1. YAZARLAR

  2. Gülsüm Peker Alpay

  3. Kadınların Kaleminden Filistin: "Türkiye-Filistin Hattı”

Gülsüm Peker Alpay

Yazarın Tüm Yazıları >

Kadınların Kaleminden Filistin: "Türkiye-Filistin Hattı”

Temmuz 2002A+A-

Filistin, ümmetin kanayan yarası, işgalin ilk yıllarından beri kesintisiz acılar yaşamakta. Her kuşak nasibini fazlasıyla almış yaşananlardan. Çocukların rüyalarında bile sürekli savaşı gördükleri bir coğrafya burası. Toplama kamplarına sıkıştırılmış hayatlar yaşanıyor. Eşini kaybeden kadınlar, çocuğu kollarında şehit düşmüş babalar, tanklara sapanla taş atan çocuklar ümmetin onuru için, Kudüs için mücadele ediyor.

11 Eylül sonrasında terörü durdurmak adına mazlum halklara saldırmak daha bir hız kazandı. Buradan meşruiyet almaya çalışan işgalci İsrail'in son saldırılarında ancak deprem sonrasında görebildiğimiz görüntülerle karşılaşıyoruz. Söyleyecek söz bulmak zorlaşıyor, çoğu zaman. Yeterince ses veremememizin sorumluluğu eziyor omuzlarımızı.

Durumu değiştiremeyecek olsa da yaşananlara tanıklık etmek, geleceği oluşturmak amacıyla kadın duyarlılığıyla tarihe kayıt düşmek için sadece kadın yazarların makalelerinden, öykülerinden derlenen bir kitap yayın hayatına girdi. 'Türkiye-Filistin Hattı" adlı kitap Birun Yayınları'ndan çıktı. 38 yazarın yer aldığı kitapta bazı makaleler, İsrail'in işgaline dair, tarihten bilgiler verirken, bazı makaleler de ağırlıklı olarak yaşananlar karşısındaki duygulanımlar anlatılıyor. Yazarlar yazılarıyla Filistin'in, Filistinliler'in acılarını tasvir ediyorlar, paylaşıyorlar.

Önce Filistinli bir babanın yüreğini okuyoruz Ülkü Özel Akgündüz'ün öyküsünden: "Yeryüzünde 16 acılı yıldı yaşadığı ve gözyaşıyla yıkanan kadınlardı annem, teyzem, ablam, komşum dediği... Ertesi gün akşam henüz yoktu Andelip, eve dönmemişti; ama bir daha hiç dönmeyeceğini babası, annesi ve dokuz kardeşi radyodan öğrenmişlerdi. Soranlara şöyle dedi babası: "Bilseydim gitmesini istemezdim, baba yüreğim buna izin vermezdi; ama Filistinli bir baba olarak gurur duyuyorum kızımla." (s. 17)

Kapitalist toplumların Batı dışı toplumları sömürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Özde aynı fakat şekli değiştiği için tanımakta zorlandığımız emperyalizmin kıskacındayız. Alev Erkilet Başer, makalesinde, İsrail'i desteklemeyen bir firma bulup da günlük en temel bir ihtiyacını karşılayamamasından kalkarak emperyalizm kavramının ABCsini paylaşıyor bizimle. "Askeri gücün ekonomik dayanağına" (s. 42) dikkat çekerken "topçuların ateşine farkında olmaksızın biz de katkıda bulunuyoruz olmayalım?" (s. 42) diyerek bir eleştiriye davet ediyor bizleri.

Farklı yazarlardan aynı konunun değişik yönlerini görüyoruz. Halime Kökçe "İsrail Devleti zihinlerde bir proje halini aldığından beri Ortadoğu'da yaşanan Filistin sorunu değil, İsrail sorunu" (s. 93) olduğunun altını çiziyor. Fatma Kutluoğlu ise "Burada sorun ne İsrail'den, ne Amerika'dan, ne de emperyalistlerden kaynaklanmaktadır. Asıl sorun bünyemizde taşıdığımız bireysel ve toplumsal hastalıklardan kaynaklanmaktadır, ki biz bu hastalıkları uzun zamandan beri rüşd ve reşadını yitiren atalarımızdan miras aldık" (s. 103) derken sorunun başka bir boyutuna dikkatimizi çekiyor.

Kitaptaki bazı yazılarda da, Filistin meselesinden kalkarak ümmetin temel sorunlarının da gündeme getirildiğine şahit oluyoruz. Kahire'den yazarı Hülya Alper, Mısır halkının canlı protestoları karşısında, "sizin probleme katılışınız cılız kalıyor ve utanç duyuyorsunuz kendinizden zaman zaman" (s. 26) ve "Müslümanların bireysel zincirlerden kurtulup toplumsal şuura erememiş olması her konuda olduğu gibi burada da yolu tıkayan dev bir engel olarak duruyor aslında" (s. 27) ifadeleri ile ümmet olamama problemine dikkat çekiyor. "İslam toplumlarının kendi sınırları dışına çıkıp konulara evrensel düzlemde bakmaya ne kadar çok ihtiyacı olduğu"nu (s. 28) belirtiyor.

Viyana'dan yazan Melek Paşalı da Avrupa'daki anti-semitist duruma düşme korkusundan bahsediyor ve müslümanların da bu korkuyu yaşadıklarını aktarıyor. "Müslümanın durduğu yerden görünen yahudilikle, bir Avrupalı'nın durduğu yerden görünen yahudiliğin ne benzerliği olabilir ki, aynı şeye bakıyor olmaktan başka... Bu konuma geçememiş Avusturyalı müslümanların bir kısmı internet üzerinden kendilerine ulaşan katledilmiş Filistinli çocukların fotoğraflarını anti-semitik bir tabir ve ajitasyon olarak yorumlayıp bu tür haber ve fotoğrafların kendilerine gönderilmemesini isteyebiliyorlar." (s. 121)

Ve Melek Paşalı'nın müslüman yüreklerdeki mesafe/uzaklık ölçüsü olarak İmana yüklediği anlam: "İslamsız tarih ve coğrafya bilincinden koparak İslamca anlamlanmış tarihe ve coğrafyaya dahil olma gerekliliği... Sadece bu bilinç Kudüs'ü "uzak", Viyana'yı "yakın" olmaktan çıkarabilir" (s. 120)

Makalelerde ortak olarak ele alınıp işlenen konulardan birisi de feda eylemleri. Nuray Yıldız "Dünya, masum ve haklı olmanın, ama çaresizliğin sesini ancak İSTİŞHAD ile duyuyor. Filistinli kadın çocuklarını ölüme suna suna nesline hayat buldururken ulaşılmaz oluyor" (s. 157) ifadeleriyle konuyu gözler önüne sererken Hülya Şekerci de Siyonistlerin korkuya kapıldığı eylemler için "Dünyanın en gelişmiş teknolojik silahlarını elinde bulunduran İsrail'e karşı, vatanlarını terk etmeyen ve canlarını bu kutsal topraklar için feda eden Filistinlilerin meşru müdafa için yaptıkları eylemler oturulan rahat koltuklarda ne de rahat eleştiriliyor!" (s. 130) diyor ve bu eylemlere karşı çıkanlara, Filistinliler'! terörist olarak suçlayanlara, eylemlerin haramlığı konusunda yorum yapanlara soruyor; "Feda eyleminden başka Filistinliler için ne öneriliyor?" (s. 131) diyor.

Medyanın duvarlarını, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu'nun "Global dünyada homojen mahalleler içinde yaşıyoruz. Mahallemizin duvarları okuduğumuz gazetenin, seyrettiğimiz tv kanalının harçlarıyla örülü. Ufkumuz okuduğumuz köşe yazarlarının gösterdiği mesafe kadar. Mahalle dışında olup biten hiçbir şey umurumuzda değil" (s. 33) tespitini okurken. Alev Erkilet Başer'in satırlarından Coca Cola reklamlarıyla futbol üzerinden "Ulusal heyecanları, dinsel ve geleneksel duyarlılıkları sonuna kadar kullanan bu "yerlici", "yerelci" slogan ve görüntüler" (s. 39) ile kuşatılmışlığımızı ve kandırılmışlığımızı okuyoruz.

Pek çok duygusal bölüm de yer alıyor yazılarda. Doğal olarak duygu yüklü, dua yüklü ve kendinden başlayarak birşeyler değiştirmeye kararlı satırlar:

"Ve biz, onların acılarını yüreğimizin derinliklerinde duyabilmek için, buza dönmüş vicdanlarımızı, Filistinli çocuğun gözünden akan sıcak ve tuzlu gözyaşları ile erittiğimizde.,. İşte ancak o zaman Filistinli çocuklar da şükür şiirlerini sevinç gözyaşlarıyla okuyabilecekler..." (s. 151) diye biten Hasibe Turan'ın yazısının içeriğindeki duygu ile birlikte aynı zamanda da kararlılık, bir ahiti tekrarlama ve zulmün karşısında durmaya yemin var, Neşe Kutlutaş'ın yazısında: 'Toprağa koyduğu herbir bedende yüreği de toprağa dönen bir ana kadar kararlı; çocuğunu toprağa verdiği zamanı kalbinde dondururken, 'Allah'ı (c) şahit tutarım ki!' diye haykıran ve dehr'e yemin eden bir ana kadar güçlü; yavrusu zorla çığlık çığlığa elinden koparılıp alınan bir ana kadar öfkeliyim." (s. 105)

"Yanmış çocuk bedenlerine, gözü açık giden babaların kapanmayan gözlerine bakın. Ocağı söndürülmüş virane evlere bakın... Kalbine kar düşen, babasını, kardeşini, sevdiğini toprağa veren nur yüzlü genç kızların gözlerinin ta içine bakın. Kocasına faşistler tarafından işkence edilen o vakur kadınların yüzlerine, oğlunu eliyle şehadete yollayan o muhteşem anaların yüzlerine bakın.

Bir kez değil bin kez bakın o yüzlere. Ve yüreğinize kazıyın her bir kare zulmü." (s. 106)

"Gittikleri yollar yolumuz, Allah'a (c) açılan elleri zulmü parçalayan ellerimiz olsun bizim de... Ve lanet olsun yavruları analarından ayıran gözü dönmüş katillere. 'Barış' adına vahşet yapanlara lanet olsun." (s. 106-107)

Kitabın beton ve demir yığınlarına dönmüş bir ülkede baskı ve zulüm altında yaşayan insanların acılarının daha çok tazeyken yayınlanması bir hassasiyeti, bir duyarlılığı gösteriyor. Her bir yazarın da konuyu başka bir açıdan irdelemesiyle çıkıyor okuyucu karşısına kitap.

Belki başka yazarlara da yer verilebilirdi. Fakat sunuş yazısında da belirtildiği gibi yazamayacaklarını söyleyenler olduğu gibi, kendisine vaktinde ulaşılamayanlar da olmuş. Yazılar, yazarların soyadları ölçüt alınarak alfabetik sıraya göre yer almış eserde. Bir tek istisnayla; Alev Alatlı'nın makalesi yayınevinin verdiği bir öncelikle ilk sırayı almış.

Duyarlılıklarımızı diri tutma, paylaşımlarımızı artırma adına başarılı bir eser. Yayınevini ve katkıda bulunan bütün emek sahiplerini tebrik ederiz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR