1. YAZARLAR

  2. Bülent Şahin Erdeğer

  3. Kur’an’ın Kelime Dünyasından Bir Kesit "Lügavî Kur'an Okumaları”

Bülent Şahin Erdeğer

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur’an’ın Kelime Dünyasından Bir Kesit "Lügavî Kur'an Okumaları”

Nisan 2002A+A-

Suriyeli mühendis Dr. Muhammed Şehrur'un 25 Yıllık bir çabanın meyvesi olarak ortaya koyduğu "el-Kur'an ve'l-Kitab" isimli kitabının özeti olarak Dr. Mustafa Ünver tarafından Türkçe'ye kazandırılmış şekli olan "Lügavi Kur'an Okumaları" Sidre Yayınlan tarafından yayınlandı. (Samsun 2001)

Kur'an metninin dil merkezli tefsirini önceleyen eserler daha önce de Türkçe'ye kazandırılmıştı.1 Şehrur'un çalışmasının Türkçe özeti ise hem yazarın Kur'an'daki kelime çözümlemelerinin hem de bu çözümlemelerden yola çıkarak ulaştığı yorumların genel bir tablosu niteliğinde. Lügavi Kur'an okumalarının okuyucuya verdiği en güzel işaret ise Kur'an bütünlüğünde Kur'an'ın kendi kendini açıklama özelliğinin örneklerini sunması. Şehrur, araştırma usulünü orta dönem lügat otoritelerinden Ebu Ali el-Farisi'nin temellerini attığı "Lügavi yöntem"i izlemekte ve el-Farisi'nin "lügavi araştırmalarda eş-anlamlı olduğu sanılan lafızlar farklıdırlar." prensibine dayandırmakta. Kur'an'ın bizzat kendisinin belirttiği "Kur'an'ın müfessirligi" ilkesinin2 rehberliğinde ortaya konan çalışma belirli açılımlar sağlarken bazı zaafları da içinde taşımakta. Mütercimin de katılmadığını belirttiği ve yazarın Kur'an'dan zorlama olarak çıkartmaya çalıştığı bazı noktaları belirtmesi, Kur'an'ın tek bir yöntemle ve o yöntemin kalıplarıyla sınırlandırılarak anlamlandırılamayacağını söylemesi araştırmanın mukayeseli ve objektif olarak okuyucuya "Kur'an'ın önder, imam ve asıl olduğu"3 bilinciyle sunulduğunu gösteriyor.

Kitap geleneksel rivayetçi tefsir anlayışının zihni gelişim ve atılım yerine taklid ve tekrardan ibaret olduğu eleştirisini getirdikten sonra bu sebepten dolayı İslam dünyasının akli bir donukluk ve geri kalmışlık içinde olduğunu belirtmektedir. Ancak Şehrur'un bu donukluğa alternatif olarak gösterdiği ve bizce bir tepkiselliğin sonucu olarak modern paradigma'ya ve "bilimcilik" ideolojisine yer yer teslimiyeti de beraberinde getiren "Bilimsel tefsir" çabaları başka bir zaafı beraberinde taşımaktadır. Prof. Özemre'nin bilimci tefsir girişimlerine yönelttiği eleştirel eserinde belirttiği gibi; Bugün tabiat ilimleri uygulamaları insanları tatmin eden pek çok sonuca ulaşmış bulunmaktadır. Ancak bu durum tabiat ilimlerinin ortaya koydukları "fiziksel realite" kavramının "nihai realite" mutlak gerçek olmasını içine almaz ve zorunlu kılmaz. 2/255 ayetine uygun olarak sürekli bir değişim içindedirler.4 Dolayısıyla Kur'an'a üretilmiş ve zanni bilgilerle yapılacak her türlü (geleneksel ya da modern) zorlama yorum ile mutlak hükümleri bağlamından farklı değerlendirmek ahlaki değildir. Şehrur'un örnek verdiği Tantavi Tefsiri ya da ülkemizdeki benzer yaklaşımlar (Said Nursi, Haluk Nurbaki, Edip Yüksel vb.) kesin olmayan görece bilimsel verilerden yola çıkarak, ilerlemeci batı mantığını da meşru kılarak Kur'an'da siyak-sibak, bütünsellik, ilk muhatapların algısı ve nüzul ortamı gibi olmazsa olmaz etkenleri de gözardı ederek modern batıniliğe kapı aralamışlardır. Ayrıca Şehrur'un kendisinin de huruf-u mukataa hakkında yaptığı yorumlar bu gayri meşru bilimci yaklaşımdan etkilendiğini göstermektedir.

