1. YAZARLAR

  2. Ekrem Kızıltaş

  3. İsrail, Türkiye’nin Filistin Sorununda Aktif Rol Almasını İstemiyor

İsrail, Türkiye’nin Filistin Sorununda Aktif Rol Almasını İstemiyor

Ocak 2005A+A-

Sizce müteveffa Filistin lideri Arafat, Filistin denkleminde neyi ifade ediyordu ve onun yokluğu bu dengeleri nasıl etkiler?

Merhum Yaser Arafat, hakkında, müspet yönden daha çok olmak üzere, hemen her şekilde konuşulabilecek bir kişi idi. Filistin davasının bu sembol isminin ardından yapılabilecek en makul değerlendirme, onun Filistin için tam bir 'kilit taşı' haline gelmiş olduğu gerçeğidir. Evet, Arafat, Filistin için tam bir kilit taşı idi.

Batı'nın kendi iç meselesi olan 'Yahudi Meselesi'ni, bölgeye ihraç etmesi ve tam da, Kolonyalist Dönem'in bittiği ve sınırları cetvelle çizilmiş bir sürü ülkenin mantar biter gibi bittiği sıralarda kurdurulan/kurulan İsrail'in, 'varlık, meşruiyet ve genişleme' heveslerinin göbeğindeki Filistin'in şansı idi Arafat ve tabii ki İsrail'in şanssızlığı.

Filistin bünyesindeki bütün farklılıkların şu veya bu şekilde ittifakını sağlayabilen ve bir bütün olarak, tüm Filistinlilerin ortak bir hedefe doğru yürümelerini sağlayabilen bir isimdi Arafat. Bunun yanında gerek bölge ülkeleri, gerek dünyanın değişik ülkeleri ve bu arada, uluslararası kuruluşlar nezdinde de Filistin meselesi denildiğinde akla Arafat; Arafat denildiğinde de Filistin meselesi geliyordu.

Yaser Arafat, Filistin'in arz ettiği farklılıklar skalasının, en açığından en koyusuna kadar hemen hepsinin, üzerinde konsensüs sağlayabildiği bir dava koymuştu ortaya: Filistin Davası. Bu dava Hamas için farklı, Fetih için farklı, başka bazı gruplar için farklı manalar taşıyordu belki, ama ortak adı Filistin Davası idi ve bu da Arafat'ın başarısı idi. Belki kendi haline kalsa, daha değişik formüllere sıcak bakabilirdi Arafat. Ama o, Filistin'i ve Filistin Davasını yönlendirirken; Filistin ve Filistin Davası da onu yönlendiriyor; İsrail ve onunla hareket eden emperyalizm, böylelikle amaçlarına giden yolda sert bir kayayla karşılaşmış oluyordu.

Türkiye'nin Kıbrıs meselesi için de zaman zaman söylenen 'Çözümsüzlük en iyi çözümdür.' sözü zaman zaman Filistin ve Arafat için de geçerliliğini korudu. Ve o zamanlar Arafat, liderliğin en güzel örneklerini verdi dünyaya. Çok isteyen ve aza razı olmayacağını bildiği İsrail karşısında; az isteyerek ama çoğu hedefleyerek, Filistin Davasını bugünkü noktaya taşıdı.

Mahmud Abbas'ın devlet başkanı seçilmesiyle başlayan yeni dönem ve muhtemel gelişmeler hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Mahmut Abbas dönemi, Filistin Davası için bir dönüm noktası. Abbas'ın kişilik olarak 'sertlik yanlısı olmaması' tabiri ağırlıklı olarak batı kaynaklı bir yorum ve haklılık payı da çok. Çözümsüzlük sürecinin doğurabileceği ümitler yerine, mevcut durumda alabileceğinin asgarisi ile yetinebilecek ve 'ne olursa olsun, şu iş bir bitsin hele'  yaklaşımına sahip birisi Mahmut Abbas. Bu da kaçınılmaz olarak, Filistin meselesinde parlak bir ufuk çizmeye imkân bırakmıyor. İşbaşına gelir gelmez İsrail'le yaptığı görüşmeler ve sonrasında meydana gelen gelişmeler, Abbas'ın durumu iyi okuyamadığının ve bundan böyle de kolayca 'ikna edilebileceğinin' göstergesidir. Bu hem iç karışıklığa neden olmak ve hem de İsrail'in niyetlerine kolaylık sağlamaktır bir anlamda.

Filistin Davası'nın nihai hedefi, işgalin tamamen sona ermesidir ki, bu da İsrail'in tamamen ortadan kalkmasıdır. Realpolitik olarak oldukça marjinal olsa da bu görüş, çoğu istemek olarak algılanabilir. Aza razı olmak ise, mümkün olan en fazla kazanımı hedeflemek ve oyunu buna göre oynamakla mümkün. Bunun zıddı ise İsrail'in aslında bölgede bir barış gerçekleştirmek ve Filistin'i kabul etmek yerine, Eretz İsrail'i gerçekleştirme hedefidir. Muhatabı kim olursa olsun İsrail, oyunu buna göre oynamaktadır.

Ortada birbirine ciddi şekilde zıt iki tez vardır ve bu tezlerin birbiriyle uyuşması kolay değildir. İşin önemi ise, Filistin'de barışın gelmesinin, bölgeye barış gelebilmesinin temel şartlarından birisi olmasıdır.

İsrail'in inşasına devam ettiği 'utanç duvarı', aklına her estiğinde sağı-solu bombalama alışkanlığı; fundamentalist Yahudilerin ülkedeki ağırlıkları ve belirleyicilikleri ve bunların,  uluslararası camianın talepleri sonucu ya da başka şekilde Filistin tarafına verilecek her hakkı, 'ağır bir taviz' olarak değerlendirmeye teşne oluşları, yakın gelecekte Filistin Davası için ümitvar sözler etmeye imkân vermemektedir. Mahmut Abbas'ın İsrail'le yaptığı/yapacağı görüşmeler, Filistin direnişini kırma konusunda kendisinin yapabileceği ne varsa, bunların tamamını yapmasına yönelik atraksiyonlardan öteye geçmeyecek gibidir.

Yapılan yerel seçimlerin ilk aşamasında Hamas'ın başarı elde etmesini göz önünde bulundurursak, bundan sonraki dönemde Hamas'ın, Filistin siyasi arenasındaki ağırlığı ve etkinliği hakkında neler söylenebilir?

Hamas'ın yerel seçimlerdeki başarısı, siyasi arenada, üstlenmesi gereken daha önemli rollere işaret ediyor olsa da Filistin'deki fiili durumun buna elvereceği şüphelidir. Büyük bir bölümü işgal altında olan Filistin'de, sağlıklı bir seçim ortamı sağlanması imkân harici olduğu gibi, Hamas'ın öne çıkmasının, şu anda az da olsa destek sağlayan bazı çevreler üzerinde farklı etkiler doğurması da muhtemeldir.

Son olarak Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, İsrail ve Filistin'e gerçekleştirdiği ziyarette gündeme getirdiği "Türkiye'nin iki taraf nezdinde arabulucu olma isteği" ve bu bağlamda Türkiye'nin bölgede üslenmek istediği misyonla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Türkiye'nin, Başbakan Yardımcısı Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün ziyaretleri ile yapmaya çalıştığı şey, tam olarak yapması gerekenler için bir başlangıç ve işte tam da bu sebeple İsrail tarafından hiçte hoş karşılanmayacak şeylerdir. Çünkü ülkemizin bölgedeki ağırlığını mümkün olduğu kadar sıfırlamaya çalışan bir İsrail'in, Filistin meselesinde, aktif hareket eden bir Türkiye istemeyeceği aşikârdır. Gül'ün oldukça soğuk karşılanan girişimlerinin de gösterdiği gibi...

Önümüzdeki günlerde İngiltere tarafından organize edilen bir toplantı, Türkiye'nin söz konusu meseleye karıştırılmama isteğinin en güzel misalini teşkil etmektedir. 25 Ülkenin katılıp Filistin meselesi üzerinde görüşmeler yapacağı toplantıya Türkiye, masada yer yok gerekçesiyle davet edilmemiştir.

Türkiye, tam olarak Filistinlilerin istediği gibi hareket etmese de, İsrail ve ABD'nin istediği gibi de davranamamakta ve bu sebeple, meseleye karıştırılmak istenmemektedir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR