1. YAZARLAR

  2. Fevzi Zülaloğlu

  3. Kur’an’da Nüsuk; Kurban ve Ramazan’ın Ortak Amacı

Kur’an’da Nüsuk; Kurban ve Ramazan’ın Ortak Amacı

Ağustos 2023A+A-

“Biz her ümmete menseki/kurban kesmeyi gerekli kıldık ki kendilerine rızık olarak verilen hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar! İlahınız tek bir ilahtır. O’na teslim olun! O alçak gönüllü insanları müjdele!” (Hacc, 22/34)

Ayette kurbanla ilgili olarak geçen “her ümmet” vurgusunun bir benzerini oruç ayetinde görmekteyiz:

“Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi takvalı olasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı.” (Bakara, 2/183)

Yukarıda geçen iki ayette “yazıldı, gerekli kıldık” ifadeleriyle, tevhid dini İslam için oruç ve kurbanın önemi beyan edilmiştir.

Bu çalışmamızın ana konusu nüsuktur. Nüsuk lafzının Ramazan ve orucun, hac ve kurbanın maksatları itibariyle kesişen yönleri vardır. Hassaten kurban ve hacla ilişkili bir kavram olan nüsuk lafzını, sözlüklerde ve ayetlerde kullanılan anlamlarını karşılaştırarak analiz etmek istiyoruz. Ayetlerin bağlamlarına bakarak “nüsuk”un ibadetle ilişkisini, varsa farklarını ortaya koymak istiyoruz. Bu bağlamda cevabını aradığımız sorular şunlardır:

*Nüsuk kavramının kök anlamı nedir?

*Nüsuk bir ibadet çeşidi mi yoksa ibadetteki ritüeller midir?

*Nüsuk lafzının kurban ve hacla ilişkisi nedir?

*Nüsuk eyleminin geleneksel kökleri insanlık tarihinde nereye kadar uzanmaktadır?

*Nüsuk lafzı bağlamında kurbanın Ramazan ve oruçla ortak paydası nedir?

1) Nüsuk, Kurban ve Ramazan’ın Ortak Amacı

Klasik Arapçada nüsuk, kendini davasına adamak, çilecilik gibi anlamlara gelmektedir. Nâsik ise sosyal hayattan uzakta yaşayan, dünyadan elini eteğini çeken, “münzevi” anlamında kullanılmaktadır.

Genel anlamı Rabbimize yaptığımız ibadetler olan nüsuk, özelde kurban için kullanılmaktadır. Nesike fiili Arapçada, “İbadet maksadıyla, hayvanı kurban etmek için boğazladı.” anlamına gelmektedir. Aynı kökten türeyen nesîke, “kurbanlık hayvan”1 anlamında kullanılmaktadır. Çocuğun doğumunun ilk günlerinde, Allah’a bir şükür ifadesi olarak kesilen kurbana hem akîka2 hem de nesîke denilmektedir.3

Allah’ın rızasını yakınlığını kazanmak maksadını taşıyan kurbanla ilgili pek çok lafzın kullanılmış olması, bu ibadetin ilk insan kadar köklerinin eskiye dayanmış olmasının etkisi vardır.4

Kök anlamı aynı olan nüsuk ve mensek altı ayette5 geçmektedir. Bu ayetlerden ikisinde kurban, hac gibi ibadetleri kastederek nüsuk,6 dördünde ise hem ibadet hem ibadet mekânı kastedilerek mensek7 kavramı geçmektedir. Kur’an ayetlerindeki bağlamını incelediğimizde nüsuk ve türevlerinin, öncelikle hacdaki ritüellerle ilişkili olduğunu görmekteyiz.

Yeryüzünde Allah için yapılan ilk mabet Kâbe’dir. Bu ön bilgiden kalkarak hacdaki nüsukun Âdem Nebi’ye kadar giden bir geçmişi olduğunu söyleyebiliriz. Hac mekânları -yani mensek- İslam’ın ilk nebisi ve ilk müminlerin hatıralarını taşımaktadır.

Mensek ve orada yapılan ibadetler anlamında nüsuk iki büyük restorasyon geçirmiştir. Bunlardan birincisini İbrahim Nebi (a), ikincisini ise Muhammed (s) yapmıştır. Bu iki restorasyonun amacı, hac ritüellerini şirkten ve hac mekânlarını putlardan arındırmaktır.

Haccı “eylemlerimizi Allah adına, O’nun rızasına uygun yaptığımızı, özellikle hac mekânlarındaki sembollerin şahitliğinde ilan etme eylemi” olarak ifade edebiliriz.

Ramazan lafzı ile nüsuk lafzı arasında ilginç bir benzerlik vardır. Ramazan’ın birinci kök anlamı ateşin bağrında demiri saflaştırmaktır. İkinci kök anlamı ise “sonbahar yağmuru” ile çevrenin tozdan, kirden arındırılmasıdır. Yani her ikisi de saflaşmak, saflaştırmaktır. Ramazan ayında inmeye başlayan vahyin amacı; fücurun etkisiyle kirlenen benliğin takva suyuyla yıkanıp arındırılmasıdır.

Nüsuk lafzının iki tane kök anlamı vardır:

Birincisi, “gümüşün, altının saflaştırılarak eritilip işe yaraması için kalıba dökülmesi” işlemidir. Bu işlemden geçen her parçaya “nâsike” denilir.8

İkincisi ise toprağı ekime hazırlamaktır. Toprak için kullanıldığında, nüsuk lafzının ismi mef’ulü olan mensûk; “yağmurdan sonra yeşillenen yer” ya da “gübreleyerek tohum ekilecek, verimli hale getirmek için hazırlanan tarla”dır. Nüsuku’l-ard, “zamanı geldiğinde bağrına saklanacak olan tohumun istenen ürünü vermesi için toprağın ekime hazırlanması” anlamında kullanılmıştır.

“Ardu’n-nâsike”, yani “gübrelenmiş toprak” ise “yağmurdan sonra yeşillenmiş toprak” anlamında kullanılmıştır. Nüsuk lafzı bu yönüyle Ramazan lafzına benziyor. Çünkü Ramazan da uzun bir kuraklığın ardından gelen yağmurun tabiatı yıkayıp yeni bir mevsime hazırlamasıdır.

Nüsuk altın ve gümüşün saflaştırılarak kalıba dökülmesi, işe yarar bir eşyaya dönüştürülmesi işlemidir. Bu işlemin amacını göz önüne aldığımızda, metalar, madenler için kullanılsa da nüsuk lafzının saflaştırma anlamının devam ettiğini görüyoruz.

Saflaştırmak, kirlerden arındırmak, tezkiye etmek anlamı kurbanın ve tüm ibadetlerimizin amacını özetler mahiyettedir. Çünkü ismi fâil olan nâsik, insan için kullanıldığında; “nefsini kirlerden arındırıp saflaştıran insan” anlamında, Kur’an’ın nüzulünden önce de kullanılmıştır.

***

Rabbimizin hiçbir işinde tesadüf yoktur. Çünkü O, her işini bir kadere göre9 yapar. Kur’an’da yer verdiği lafızlar tesadüfen seçilmemiştir. Nüsuk lafzı, ilahi takdire bir örnek olarak verilebilir. Nüsuk ve Ramazan gibi lafızların kök anlamları, ibadetlerimizin ortak amacına ilişkin işaretler taşımaktadır. Nüsuk nasıl madeni saflaştırıp bir kalıpla onu işe yarar bir eşyaya dönüştürüyorsa hacı olmak için yaptığımız ibadetler de (vakfe, tavaf ve kurban) kirlerden arındırarak bizi yeniden şekillendirip işe yarar hale getirmektedir.

Nefsini günah kirlerinden temizleyip ibadete veren kişiye de “nâsik” denilmesinin sebebi, nüsuk kavramının “gümüşü saflaştırmak, işe yarayacak kalıplara dökmek, yağmurla, gübreyle toprağı tohuma hazırlamak” anlamına gelmesindendir. Çünkü hac mekânlarında (menseklerinde) vakfe yapan, şeytan taşlayan ve kurbanını takdim eden müminler, manevi kirlerden arınmış, işe yarar “kalıplara dökülmüş madenler” gibidir.

Kök anlamını göz önüne alarak tanımlarsak Ramazan “sonbaharda uzun bir kuraklığın ardından gelerek tabiatı tozundan kirinden arındıran yağmur ya da demiri ateşin bağrında saflaştıran ateş” gibidir. Ramazan’da inen Kur’an’a, yani hidayet için indirilen vahiy nimetine şükretmek için tuttuğumuz oruç da demiri ateşin bağrında saflaştıran ateş gibidir.

Ramazan ve oruç, hac ve kurban gibi ibadetlerin ortak amacı, bizi kirleten şeytani günahların yükünden kurtarmalarıdır ve her ikisi de takvamızı takviye etmek için birer fırsattır. Her ikisi de vakitlidir. İki ibadet de tüm nebilere emredilmiş, geleneği olan birer tevhid örfüdür:

Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi takvaya ulaşasınız diye size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183)

Biz her ümmete kurban kesmeyi gerekli kıldık ki kendilerine rızık olarak verilen hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar! İlahınız tek bir ilahtır. O’na teslim olun! O alçak gönüllü insanları müjdele!” (Hacc, 22/34)

Onların etleri de kanları da kesinlikle Allah’a ulaşmaz. Ancak O’na sizin ibadetleriniz ulaşır. İşte (Allah) size hak yolu göstermesine karşılık (kendisini) yüceltmeniz için, onları sizin emrinize vermiştir. Güzel kulluk yapanları müjdele.” (Hacc, 22/34)

2) Nüsuk Olarak Takdim Edilen İbadetler

Bir soruyla başlayalım: Her nüsuk bir ibadet midir? Evet, her nüsuk ibadettir. Ama her ibadet ‘nüsuk ibadet’ değildir. Çünkü nüsuk, daha çok hac ve kurban gibi yeri, vakti, rükünleri olan ibadetlerle ilgilidir.

İbadetin amacı Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmemek, ahlak olarak da insani ilişkilerde alçakgönüllü olmaktır. Örneğin, Yüce Allah’ı ayakta, oturarak, yan yatarak10 anabiliriz. Her zikir “boyun eğme, hakikati hatırda tutma” anlamında bir ibadettir. Gözü, kulağı haramdan uzak tutmak, rüşvet, faiz gibi yasaklardan, O’nun rızasını gözeterek uzak durmak da zikrullah’tır. Ama hiçbir zikir namaz yerine geçmez. Çünkü namazla Rabbimizi anmanın rükünleri, zamanı vardır.

İbadetin özünde hem sevgi hem de saygı vardır. İbn Kayyim el-Cevziyye, ibadet kavramının hem sevgi hem de itaat unsurlarını içerdiğini, bu özelliklerin ikisini birden taşımayan davranışların ibadet sayılamayacağını belirtmektedir.11

Kur’an sözlüğü olan el-Müfredat’a göre ibadet “alçakgönüllülüğün en ileri derecesi”, ubûdiyyet ise “alçak gönüllülüğün dışa vurulması”dır.12 Bu durumda ibadet ubûdiyyetten daha önemlidir.

İradesiz zorunlu ibadet, evrendeki bütün varlıkların Allah’ın karşı konulamaz yasalarına boyun eğmesi ve görevlerini yerine getirmesidir. Bu husus “Allah’a secde” şeklinde ifade edilmiştir.13

İradeye bağlı ibadet ise akıl sahibi varlığın hür iradesiyle yapması istenen, bu sebeple de sorumluluğa, mükâfat veya cezaya konu olan kulluk şeklidir.

İbadet; kulun Allah’a karşı sevgi, saygı ve bağlılığını, itaatini/ibadetini gösteren duygu, düşünce ve davranış biçimleridir.

3) Rükünleri Olan İbadetler ve Nüsuk

Kur’an’da yaklaşık iki yüz yerde ibadetle ilgili lafızlar geçmektedir. İbadetle aynı anlam alanı içinde yer alan nüsuk, menâsik ise altı ayette14 geçmektedir.

Nüsuk kavramının geçtiği ayetlerin bağlamlarına baktığımızda rükünleri, vakti, şartları olan namaz, oruç, özellikle hac ibadetinden söz edildiğini görmekteyiz.

Nüsuklar, nübüvvet tarihinin yakın dönemdeki şahitlerinden olan İbrahim peygamberden beri devam etmektedir. Yani tevhid dini İslam’ın örfüdür. Örneğin hacda yapılan tavaf, kurban, kıbleye yönelmek, Kâbe’nin tavaf edecekler için temizlenmesi, hacılara hizmet edilmesi gibi İslam’ın örfü olan uygulamalar nüsuktur.

Çıplak tavaf gibi müşrikler tarafından bozulan gelenekler, Kur’an’la ve onun uygulamalı öğretimi olan Resulullah Muhammed’le (s) birlikte kirlerinden arındırılmıştır.

Nüsuk iki ayette geçmektedir:

Bakara 196. ayette nüsuk, kurban anlamında haccın fidye çeşitlerinden olan oruç ve sadaka ile yan yana geçmektedir:

“Allah için haccı ve umreyi tam yapın! (Bunlardan) alıkonulursanız kolayınıza gelen hedyi/kurbanı (gönderip kestirin)! Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı (saçınızı) tıraş etmeyin! Sizden kim hasta olursa veya başından bir rahatsızlığı varsa oruç veya sadaka veya kurban (nüsuk) olmak üzere fidye (vermesi) gerekir. Güvende olduğunuz zaman kim hacca (hac günlerine) kadar umre ile yararlanmak isterse kolayına gelen bir hedy/kurban (kesmesi gerekir). (Kurban kesmeye) imkân bulamayan kişi, hac günlerinde üç gün, (memleketine) döndüğü zaman yedi (gün) olmak üzere oruç tutar ki hepsi tam on gündür. İşte şu (hüküm), ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’a karşı takvalı olun! Bilin ki Allah, cezası şiddetli olandır.”

“De ki: Benim namazım, nüsukum, hayatım ve ölümüm, âlemlerin rabbi Allah içindir.” (En’am, 6/162)

Yukarıdaki ayette namaz ve nüsuk “âlemlerin rabbi Allah için” vurgusuyla birlikte gelmiştir. Ayet amacı namazla aynı olan ancak namazdan farklı bir hakikatten söz etmektedir.

Nüsuk namaz veya namazın bir rüknü değilse nedir?

En’am 161. ayette geçen “İbrahim milleti” ifadesi, İslam’ın türedi bir din olmadığı, bir geçmişinin olduğu, peygamberlerin benimseyip tebliğ ettikleri ilâhî ve değişmez ilkeleri, mesajları kapsamaktadır. Buna göre hanif olan, Allah’a ortak koşmayan, sırat-ı mustakim’de olan İbrahim Nebi’nin bıraktığı hac ve kurban ibadetine ilişkin sembollere uymak şarttır:

De ki: Şüphesiz ki Rabbim beni doğru yola, doğru dine, (Allah’ı) bir tanıyan ve müşriklerden olmayan İbrahim’in milletine (dinine) ulaştırdı.” (En’am, 6/161)

Nebimiz Muhammed (s), yeni bir din uydurmamış, “İbrahim milleti”ne tâbi olmuştur. Resulullah (s), İbrahim Nebi’den kalan örfe tâbi olurken, unutulmuş ya da tahrif edilmiş olan, özellikle hac geleneklerini ıslah etmiştir.

4) İbadet Yerleri ve Yöntemleri, Mensek-Menâsik

Ey Rabbimiz, bizi sana teslim olanlardan kıl ve bizim soyumuzdan sana teslim olacak bir topluluk çıkar, bize menâsikimizi/ibadet yollarını (haccın sembollerini) göster ve tövbemizi kabul et. Şüphesiz yalnız sensin tövbeleri kabul eden, rahmet dağıtan!” (Bakara, 2/128)

Hacca özgü menâsikinizi tamamladıktan sonra (bir zamanlar) atalarınızı andığınız gibi, hatta daha güçlü bir biçimde Allah’ı anın! İnsanlardan bazısı şöyle derler: Ey Rabbimiz! Bize vereceğini bu dünyada ver! Böylelerinin ahiret nimetlerinden nasibi yoktur.” (Bakara, 2/200)

Biz her ümmete menseki/kurban kesmeyi gerekli kıldık ki kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar! İlahınız tek bir ilahtır. O’na teslim olun! O alçak gönüllü insanları müjdele!” (Hacc, 22/34)

Biz her ümmete, uygulamakta oldukları bir ibadet tarzı gösterdik. Öyle ise onlar (kitap ehli) bu işte seninle çekişmesinler! Sen Rabbine davet et! Şüphesiz ki sen doğru bir hidayet üzeresin.” (Hacc, 22/67)

Sözün Özü

Nüsuk, kökleri, ilk nebiye kadar uzanan geleneksel semboller ihtiva eder. Yani nüsuk tevhid dini İslam’ın şiarlarıdır. Çok önemli hikmetleri olan bu semboller, nüsukla aynı kökten olan menseklerde, yani hac mekânlarında, Allah’ın izin ve rızasını aramak için her yıl milyonlarca mümin ibadet yapmaktadır. Namaz, oruç, kurban, vakfe gibi ibadetler, nebilerin inşa ettiği, gerektiğinde restore ederek şirkten arındırdığı mekânlarda gerçekleşmektedir.

Bu araştırmamızda görüldüğü gibi nüsuk iki önemli kök anlama sahiptir:

Birincisi; tıpkı Ramazan gibi nüsuk da “saflaştırarak bizi yeni bir kalıba dökmek” anlamına gelmektedir. Tüm ibadetlerimiz gibi Ramazan’da tuttuğumuz oruç, haccın menâsiki, sembolleri ve bir nüsuk örneği olan kurban, daha sonraki hayatımıza hazırlamak için, arındırarak bizi yeni bir kalıba sokma amacı taşımaktadır.

İkinci anlamıyla nüsuk ise ekeceğimiz toprağı vereceği ürünlere hazırlamak için gübrelemektir. Hacı olmanın hikmetini nüsukun bu anlamında arayabiliriz. Buna göre hacı, kendisini memleketine döndüğünde ürün verecek “verimli bir tarla”ya dönüştürmek için, Mescidi Haram ve çevresinde nüsuk, yani vakfe, kurban ve tavaf gibi ibadetler yapmaktadır.

İbadetlerimiz tevhid inancının pratik hayata yansımasıdır. Kökleri ilk nebi olan Âdem (a), İbrahim Nebi’ye (a) ve Muhammed’e (s) kadar uzanan haccın menâsiki de yaşadığımız şehirlerde yaptığımız ibadetler gibi, Rabbimizin egemenlik ve otoritesine boyun eğerek yaşadığımızın, gerektiğinde O’nun uğrunda canımızı feda edebileceğimizin şahitleridir.

İkisine de selâm olsun. İbrahim ve İsmail nebilerin duasıyla bitirelim:

“Rabbimiz!

Bizi sana boyun eğenler(den) kıl; neslimizden de boyun eğen bir ümmet (kıl)! Bize menâsikimizi/ibadet usullerimizi, nerede nasıl yapacağımızı göster; tövbemizi kabul et! Şüphesiz ki yalnızca sen tövbeleri çok kabul edensin; çok merhametlisin.” (Bakara, 2/128)15


1- Rağıb el-Isfahani (ö. 425), Mufredatu Elfazi’l-Kur’an, İstanbul, 1997, Kahraman Yayınları, s. 747.

2- İslam fıkhında çocuğun doğumunun ilk günlerinde kesilen kurban için daha çok akîka kullanılmaktadır. Akîka çocuğun başındaki saç anlamına gelir. Çocuğun ilk tıraşından sonra, “saçının ağırlığınca altını fakir fukaraya vermek” şeklinde bir şükür ifadesi de infakın çeşitleri arasındadır. Akîka kurbanı kesmek Kur’an’ın nüzulünden önce bir gelenek olarak yaşatılmaktaydı. Resulullah (s), sosyal dayanışmaya hizmet eden, fukaralığa karşı tedbir içeren bu şükür yöntemini yasaklamamıştır. Ancak “kurbanın kanından çocuğun başına sürmek” şeklinde gerçekleşen cahiliye uygulamasını yasaklamıştır. Sünen-i Ebu Davud, ‘Edâhi’, 20. Allah Resulü (s) anne-babaya isyan anlamına gelen “ukuk” lafzıyla aynı kökten gelen “akîka” yerine, İbrahim Nebi’nin hatıralarını ihtiva eden “nesîke” ismini kullanmayı tercih etmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/182).

3- Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, n-s-k maddesi.

4- Kendisiyle Allah’ın yakınlığını elde etmek maksadını ihtiva eden kurban; yaklaşmak demektir. Etki için kesilen zebîha; kanını dökerek kesmek anlamına gelen ve kurban yerine kullanılan lafızlardandır. Kuşluk vaktiyle ilişkili bir kök anlamı olan udhiyye veya dahiyye lafzının kurban yerine kullanılmasının nedeni, kesim vaktinin güneş doğduktan sonra olmasından ileri gelmektedir. Kevser suresinde geçen “venhar” emriyle aynı kökten gelen “nahır” da kesimlik hayvan, kurban yerine günümüzde hâlâ kullanılmaktadır. Türkçedeki hediye ile aynı kökten gelen Hedy lafzı umrede kesilen hayvanlar için kurban anlamında kullanılmaktadır. Cahiliye döneminde putlara sunulan hayvanlara “takdime” denilmekteydi. Bkz. Türkiye Diyanet Vakfı, Kurban Maddesi.

5- Bakara, 2/128, 196, 200; En’am, 162; Hacc, 22/34, 67.

6- Bakara, 2/196; En’âm, 6/162.

7- Bakara, 2/128, 200; Hacc, 22/34, 67.

8- İbnu Manzur (ö. 711/1311), Lisanu’l-Arab, n-s-k maddesi, c. 10, s. 498-499.

9- “Şüphesiz ki biz her şeyi bir ölçüyle yarattık.” (Kamer, 54/49) “Ve O, gökleri yükseltti ve [her şey için] bir ölçü koydu.” (Rahmân, 55/7) Kader kelimesiyle verilmek istenen mesaj, yaygın kanaate göre “alınyazısı” şeklinde yorumlansa da amaç, Yüce Allah’ın evreni ve bütün yaratılanları bir plana, ölçüye ve ince bir ayara göre yarattığına dikkat çekmektir. “Güç” anlamına gelen kudret de aynı kökten gelir, bu da gösteriyor ki Rabbimiz gücünü kullanırken tesadüfe boyun eğmez, kendi koyduğu ölçülere göre evreni, insanı yaratır. Aynı şekilde Kur’an’ın rabbi olan Allah kelimeleri de kendi koyduğu ölçülerle tayin ve takdir eder.

10- Âl-i İmran, 3/191.

11- İbn Kayyim el-Cevziyye, Medâricü’s-Sâlikîn, I, 58; Türkiye Diyanet Vakfı, “İbadet” Md. 

12- Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ʿAbd” Md.

13- Örnek olarak bkz. Ra‘d, 13/15; Hacc, 22/18; Rahmân, 55/6.

14- Bakara, 2/128, 196, 200; En’am, 162; Hacc, 22/34, 67.

15- Bu çalışmada Mehmet Okuyan mealinden yararlanılmıştır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR