1. YAZARLAR

  2. Adnan Adıgüzel

  3. İsrailoğulları

İsrailoğulları

Aralık 1993A+A-

Giriş

Kur'an-ı Kerim, daha ilk inmeye başlayan ayetlerinden itibaren Hz. Muhammed (s)'in getirdiği risaletle öncekiler arasında bağlantılar kurar; İslam'ı tarihi risalet zincirinin bir halkası olarak takdim eder. İlk surelerden biri olan Müddessir suresinde daha önce kitap verilenlerle mü'minleri aynı kategoride ele alırken,1 Müzemmil suresinde Fir'avn ile müşrikler, Musa ile Hz. Muhammed arasındaki paralellik belirtilir.2 Yine ilk surelerden A'la suresinde Kur'an-ı Kerim ile önceki ilahi kitaplar arasındaki aynılık vurgulanır.3

Kur'an-ı Kerim'in Hz. Muhammed (s)'den önceki peygamberleri ve onların (kavimleriyle olan) mücadeleleriyle ilgili atıfları Mekke dönemi boyunca artarak devam eder. Hz. Peygamber ve müslümanların, karşılaştıkları zorluklar ve sıkıntılar karşısında sabırla, yılmadan yollarına devam etmeleri, daha önce yaşamış olan müslümanların mücadele metod ve prensiplerinden yararlanmaları için4, sürekli kıssalar anlatılır. Yaklaşık on üç yıl süren Peygamber'imizin Mekke döneminde nazil olan ayetlerin büyük bir kısmını önceki peygamberlerin kıssaları oluşturur, isimlerini peygamberlerden alan (Yunus, Hud, Yusuf, İbrahim, Lokman, Nuh gibi) sureler ve içlerinde sürekli geçmiş peygamberlerin kıssaları anlatılan (A'raf, Meryem, Tana, Enbiya, Şuara, Nemi, Kasas,...vb) sureler Mekki surelerdir. Bakara ve Al-i İmran sureleri hariç içinde geçmiş peygamberlerin kıssalarının anlatılması o surenin Mekki olduğunu gösteren bir özellik olarak kabul edilmiştir. Bu anlatımlarla Kur'an-ı Kerim Hz. Muhammed (s)'e tabi olan müslümanları Önceki müslümanlarla aynı kaynaktan beslenen ve aynı mücadele İçinde yer alan tek bir ümmet olarak ortaya koyar.5

Biz bu yazımızda K. Kerim'in en çok anlattığı ve genellikle olumsuzluklarıyla meşhur olan İsrailoğulları üzerinde duracağız. İsrail, K. Kerim'de şahıs ismi olarak iki kez kullanılmıştır.6 Tevrat'ın Tekvin bölümündeki bir anlatıma göre, Yakup peygambere Allah'la güreşmesinden dolayı, (Allah ile uğraşan anlamında) Allah tarafından ona İsrail adı verilmiştir.7 Yakup, İbrahim peygamberin torunudur. Kur'an-ı Kerim İsrailoğulları'nın Fir'avn baskısı altındaki yaşayışları, ondan kurtulmaları ve daha sonra Hz. Musa ile geçen ve daha çok olumsuzluklarla dolu olan yaşayışları üzerinde durur. Hicret'ten sonra nazil olan Bakara, Al-i İmran, Nisa, Maide ve Tevbe surelerinde ise onların tarihteki olumsuz tavırları, o günkü, Rasulullah ve müslümanlara karşı takındıkları tavırlarıyla paralellikler kurularak anlatılır.

Yakup (İsrail) peygamberin oğullarından Yusuf'un Mısır'da söz sahibi olup, babası ve kardeşlerini Mısır'a yerleştirmesinden sonra İsrailoğulları Mısır'da hakim duruma gelmişlerdir. Ancak zamanla adaleti ihlal etmeleri, Fir'avnların yeniden işbaşına geçmele­riyle sonuçlanmış ve İsrailoğulları Mısır'da efendi durumundan köle durumuna düşmüşlerdir.

Allah, İsrailoğulları'na tarih boyunca birçok rasuller göndererek onları yalnız Allah'a kulluk etmeye, ataları İbrahim'in Hanif yoluna döndürmeye çalışmıştır. Fakat İsrailoğullarının peygamberleriyle aralan genellikle kötü gitmiş, peygamberlerini yalanlamaktan, yalnız bırakmaktan ve hatta öldürmekten geri durmamışlardır. Kur'an'ın anlatımıyla "onlara ne zaman bir peygamber hoşlarına gitmeyen bir şey gelirse büyüklük taslamışlar, kimini yalanlamışlar, kimini de öldürmüşlerdir"8

İsrailoğulları, son peygamber Hz. Muhammed'in rasul olarak gönderildiği günlerde de aynı minval üzere yaşamaya devam ediyorlardı. Onlardan pek azı hariç adları devamlı fesad, isyan ve azgınlıkla beraber anılmıştır. Biz burada Kur'an-ı Kerim'deki ayetler ışığında İsrailoğulları ve Hz. Musa'nın konumunu özet olarak anlatmaya çalışacağız.

Fir'avn ve İsrailoğulları

Fir'avn'a kulluk etmekte olan İsrailoğulları Fir'avn tarafından fırkalara ayrılıyor, oğulları öldürülüyor kadınları utanç içinde bırakılıyordu.10 Allah mustazaf durumda olan bu kavme lütfetmek, onları önderler yapmak, Fir'avn mülküne mirasçı kılmak üzere içlerinden biri olan Hz. Musa'yı yoldan çıkmış, azgın, zalim Fir'avn ve adamlarına elçi olarak gönderdi.11

Allah Hz. Musa'ya kardeşi Harun'u da yardımcı olarak verdi ve Mısır'a, Fir'avn'a ve köleleştirilmiş halkına tebliğini sunmak üzere gönderdi.12 Fir'avn'ın bütün azgınlığına rağmen yumuşak sözlerle hitabına başlayan Hz. Musa, Fir'avn'dan İsrailoğulları'nı serbest bırakmasını istedi.13 Musa onlara apaçık ayetlerle geldiği halde Fir'avn yalanladı ve ilk atalarından böyle bir şey işitmediğini, Musa'nın kendilerinin 'örnek (el-müsl) dinlerini' değiştirmek için gelmiş bir sihirbaz olduğunu ve yeryüzünde fesad çıkarmaya çalıştığını söyledi.14 Yine Musa ve Harun'un davetine karşılık Fir'avn onları nankörlükle suçladı, tehdit ve alaylarından sonra onları ülkesinin en iyi sihirbazlarıyla yarıştırdı.15

Musa (a) bir taraftan Fir'avn ve ileri gelen adamlarıyla mücadele ederken, diğer taraftan da İsrailoğulları'nı eğitmeye, onları Fir'avn ile olan mücadeleleri için hazırlamaya çalışıyor, yalnız Allah'a dayanmalarını istiyordu.16 Hz. Musa'nın sabır tavsiyelerine karşı İsrailoğulları yeterli mücadeleyi vermeden hemen kurtarılmaları gerektiğini düşünüyorlar, 'inandık' diyerek Musa peygamberin yanında olduklarını söylemelerinin kurtuluşları için yeterli olduğunu sanıyorlar, 'Sen bize gelmeden önce de zulme uğruyorduk, sen geldikten sonra da' diyorlardı.17

Fir'avn'ın zulmünden korkan' İsrailoğulları'ndan ancak küçük bir grup Musa peygambere inandı.18 Zaten Fir'avn da onları pek adam yerine koymuyordu.19 Ama yine de onlar kendilerini doğru yola iletmeyen, kendilerini küçümseyen Fir'avn'ın emrine uymuşlardı. Fir'avn'ın gözünde onlar bir hiçti, kendisi ise Mısır'ın tek hakimi,20 yeryüzünde büyük bir yere sahip,21 insanları korkutacak, sindirecek gücü olan,22 bundan dolayı da tuğyan etmekten geri durmayan23 biriydi. Tüm bu özellikleriyle Fir'avn onları doğru yola götüremezdi ve de götürmedi, sapıklığa itti.24 Fakat Fir'avn bunu yaparken dünyadaki tüm sapık azgınların yaptığı gibi doğruluk adına yapıyordu. Bir konuşmasında şöyle diyordu: 'Ben size ancak doğru gördüğüm yolu gösteriyorum ve sizi ancak doğru yola (sebilü'r-reşad) götürüyorum.25 Onun yaptığı zorbalık, zulüm, azgınlık ve tuğyan, halkının yüce menfaatleri için gerekliydi, kendisi son derece iyi niyetli olduğu halde Musa (a) ve yanındakiler bunu anlamıyorlardı. O, Musa (a)'ın davetine anlam veremiyor ve 'Ey Musa sanıyorum ki sen büyülenmişsin' diyordu. Fir'avn'ın bu sözüne Musa (a)'ın karşılığı gayet açık ve çıldırtıcıydı: 'Ey Fir'avn ben de seni mahvolmuş olarak görüyorum'.26 Fir'avn, Hz. Musa'nın kendisine karşı bu kadar rahat konuşması karşısında bir gün sinir krizi içinde 'Bırakın beni şu Musa'yı öldüreyim de o gitsin Rabbini çağırsın da kurtulsun'27 diye bağırmıştı. Ama onu öldürmek hesaplarına gelmediği için öldürmediler. Allah'ın hesabı ise herkesin hesabını kuşatacak kadar güçlü ve kapsamlıydı. Onların hesapları ise çok zayıf ve basitti.28

Hz. Musa yıllarca süren çalışmalarıyla İsrailoğulları içinde sabreden (direnen) bir topluluk oluşturmaya muvaffak oldu29. Ve beklenen an geldi. Allah'ın "kullarımı geceleyin yürüt, Fir'avn'ın yetişmesinden korkma!"30 emriyle Hz. Musa kavmini Mısır'dan çıkarttı. Artık Fir'avn için de beklenen son gelmişti. Telaşla onlara yetişip hepsini bir güzel "temizleme" hesabını yapmışken buna bir kerte kala kendisini sular içinde boğulurken buluverdi. Daha dün havasından yanına varılamayan, yeryüzünün en büyük tağutu, kendisini halkının tek ilahı gören, yeryüzünde büyüklük taslayan, hiç ölmeyeceklerini sanan ve kendilerinin 'ihtiyatlı' bir güç olduklarını söyleyerek emin bir şekilde zulümlerine devam eden Fir'avn, şimdi boğuluyor ve daha önce hiç değer vermediği Musa ve Harun'un Rabbine iman ettiğini, O'ndan başka ilah olmadığını ve artık O'na teslim olduğunu söylüyordu.31

Allah onu ve askerlerini ateşe çağıran önderler olarak yakaladı, denizde boğdu ve kıyamete kadar da adlarının lanetle anılmasını sağladı. Kıyamet günüyse onlar çirkinleştirilmiş/kovulmuş (makbuhin) kimselerden olacaklardır. (28/39-42)

Ve mustazaf kavmi de içini bereketlerle donattığımız yerin doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrailoğulları'na verdiği söz sabretmelerine karşılık olarak tam yerine geldi. Fir'avn ve kavminin yapageldiği şeyleri ve yükseltmekte oldukları sarayları da yıktık. (7/137)

Fir'avn'dan Kurtulduktan Sonra İsrailoğulları

İsrailoğulları Fir'avn'dan kurtulup Sina'ya geçtikten sonra Hz. Musa kavmini Hz. Harun'a bırakarak Tur dağına gitti. Çünkü daha önce Allah Teala ile kırk gece için sözleşmişti.32 Bu buluşmada Allah ona "Kitabı ve Furkan"ı verdi.33 Ancak İsrailoğulları onun gelmesine kadar sabredemediler ve Hz. Harun'un tüm uyarılarına rağmen Samiri'nin önderliğinde bir buzağı heykeli yaparak ona tapmaya başladılar. Samiri bütün putperestler gibi çok samimi bir havada konuşuyor bu yaptığını gayet iyi niyetle yaptığını söylüyordu. O yaptığı bu işe Hz. Musa'yı da alet etmekteydi. "Bu sizin de Musa'nın da ilahıdır. Ama Musa unuttu Tur dağında dolaşıyor" diyerek Musa'nın kavminin buzağıya tapınmasını sağlamıştı. Hz. Musa Tur Dağı'ndan döndüğünde Harun'la ve Samiri'yle konuştu, Samiri'yi lanetleyerek yaptıkları buzağı heykelini yakıp, ufalayıp denize fırlattı. Sonra da kavmine öğüt vererek şöyle seslendi:

İlahınız kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır. O'nun bilgisi her şeyi kuşatmıştır. (20/80-98)

Ey kavmim sizler buzağıya tapmakla kendinize zulmettiniz, Allah'a tevbe edin, nefsinizdeki kötülükleri temizleyin. Bu Allah katında sizin için daha iyidir. Eğer böyle yaparsanız o da sizin tevbenizi kabul eder. Çünkü o çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir. (2/54)

Öfkesi yatışınca Hz. Musa, içinde Rablerinden korkanlar için yol gösterme ve rahmet olan levhaları aldı ve kavmine tebliğ etti. Onları temizlemeye, Allah'a iyi kullar olarak her türlü geçici, gerçek gücü olmayan, Allah tarafından yaratılmış şeylere kulluktan kurtarmaya çalıştı. Allah onları çeşitli rızıklarla besledi ve onlara tertemiz sular vererek ikramda bulundu. Onları buluttan gölgelerle gölgelendirdi.34 Fakat onlar bunu az bularak Hz. Musa'dan kendilerine daha başka sebze ve meyvelerden vermesi için Allah'a dua etmesini istediler. Allah da onlara istediklerinin yerine gelmesi için yakınlarındaki bir şehre karşı hareket etmeye çağırınca onlar hemen yan çizdiler. Ve sonuçta zillet ve meskenet (yoksulluk) damgasını hakkettiler, Allah'ın gazabına uğradılar.35

Hz. Musa İsrailoğulları'ın Fir'avn'dan kurtarmıştı ama onları başıboşluklarından, vurdumduymazlıklarından ve Allah'ın emirlerine karşı hareketsizliklerinden kurtaramıyordu. Hz. Musa onları ne zaman bir emrin yerine getirilmesi için çağırsa yüz çeviriyorlar, o işi yerine getirmemek için ellerinden gelen her çareye başvuruyorlardı. Hz. Musa bir keresinde bir buzağı kesmeleri konusundaki Allah'ın emrini onlara bildirmişti. Onlar hemen kesmemek için onun nasıl bir buzağı olduğunu, rengini, yaşım vb. sormaya başlamışlar en sonunda soracak bir şey bulamayınca kesmişlerdi, ama az kalsın kesmeyeceklerdi.36 Onlar peygamberlerinin kendilerine olan emirlerine karşı küstahça "işittik/anladık, isyan ediyoruz" diyerek meydan okuyorlardı.37 Bir defasında da Musa (a) onlara Allah'ın kendilerine olan nimetlerini hatırlatıp, Allah için kendilerine va'dedilen toprakları ele geçirmeğe davet edince onlar her zaman olduğu gibi yine yan çizmişler ve "sen ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturuyoruz" demişlerdi.38

İşte İsrailoğulları kendilerine her türlü zulmü yapan, onları köleleştiren Fir'avn'dan kurtaran Hz. Musa'ya karşı istikrarlı bir şekilde lakayt ve küstahça davranışlarını sürdürüyorlar, pek azı hariç itaate yanaşmıyorlardı. Hz. Musa'nın sağlığında böyle olan bu millet ondan sonra da aynı huylarını sürdürmüştür. Onların bu halini Kur'an-ı Kerim, çeşitli ifadelerle anlatmaktadır. Mesela şu ayetlerin onların genel karakterinin anlaşılması için yeterli bilgiyi vereceği kanaatindeyim:

- Onların pek azı hariç haindirler. (5/13)

- Onlar sözlerinden dönerler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler ve uyarıldıkları şeyden pay (öğüt) almayı unuturlar. (5/13)

- Onlar fasık bir topluluktur. (5/26)

- Onlar kibirlerinden dolayı kendilerine yasaklanan şeylerden vazgeçmezler. (7/166)

- Onlar Allah'ın ayetlerini inkar ederler, peygamberleri kendilerine hoşlanmadıkları bir şey getirince büyüklük taslayarak reddederler, peygamberlerini yalanlarlar/öldürürler. (2/61,87; 5/70)

- Yaptıkları kötülüklerden dönmezler, ısrarla devam ederler. (5/79)

İsrailoğulları genel olarak bu olumsuz özelliklerine rağmen içlerinden sabredip takvaya sarılanlar çıkabiliyor ve Allah da onlardan yol gösterici önderler çıkararak onları kurtarıyordu.39 Yine Musa'dan sonra İsrailoğulları'na lider olarak seçilen Talut'a takva ile sabrederek uyanlar çıkmış ve Allah o çok küçük topluluğu düşmanlarına karşı galip getirmişti.40 Çünkü Allah sabredenlerle (direnenlerle ) beraberdir. Sabreden topluluk az da olsa Allah'ın izniyle çok topluluğa galip gelecektir.41

Hz. İsa (a), tüm kötü vasıfları içine iyice sindirmiş, İncil'in tabiriyle "İsrail evinin kaybolmuş koyunlarına 42 tebliğe başlayınca onlar ona karşı tuzaklar kurmaya, iftira ve yalanlama kampanyasına başlamışlardı. Onun sihirbaz olduğunu iddia ediyorlardı.43 Oysa Hz. İsa onlara örnek alacakları bir lider olarak gönderilmiş, çeşitli mucizelerle desteklenmiş, kendilerine daha önce haram kılman bazı şeyleri Allah'ın izniyle helal kılarak onların yükünü hafifletmek için gelmiş olmasına rağmen İsrailoğulları ona tuzak kurmaktan geri durmamışlardı.44 Çünkü onların örneğe, lidere ihtiyaçları yoktu ve kendi kendilerine yeteceklerine inanmaktaydılar ve diledikleri gibi yaşayacaklardı. Sonuçta bu çabalarıyla Hz. İsa'yı öldürdüklerine inanarak ondan kurtulmuş olmanın övüncüyle yollarına devam etmişlerdi.45 Ve onların bu konudaki tavırları ayetlerde şöyle anlatılır:

İsrailoğulları'ndan inkar edenlere Davut ve Meryemoğlu İsa diliyle lanet edilmiştir. Bu onların isyan ve saldırganlıklarından dolayıdır. Onlar yaptıkları kötülüklerden vazgeçmiyorlardı. Yaptıkları ne kötüydü. Ve onlardan çoğunun kafirlerle dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için yapıp gönderdiği ne kadar kötüdür. Allah onlara gazab etmiştir ve azabta ebedi kalacaklardır. (5/78-80)

Hz. Muhammed(s) ve İsrailoğulları

Hicretten önce Hz. Muhammed (s) İsrailoğulları'yla çok fazla bir ilişkiye girmemiştir. Mekke'de daha çok yabancı unsur olarak Hıristiyanlar bulunmakta iken Yahudiler'in asıl yoğun olarak bulundukları yerler Medine ve Hayber'di. Kur'an-i Kerim'deki bazı ifadelerden Mekkelilerin İsrailoğullarıyla ilişkileri olduğunu anlamaktayız. Mesela, Mekkeli müşriklerin inkarına karşılık Şuara Suresi'neki bir ayet İsrailoğulları alimlerinin Kur'an'ın doğruluğuna şahitliklerini delil olarak gösterir.46 Yine benzer bir ifade de Ahkaf suresinde yer almıştır:

De ki, eğer bu Kur'an Allah katından ise ve siz de ona inanmamışsanız, İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini görüp inandığı halde, siz inanmaya tenezzül etmemişseniz (durumunuz ne olur) ?!... (46/10)

Bu ayetler dışında gene] olarak Ehl-i Kitap ifadesiyle Yahudi ve Hıristiyanları birlikte ifade eden birçok Mekki ayet vardır. Bu ayetleri incelediğimizde Mekke'deki Ehl-i Kitab'ın Kur'an'a ve Hz. Peygambere karşı olumlu bir tavır içinde olduklarını söyleyebiliriz.47

Şu ayetleri bu konuda örnek olarak verebiliriz:

- Bundan önce kendilerine kitap verdiklerimiz O'na (Kur'an'a) inanırlar. Onlara (Kur'an) okunduğu zaman: O'na inandık, O, Rabbimiz'den bir gerçektir... Zaten biz önce de müslümanlardık derler. (28/52, 53)

- Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilene sevinirler. (13/36)

- De ki: Siz ister O'na inanın, ister inanmayın, daha önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğu zonan onlar derhal çeneleri üzerine secdeye kapanırlar: "Rabbimizin şanı yücedir, gerçekten Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilmiştir" derler. (17/107)

- Onlar ki Tevrat ve İncil'de yazdı buldukları O Rasul'e, o ümmi peygambere uyarlar. (7/157)

Hicretten itibaren İsrailoğulları'nın bu olumlu tavrı yerini yavaş yavaş yalanlamaya, ilgisizliğe bazen da asılsız iddialarla iftiralara varan bir seyir takip etmiştir. Hatta onlarla mücadelenin, Hicret'ten önce Medine'de müslümanlar belli bir taban oluşturmaya başladığı günlerde başladığını söyleyebiliriz. Mekki dönemin son suresi sayılabilecek olan Ankebut süresindeki şu ayet bunu çağrıştırmaktadır:

İçlerinden zulmedenler hariç Kitap Ehliyle en güzel tarzda mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de inandık. İlahımız ve İlahınız birdir ve biz O'na teslim olanlardanız. (29/46)

Bu mücadele özellikle Hicretin ilk yılında sıcak bir çatışmaya dönüşmedi. Ancak Müslümanların gittikçe güçlenmesi Medine'de İslam'dan önce önemli bir güç olan Yahudileri rahatsız etmeye başladı ve onlar da bu rahatsızlıklarını çeşitli şekillerde ifadeye başladılar, İlk sıcak çatışma Medine'deki üç Yahudi kabilesinden biri olan Benu Kaynuka ile yaşandı. Hicri birinci yılın sonlarına doğru önce kendilerini İslam'a davet eden Hz. Peygamberi tehdit eden Benu Kaynuka yahudileri, arkasından da kendilerine ait bir kuyumcu dükkanında bir müslüman kadına saldırıda bulundular ve kadına yardım etmeye gelen bir müslümanı da şehid ettiler. Ve bu olaylardan sonra müslümanlar, Benu Kaynuka yahudileri ile savaştılar ve sonuçta Medine'den topluca sürüldüler. Diğer bir yahudi kabilesi olan Benu Nadir ise Bedir savaşında Müslümanlar'ın galibiyetinden son derece rahatsız olmuşlar ve rahatsızlıklarını onlardan biri olan şair Ka'b b. Eşrefin Mekke'li müşrikleri müslümanlar aleyhine kışkırtması ve müslümanlar tarafından cezalandırılması, Medine Sözleşmesi'ndeki yükümlülüklerini yerine getirmeye yanaşmamaları ve kendileriyle görüşmek üzere mahallelerine gelen Hz. Muhammed'e suikast girişimleri müslümanlarla Benu Nadir yahudilerini savaş noktasına gelirdi. Sonuçta Müslüman olanlar Medine'de kaldı diğerleri sürüldü.

Üçüncü yahudi kabilesi Benu Kurayza ise müslümanların en hassas günlerini yaşadıkları Hendek savaşında sözleşmelerini bozarak Mekke'li müşriklerle işbirliğine girdiler. Ve Hendek savaşından hemen sonra da kuşatılarak teslim olmaya zorlandılar. Ve Tevrat'ın hükümlerine göre yargılanarak öldürüldüler. Böylece Hicretin beşinci yılından itibaren Medine yahudilerden tamamen temizlenmiş oldu. Hicri 7. yılda Hayber'in fethiyle Arabistan Yarımadası yahudilerden temizlendi.48

Müslümanların Medine'ye hicreti ve orayı merkez edinmelerinden sonra müslümanlar ile İsrailoğulları (yahudiler) aynı bölgede yaşamaya başladılar. Yahudilerin İslam'a karşı tavırlarına paralel olarak Kur'an'ın onlar hakkındaki anlatımları da sertleşmiştir. Mekki surelerde daha çok onların Fir'avn ile olan ilişkileri ve ondan kurtulduktan sonra Hz. Musa ile birlikte geçirdikleri günler anlatılır, bu anlatımlar içinde de onların acelecilikleri, Hz. Musa'ya karşı olan olumsuz tavırları ve buzağıya tapmaları gibi olumsuzlukları A'raf, Taha, Şuara ve Kasas gibi Mekki surelerde dile getirilmekle birlikte o gün yaşamakta olan İsrailoğulları'yla bağlantılar kurularak yapılan anlatımlar, Medine'de inzal olan Bakara, Al-i İmran, Nisa ve Maide gibi surelerde de yer almıştır.

Hz. Muhammed Hicretten sonra onların müslüman olmaları için sürekli çalışmış, mahallelerine giderek onlara tebliğde bulunmuştur. İçlerinden bir kısmı müslüman olmakla birlikte çoğu İslam'a girmeye yanaşmamıştır. Özellikle Medine döneminin ilk suresi kabul edilen Bakara suresinde İsrailoğulları'nın geçmişteki olumsuz tavırlarına devam ettikleri vurgulanmıştır. Bu anlatımlarda onlar atalarının karakterinden ayrılarak İslam'a samimiyetle bağlanmaya çağrılmışlardır. Daha önceden bir peygamberin gelmesini bekleyip durdukları hatırlatılarak gönderilen peygambere uymaları istenmiştir.49 Ancak onlardan çoğu "atalarının yoluna" uymakta ısrar etmişlerdir50 Bir kısmı da münafıklık ederek İnananlara rastlayınca inandık demişler,51 kendi yorumlarını (elleriyle yazdıklarını) Allah'tan gelen vahiy gibi sunarak gerçek vahye engeller çıkarmaya çalışmışlardır.52 "Kalplerimiz perdelidir" diyerek inkarlarına alayla karışık bahaneler uydurmuşlar.53 Allah'tan gelen vahyi sırf kıskançlıklarından/çekememezliklerinden dolayı inkar etmişlerdir.54 Çünkü onlara göre vahye layık olan sadece kendileridir. Yine onlar ahitleştiklerinde ahitlerinden dönmüşler,55 kendilerinden olmayanlara karşı sorumlulukları olmadığı iddiasıyla insanları aldatmaktan geri durmamışlardır.56

Onların içinde tek bildikleri kuruntuları olan ummiler vardır.57 Onlar kuruntu ve zanlarıyla hareket ederler. Hayata bağlılıkları müşriklerden bile daha şiddetlidir, her biri ister ki bin yıl yaşasın58 Bununla birlikte ahireti de kimseye bırakmazlar. Sayılı birkaç gün azablarını/cezalarını çektikten sonra doğru cennete gönderileceklerine inanırlar.59 Çünkü kendileri Allah'ın dostları ve sevgilileridir.60 Yine onlar kendilerinden daha önce söz alındığı halde birbirlerine karşı düşmanlıktan geri durmazlar ve işi birbirlerini öldürmeye

kadar vardırırlar.61 Onların yarışı tamamen küfürde yarıştır. Yalana ve "Rasul'e uymayan bir topluluğa" kulak verirler, peygamber hoşunuza giden bir şey söylerse kabul edin, yoksa reddedin derler.62 El hasılı kelam onlar insanları Allah'ın yolundan çevirmeye çalışan bir tarihin mirasçıları ve miraslarına sıkı sıkı sarılan bir topluluktur63 ve onlar göz göre göre Allah'ın ayetlerini inkar edenlerdir.64

SONUÇ

Bugün İslam toplumu dediğimiz toplumumuz, İsrailoğulları'nın olumsuzluklarla dolu tarihinin/geleneklerinin mirasçısı görünümünü arz etmektedir. Mesela, Kur'an-ı Kerim'in onlara yönelttiği "Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?"65 sorusunun muhatabı olan sayılamayacak kadar insanımız vardır. Yine Tevrat kendilerine yükletildiği halde onun emirlerini yerine getirmeyenlerin durumunu kitap yüklü eşeklere benzeten Kur'an'ı66 okurken ister istemez Kur'an'a inandığını söyleyen ve onu kabul ettiğini, hatta öğrendiğini sandığı halde ummiler gibi hareket eden nice insanımızın varlığını görerek Allah Teala'nın çevremizdeki insanlardan binlercesine Kur'an'ı yüklenen eşekler olarak baktığını düşünmeden edemiyoruz. Meryem suresinde de Allah Teala bazı peygamberlerin kıssalarını kısa kısa anlattıktan sonra, onlardan sonra yerlerine namazı (as-salate) zay'i eden, şehvetlerine uyan azgınların cezasına uğrayacak olan bir neslin67 geçtiğini söylediğini görünce çevremizdeki Müslümanlığı kimseye bırakmayan fakat müslümanların taşıması gereken hemen hiçbir özelliği kendilerinde göremediğimiz yığınla insanı gözümüzün önünden geçirmeden edemiyoruz... Ve Kur'an okurken devamlı karşılaştığımız birçok ayetin gereklerinin kendisini müslüman olarak gören bu toplumda görememenin sıkıntısını tüm insanlar yaşamaktadır. Çünkü bizim toplumumuz Kur'an'ın deyimiyle "bize hayat veren"68 şeylerden çok çok uzaklarda yaşamakta, bizi canlı tutacak/hayat verecek prensiplerden tamamen kayıtsız bir hayata sürmektedir. Bütün bunlardan dolayı da yeryüzü yaşanmaz hale gelmiş her yerde zulüm egemen olmuş, İnsanları karamsarlık ve günü kurtarma telaşı sarmıştır.

Şimdi müslüman olarak sorumluluğumuz toplumumuza hayat verecek olan/ruh verecek olan vahyi yeniden onların malı/sahip oldukları ve ilkeleriyle yaşadıkları esaslar olarak onlara sunabilmektir. Biz ancak böyle yaparak kurtulabiliriz. Bu kendimizi kurtarmamız "Rabbimize karşı mazeretimizin olması" ve "belki içlerinden korunanlar çıkabilir" diye mutlaka yapmamız gereken bir görevdir.69 İnsanımızı kendilerine tağuta kulluğu öğreten, ümmetin maslahatı adı altında bu kulluğun gerekliliğini evire çevire anlatan, Allah'tan gelen vahyi kendi yorumlarıyla tanınmaz hale getiren ve bunları Allah'ın emirleri/kitaptan olan şeyler olarak takdim eden "İleri gelenlerden" kurtarmalıyız. Dinin gerçeğini anlamalı ve canlı şahidleri olmalıyız. Zaten bizim müslüman olmamızın gereği de insanlara vahyin şahitliğini yapmaktır.70 Gerçek inananlar olmamızın gereği bize verilen kitabı gereğince okumak71 ve vahye sımsıkı sarılmaktır. Kur'an, bizim şerefimiz, kendisiyle hesaba çekileceğimiz şey ve doğru yolda olmamızın belgesidir.72 İsrailoğulları'yla bizim aramızdaki en büyük fark da bize vahiy olarak gelen Allah'ın kitabına olan samimi bağlılığımız ve ona uymamak için bahaneler aramayışımız olacaktır. Bunu yapmayınca Kur'an'ın onlar için anlattığı tüm olumsuzlukları kendimiz için düşünmemiz gerekecektir. Çünkü İsrailoğulları'nı Kur'an'ın kötülemiş olmasının sebebi onların kitaba ve rasullerine karşı olan lakayt tavırlarıdır, keyfi hareketleri ve her şeyi dünyalık ucuz menfaatlerine göre hesaplayan bir mantığın temsilcileri olmalarıdır.

Notlar

1. 74/31

2. 73/15-19

3. 87/18, 19

4. 11/120; 12/111

5. 21/92

6. 3/93; 19/58

7. Tekvin, 32/28

8. 2/87; 5/70

9. 23/47; 26/22

10. 28/4

11. 28/5-32; 20/24-43

12. 20/29-36,47,48

13. 20/44. 47; 26/17

14. 20/63:28/36:40/26

15. 26/19:20/44-76; 28/36, 39

16. 10/84-87

17. 7/128, 129

18. 10/83

19. 26/54, 55

20. 43/51

21. 28/4; 29/39

22. 10/83; 26/54-56

23. 20/24-43

24. 20/79

25. 40/29

26. 17/101. 102

27. 40/26

28. 7/183; 40/25; 4/76

29. 10/85,86

30. 20/77

31. 10/90; 26/53-66; 7/134, 137

32. 2/51

33. 2/53

34. 7/160

35. 2/58, 61

36. 2/67-71

37. 2/93; 4/46

38. 5/20-26

39. 32/24

40. 2/246-251

41. 2/249

42. Matta, 10/6

43. 5/110

44. 3/49-54

45. 4/157

46. 26/197

47. Bkz. Kur'an'a Göre Hz. Muhammet'in Hayatı, İzzet Derveze. C.II. s. 287-297, Yöneliş Yay, İst. 1989

48. Daha geniş bilgi için bkz: M. Hamidullah, İslam Peygamberi C. 1. s. 587-636; İ. Derveze, a. g. e., C.lll. s. 125-137

49. 2/89

50. 2/170

51. 2/76

52. 2/79

53. 2/88

54. 2/90

55. 2/100

56. 3/75

57. 2/78

58. 2/96

59. 2/80

60. 62/6, 7; 5/18

61. 2/85

62. 5/41

63. 4/160; 2/69

64. 3/70. Burada son olarak konuyla ilgili olarak İzzet Derveze'nin Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı adıyla Türkçeye çevirileri eserinin 3. Cildindeki "Medine Döneminde Yahudiler" bölümü ne bakılmasının yararlı olacağını düşünüyorum. Derveze, bu konuya yaklaşık 50 sayfalık bir bölüm ayırarak İsrailoğullarının İslam'a karşı tavırlarını, bir takım iddialarını, düzenbazlıklarını, müdrik ve münafıklarla işbirliklerini ve onlarla olan savaşları ele almış ve onlardan inanan ve ölçülü davrananlara da değinmiştir (Cild: III, s. 85-140)

65. 2/85

66. 62/5

67. 19/59

68. 8/24

69. 7/163-165

70. 2/143:22/78

71. 2/121

72. 43/43-4

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR