1. YAZARLAR

  2. Fevzi Zülaloğlu

  3. Kavramları Doğru Kavrıyor muyuz?

Kavramları Doğru Kavrıyor muyuz?

Kasım 1998A+A-

Giriş

Rabbimiz Kur'an'da manası mücmel, müphem, karmaşık, kapalı bırakılmış ayet olmadığını ifade etmektedir. Ancak apaçıklık, kolaylaştırılmışlık, anlamak, tefekkür etmek ve doğru ilgiler kurmak isteyenler için bir anlam ifade eder. Yoksa derin tefekkürden nasibini almamış, herşeye yüzeysel yaklaşan, olayları görünen yüzü ile algılayanlar için bu bir anlam ifade etmez.

İlimde derinleşen rusuh ehli, hayatımızı ve varoluşumuzu kendisi ile anlamlandırabileceğimiz yegane kaynak olan Kur'an kavramlarını, terimlerini, konularını insanlara anlatır, aktarırken kendi otoriteleri sarsılmasın diye kapalı hale getirmemeli, kafa karıştırmayı değil, durultmayı hedeflemeli, ilahi hakikatleri eğip bükmeden, meâniyi perdelemeden tebliğ ve beyan etmelidir.

İslami mücadelenin belli mevziler kazandığı, tevhidi bilinçlenme sürecinin belli başarılar elde ettiği gerçeğinin farkına varan tağuti otoriteler dünya egemeni emperyalistlerin önderlik kurumları ile birlikte "öznellik, görecelik, çoğulculuk" gibi projelerle İslami hareketleri çözmeye, mücadelenin özgüvenini sarsmaya çalıştığı gerçeğine yakından şahit olmaktayız. Egemen dünya sistemi sömürü düzenini devam ettirmek için insanların zihinlerini bulandırmaya çalışmakta kavramları müphemleştirerek insanların sahip oldukları kesin inançlarda bile şüpheler uyandırabilmektedir.

Amacımız müslümanların ortak tavır ve inanç oluşturması, şirke ve zulme hep birlikte karşı koymak ise, düşüncelerimizi ve eylemlerimizi derinleştirip geliştirmeli, kullandığımız terimlerle kavramları da aynılaştırmalıyız.

Mübiyn ve müfessir olan Rabbani hakikatlerin herşeye görecelik usulü ile yaklaşan zihniyetler tarafından bulandırılmaya çalışıldığını, tağutun yüzünü apaçık gösterdiği darbe süreçlerinde daha iyi kavramaktayız. Bazen çoğulculuk, liberalizm, demokrasi (halk meddahlığı) hastalığı, mütedeyyin (!) insanların önünde yürüyen hoca, hocaefendi,  yabancılaşmış aydın, entellektüel, yazar ve çizerler ailesini öylesine etkiliyor ki, dün "kara" dediğine bu gün "beyaz" diyen istismarcı, din tüccarları ile sık sık karşılaşıyoruz.

Şüphesiz bu yeni bir olgu değildir. Tarih boyunca saptırıcılar, iftiracılar, tahrifçiler görevlerini, tağuta diyet borçlarını daima ödemişlerdir. Bu olgunun sadece Allah'a teslim olanlar açısından üzerinde durulması gereken yönü şudur:

Müslümanlar kendi dünyalarını üzerinde kuracakları Kitab'ı doğru anlamalı, doğru algılamalı ki, saptırıcıların, sapkınlıklarına aldanılmasın. Tağuti sistem tarafından tahrife uğratılmış kavramlarla din bezirganları bazen öyle konuşuyorlar ki, subutu, manaya delaleti kesin olan bir nass ile ilgili olarak dahi kitlelerin kafalarını bulandırabiliyorlar.

Modernizm karşısında son derece kompleksli olduğu malum olan, şaibeli bir hocaefendi 80'li yıllarda salgın bir moda gibi takip edilen vaazlarında, dinlenilen kasetlerinde "kadınların bütün vücudu mahremdir" diyerek peçeyi farz gibi işlerken 90'lı yıllarda başörtüsünü bile, bağlılarına çok görmektedir.

Bu tavır değişikliğine yol açan âmil üzerinde durmak gerekir. Nedir bu şüphecilik, rölativizm? Sorun müslüman gibi düşünüp müslüman gibi davranmamaktan kaynaklanmaktadır. Allah'a teslimiyetinde "devamlılık" prensibine uyan bir mü'min şüpheci olamaz dün akaid olarak benimsediğine bugün de sahip çıkar, dün itikad olarak kabul ettiğini bugün de itikad sayar.

Oysa dün itikadını muhkem nasslar üzerine kurmayıp, düşüncelerini hurafeler üzerine bina edenler, bugün de tağuta kucak açabilirler.

Bu kafa karışıklığının önüne geçebilmenin yolu, başta itikadın temel prensibini "tağutu inkar, Allah'a iman" şeklinde belirlemenin yanında, Rıza-i ilahiye uygun olarak hayat düsturumuz Kur'an'ı sahih bir şekilde anlamak ve yaşamaya dönük bilmek eylemleriyle mümkündür.

Hakikatin birliğini Kur'an'ın tek bir hakikate (tevhid) işaret ettiğini savunanlar son yıllarda çoğulcu projelerin eleştiri oklarına hedef olmaktadırlar. Globalleşmekten, tarihin sonunun geldiğinden dem vuranlar herşeyin göreceleştiği, belirsizleştiği bir ortamda üzerinde bulunduğu doğruluğu naslarla test edilmiş gerçeklikte kararlı olanları ideolojik düşünmekle, mutaassıp olmakla suçlamaktadırlar.

A- İlahi Hakikatin Dilsel Araçları Olarak Kavramların Doğru Anlamlandırılabilme Sorunu

Hiçbir tercümenin asıl metni bütünüyle yansıtma kudretine sahip olmadığı gerçeğinden hareketle Kur'an'ın temel kavramlarının Allah'tan indirildiği şekilde korunup algılanmasının önemi ihmal edilmemelidir.

Kur'an Allah tarafından anlaşılır kılınmış kolaylaştırılmış, tefsir ve tafsil edilmiş bir kitaptır. Anlamanın ilkelerini dahi, içinde barındıran Kur'an'ı Allah'ın tavsiye ettiği usule uygun olmayan anlama çabaları, murad-ı ilahi'ye uygun düşmeyecektir.

"Müteşabih ayetlerin tekabül ettiği mananın tevilinin (son anlam, gerçekleşme zamanı) araştırılmaması gerektiği" ilkesi (Bkz. 3/Ali İmran, 7) ne uygun olmayan anlama, tefsir etme çabaları rıza-ı ilahiye uygun olmayacaktır.

Müslümanca düşünüş ve yaşayış tarzının ifade araçları olan kavramlar dünyasına girebilmek, mevcut bulanıklıkları giderebilmek için Kur'an'ın özüne uygun anlama çabası içinde bulunmak sorumlu mü'minlere ait bir zorunluluktur.

Geleneksel ve modern hurafelerin pençesinde can çekişen, hesaplı tahriflerin, şuursuz bozumların önüne geçmek, İslami duyuş ve yaşayış biçiminin köşe taşları olan Kur'anî kavramların bir bütünlük içinde kavranmasını gerektirmektedir.

Kavram ve anlam kargaşasından kurtulmak Kur'an'ı kavramları, konuları ve genel mesajı içinde bir bütün olarak ele almaktan, herşeyden önce Allah'a bir teslimiyet bağı ile bağlanmaktan geçer. Bu nokta ilahi kelamı algılarken bizim ondan ne anladığımız sorusundan önce, Allah'ın o sözle ne murad ettiği sorusunu sormak ve cevaplamak daha elzemdir.

İnsanoğlunun yeryüzünde yaşamaya başladığı ilk günden bu yana kelimeler, kavramlar, konuşma ve anlaşmanın vazgeçilmez araçları olmuştur. Hayatı kelimelerle tanır, tanımlar, anlamlı kılarız. Düşünce dünyamızın tuğlaları mesabesindeki kelimeler iki çeşittir: Terim, kavram.

B- Kavram İle Terim Arasındaki Fark

Bir türe ait ortaklaşa niteliklerin bir ad altında toplanmasına terim denir.

Kavram, bir şeyin zihindeki tasavvuruna, terim ise dışardaki somut karşılığına, soyutun somutlaşmasına denir. Objenin zihindeki karşılığına işaret ediyorsa kavram, yazıda, dışardaki bir şeye işaret ediyorsa terimdir. Örnek: "Masa yuvarlaktır" cümlesindeki "yuvarlak" bir tasavvur ise kavramdır. Fakat belirli bir masaya veya yazıya dökülmüş haline işaret ediyorsa "yuvarlak" bir terimdir.

İngilizce'de concept, kavram; conception (oluş bildiren bir kelime olarak) terimle ilgili olarak kullanılmaktadır. Terim, bilim, sanat, meslek dalı gibi alanlardaki herhangi bir konuyla ilgili belirli ve özel bir kavram olan kelimedir. Kavramlar ise bir nesnenin zihindeki soyut ve genel tasarımıdır. Mutlak bir tanım vermezler.

Kavramın Osmanlıca karşılığı mefhum, terimin ki ise ıstılah'tır. Terimler somut ve özel, kesin, net anlamlar taşırken, kavramlar soyut ve genel mahiyetli manaların yüklendiği kelimelerdir. Mesela matematikteki "doğru" kesin bir muhtevaya sahiptir. Kimse bu doğruyu tartışmaz. Fakat "doğru" kelimesi felsefesi veya ideolojik bağlamda kullanıldığında anlam kesinliğini, somutluğunu yitirir, genelleşip, göreceleşir.

Matematikteki doğru üzerinde oynanamaz, tartışılmaz fakat felsefedeki doğrular daima yoruma açıktır. Birine göre "iyi" kabul edilen şey, bir başka düşünce sistemine göre "kötü" sayılabilir. Günümüzde çağdaşlık, kültür, aydın gibi kavramların çeşitli ön kabullere göre oluşmuş birçok tanımı yapılmaktadır.

Özetlersek terim, bir konuyla ilgili özel bir anlamı olan, muhtevası kesin olarak belli olmuş, konunun uzmanlarınca manası üzerinde ittifak edilmiş kelime türüdür. Kavram bir genel tasarım olması cihetiyle her zaman mutlak olarak, aynı muhtevaya sahip olmayan kelime türüdür.

Güneş, Ay, Dünya gibi kelimeler coğrafi bir anlamda kullanıldığında terimdir ve büyük harfle yazılır. Mecazi, değişken, yoruma açık anlamlarda kullanıldığında ise bunlara kavram denir, küçük harfe yazılırlar. Örneğin "dünya başıma yıkıldı" deyiminde dünya kavramdır. "Ay, Dünya'nın uydusudur" cümlesinde Ay ve Dünya birer coğrafi terimdirler.

Terim ve Kavramlar Nasıl Oluşurlar?

Nesnelerin ve yaşanmış olayların izleri önce bireysel ve somuttur. Zihin bunları işler, bu tasarımlar üzerinde çalışır. Birçok yeni yaşantının etkisiyle bu tasarımlar soyutlaşır ve dereceli olarak genelleşirler. Gerçekte ve günlük yaşamda nesnelerden ayrılma olanağı olmayan nitelikleri zihinde nesneden ayırarak düşünmeye soyutlama denilmekte ve kavramlar bu soyutlama neticesinde oluşmaktadır.

Bir çiçeğin rengini çiçekten, insanlara ait bir vasıf olan kıskançlığı insandan ayırmaya olanak yoktur. Bununla birlikte yaprağın rengi ya da insanın kıskançlığı üzerinde ayrıca düşünülebilir. Böyle bir soyutlama işlemi sonucu güzellik, sevgi, dürüstlük, sıcaklık, parlaklık, sönüklük gibi soyut tasarımlara ulaşırız. Bu imge ve tasarımlar zihinde birikir. Zihin bunlar üzerinde birtakım daha ileri işlem, gerçekleştirerek soyutlamanın zihindeki tasarımlarını karşılaştırır. Karşılaştırma sonucunda bir birine benzeyen ve ortak nitelikleri olan tasarımlar gruplandırılır. Böylece çiçek, baba, masa, kedi, hayvan gibi genel tasarımlara ulaşılır. İşte bunlara kavram demekteyiz.

Kavramlar bazı ortak ve genel özellik ya da niteliği zihinde soyut düzeyde ve remiz olarak temsil eden düşünme ürünleridir. Ağaç, sıvı, katı, güzellik, çirkinlik, anne, baba gibi kavramların her biri bazı yönlerden birbirinden farklıdır. Ama yine de birçok ortak ve genel özelliği olan şeylerin sınıflamasıdır. Örnek: Anne kavramı bireysel özelliklerini bir yana bırakacak olursak "Çocuk doğurmuş her kadın" için kullanılan bir kavramdır. Fakat "Sizin anneniz" tümcesindeki "anne" bir kavram değil belirli bir kişinin annesidir ve terimdir.

Kavramlar için çeşitli sözcükler kullanmaktayız. Bu sözcüklerin çoğu kavram adıdır. Bu nedenle kavram oluşturma, çoğu dil için bir ön koşuldur. Küçük çocuklar sözcükleri kullanmaya başlamadan önce kavramları kullanmaya başlarlar. Mesela, bir kareyi gözlerinde canlandırırken karenin adını da düşünürler. Okul çağına girip eğitim ve öğretim başlayınca kavramlara ad vermeye başlarlar. Böylece kavramsal düşünme sözel düşünmeye dönüşür.

Kişiler sözel olarak düşünmeseler bile düşündüklerini başkalarına iletirlerken kavramları sözcüklere dönüştürmek zorunda kalırlar. İşte bu dönüştürüp ifadelendirdiklerine de terim demekteyiz. Düşünme hem sözcüklerin belirttiği kavramları hem de terimlerin kendilerini kapsar. Dildeki sözcüklerin büyük çoğunluğunu kavramlar oluşturur ve  düşüncenin yegane araçlarıdır.

C- Kavramları Anlama Usulü

Kavramlar üç cihetten ele alınabilir:

1) Dilbilim (lenguistik) açısından,

2) Terim (terminoloji) açısından,

3) Anlambilim (semantik) açıdan,

Bir kavramı doğru anlamak, kafa karışıklığına düşmemek için ve yapmalıyız? Şu hususlara dikkat etmeliyiz.

1) Değişebilir yönleriyle kavramın lugattaki saf anlamını ortaya çıkarmalıyız.

2) Kavramın terkibe girdiği kelimelerle ne anlama geldiğini tespit etmeliyiz.

3) Kavramın hangi çağrışımları ihtiva ettiğini dikkate almalıyız.

4) Kavramın komşu kavramlarla, benzer ve müteradif kelimelerle karşılaştırmasını yaparak bir anlam haritası çıkarmalıyız.

5) Kur'an kavramlarının genel mesajla alakasını, sure ve ayet bütünlüğü içindeki yerini, indiği dönemle alakasını günümüze kadar geçirdiği macerayı ve şu anki durumunu incelemeliyiz.

6) Kur'anî kavramların Rabbimizin bize emrettiği, va'zettiği, seçtiği din olan İslam'ın genel ilkeleri içinde nereye oturduğunu tespit etmeliyiz.

7) Kur'anî kavramları doğru sahih bir içerikle anlamaya çalışırken dikkat etmemiz gereken hususlardan biri de kullanılan söz sanatlarıdır. Mesela sözde mübalağa, tevriye, kinaye, cinas sanatları kullanılıyor mu? Veya eşanlamlı bir kelime mi, hakikat manasında mı, mecaz manasında mı kullanılıyor?

Bir sözcük veya terim hangi tür olursa olsun sonuçta onun manasını tayin edecek olan, cümle içindeki, ayet içindeki, sure içindeki yahut bağlı bulunduğu dünya görüşünün ona biçtiği yerdir. Terimler iki anlamlı olsalar bile bir seferde tek bir anlam cari olabilir. Kur'an'da her insanın hayatını, düşüncelerini kuşatabilecek anlam düzeyleri vardır. Fakat topyekün bir dünya görüşünün argümanlarını doğrudan Kur'an'dan çıarmak belli bir birikimi gerektirecektir.

Bir kelimenin lugatta yüzlerce anlamı olabilir ve Kur'an'da bu anlamlardan biri kullanılmış olabilir. Fakat kelimenin terim anlamları lugattaki manalara tamamen zıt olmamakla birlikte genişletilmiş olabilir.

Bir anlam havuzu düşünelim bu havuzdan her seferinde bir bardak anlam almak kelimelerin lügat manalarını, kovayla almak ise terim anlamını elde etmek gibidir.

Kur'an'dan olsun veya olmasın kelimelerin birden fazla anlamı olabilir. Fakat terimleşen bir kelimeye o anlamı bağlı bulunduğu dünya görüşü, ideoloji veya din verir.

D- Kavramların Başkalaşımı

Her ideolojinin, fikir sisteminin ve dinin kendine özgü anlamlar yüklediği terimler, kavramlar vardır. Örneğin "işçi" kavramına kapitalizmin yüklediği mana örgüsüyle sosyalizmin yüklediği mana çağrışımları farklıdır. "İşçi" bir türün ortak adı olması bakımında terimdir. Ancak modern zamanlarda bu kelime ideolojik savaşın bir aygıtı olması, Marks'ın diyalektik materyalizminin anahtar kelimelerinden biri olması bakımından kavramlaşmıştır.

İdeolojiler ve dinler anahtar terimlerini, anahtar kavramlarını oluştururlarken çoğu zaman sıradan kelimeleri seçerler, onların anlamlarında genişletmeler yaparak adeta onurlandırırlar veya sefahete düşürürler. Bu yönüyle kelimeler fikir sistemlerinin hizmetine girdiklerinde bazı anlam kayıplarına uğrayabilir veya anlam kazançları elde edebilirler. Konuyu örneklerle izah etmeye geçmeden önce şöyle bir sınıflamaya gidebiliriz. 1- Kelimelerin İslam'ın hizmetine girmesi, 2- Kelimelerin sekülerizmin hizmetine girmesi.

1- Kelimelerin İslam'ın hizmetine girmesi:

Kur'an-ı Kerim'de Rabbimiz İslam'ın dünya tasavvurunun ve ahiret telakkisinin ne olduğunu bize anlatırken bazı anahtar terimler ve kavramlar kullanmıştır. Bu kelimeler cahiliye döneminde İslam'daki başat konumlarına her zaman sahip olmuş değillerdi ve baş köşeye de oturtulmuyorlardı.

Kısaca İslam'dan önceki müşrik Arapların zihinlerinde yeralan kavramlar sistemi ile 7. asırdan sonra Kur'an'la birlikte müslümanların zihinlerinde oluşan kavramlar sistemi birbirinden farklılaşmıştır. Mesela Rabb kelimesi, cahiliyye döneminde baba, efendi, kabile reisi anlamlarına gelirken, Kur'an'da bu kelimelerin mecazi çağrışımlarını da yedeğine alarak Rabb kelimesi kavramlaşmış ve Allah Teala'nın sıfatları arasında yer almıştır.

Kelimeler kavramlaşırken önceki manalarının tamamen bir başkalaşım geçirmeyebilirler. Örneğin Rabb kelimesi Kur'an'da cahiliyye dönemindeki anlamlarından biri olan efendi, veli nimet mânâsıyla birlikte yeni anlamını da kuşanarak kullanılmıştır. Yusuf sûresi 23. ayette: "Evinde bulunduğu kadın ona karşı arzu duymaya başladı. Kapıları sımsıkı kapadı ve 'haydi gel' dedi. (Yusuf): -Allah'a sığınırım (O) benim efendimdir (Rabbimdir). Bana iyi bakmıştır dedi. Zulmedenler felah bulmazlar".

Kelimelerin İslam'ın hizmetine girmesine en iyi örnek takva kavramı olsa gerek. Takva kelimesi cahiliyye dönemi kültürünün ona yüklediği anlamı ile lügatta, canlı bir varlığın dışardan gelen saldırılara karşı kendini korumak için yaptığı savunma mekanizmasını ifade etmekteydi. (Daha geniş bilgi için bkz. Prof. Dr. Toshihko İzutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, s. 6, Kevser yayınları Ankara).

Oysa Kur'an'ın indirilişinden sonra mü'minlerin en yüksek ahlaki erdemi olarak İslam'ın kavramlar sisteminin ortasına oturan takva, şu anlamlara gelmeye başladı: Sadece Allah'tan çekinmek, Allah'ı gücendirmekten kaçınmak, putlardan çekinip sinmemek, Allah'a karşı büyüklenmemek, mütevazi olmak, kalbini Allah'ın arındırmasına açık tutmak, küfre karşı donanımlı olmak, şu dünya çölünde acziyetini itiraf edip sadece Hak Teala'ya teslim olup O'nun rehberliğine güvenmek ve O'na karşı sorumluluk şuuru ile hayatını sürdürmek...

2- Kelimelerin Sekülerizmin Hizmetine Girmesi

Hangi ülkede ve hangi ulusun içinde, hangi kültürel atmosferde doğarsak doğalım Rabbimizin bize hidayet etmek için indirdiği Kur'an'ın temel düsturlarının ortak adı olan İslam'ı kimlik ve hayat tarzı edinen biz mü'minler Kur'an kavramlarına ve terimlerine tarihte geçirdikleri maceralara göre değil ilahi merama uygun bağlamlarda kullanmak zorundayız.

Rabbani mizanın temel ölçülerini yaşadığımız her yere bir mühür gibi vururken, hayatın bütününü Allah'ın boyasıyla boyarken, görevlerimizin bir kısmını oluşturan marifet ve tebliğ çabasında terim ve kavramların doğru anlamlarıyla bilinmesi yadsınamaz bir gerekliliktir. Aksi taktirde kaş yapayım derken göz çıkarma ihtimali sözkonusu olabilir.

Aslında birer araç olan kelimeler hangi fikir sisteminin hizmetindeyse ona göre şekillenirler. Mesela Kur'an'ın kavramlar sisteminde yer alan millet kelimesi, Türkiye tarihinde 1839 Tanzimat Ferma'nın yolaçtığı neticelerden dolayı başkalaşmıştır.

1789 Fransız Devrimi ideallerinden ulusalcılığın Osmanlı'da benimsenmeye başlamasıyla millet, batı dillerindeki "nation" kelimesinin tercümesi olarak gündeme getirilmeye başlanmıştır. Batı modernizminin mukallidi Meşrutiyet aydınları (örneğin Namık Kemal) bu Kur'anî kavramı tahrif etmişlerdir. Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni biçimlendiren irade, 6 temel inanç esasından milliyetçiliği millet kavramından türetmiştir. "Ne mutlu Türk'üm diyene" sloganında olduğu gibi tamamen ırkçı, ulusalcı bir bağlama çekilen kelime aslında Kur'an'da şu anlamlara gelmekteydi: Şeriat, dinde gidilen yol, İbrahim peygamberin gittiği yol (din) bir topluluğun ortak inanç ve idealleri.

Birçok müslüman yazar ve çizerin makale ve kitaplarında, günlük konuşmalarında bu Kur'anî kavramın tahrif edilmiş halini kullanıyor olması esef vericidir. Bu örnek de göstermektedir ki kelimeler laikleşebilmekte, Kur'an'a ait bir kavram cahiliyyenin hizmetine sokulabilmektedir.

E- Kur'anî Kavramların Nesnel Karşılıkları Gösterilmelidir

Kur'anî kavramların nesnel karşılıkları, içinde yaşadığımız dünyada tekabül ettikleri olay, olgu ve kişiler tam olarak gösterilmelidir. Mesela tağutun Musa Peygamber zamanındaki karşılığı olan Firavun'dur. Firavun'un kim olduğu bilindiğinde ona karşı mücadele de netleşmekte, kolaylaşmaktadır.

Güncel karşılıkları gösterilmeden, Firavun, Karun, Samiri gibi kişilikler tarihin bir döneminde kalmış, sadece geçmişteki kişiliklermiş gibi algılanacaktır.

Kur'an'ın Kavramları öznel olarak algılandığında, genel çerçevesi, nesnel ilgileri belirlenmediğinde "salt bir bilgi objesi" olarak ele alındığında genel mesajın hedefini, etkilerini işlevsiz kılacaktır. Fakat gayba tekabül eden konuların nesnel karşılıklarını günlük hayatta gösterebilmek aynen mümkün değildir. Mesela cennetten bahseden ayetlerin objektif dünyada neye karşılık geldiğini gösteremeyiz. Fakat ahirete imanın ahlaki anlayışımızı, toplumsal hayatı belirleyen yanlarını hem düşünsel olarak anlatabilir hem de ortaya koyacağımız şahidliklerle gösterebiliriz. Böylece akideye konu olan bu gerçekler kelami mülahazaların, öznel tartışmaların sıradan konuları olmaktan öte, hayatı dönüştüren, belirleyen inançlar haline gelmiş olur.

İlk indiği dönemde zihinsel imgelerin, çeşitli dünya tasavvurlarının, hayat tarzlarının topyekün değişimini gerçekleştirebilen Kur'an, günümüzde aynı etkiyi yapmıyorsa, bu Kur'an'ın bağlılarının mesajı Kur'an'a uygun olarak anlayıp güncelleştirememelerinden kaynaklanmaktadır.

Doğru anlamak ve yaşanan hayatta doğru ilgiler kurmak ne kadar önemliyse, kavramların neye tekabül ettiklerini göstermek de o kadar önemlidir.

Şuayib peygamber vb mücadele örnekliklerinde gördüğümüz "namazın çağrışımlarından zalimin rahatsız olması" olgusu çağdaş zalimlerde aynı etkiyi yapmıyorsa burada sorun namaz kılanların ibadeti rutin bir ritüel olmaktan öteye taşıyamamalarından kaynaklanmaktadır. Oysa namaz gibi bütün ibadetler günün ve hayatın bütününü kuşatan mana dünyasına sahiptir. Allah'ı andığımızda zalim kafirler korkudan titremiyorsa bu ibadetlerimizin anlam alanını iyi beyan edemediğimizden kaynaklanmaktadır.

Tıpkı Şuayib Peygamber gibi ibadetlerimizi tevhidi bütünlüğüne uygun olarak günün her anınını kuşatacak şekilde yapmamız gerektiğini Nisa sûresi 103. ayette Rabbimiz şöyle beyan etmektedir:

"Namazı tamamladıktan sonra ayakta, otururken, yatarken de Allah'ı zikredin..."

F- Müslümanca Düşünmek Nasıl Olur?

Düşünme, simgeler kullanılarak yapılan zihinsel işleme denilir; olaylar ve varlıklar bu şekilde anlam kazanır.

Olay ve nesneler yerine onların simgelerini/sembollerini/remizlerini kullanarak imgeleme, kavram oluşturma, karşılaştırma yapma, sonuç çıkarma, soyutlama ve yargı süreçleri oluşur.

Olaylar ve nesneler arasında bağ kurarken insanlar önceki bildiklerinin ve terimlerin çağrışımlarından yararlanırlar. Eğer çağrışım imge ve öğelerini bellek depolarından alırken yapılan tedâyi "doğru" kategorisinde değerlendirilebilecek evsafı taşımıyorsa zihnimizdeki oluşacak anlam fotoğrafı temiz, düzgün ve "anlamlı" olmayacaktır.

Düşünme kavramlara dayanır ve kavramlar da düşünmeyle gelişir, genişler. Bunu dilimizle ifade ettiğimizde insanlarla iletişim gerçekleşmiş olur.

Tarih boyunca ve insanlar kendilerini, dinlerini, fikirlerini başkalarına anlatmak, onları etkilemek için tutarlı bir düşünce sistemi kurmaya ve bu düşünce sistemini dil yoluyla başkalarına tebliğe/beyan etmeye, ulaştırmaya çalışmışlardır.

Tutarlı bir düşünce yapısı, içi doğru doldurulmuş, sahih anlamlandırılmış kavram ve terimlerle oluşur. Dil, insanoğlu için vizyon çağında yaşamamıza rağmen hala en önemli iletişim aracıdır. En iyi, aynı "dili" kullananlar anlaşabilir. Fakat burada dilden kastettiğimiz bir ulusun anlaşma dili değildir. Söylendiğinde aynı imgeleri ve aynı çağrışımları meydana getiren kavram ve terimlerle anlaşmaktır.

Doğru bir iletişim kurulabilmesi için ortak kavram ve terimler sisteminin olması gerekir. Bu terimler zihindeki tasavvurlara, oradan davranış modellerine dönüşürken aynı imgelerle besleniyor, aynı remizleri aynı çağrışımlara dönüştürüyorsa, o dilin ümmeti farklı ulusal dilleri de konuşsalar aynı dili konuşmaya başlamışlar demektir. Müslümanların Kur'an sözkonusu edildiğinde, kitaptan aldıkları bir kavramı aynı çağrışımlarla algılamaları şarttır.

Mesela "millet" deyince Türkiye'de yaşayan müslümanlar Batı kültürünün etkileriyle bundan bir ulusu (nation) anlıyor, İran'da yaşayan müslümanlar başka, Afrika'da yaşayan müslümanlar başka bir şey anlıyorsa ortak imgelerle ortak terim ve kavramları kullanmıyoruz demektir. O halde ortak dilden, anlaşmaktan da sözedemeyiz.

Doğru düşündüğümüzü, müslümanca düşündüğümüzü iddia edebilmemiz için Kur'anî terimlerin zihinlerimizde uyandırdığı imgeler aynı olmalıdır. Ümmet arasında sözlü ya da yazılı dille gerçekleşmesi gereken iletişim simge, sembol adları verilen ortak kalıplar ve işaretlerle gerçekleşir. Bu simgeler mesajın kaynaktan muhataba aktarılmasını sağlar. Kavramlar dünyası aynı olan insan gruplarının simgeler dünyası da aynı olur. Dolayısıyla bu simgelerin ister sözlü isterse yazılı olsun kaynakla alıcılar tarafından ortak anlamda kullanılması ve çözülmesi gerekir.

İnsanlar, kişi, nesne durum, olgu olay, işlev anlatan kavramları sözcüklerle (terimlerle) adlandırdıklarından düşünmenin temelini sözcükler oluşturur. O halde İslami düşünmenin araçları olan terimlerin de doğru seçilmesi, doğru anlamlandırılması gerekir.

G- Kafa Karışıklığını Önlemede Kavramların Değeri

Kur'anî kavramları ortak bir zihinle ve ortak bir dille kavramakta acz içinde bulunan İslam ümmeti, şu anki haliyle İslami bir vahdet oluşturmamakta, düşünsel ve eylemsel olarak özgüvenden yoksun, bildiklerinden ve yaptıklarının doğruluğundan şüphe eden görüntü arzetmektedir.

Bir gerçeğin başkaları ile paylaşılabilmesi, tebliğ edilebilmesi için önce sahip olunan gerçeğin iyi bilinmesi, iyi kavranması hafızadaki mevcut manaya güven gerekir. Birbirinden kopuk, temellendirilmemiş, sistematize edilmemiş, dimağdaki 'bilgi kırıntıları bütün bir hayatı dönüştürecek hedefler gösteren Kur'an'ın aksiyomatik yapısından değil, bağlıları olduklarını iddia edenlerin kafa karışıklığından kaynaklanmaktadır.

Kafa karışıklığını gidermenin yolları nelerdir? İlk olarak önce Kur'an'ı yabancı etkilerden uzak bir şekilde okuyup, Yaratıcı'nın bizim için seçip beğendiği, razı olduğu İslam dinini sahih bir şekilde kavrayıp, örnek davranış modelleri gösteren şahid bir ümmet olma idealinin gerekli itikadi, ameli hazırlılarını yapmaktır.

Müslümanlar olarak algı dünyamızı modern ve geleneksel bütün yabancı etkilerden uzak, batıl ideolojilerin yedeği ve yaması olma durumundan kurtarıp Kur'an'dan Allah'ın bizim için belirlediği, gündemi geçmeyen, özgün, dünyaya pazarlıksız olarak talip olduğumuzda ilk adımı atmış olacağız.

Kendi öz değerlerimize, kavramlarımıza ve terimlerimize güvenimiz tam olmalıdır. Hakikat tektir. O da Allah'ın bize lutfettiği Kur'an'dadır. Hakikatin kesinliğine olan inancımızı pekiştirmek doğru tanımlanmış, bulunduğu bağlamdan koparılmamış, Kur'an'ın bize sunduğu dünyanın köşe taşları olan kavramları doğru anlamakla mümkündür.

İdrak açısından Kur'anî aslına uygun olarak tanımlanmamış, belli belirsiz, sahih bir muhtevadan yoksun terimler, müslüman zihnini şüpheciliğe sürükleyecektir. Birlik, bütünlük ve mutlaklıktan uzak noktalara düşenlerin aslında savunacağı, başkalarına tebliğ edeceği bir değerleri yoktur.

Kavram, terim ve tasavvurlarını başka ideolojilerin tanımladığı bir zihinsel yapıya sahip olan kişi, kendi özüne yabancılaşmış, her an işgal edilmeye hazır, sömürüye müsait bir zemin görüntüsü vermektedir.

Müslümanların evrensel bir dile sahip olmaları Kur'an kavramlarının asli özüne (hatta diline) uygun, sadık kalınarak anlaşılması gerekir. Herkesin (bütün ümmetin) Arapça bilmesi mümkün değildir. ancak hangi ulustan olursa olsun bütün müslümanların İslam dininin köşe taşlarını tevhid ve adaletin Kur'anî mesajının çerçevesini belirleyen kavramları Allah kelamı ile, Allah'ın rızasına uygun olarak bilmek ve anlamak zorunluluğu vardır.

Evrensel kabul görecek ortak bir dile, ortak bir ideala sahip olamayan günümüz müslümanları emperyalistlerin çizdiği sınırlar içinde ulusallaşmış, ümmetin azalarından biri olmaktan son derece uzak, yabancı kültürlerin işgalini kabullenmiş görünerek yaşamaktadırlar.

Egemen tağuti otoriteler de her yönüyle kendilerini Kur'an'a nispet eden müslümanlar yerine bir ulusa nispet edenleri yeğlemekte, Türk müslümanlığı, Arap müslümanlığı, İngiliz müslümanlığı projelerinden razı olduklarını her fırsatta belli etmektedirler.

Kur'anî Kavramların Temel Başvuru Kaynakları:

1- Kur'an-ı Kerim

2- Lisanu'l-Arab ve diğer lügatler ve cahiliyye dönemini yansıtan edebi eserler, şiirler

3- Ragıp el-İsfehani; el-Müfredat

4- İbn Kuteybe, Tefsirü Garib'il-Kur'an

5-  Hafız Celaleddin Abdirrahman es-Suyuti El-İtkan fi ulûmi'l-Kur'an

6- Miftâhu Kelimâti'l-Kur'an, El-Mu'cemü'l Müfehresli el-Fazi'l-Kur'ani'l-Kerim (Kur'an lügatı)

7- Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai

8- İbn Mace, darimi, Müsned, Muvatta, Kâfi.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR