Küreselleşme Krizi
Son günlerde kendini daha da hissettiren dünya mali krizi, birçok Batılı ekonomiste "Global yürüyüş durdu", "Global kapitalizm tehlikeli bir döneme girdi" gibi samimi itiraflar yaptırmaktadır. Bilindiği gibi krizin ateşleyicisi, geçen sene Asya kaplanları denen ülkelerdeki ekonomik gelişmeler oldu. Asya krizinden sonra Rusya'nın da ekonomik çöküntü yaşaması ve bunun Latin Amerika'ya sıçramasıyla birlikte sanayileşmiş ülkeleri de kapsayan küresel bir ekonomik çöküşün uzak bir ihtimal olmadığı ortaya çıktı. ABD Başkanı bu durumu bir konuşmasında "dünyanın son yarım yüzyıl içinde karşılaştığı en büyük mali meydan okuma" ifadesiyle itiraf etti.
Dünya mali krizinin geleceği, öncelikle Japonya'nın atacağı adımlara bağlıdır. Japonya'da ciddi olarak incelendiğinde bu ülkede krizin derinleşerek süreceği ortaya çıkmaktadır.
Japonya, ekonomik durgunluğun yanı sıra dünya tarihine geçecek kadar vahim bankacılık kriziyle karşı karşıya bulunuyor. Kriz ülkelerinden Kore'de 90 milyar, Tayland'da 36 milyar, Malezya'da 25 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilen, bankaların "şüpheli" kredilerinin miktarı, Japonya'da 550 milyar doları buluyor. ABD'de 1980'lerde yaşanan tasarruf ve kredi kuruluşları, krizinden toplam batık kredi miktarı 125 milyar dolardı ve ABD yönetiminin bu krizi aşması 6 yılını almıştı.
Japonya'da ise son beş yılda yaklaşık 230 milyar dolarlık krediyi bilançolarından temizlemeyi başaran ülkenin en büyük 19 bankası, buna rağmen mali açıdan hala çok kötü bir durumda bulunuyor. Bankaların içine düştüğü borç batağının iki temel nedeni var: İlki, uzun yıllar boyunca bol keseden dağıtılan emlak kredileri. İkincisi İse Japon bankalarının krizle birlikte para birimleri inanılmaz biçimde değer kaybeden Asya kaplanlarına geçmiş yıllarda büyük krediler vermiş olması. Japon bankalarının; Kore, Endonezya, Malezya, Filipinler ve Tayland'daki banka ve şirketlere verdikleri kredilerin toplam miktarı 97 milyar dolar. Araştırmalar en iyimser tahminle bu 97 milyar doların en az üçte birinin hiç geri dönmeyeceğini gösteriyor.
Japon hükümetleri, bankacılık sistemini yeniden yapılandırmak amacıyla girişilecek reformlar öncesinde mevduat sigorta sistemini sağlama almak ve bankaların sermaye tabanlarını güçlendirmek amacıyla 210 milyar dolarlık dev bir banka kurtarma fonu oluşturdu. Ancak Japon Merkez Bankası yetkilileri bile bu fona rağmen Japonya'da ciddi bir mali sektör reformuna girişildiği anda en az 40 bankanın iflas edeceğini belirtiyorlar. Bu da Japon para sisteminin allak bullak olması anlamına geliyor.
Haşimoto hükümetinin yılın ilk aylarında uygulamaya koyduğu, 115 milyar dolarlık paketin beklenen etkiyi yapmaması üzerine yeni bir paket hazırlığına girişen Obuçi hükümetinin yaklaşık 100 milyar dolarlık yeni bir paket açıklaması bekleniyor. Obuçi de son yıllarda defalarca denemekle beraber bir türlü istenen sonucu vermeyen reçeteyi bir kez daha uygulamayı deneyecek.
