1. YAZARLAR

  2. Tahir Günay

  3. Kudüs’ün İsimleri

Kudüs’ün İsimleri

Haziran 2021A+A-

Mısırlılar, Urusalem diye adlandırdıklarında insanlık tarihinin hatırlanan hiçbir macerasını yaşamamış bir şehir idi Kudüs. Akdeniz ile Lut gölü arasında, insanlığın kadim yaşam alanı içerisinde bir küçük şehirdi sadece. Çivi yazısı metinlerinde “ir” “ur” şehir demekti çünkü. Şalem, ister Batı Samilerinin en büyük tanrısının ismi isterse “barış” anlamına gelen bir ifade olsun. Bildiğimiz; Hiksoslardan Fenikelilere, Kenanilerden, Amâlikalılara, Hurrilerden, Filistlere (Filistin’e adını veren kadim halk) kadar şehre hâkim olanların verdiği isimdir Urusalem. Sonra Eski Ahit’te (Tekvin) ilk defa zikredilir adı, “Salem” diye. Büyük kral Melkise dek Hz. İbrahim ile bu şehirde görüşmüştür. O İbrahim ki Moriah tepesine çıkmış ve şehre damgasını vurmuştur. Şehrin adı artık İbraniler için Yeruşalayim (Yeruşalem) olmuştur.

İsrailoğulları Yeruşalem deseler de şehir henüz Kenanilerin Yebusiler kolunun elindedir ve şehrin adı da “Yebusi”dir. İsrailoğulları Hz. Musa önderliğinde Mısır’dan çıkmışlar ve çöldeki kırk yıllık sürgünden sonra Filistin topraklarına girmişlerdir. Hatta Yebusi kralı Adoni-tsedek’i mağlup etmiş ve Kenan diyarını paylaşmışlardır. Ancak Bünyamin oğulları kendi paylarına düşen Yeruşalem’i henüz ele geçirememişlerdir.

Davud’un Şehri diye anılmayı hak edecek kaç şehir vardır ki? O Davud Peygamber ki Calût’u (Golyat) öldüren, kendisine hem hikmet hem de krallık verilendir (Bakara, 251). Hazreti Davud’un elinde Musa’nın (as) mirası üzerinde yükselen şehir, yeni bir isim daha kazandı. Sion artık Yehova’nın dünya krallığının başkenti olmuştu. Zebur’un sahibi Rabbine bir mabet inşa etme niyeti taşımasına rağmen bu isteği oğlu Süleyman (as) tarafından vücut bulacaktır. Selamet ismini taşıyan (Solomon, Şalem) bu büyük peygamberin selamet şehrine (Beth-şalem) inşa ettiği mabet İsrailoğullarının da tarihini kökünden değiştirecektir. Beth ha-mikdaş olarak anılan mabet bir süre sonra tüm şehri ifade eden bir isim haline gelecektir.

Babil kralı Buhtunnasr (II. Nebukadnezzar) Süleyman Peygamber’in vefatından sonra ikiye ayrılan ve güneydeki Yahuda krallığının başkenti olan şehri mabediyle birlikte yıkıp halkını sürgün edene kadar hep selamet şehri olarak kaldı Kudüs. Şehir üzerine son seferini MÖ 586’da yapan II. Nebukadnezzar’dan sonra İsrailoğullarının en azından bir kısmı geriye dönmek için Pers kralı Krezüs’ün (II. Kiroş) Babil’i ele geçirmesine kadar bekleyeceklerdir. Nehemya’nın şehir surlarını, Zerubbabel’in mabedi, Ezra’nın ise Tanah’ın kendi adıyla anılan bölümünü yazarak adeta Yahudiliği yeniden inşa etmesi ile II. Mabed Dönemi de başlamış olacaktır.

II. Mabed Dönemi İsrailoğullarına kibir, yozlaşma ve günahla birlikte acı ve yıkım getirmiştir. Önce Büyük İskender (MÖ 332), sonra sırası ile Mısırlı Pitolemaioslar (MÖ 323), Selevkoslar (MÖ198) ve Antiochuslular (MÖ 168) şehre hâkim olmuşlardır. Şehrin adı artık Hierosolyma’dır. Makkabi İsyanı sayesinde Haşmonain sülalesi ile mabedi temizleyen ve şehre tekrar hâkim olan İsrailoğullarının bu hâkimiyeti MÖ63 yılında Pompeus’un Roma ordusunun başında şehri alması ile sona ermiştir. Her ne kadar Yahudi kralı Büyük Herod Romalılarla olan siyasi ilişkileri sayesinde vassal bir devlet olarak varlığını korumayı başarsa ve Crassus tarafından MÖ 54’te zarar gören mabedi tamir etmiş olsa da bu durum uzun sürmedi. İsa’nın (as) peygamberliği ve sonrasında yaşananlar şehirde bir kez daha karışıklıklara yol açarak Titus komutasında şehrin işgali, mabedin yakılarak yok edilmesi ve Yahudilerin sonsuza kadar sürgün edilmesi ile sonuçlandı. (MS70)

İmparator Hadrien zamanında Romalılar şehrin harabeleri üzerinde yeni bir şehir kurmak isteyince Yahudiler ayaklanmıştı. Ayaklanma bastırıldıktan sonra (135) yeni şehrin inşası tamamlanmış, adı da Colonia Aelia Capitolina olarak değiştirilmiştir. Roma Konstantin ile Hristiyanlığı kabul ettikten sonra da Aelia ismi kullanılmaya devam etmiş, özellikle imparatorun annesi Helena’nın gayretleri ile şehirde kiliseler inşa edilmeye başlamıştır. Hz. İsa’nın Hristiyanlara göre kutsal kabul edilen bütün makamları (başta Kutsal Kabir Kilisesi olmak üzere) hac merkezi haline gelmiştir.

Peygamberimizin (s) risaleti, insanlık tarihine yeni bir Kudüs hediye etmiştir. Müslümanların ilk kıblesi “İsra” ile gönlümüzdeki yerini sağlamlaştırmıştır (İsra, 1). İslam’ın medeniyet ordusu Ubeyde b. Cerrah komutasında Kudüs kapılarına vardığı zaman şehri sulh üzere Hz. Ömer’in eliyle fethetmiş ve Mescid-i Aksa’yı çöplük olmaktan kurtarmıştır. Şehir artık Müslümanların elindedir ve adı Kuds, Beytü’l Makdis, İliya veya Harem’üş-Şerif’tir. Hazret-i Ömer’in, şehirde bulunan bütün din mensuplarına eman vermesi ve Mescid-i Aksa bölgesini temizletmesinden sonra namaz kıldığı yere Kıble Mescidi inşa edilmeye başlamıştır. Emevi halifesi Abdülmelik bu mescidin inşasını tamamlamış ve hacerü’l muallak üzerine Kubbetü’s-Sahra’yı (Ömer Camii) yaptırmıştır. İslam’ın Kudüs’teki tapusu hükmünde bulunan altın kubbeli, mavi çinili bu mabet İslam’ın remzi olarak durmaya devam ediyor.

Şehrin sahipleri zaman zaman el değiştirse de 1099’daki acı hatıraya kadar hep Müslümanlar olmaya devam etmiştir. Özellikle İslam’ı baş tacı eden Müslüman Türkler 905 yılından itibaren önce Tulunoğulları, sonra da İhşidiler eliyle şehri yönetme şerefine nail oldular. Her ne kadar 969’dan 1071’e kadar Şii Fatımi devleti elinde kalsa da bu tarihten sonra Alparslan’ın komutanı Atsız, kardeşi Tutuş ve Artuk Gazi eliyle Sökmen Bey ve İlgazi Bey ile 1098’e kadar Türkler tekrar hizmet etme imkânı buldular. Fatımiler 1098’de şehri bir kez daha ele geçirdiler ve I. Haçlı Seferi ile de 1099 sonunda Haçlılara teslim ettiler.

Sadece Kudüs’ün tarihinde değil, bütün insanlık tarihi boyunca eşine az rastlanır bir katliam ile şehirde yaşayan bütün Müslüman ve Yahudileri çocuklarına, hatta hayvanlarına kadar katleden Haçlılar tarihin ilk “genosid”ine de (soykırım) imza atmış oldular. Artık “Jerusalem” olarak anılan şehre Müslüman ve Yahudilerin yerleşmesi de yasaklandı. Bu esaret 1187’de “Şark’ın en sevgili sultanı” Selahaddin Eyyubi eliyle sona erecektir. Paramparça olan ve birbirleriyle çekişmeleri yüzünden Haçlılarla ittifak yapmak için bir an tereddüt etmeyen Irak, Suriye ve Mısır emirliklerini birleştirmeyi başaran Selahaddin, efendisi Nureddin Mahmud Zengi’den devraldığı bayrağı 1187’de Hıttin Savaşı ile zafere dalgalandırmış ve ordusu imha olan Kudüs Krallığı’nın başkentini yeniden fethetmiştir. Selahaddin, Hz. Ömer zamanında olduğu gibi teslim olanlara eman vermiş ve bir tek kişinin bile kanını dökmeden şehre girmiştir.

Şehir artık Kudüs-ü Şerif’tir. Haçlı dalgasını “Şark’ın Kartalı” Selahaddin ile (1189-1192), Moğol belasını ise “Şark’ın Kalkanı” Baybars ile (1260) atlatan Kudüs-ü Şerif artık huzur ve eman dolu yıllarını yaşayacaktır. 1517’ye kadar Devletü’t-Türkiyye (Memlükler), 1917’ye kadar da Devlet-i Al-i Osman (Osmanlı Devleti) ile Müslümanların elinde bütün din mensuplarına hoşgörü ve dinî serbestlik tanındı. Hatta Yahudiler ve Hristiyanların kendi aralarındaki anlaşmazlıklar dahi adil bir şekilde orada bulunan kadılar, yöneticiler hatta bazen bizzat hükümdar tarafından çözüldü. Şehir imar edildi. Kervansaraylar, ribatlar, camiler, hankahlar, dergâhlar, çeşmeler, hamamlar, medreseler inşa edildi, vakıflar kuruldu.

I. Dünya Savaşı ile ömrünü tamamlayan Osmanlı Devleti 1. 2. ve 3. Gazze SavaşlarıveEl-Mugar savaşları ile direnmeye çalışsa da Kudüs veFilistin’den çekilmek zorunda kaldı. Bölge halkının büyük kısmının da bu savaşta Osmanlı ordusunda yer alması sonucu değiştirmedi. 19. yy.da dünyaya dağılmış Yahudilerin başlattığı Siyonist mücadele özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Büyük Britanya’da başarı kazanmıştı. Rotschild ve Rockefeller gibi büyük işadamlarının finanse ettikleri Siyonist faaliyetler, Theodor Herzl gibi örgütçüler, Benjamin Disraeli (Büyük Britanya Başbakanı) gibi politikacılar eliyle Yahudilerin Filistin’e yerleşmeleri ve bağımsız bir devlet kurma çabalarını somutlaştırdı. Nitekim İngiliz General Allenby 11 Aralık 1917’de Kudüs’e girdiğinde ilk Balfour Deklarasyonu çoktan yayınlanmış (2 Kasım 1917) ve Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulacağı sözü verilmişti.

II. Dünya Savaşı, Yahudi Soykırımı, Yeni Dünya Düzeni, sağ kalan Yahudilerin Filistin’e göç ettirilmeleri, 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşunun ilanı ve Filistin Savaşı'nda Müslümanların mağlubiyeti, 1967 Altı Gün Savaşları ve tekrar mağlubiyet, 1973 Yom Kippur Savaşı ve tekrar mağlubiyet, 1987’de 1. İntifada, 2000’de 2. İntifada, 2008 ve 2014’te Gazze savaşları, Filistin Kurtuluş Örgütü, Hamas, Yaser Arafat, Şeyh Ahmed Yasin ve şehitler ve şehitler… Esir edilen, işkence edilen ve şehit edilen Müslümanlar. Acıları yaşayan Kudüs bir kez daha “Jerusalem”dir. Parçalanmış ve birbirleri ile uğraşmaktan düşmanları ile savaşmaya mecali kalmamış İslam dünyasının göbeğinde, her türlü kutsalı ayaklar altına alınan; bir avuç mücahidin İslam’ın şerefve izzetini çocuklarının canı pahasına taşıyan Kudüs. Mülteci kamplarında acının her türlüsü yaşatılan Kudüs.

İslam dünyası bugün hiç olmadığı kadar köklerinden uzak ve parçalanmış durumdadır. Bu birlik sağlanmadığı sürece de bu zillet devam edecektir. Tarih boyunca onlarca isimle andığımız bu kutlu şehir günümüzün mazlum, mağlup, garip İslam şehirlerinin en görünür halidir. Kudüs günümüzde hiç olmadığı kadar fazla isim taşımaktadır, taşımalıdır. Kudüs;Gazze’dir, el-Halil’dir, Ramallah’tır, Nablus’tur. Kudüs; Kaşgar’dır, Turfan’dır, Beşbalık’tır, Yarkent’tir. Kudüs,Keşmir’dir.Kudüs, Arakan’dır. Kudüs; Sana’dır, Aden’dir, Taiz’dir. Kudüs; Herat’tır, Kandehar’dır, Kabil’dir. Kudüs; Çaharkale’dir, Grozni’dir, Argun’dur. Kudüs; Fuzuli’dir, Cebrayıl’dır, Şuşa’dır. Kudüs; Bağdat’tır, Şam’dır, Halep’tir. Kudüs, bugün “Müslümanlar ancak kardeştir.” düsturu ile Han Yunus'ta, ailesi ile birlikte şehit edilen 2 yaşındaki Yazen el-Masri’nin acısını taşıyan her Müslümanın kalbine verilen isimdir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR