İsrail’in Değişen Stratejisi
Ariel Şaron ve onun idaresindeki hükümetin Araplarla diyalog konusunda tek bildiği dilin şiddet dili olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Aynı mantığa göre, eğer Ortadoğu'ya barış gelecekse bunun tek yolunun "Arapların artık İsrail'i yenemeyeceklerine" dolayısıyla da, siyasi ve beşeri olarak daha fazla kayıp vermemek için İsrail'in koşullarını kabul etmelerinden başka bir seçenekleri olmadığına ikna edilmeleri olduğundan da…
Kurulduğu günden bu yana bölgedeki temel politikalarını "İsrail'e karşı her hangi bir tehdidin güçlenmesini önleme" stratejisi üzerine bina eden Siyonistler, geçmişte 1967 (Arap-İsrail Savaşı) ile 1981 (Osirak Nükleer Tesisleri'nin yok edilmesi) yılında denedikleri saldırganlığın güncel versiyonlarının bugün Amerikan eliyle uygulamaya geçirilmesi sayesinde yeni bir başarı elde etmiş görünüyorlar.
Bu yönüyle, Amerika'daki Yeni Muhafazakar kadrolar ile İsrail'deki Şaron tarzı saldırganlıkların arzettiği uyum, uzaktan bakanlar için gıpta edilecek bir çıkar birliği doğurmuştur. Ama bu birliğe rağmen yine de bu uyumlu çiftin çok mutlu olduğu ve halkların bu uyumun meyvelerini topladığı zannedilmemelidir. Dünyayı kana bulama konusunda birbiriyle adeta yarış eden farklı kadrolar, aradan geçen birkaç yıla rağmen, kendi halklarına da mutluluk getirmiş değil.
Bu nedenle İsrail'deki Siyonist yönetim, dünyanın gözleri önündeki haksızlıkları ört bas etmek ve Amerikan işgali ardından oluşan siyasi zemindeki meyveleri toplamak için iki önemli stratejik değişikliğe gitmiştir:
İsrail, Araplarla savaşını artık Hizbullah yada Hamas gibi dolaylı temsilciler eliyle yürütmeye niyetli olmadığını, doğrudan doğruya onların topraklarına kaydıracağını ilan etti. Ekim ayı başında Suriye'ye karşı giriştiği hava saldırısında da görüldüğü gibi, İsrail kendisine yönelik düşmanlıklarını tırmandırmaları halinde Arap ülkelerine karşı doğrudan saldırma hakkını kendinde görmeye ve bunu uygulamaktan geri durmayacağını ispatlamaya başlamıştır. Bunun karşı cephesinde yaşananlara bakıldığında da, Amerika ve İsrail ikilisinin başlattığı fiziki ve psikolojik savaşın meyvelerini vermeye başladığını ve İslami kamuoyunda öz eleştiri adı altında yeni bir döneminin başladığı söylenebilir. Çoğu ülkede kamuoyu, fazla Amerikancı gözükerek bombacıları, fazla Filistinci gözükerek de Siyonistleri (ve onların temsilcisi çıkar gruplarını) ürkütmeyecek ortak yol arayışına girmiş durumda. Bunun somut politik yansımaları ise, Filistinliler üzerindeki baskılarını arttırarak şiddetin eskisi kadar cazip bir yöntem olmadığını kısık sesli de olsa tartışmaya açmak şeklinde oldu. Çoğu kişi için artık İsrail sokaklarında patlayan intihar eylemcileri çok da sempatik değil. İsrail saldırganlık konusunda bir adım ileri atarken, onun vahşi politikalarının kurbanı olan Müslümanlarda şiddete son vermelerinin öğütlenmesi acaba bir rastlantı mı?
İsrail'deki ikinci önemli politika değişikliği ise güvenlik duvarı adı altında inşa edilen ve Filistinlileri izole ederek yıpratmayı hedefleyen duvar ile Yeşil Hat arasındaki bölgeyi Filistinlilere yasaklanması oldu. Kimileri için bu yeni gasp operasyonu İsrail söz konusu olduğu için sıradan bir gelişme olarak kabul edilse de, Filistinliler için yeni toprak kayıplarının ötesinde ciddi bir pazarlık zaafı oluşturacaktır. Artık Filistinli birinin bu bölgeye girmesi, ya ikametgahının bölgede olmasına ya da izole edilen bölgede toprağı bulunmasına bağlı hale getirildi. Bu koşulların olması halinde dahi bölgedeki İsrail askeri makamlarından izin alınması gerekecek. İlk aşamada duvar gerekçesiyle 14 bin Filistinli batı yönüne sürülerek yerinden edildi. Şaron'la önümüzdeki dönemde başlayacak barış görüşmeleri artık, Kudüs'ün statüsü yada Filistinli mültecilerin evlerine dönmesi gibi konular yerine, bu duvar inşaatının durdurulması yada duvarın yıkılması tartışmaları çerçevesinde dönecek. Bunun ise, Filistinliler için tüm pazarlıklara yeniden başlamakla eş anlamlı olduğu ortadadır.
İşgal ve saldırganlık siyasetine eklenen bu iki yeni boyut, İsrail'e umduğu sonuçları getirmeyeceği gibi, bölgede giderek tırmanan şiddeti biraz daha azdıracaktır. Amerika ve İsrail işgal rejimleri kendi gündemlerini uygulamaya devam ederken, Müslümanların kendi içlerine kapanarak sinmeye başlamaları tehlikeyi daha da büyütmektedir.
- İşgalin Kabaran Faturası
- Sunuş
- Çürüyüş Çağı
- Küresel Kuşatmaya Karşı Çok Yönlü Bir Mücadele Örnekliği
- Onların Düşlerini Kim Öldürüyor?
- Ortadoğu’nun Biçimlendiriliş Süreci: Irak, Suriye, İsrail
- Cinayet Devleti İsrail ve İsmail Ebu Şenneb’in Şehadeti
- Edward Said
- El-Aksa İntifadası: Liderlerini Yöneten Bir Halkın Direnişi
- Rusya’nın İKÖ’ye Üyelik Başvurusu
- İsrail’in Kuruluşu
- İsrail’in Kuruluşunda Su ve Göç Faktörü
- Kudüs’ün Kutsallığı ve Son Mirasçıları
- Amerika’daki Filistin Lobisi
- İsrail Başbakanları
- Irak Batağındaki Amerika ve İslami Hareketlerin Geleceği
- İstanbul’daki Eylemler, Büyük Teröre Karşı İlkesiz ve Ölçüsüz Tepkilerdir
- Filistin Özgürleşinceye Kadar İntifada Devam Edecek
- Tüm Müslümanlar ABD İşgali Altındaki Irak’a Sahip Çıkmalı
- Önce İsrail Asgari Şartları Yerine Getirmeli
- Barışın Ön Koşulu, İşgalin Sona Ermesidir
- Barış İşgalcilerin Ortadoğu’dan Çekilmesiyle Mümkündür
- Barış Adaletle Olur...
- Amerika ve İsrail Barış İstemiyor İstemezler de…
- Ortadoğu’da Barış İmkansız Hale Geliyor