Krizin geleceğinin diğer bir belirleyicisi ise ABD'nin ekonomi politikaları olacaktır. Dünya ekonomilerinin sıkıntılı olduğu dönemlerde büyük fon sahipleri güvenli bir siper olarak ABD'yi tercih etmektedirler. Tüm dünyaya dağılmış fonların ABD'ye yönelmesi ise ABD dışı ülkeleri daha da çıkmaza sokmaktadır. ABD'nin yabancı sermaye için ülkeyi cazip olmaktan çıkarıcı politikalar (mesela faizlerin düşürülmesi gibi) izlemesi gerekmektedir. Geçtiğimiz günlerde ABD para yöneticileri, faizleri sadece 0.25 puan düşürdüler. Bu indirim piyasaların beklentilerini karşılayamadı.
Bütün bunlar küreselleşme ve küreselleşmenin "domino etkisi" nedeniyle tüm dünyayı sarmaktadır. Son 40 yıl içinde dünya ticaretinde yaşanan gelişmeler, GATT ve Uruguay süreci, dünya ekonomisini ve dolayısıyla mali piyasaları küreselleştirmiş, bunun sonucu mali piyasalardaki akışkanlık artmıştır. Dolayısıyla bir ülkedeki mali gelişmeler, öteki ülkeleri de hemen etkilemektedir. Mali piyasalardaki sorunlar ise iktisadi kurallar çerçevesinde mal ve hizmet sektörü anlamda reel sektöre laktadır. Mali piyasa enstrümanlarına, menkul kıymetlere, para dahil tüm kağıtlara hayat veren, ekonomik değer kazandıran, üretimdir, yani reel sektördür. Reel sektörden kopan ve efektif işlemlere dayanan bir mali piyasa, ancak manipülasyonlara imkan sağlar ve bugün olduğu gibi bir gün çöker. Çöken mali piyasalar ise reel sektörü olumsuz etkileyecektir.
Finans piyasalarının küreselleşmesi nedeniyle milyonlarca dolar sıcak paraya hükmeden spekülatörler, ülkelere yüklü miktarlarda paralarla girerek mali göstergeleri değiştirmektedirler. Büyük miktarlı sermaye girişleri ülkelerin para ve kur politikalarında ikilemlere yol açmaktadır. Eğer sermaye girişleri geçici ise doğurduğu makroekonomik dengesizliği gidermek için para arzını kısmak, faiz oranlarını artırmakta ve daha fazla sermaye girişine neden olmaktadır. Böyle durumlarda ülkeye getirilen döviz yerel paraya çevrilerek faizli enstrümanlara yatırılmakta ve faiz getirişi alınıp tekrar çevrilerek yüklü miktarlarda kazanç elde etmiş olarak ülkeyi terk etmektedir. Girişte olduğu gibi çıkışta da dengeler bozulmaktadır.
Para arzını kısmak yerine yerel paranın değer kazanmasına yönelik bir politika izlendiğinde ise, yerli mallar dünya pazarında pahalı hale geldiği için, ihracat olumsuz etkilenmektedir. Hiç bir para politikası izlenmediğinde ise para arzı üzerindeki kontrol kaybolmakta ve hiper enflasyona sebep olmaktadır.
Faizler üzerindeki etkiye benzer bir etkiyi de borsada gerçekleştiren yabancı sermaye spekülatörleri borsayı gittikçe tırmandırarak en tepe noktada aldıkları hisseleri boca edip ülke dışına yüklü gelir transferi gerçekleştirmektedirler.
Malezya başbakanı Mahathir Muhammed'in Eylül ayı içinde ülkeyi krizden çıkarmak için açtığı paketle ilgili olarak yaptığı konuşmada belirttiği gibi; "Borsa spekülatörleri, aynı hisseleri tekrar tekrar alıp-satarak değerlerini yükseltiyorlar, kağıtların temsil ettikleri şirketlerin aktiflerinin değeriyle tüm ilişkisi kopuyor, bu noktada spekülatör, kağıtları piyasaya boşaltarak büyük kârlar yapıyor, parayı alıp ülke dışına çıkarıyor. Geride hisse senetlerinin fiyatı yükseldiğinde buna güvenerek borçlanmış ama şimdi, çöküşten sonra borcunu karşılayamaz duruma düşmüş bir şirket kalıyor. Böylece bankalardaki karşılıksız alacaklar artıyor. Ya da tam aksini yapıyor, hisse senetlerinin fiyatlarını aşağı doğru itiyor. Böylece kağıtların değeri temsil ettikleri şirketin aktiflerinin değerinden çok düşük bir düzeye iniyor. Bu aşamada spekülatörler şirketleri çok ucuza kapatabiliyorlar" (Dünya Gazetesi, 10 Eylül).
Sıcak paraya hükmeden spekülatörler, gelişmekte olan ülkelerin, mali piyasalarından çok yüklü gelir transferleri yapıp ülkeleri sarstıktan sonra, parayı götürüp sağlam duran sanayileşmiş ülkelere ve bilhassa ABD hazine bonosu ve tahvillere yatırmaktadırlar. Bağımlılık (depen-deney) teorisyenlerinden I.Wallerstein'in kavramları ile ifade edersek çevre/yarı çevreden merkeze sermaye transferi gerçekleştirmektedirler. Global kapitalizmin sömürü şekillerinden birisi de budur.
Dünyanın küresel bir köy haline geldiği doğru olabilir ama küreselleşmenin çevre/yarı çevre olarak adlandırabileceğimiz gelişmiş ülkeler dışındaki ülkeler için refah vadettiği koca bir yalandır. UNDP'nin 9.'su yayınlanan "İnsani Gelişme İndeksi" global yürüyüşün insanlık için hiç de büyük kazanımlar sağlamadığını sergilemektedir. Buna göre dünya tüketimi, 1975 yılına göre iki kat artmıştır. Ancak dünya genelinde en fakir % 20'lik nüfus diliminin bu tüketim içi payı % 1.3 iken, en zengin % 20'lik kesimin tüketimi % 86'ya ulaşmaktadır (naklen Kenan Mortan, 15 Eylül 1998 Dünya).
Son yaşanan kriz global kapitalizmin ekonomik enstrümanlarından Dünya Bankası ve IMF'nin bu tür krizleri önlemeye hatta kriz çıkması durumunda düzeltmeye yetmediğini açıkça ortaya koymuştur. IMF'nin Asya ülkelerine uygulattığı paket, krizin üzerinden bir seneyi aşkın bir süre geçmesine rağmen çözüm olmamıştır.
Ülkeler, globalizmin üçlü sacayağından biri olan serbest pazar ekonomisine aykırı (kambiyo kontrolleri vs. gibi) davranmaktadırlar. Ancak bu aykırı davranış biçimi kriz içindeki ülkeler için tek çıkış yolu olarak gözükmektedir.
- 75. Yılında Sistemin Yabancılığı
- Hukuk Zırhına Büründürülmüş Zorbalık
- Yılgınlık Psikolojisi 'Devrimci Şahitlik'le Umuda Dönüşecektir
- Umut Topyekün Direniştedir
- Serencâmın 75. Yılı
- S. Demirel Üniversitesi'nde İlahiyatçıların Kirli Yüzü
- ‘Mal Bulmuş Mağribî’ler Devredeydi
- Hürriyet'in İstihbarat Rezaleti
- İsrail'in ve Dostlarının Gözü Aydın
- Sivas'ta Onurlu Direniş
- Bölge'deki Köylere Bayrak Baskısı
- YÖK'ü Görüp, Hizaya Gelmeyeceğiz!
- Sükûnet Teslimiyete Dönüşürse, Şarkılar Bitmese de Anlamsızlaşır!
- Kriz Sadece Borsanın Değil, Kapitalizmin Krizidir
- Küreselleşme Krizi
- Bir "Düşük Akıllı" Organizasyonu: İkna Odaları
- Son İdare Mahkemesi Kararları Işığında Üniversitelerde Başörtüsü Yasağı
- İran-Afganistan Sınırında Savaş Hazırlığı
- Taliban ve Yeni Amerikan Stratejileri
- Son Merhale Burası, Peki Biz Neredeyiz?
- “Diriliş”i Çiçeklendiremeyişin Hüznü
- “Türk Müslümanlığı"na İlişkin Bazı Değiniler
- Abant Konsili Nihai Bildirgesi ya da Allah'ın Ayetlerini Satış Sözleşmesi -1
- İnsan-Allah ilişkisi Bağlamında 'Korku'
- Muhammed Bakır Es-Sadr'ın Günümüz İslam Ekonomi Düşüncesine Katkısı