Çözümlemelere Örnekler

Kelime çözümlemelerinde Şehrur, "el-Kitab" ve "el-Kur'an" kelimelerinin birbirinden farklı olduğunu vurgulamakta, "Risalet" ve "Nübüvvet" kelimelerinin de farkına işaret etmekte, "had" kelimesini de kategorilere ayırarak bir anlam tablosu çıkartmaktadır. Yazar "kitab" kelimesinin özel olarak kullanılmadığı yerlerde konu pasajları anlamında kullanıldığını (Örneğin muhkem kitabı, hadler kitabı vb.); "el-Kitab" olarak özel kullanıldığı yerlerde de bu konular bütününü ifade ettiğini belirtmektedir. "Zikr" kavramının da Kur'an'ın sesli ifade formu olduğu vurgulanmakta ve "zikr" Kur'an'ın Arapça lisanıyla telaffuz edilen beşeri dil formuna dönüştürülmesi" (s. 41) olarak tanımlanmaktadır. Kur'an-zikr-ibadet-ilim kelimeleri arasında Kur'an bütünlüğünde yaptığı bağıntı ibadet dilinin mutlak surette "Arapça" olması sonucunu çıkartmaktadır. (s. 42) Yazar "furkan" kelimesini de Kur'an bütünlüğünde analiz ederek furkanın dosdoğru yolun bel kemiği ve toplumsal takva motifi olduğunu söylemektedir. (s. 44)

Yazar "beyyinat" kelimesini incelerken "beyyinat"ın objektif hakikatle mutabakat olduğunu gözle görülen ve akılla mutabık olduğunu belirtmekte. Kur'an'ın bu yönünün ihmal edilmesi dolayısıyla tasavvufi felsefenin Kur'an'ın yorum sahasına girmesine sebep olduğunu ve bunun da İslam akidesini olumsuz yönde etkilediğini vurgulamaktadır (s. 49). "Ruh" kelimesin de Kur'an bütünlüğünde "vahiy" olduğu çıkarımına ulaşan Şehrur bu kavramın anlam kaymasına uğradığını belirtmiştir (s. 60). Yazar, muhkem ifadelerle müteşabih ifadelerin birbirlerinin içerisine bir kilit sistemi gibi geçirildiğini ifade etmektedir (s. 62). "Tenzil" ve "inzal" kelimelerinin de nitelik farkına dikkat çeken Şehrur, "tenzil"in bir şeyin nicelik olarak peyderpey gelmesi olduğunu; ancak inzalin ise bir şeyin nitelik olarak açığa çıkması, gayb alanından şehadet alanına zuhur etmesi olduğunu belirtmekte ve Kur'an'ın önce inzal sonra tenzil olduğunu, söylemektedir (s. 70-71). Yazar, Kur'an'ın düşünce sisteminin diyalektik üzerine inşaa edildiğini iddia etmekte ve bu diyalektiğin çeşitlerini ortaya koymaktadır (s. 76-77). Yazar Kur'an'daki yaratma yasalarını incelerken evrimsel yaratılışa dikkat çekmekte ve son dönemin yaygın evrim karşıtı misyoner söyleminin aksine çıkarımlarda bulunmaktadır. Bu çıkarımlar mutlak olmamakla beraber önemli bir özgünlük örneğidir.5

Şehrur, tarih içinde önemli bir sorun haline getirilmiş olan "Kur'an'ın mahluk olması problemini'' gramatik bir çözümlemeyle irdelemekte ve şu sonuca ulaşmaktadır: "Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an yaptık," (Zuhruf 43/3) ayetindeki Arapça metninde "ca'l" lafzı bir halden bir hale geçişteki değişimi ifade eder ve anlamı, önceden Arapça'dan başka bir formdaydı, sonradan Arapça haline getirildi demektir. "Biz onu sana, aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça bir Kur'an olarak inzal ettik." (Yusuf 12/2) ayetiyle beraber okuduğumuzda ve "inzal" kelimesinin anlamını göz önünde bulundurduğumuzda insanın idraki için Kur-an'da hem "inzal" hem de "ca'l" birlikte gerçekleşmiştir (s. 89). Yazar, mahluk problemi üzerine şu tespitleri de yapmaktadır: Allah kelamının ezeli olduğunu söylemek kabul edilemez çünkü varlık, Allah kelamının ta kendisidir. Varlığın mahluk olduğu ve kadim olmadığı açıktır. Şayet Allah kelamı ezeli olsaydı o zaman haşa kainatla Allah bir olurdu, Mesih de haşa Allah'ın oğlu olurdu, çünkü o da Allah'tan bir kelimeydi. Nitekim hatırlanacağı üzere Allah kelamı, Allah'ın ayetleri ve kıssalar, Kur'an; ümmü'l kitab ise Allah'ın kitabıdır (s. 88). Araştırmacı, insanın bilgi unsurlarını Kur'an bütünlüğünde kategorize etmekte "hak-batıl" "gayb-şehadet" "kulak-göz-fuad" "kalb" "akıl-fikir" anahtar kelimelerini birbirleriyle olan bağlarıyla birlikte incelemektedir (s. 90-96). Yazar, Kur'an'ın bilgi nazariyesi bölümünde de "vahy" kelimesini incelemekte ve "nefr" kelimesini açıklamaktadır. Şehrur, nefsi tanımlarken onu ruhtan ayırır. Ruh fizyolojik, organik hayatın sırrı değil insan olmanın sırrıdır (bilinç). Nefs ise canlı fizyolojik varlıktır (s. 99). Dolayısıyla nefs; ruh (bilinç) ile şekillenen kişilik olarak da tanımlanabilir.

Kader konusunda da lügavi bir okumaya girişen yazar, eşyanın Allah tarafından belirlenmiş yasaları, ölçüleri olarak tanımlanabilecek "kader"in insanı ilgilendiren yönünde insanın kaderinin seçme özgürlüğü olduğunu "De ki, 'Bu gerçek senin Rabbindendir.' Dileyen inansın, dileyen inkar etsin." (Kehf 18/29) ayetiyle beraber savunur. Ve bu konuda tarihte "tevhid ve adalet ekolü"nün aldığı tavra hak verir (s. 108). Şehrur, "haniflik" kavramını da sürekli değişim halinde olma, tevhid merkezinde zihni dirilik olarak tanımlamakta ve bu değişimin doğasında tevhidi görmektedir. Bu tanımının kişileşmiş hali olarak da en büyük Hanif İbrahim(a)'i göstermektedir (s. 115, 116). Yazar "hadleri de en alt had (ör; Nisa 4/22), en üst had (Ör: En'am 6/145) en alt ve en üst hadlerin birlikteliği (ör: Nisa 4/11), bir nokta üzerinde birleşen en alt ve en üst had, müstakim çizgi (Ör: 24/2), müstakim çizgiye yaklaşan ama dokunmayan en üst had (ör: İsra 1 7/32, En'am 6/151) olarak kategorize eder. Allah'ın sınırları olan hadlerin bu kategoriler göz önünde tutularak tefsir edilebileceğini belirtir (s. 116-124). Araştırmacı, sünnet ve Resul'e itaat hususunda da Kur'an'da bulunan Resul'e itaat ayetlerini tasnif eder. Bu tasniflemeyi birleşik ve ayrı olarak iki şekilde yapmaktadır. Allah ve Resulü'ne birleşik itaat noktasında Al-i İmran 132. ayetten yola çıkarak bu itaatin hadler, ibadetler ve ahlak yani sırat-ı müstakim alanında gerekli olduğunu söylemektedir (s. 140). Bu itaat şüphesiz Muhammed(a)'in Kur'an'ı uygulama biçimidir. Muhammed(a)'in peygamberlik yetkisiyle bu alanlardaki düzenlemelerine itaat edilmesi gerekliliğini belirttikten sonra yazar, ayrık itaat için Nisa 59. ayeti örnek gösterir. Bu tür itaat içerisine Resulullah'ın bir devlet başkanı bir kadı ve askeri kumandan olarak aldığı kararlar girmektedir. Şehrur'a göre hadislerin ve uygulamalı sünnetlerin harfi olarak değil de içerik olarak anlaşılması önemli bir husustur. Sakal ve giysi, yemek adabı ya da hilalin gözlenmesi gibi konularda peygamberin yaşadığı dönemi tıpatıp taklid etmek yerine peygamberin zihinsel perspektifiyle yeni açılımlar sağlanmalıdır (s. 146). Yine Şehrur'a göre sünnetin Nebi (a)'nin içinde yaşadığı objektif şartlara uygun olarak Kitab'la ilişkiye girmesi yöntemi şeklinde bilinmesi gerekmekteydi (s. 150).

Şehrur, kitabında sonuç olarak hayata "Allah'ın tekliği ve varlığın ikiliği (diyalektiği)" ilişkisiyle bakılması gerekliliğine dikkat çekmektedir (s. 171). Yazar takvanın üç boyutunun olduğunu söylemekte ve bunları ferdi takva, içtimai-ahlaki takva, teşrii takva olarak isimlendirmektedir. Hanifliğin yani kendi deyimiyle değişken, hayatı dönüştüren vahiy merkezli yaşam tarzının sünnet bilincini de oluşturduğunu belirten araştırmacı, bu bilinçle İslam'a yaklaşıldığında Avrupa'dan alınan ithal fikirlere ve laiklik tezine ihtiyaç bile kalmayacağını vurgulamaktadır. Çünkü İslam dünyasına giren bu dış etkenlerin sebebi dinin geleneksel yorumunun hayata cevap veremez hale gelmesinde yatmaktadır. Bu dini donukluğun sebebini Şehrur, tarih içerisinde tevhid ve adalet ekolünün silinmesine ve eserlerinin birçoğunun yok edilmesine bağlamaktadır (s. 173). Genel itibariyle bakıldığında Şehrur'un yaklaşımları, samimi bir anlama çabasını yansıtsa da bir takım zaafiyetleri bünyesinde bulundurmaktadır. Bilimciliğe karşı net olmayan tavrını gözönünde bulundurmak koşuluyla Kur'an'ı anlama yolunda atılmış önemli çalışmalardan biri niteliğinde bulunmakta. Zaman içerisinde Kur'an'ı farklı boyutlarda ele alan yaklaşımların hepsi İster edebi, ister lügavi, ister konulu, İsterse de nüzul merkezli olsun Kur'an'ın iç bütünlüğü ve vahyin hakemliğinde değer arz etmektedirler. Hiçbir metodun ya da üretilmiş insani yaklaşımın temel alınmayacağını unutmadan her türlü metod ile vahyi anlam hakkında araştırma yapılmasının gerekliliği ortadadır. Kur'an mesajını sadece mealler yoluyla değil bizzat orijinal metindeki dilin incelikleri yoluyla da anlama girişimi ilk Kur'an neslinin anlam dünyasının kapılarını aralamamıza yardımcı olmaktadır. Kur'an'ın Arapça oluşu ve kelimelerinin arka planı başka bir zaman dilimi ve kültürde yaşayan bizlerin son vahyi kendi dünyamızda anlamlandırmamız ve yaşamamız için önem arzetmektedir.

Rabbimizin bizzat Kur'an'ın üzerinde akletmemizi bizlere farz kılması ve tüm ümmetin Kur'an'dan kıyamet günü sorulacağı gerçeği bizleri Kur'an üzerinde her geçen gün daha da çok araştırmaya sevk etmelidir. Kur'an araştırmaları müslümanları sosyal ve siyasal açıdan ümmet şuuruna yöneltecek ve ortak Kur'ani kavramlarla dış etkilerle uğranan anlam sapmaları giderilecektir. Kur'an'ın furkan (hakkı batıldan ayıran) sıfatı her an batıla açık olan kültürün vahyi temellerle tashih edilmesini sağlayacaktır. Bu sebeple Dr. Şehrur'un yaptığı gibi çalışmaların çoğalması zihni zindeliğin sağlanması açısından önemli bir adımdır.

Dipnotlar.

1- Kur'an'ın kelime çözümlemesi için bakınız: 1-) "Kur'an Kelimelerinin Anahtarı: Mucem'ül Müfehres Tercümesi" Fuad Abdülbaki, çev. Mahmud Çanga, Timaş Yay. 1986; 2-) "Kur'an İlimleri Ansiklopedisi: El-İtkan fi Ulumi'l Kur'an" imam Celaleddin Suyuti, çev. S.Yıldız, H.A.Çelik, Madve Yay. 2 cild; 3-) "İslam'da Bilginin Temelleri" Şakir Kocabaş, İz Yay,; 4-) "Bir Kadın Müfessir Aişe Abdurrahman ve Kur'an Tefsirindeki Yeri" Mehmed Akif Koç, Şule Yay. 1998; 5-) "Kur'an Tefsirinde Yeni Bir Metod" Emin el-Huli çev. Mevlüt Güngör, Kur'an Kitaplığı, 1995; 6- "Kur'an-ı Kerim'in Kelime Meali" Ebrar Yay.; 7- "Mürşid 3.1" CD, Turan Yazılım, 1999

2- "Onların sana getirdiği her misale karşı mutlaka biz sana gerçeği ve en güzel tefsiri getiririz." (Furkan, 25/33. Ayrıca bakınız Karia Suresi (101), Hümeze Suresi (104), Beled 90/11-20...)

3- "Lügavi Kur'an Okumaları" Dr. Muhammed Şehrur çev. Dr. Mustafa Ünver, Sidre Yay., Arapça baskının editörünün Önsözü, s. 10

4- "Kur'an-ı Kerim ve Tabiat ilimleri; Tenkidi bir Yaklaşım" Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre, Furkan Yay., s-. 107

5- Evrimsel yaratılış teorileri üzerine bakının: "İslam'da Evrimci Yaratılış Teorisi", Prof. Dr. Mehmet Bayraktar, Kitabiyat Yay., 2001; "Kur'an'da Evrim ve Yaradılış" Bahaeddin Sağlam, Tebliğ Yay.; "Varoluş, Evrim ve İslam" Prof. Dr. Nihat C. Kınıklıoğlu, İslami Araştırmalar Dergisi. (Cilt-7, Sayı:1 Kış Dönemi 1993-94); "İnsanın Tabiattaki Yeri" Teillard de Chardin, işaret Yay.; "İnsanın Kökeni Nedir?" Maurice Bucaille, İnsan Yay. 1984

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR