1. YAZARLAR

  2. Yöneliş Yayınları

  3. Kısa Bir Değerlendirme!

Yöneliş Yayınları

Yazarın Tüm Yazıları >

Kısa Bir Değerlendirme!

Eylül 1991A+A-

Yöneliş Yayınları İle – 2

Cahili uygulamaların dayattığı baskı, sömürü, sefalet ve cahilliğin alabildiğine yaygınlaştığı, insanların sahte ve günü birlik çözümlerle, uzlaşmacı veya kışkırtıcı dini/ideolojik anlayışlarla afyonlanıp uyutulduğu karanlık bir coğrafyada yaşıyoruz. Zulmün, zorbalığın ve şaşkınlığın egemen olduğu böylesi bir coğrafyada, sorumluluğumuzu, yayıncılık alanında da yüklenmek düşüncesiyle başlatmış olduğumuz yayın faaliyetimiz bir yılını doldurmuş bulunuyor.

Yayıncılığa başlarken, öncelikle insanları düşündürecek, doğruya yöneltecek, iyi ile kötü arasında karşılaştırma yaptırabilecek olan ciddi ve kalıcı eserleri yayınlamayı programlamıştık. Amacımız, doğruya/İslam'a yönelen insanlara, aynı yönelişin oluşmakta olan ürünlerini, İslam'ın temel kitabı olan Kur'an'ın anlaşılmasında ve temel görüşü/akidesi olan tevhidin bütüncül olarak kavranması ve yaşanmasında katkıda bulunacak bilgi ve görüşleri ulaştırabilmekti. Ve bir yıl önce şu ifadeleri kullanmıştık: "Yayınlayacağımız eserlerin yazarları, çağdaş veya geçmişte yaşamış şu veya bu mezhebe bağlı kişiler olabilir. Yayınlayacağımız kitaplarda önemsediğimiz, yazarlardan çok aktardıkları bilgi, belge ve görüşlerdir. Taşıdıkları bilgi, belge ve görüşler nedeniyle Kur'an'ın anlaşılmasında, dünyanın tanınmasında, İslam'ın yaşanır kılınmasında faydalı olacağına inandığımız nitelikli her türlü kitap yayın programımız içinde yer alabilir, ilk elde önemli olan, doğrunun kimin tarafından söylendiği değil, doğrunun ne olduğudur. Doğrunun Kur'an ile sağlamasını yapmak ise, akleden, kalbi tatmin bulan muvahhid insanların sorunu ve görevidir."

Bilmekteyiz ki Allah'ın kitabını ve Rasulullah(s)'ın dinden anladığı espriyi kavratacak ve yaşatacak veya kavranmasına katkı sağlayacak tüm çabalar, topluma telkin edilmekte olan tahrif olunmuş din kültürü ve emperyalist Batı'nın yaygınlaşmasına destek verdiği hurafeci ve statükocu dindarlık anlayışı taraftarlarınca kınanacak ve tepki ile karşılanacaktır. Zaten yayın faaliyetlerimize başlarken dünya küfür sistemine entegre olmuş yerel mekanizmalar yanında uzlaşmacı, hurafeci, dar düşünceli kesimlerden, din adamlığına soyunmuş, mezhebini putlaştırmış, Allah'ı gereği gibi tanımayan ve çıkarcı kişilerden bu tarz tepkilerin gelebileceğini ifade etmiştik. Bununla birlikte, İslami doğruları sahiplenen, sorumluluğunun bilincinde, samimi, akıllı ve benzer endişeli müminlerin nitel yoğunlukları yanında niceliksel güçlerini her geçen gün artırmaları ve her geçen gün taşıdıkları doğruları daha çok sosyalleştirmeleri; müslümanların geleceklerini daha bir güvenli kılmakta ve olumsuz tepkiler ise, onların sadece inanç ve dirençlerini kuvvetlendirmektedir. Müminler bilir ki, Allah'ın dinine doğru olarak inanan ve inandığını yaşayan, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden insanlar mutlaka üstündürler ve üstün geleceklerdir.

Yayın hayatına adım attıktan sonra yayınlarımıza ilk açık tepki, tahrif olmuş din kültürünün savunuculuğunu yapan "Türkiye" gazetesinin yazarlarından geldi. Okuyucularına, yayınlarımızı "kendi dinleri için tehlikeli ve zararlı" bulduklarını ilan ettiler. -Ki bilindiği gibi onların din anlayışları, Türkiye'yi "daru'l-islam" kabul edip iktidar sahiplerinden şefaat dilenme, temel kaynaklardan beslenme gayretinde olanlara kara çalma, Mevdudi, Seyyid Kutup... çizgisini tekfir etme, din adamları kurumunu kutsama... vs. geleneğine dayanır-. Daha sonra Suudi rejiminin üniversitelerinde veya onun paralelindeki kurumlarda uygulanan dini programlara sadık, çelişik zihinli kişilerin sözlü ve yazılı eleştirileri sökün etti. Ve okumadan veya okuyup kavramadan yayınlarımızı, görüşmeden veya görüşüp tanışmadan bizleri, onun bunun sözüyle karalamaya çalışan bazı saf fakat sığ düşünceli kişiler zuhur etti. Saflık samimiyet olarak algılansa da sığlık cahilliktir. Temennimiz samimi insanların cahillik bataklığından kurtulabilmeleridir.

Yanlışlar yaşadığı sürece doğrulara ve doğruya yönelenlere bu tarz tepkiler olacaktır. Doğruların yoğunlaşıp yaygınlaştığı oranda bu tarz tepkiler artacak ve belki de keskinleşecektir. Doğrular önünde her zaman akabeler olacaktır. Tüm engellere rağmen İslam'ı anlama, yaşama, tebliğ etme ve yaşatma mücadelesinde müminlerin yolunu aydınlatan, güven ve sebat veren, Kur'an rehberliği ve Rasulullah'ın zaferle taçlanan örnek inkılabı ve gösterdiği mücadele metodur.

O Kur'an ki, insanları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Muttakilere kılavuzdur, insanları doğru yola iletir, onda şüphe yoktur, apaçıktır, anlaşılır, insanlara hitap eder, okunmalı ve düşünülmelidir...

O Rasul ki, insanlara örnektir, müminlere şahitlik yapmıştır, yaşayan Kur'an'dır. Onun yolunu/sünnetini kavramak din sorununu çözmek demektir. Zira 'dinimizi nasıl anlayacağız' sorusu, Rasulullah'ın dini nasıl anladığı ve yaşadığı sorusuyla içiçedir. Ama bu sorun, mezhep kitaplarını veya hadis kültürünü esas alarak değil, Kur'an'ı şaşmaz rehber ve asıl kaynak olarak kavrayıp, Kur'an'da Hz. Muhammed'in konumunu iyice belirleyerek ve en azından Kur'an'ın muhkem ayetlerini baz alarak ilk dönem siyer, fıkıh, hadis, tarih... kitaplarını süzgeçten geçirerek aydınlanabilir. Müslümanlar bu aydınlığa kavuşturulmalıdır. Kesin delillere dayanmayan ve netleşmemiş bir İslam anlayışına sahip olan insanların samimiyeti onları zan ve taklitten, zan ve mukallitliğin taşıdığı zaaflardan kurtaramaz.

Mezhep teriminden tutun da din, ibadet, alimlik, hidayet... terimlerine; kitap, hadis, fıkıh, kelam, akaid, biat, itaat, düzen anlayışına ve tarih yorumuna kadar uzanan oluşmuş veya kurumlaşmış tüm değerler, tekrar tekrar açık ve anlaşılır bir kitap olan Kur'an'ın süzgeciyle elenmeden eksiği veya fazlası vahyin ışığında ölçülmeden, ayrıca yaşadığımız toplum ve dünyanın konumu farkedilmeden, bir aydınlanmadan, bir direnişten, bir inkılaptan söz edilemez.

Bu kadar geniş bir perspektifte İslam'ın anlaşılmasına katkı sağlayacak çalışmaların tümünü sizlere aktarmak ve aktardıklarımızın da tümünü yeterli olduğunu savunmak mümkün değildir. Yayınladığımız eserler, tarafımızdan telif edilmediği için, taşıdıkları hüküm cümlelerinin hepsi bizim kanaatlerimizi aksettirmiyor. Ancak yayınladığımız eserlerde eleştirdiğimiz bölümler ve hüküm cümleleri olsa da, bu eserleri genelde aktardıkları bilgiler ve ifade ettikleri değerlendirmeler açısından yararlılık oranlamasına tabi tutuyoruz ve basılmasında fayda gördüğümüz kitapları yayınlıyoruz. Ve biliyoruz ki, Allah'ın kitabı dışındaki tüm kitaplar kul eseridir, kullar ise hatasız değildir.

Yayın programımızda Kur'an incelemeleri ön plana çıkmaktadır. Doğruları ararken gelenekselleşmiş alışkanlıkların dışına çıkıldığında, sığ ve tembel düşünceli, Allah'ın rızasından çok çoğunluğun rızasını hesaba katan, rahatına düşkün, korkak, silik veya kaba insanların itirazları ile karşılaşılacaktır. Her dönemde Allah'ın kitabını okumayan veya okunması ve anlaşılması önündeki engelleri aşamayan kişilerle karşılaşılabilir. Bu kişiler Kur'an hakkında bilgisizdirler ve genellikle de çok yanlış ve saptırıcı kanaatler taşırlar. Ve hala günümüzde din adına etkili sayılan bazı ağızlar Kur'an okuma eyleminin insanları, peygamberi, hadisleri ve tüm İslam kültürünü inkar etmeye, hatta Kur'an ayetlerini saptırmaya veya iptal etmeye sürükleyeceğini iddia edebilmektedir. Oysa yaşanan yanlışlıkların ve sapmaların kaynağı Kur'an değil, Kur'an'ın anlaşılmasını engelleyen cahili ön yargılardır.

Kendi kabulleri, hizipleri veya mezhepleri dışındaki eserlerin okunmasını yasaklayan zihniyet ve tutumdan arınmadan Kur'an okumaya başlayan kişilerin, eski hastalıklarını yeni konumlarına taşıdıkları olmuştur. Kur'an dışında kaynak kabul etmeyen, hatta Kur'an dışındaki tüm kitapları dışlayan bu zihniyetin önyargılı tutumu, Kur'an'dan değil, kurtulamadıkları geleneksel kültürün bağnaz yargılarından kaynaklanır. Kur'an'ın temel kaynak olduğunu kavradıktan sonra, diğer kaynaklardan yararlanmamanın sağlıklı bir izahı olamaz. Kur'an-ı Kerim'de iyiliğe uyan Ehl-i Kitap övülmekte, gönderilecek peygamberi haber veren kitaplardan ve dikkat edilmesi gereken örften bahsedilmektedir. Bu konudaki sorun, inkar ve iptal sorunu değil, Kur'an süzgecinde yapılacak tashih ve değerlendirme sorunudur.

Düne kadar cifr ve ebced hesaplarının itibar gördüğü bir ortamda eğitilip, bugün "19" gibi bir takım göz boyayan rakamların sayesinde Kur'an okumaya başladıklarını iddia eden kişilerin, Kur'an dışındaki birikimlerin tümünü yok saymaları ve hatta 19 sistematiğine uymadığı için bazı ayetleri inkar etmeleri ve aynı sistematiğe dayanarak gayp biliciliği yapmaları yaşanmakta olan sapıklıklardandır. Bu sapıklığa düşen insanlar, Kur'an okuyarak buralara gelmemişlerdir. Zaten Kur'an okumuş olsalardı müteşabih ayetleri diledikleri gibi yorumlayıp, Kur'an'ın anası olan muhkem ayetlerin önüne çıkartmazlardı. Bu insanların kalplerinde eğrilik vardır. Bu eğrilik, onların, beslendikleri geleneksel kültürün hurufiliğinden modern hurufiliğe kaymalarına yardımcı olmuştur. 19 gibi modern hurufiliğin kaynağı -Kur'an değil- geleneksel bid'atler bataklığıdır. Bu bataklığı dikkate almadan ve kurutmaya çalışmadan sadece modern bid'atlerle uğraşmak cahillik veya ikiyüzlü bir düzeysizliktir.

Başka bir olumsuzluk ise, 60'lı 70'li yıllardan bu yana Kur'an okudukları bilinen bazı insanların Kur'an'ın anlaşılan ve açık olan mesajına sahip çıkmadıklarıdır. Bu insanlar hala Kur'an okuyagelmekte, ama beraber yaşama ve beraber ibadet etme konusunda mesafe alamamaktadırlar. Kur'an müminleri "biz" bilincine ulaştırırken, bunlar "ben" kavramının büyüsünden uzaklaşamayıp; hayat yollarını, siyasi tercihlerini, sistem içindeki rollerini ve hatta tebliğ görevlerini "benliklerini merkez alarak belirlemektedirler. Müminlerin istişare etmeleri ve birlikte kulluk etmeleri olayını tek tek yetişmiş insan unsuruna bağlayıp yeni yeni benlikler oluşturmaktadırlar.

İslam dünyasındaki geriliğin ve sapmaların nedeni Kur'an'ın gösterdiği düşünce ve eylem bütünlüğünden uzaklaşılmış olmasındadır. Dillerini Kur'an ile eğip bükenlerin ön yargılardan arınarak, Kur'anî mesajı bizzat Kur'an'ın kendisinin gösterdiği biçimde kavrayamamaları ve hayata yansılamamaları esas sorunu oluşturmaktadır.

İslam'ın yaşanması ve hayata uygulanmasının yolu, başka bir ifadeyle, nefsimize ve kullara kulluktan kurtulup Allah'ın rızasına yönelmenin yolu, Allah'ın kitabı ile insanlar arasında oluşturulan sun'i engelleri aşmaktan geçer. Cihad, Allah ile insanlar arasında engelleri kaldırma mücadelesidir. Bu mücadeleyi bugünkü safhada öğütle, örnek tavırlarla ve sabırla sergilemek durumundayız...

Bu noktada müslüman olarak görevimizin yayıncılıkla, dergicilikle, yazarlıkla, çizerlikle, konferanslarla veya gösteri yapmakla sınırlı olmadığını, İslam'ın üzerimize yüklediği sorumluluğun tüm yaşantımızı ve hayatı kuşattığını kavramak için fazla zeki olmaya gerek yoktur. Zira İslam, özel kişilerin dini değil, tüm insanların veya vasat bir ümmetin dinidir. En azından vasat insanlar olarak gücümüz oranında kulluk sorumluluğumuzu araştırmak, Allah'a gereği gibi kul olmak ve Allah'a ulaşmadaki engellere karşı tavır sahibi olmak zorundayız.

Düşüncemizdeki cahili izleri veya nefsimizin sapmalarını aşmadan, halkın bugünkü mahrumluğunu ve geriliğini hazırlayan din kültüründeki İslam dışı öğeleri ayıklamadan, küfür güçlerinin İslam coğrafyasında tezgahladığı her türlü emperyalist uygulamayı, baskıyı ve düşünsel saptırmayı ifşa etmeden ve direnmeden, yerleşik sultalar ve tağuti güçlerle fikri ve siyasî alandaki uzlaşmacı ilişkileri kesmeden yolumuzdaki engelleri temizlemek mümkün olmayacaktır.

Müslümanların ilk elde gündemlerini oluşturması gereken konular dururken yolun kenarındakilerle oyalanmayacağımızın bilincinde olunmalıdır. Yol üzerinde olmak ve kervanımızı yürütmek gerek. Yol Allah'ın yoludur, yol Kur'an'ın aydınlattığı yoldur, yol Rasulullah'ın yaşadığı mücadele yoludur.

Allah'ın hidayetine ulaşan ve tebliğ mücadelesini yüklenen muvahhid yol arkadaşlarına selam olsun...

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR