenecek güzel ve anlamlı sözleri vardı. Üzerlerine yüreklerinden başka muska takmadılar ve açıkça konuştular. Sözü incitmeden, eğip bükmeden, nifaka bulaştırmadan, üstünü örtmeden, gizlemeden. Utandırmadılar. Utanca bulaşmadılar. Elleri kaleme, dilleri kelâma böyle ulaştı, böylece uzandı.

Mü'minlerin yeryüzünde hırpalandıkları zamanlardı. Az idiler. Zayıf bırakılmışların saflarında yankılandı çığlıkları. Allah'a, Allah'ın Kitabı'na çağırdılar. Olabildiğince, güçleri yettiğince körelttiler, tükettiler karanlığı. Ulaştıkları aydınlığı çoğalttılar, örselemeden paylaştılar. Kadını, erkeği. Direndiler, direnişe davet ettiler. Karşılık beklemeden, hiçbir ücret istemeden. "Allah'ın adamları" olmak istediler; Allah'a bağlandılar. Kirli telâkkilerin, hurafelerin arasında yeniden bularak bey'at etliler. Son Elçi'nin getirdiği kutlu mesaja. Rahman'ın pak ayetlerine bağlılıklarını yinelediler, yenilediler. Bilgiyi inanca, inancı eyleme/tanıklığa tahvil ederek yürüdüler furkanın eşliğinde.

Zor zamanlardı... Zor zamanda konuştular. Kimi zaman karanlığın bekçileri çıktı önlerine onların, kimi zaman dost bildikleri eller yaraladı gönüllerini. Sıkı çocuklardı onlar. Kitab'ın ve hikmetin koynundan inip uğuldayan hayatla yüzleştiler. Gecenin rahmetle bezenmiş avlusunda birikip bilendiler, gündüzün bereketini derleyip devşirdiler birlikte. Kitab'a tutundular. Hak üzre danıştılar birbirlerine, öz muhkemleşti, söz perçinlendi, az çoğaldı. Hayatın içinde, hayatın lam ortasında durmak İstediler her şeye rağmen. Günler acıları, yoklukları öğüttü; güzel sözü billurlaşırdı geçen aylar ve yıllar. Hatalarını görüp düzelttiler ve hep sahih ilmekler atlılar hayatın münbit ve müşfik bağrına. Uyuşturulmuş, ağulanmış zihinlere, gönüllere cemre gibi düştü ürünleri, ürettikleri, önde yürüdüler, öncülük ettiler. Şahitlik ettiler ama şikâyet etmediler. Kendileri kalktılar düştükleri yerden. Fısk ve fitne ateşini söndürmek için avuçladılar şafağın görkemli ışığını; alabildiğine yansa da elleri.

Zamanla "ekin"e dönüştü çabalarının doğurgan, üretken tohumu. Zira kimisi bahçeydi onların, kimisi tohum, kimisi bahçıvan. Bu imeceydi hayatın, direnmenin, özgürleşmenin özsuyunu çoğaltan, Bu imece doğurmaktaydı çünkü hem Meryem'i, hem Mesih'i, hem de Havariler'i. Meydanlarda yeşerdi bu kolektif çaba zamanla; ışığı ve yağmuru çoğalttı ve giyotini köreltti.

Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı, adam gibi yaşamanın ve ayakta kalmanın horlandığı bir zaman diliminde saflarını satmadılar, terk etmediler. Onardılar, yenilgi yenilgi büyüyen zaferlerle evlerini. Düşenlere, değişenlere, çözülenlere inat. Az bir şey değildi bu. Ekin; Allah'a uzanan dualarla toprağın bağrında bir yol buldu kendisine. Ve elbette rahmet, zahmetin en yakın yoldaşıydı. Güzel olan hiçbir şey ekilmeden, çile çekilmeden bitmez, biçilmezdi. Karakışlar, zemheriler gelecekti üst üste. Belki zorluklar, sıkıntılar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" dedirtecekti kimilerine. Soğuk kavuracak, sıcak yakacak; zorbalar, haramiler göz dikecekti güzel olan her şeye. Zehirli sarmaşıklar, ısırgan otları... Sabır peygamber mesleği, Nebi mirası değil miydi? Bahar gelecek, yüzler ve gönüller ışıyacak, kök salan filizler yavaş yavaş ve dimdik doğrulacaklardı.

Şimdi; ellere, dillere ve gönüllere prangaların düştüğü şu zamanda ekin, kendisini biriktiriyor, berkitiyor. Beyazıt'ta ve daha birçok yerde karanlığı kovan eller koruyor onu, duâ ve dirim renkli avuçlarıyla. Ülkenin ve ümmetin direnen, onurlu, ezilmiş elleriyle kenetlenmek için. Vefalı, kadirşinas gönüller birlikte atıyor inançla. Zorlu bir dönemecin eşiğinde, az fakat öz bir sözü emziriyor sınandıkça kavileşen dostları Allah'ın. Onların elleri yarını büyütüyor özenle.

Tuğyanın, şirkin, zulmün üstüne yed-i beyzâ gibi yürüyen işte o ellerdir!

Ve Allah'ın eli çiçeğe durmuş o güzel ellerin üzerindedir!..

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR