1. YAZARLAR

  2. Ömer Faruk Şeker

  3. Irkçılığın Yol Açtığı Ruhsal Tahribat

Ömer Faruk Şeker

Yazarın Tüm Yazıları >

Irkçılığın Yol Açtığı Ruhsal Tahribat

Ekim 2023A+A-

Türkiye’de, ırkçılık ile muhacir ve sığınmacı düşmanlığı hiç olmadığı kadar güçlü konumda. Bu durumdan İslami camia ve halkın bir kesimi rahatsız durumda. Bununla birlikte bu güçlü dalganın etkisiyle birçoğu gerçek bir duruş sergileyemiyor. Kapılar arkasında bu dalgadan ciddi anlamda rahatsız olan insanları duyabilirken ne yazık ki dışarıya bu durum aktarılamıyor. Bu da toplumun büyük bir çoğunluğunun muhacir ve sığınmacılardan hoşnut olmadığı yönünde tartışılır bir algıya yol açmakta ve sığınmacılara yönelik ırkçı saldırıların sessiz onay olarak kabul gördüğü gibi hatalı çıkarımlara sebebiyet vermektedir. Kamuoyunda sığınmacı düşmanlığı da daha pervasız bir şekilde dile getiriliyor böylece.

Muhacir ve sığınmacılardan rahatsız olan insanların büyük bir çoğunluğu onları “geçici” ve “misafir” olarak görmeye uzun bir süredir kodlanmış ve bunu kanıksamış haldeler. Hâkim paradigma Kemalizm, ana muhalefet partisinin sürecin en başından beri sürdürdüğü duruş, ‘milli eğitim’in empoze ettiği değerler, dünyayı büyük ölçüde etkileyen milliyetçilik gibi birçok unsur ırkçılığı besliyor. Buna karşın muhacir ve sığınmacılardan rahatsız olunmasında bu ‘geçici’ algısının etkisi çok büyük. Artan ekonomik zorluklar da rahatsızlığa iyi bir bahane olarak sunuluyor. Irkçı kesimlerin yoğunlaştırdığı bu düşmanlaştırma iklimi sinsi bir şekilde geniş halk kesimlerine yayılıyor.

Irkçı kesim ve topluluklar daha organize bir şekilde Suriyeli muhacir kardeşlerimiz özelinde tüm muhacir ve sığınmacılar hakkında yalan, iftira, dezenformasyon içerikleri üretiyor. Sureti haktan görünen sinsi paylaşım yapanları da var, açık açık İttihatçı fikirler paylaşarak katliam çağrısı yapanları da. Uydurulmuş bilgileri tarihî gerçeklermiş gibi sunarak Arap nefretine gaz verenleri de var, “Metroda benim Türk amcam ayakta iken elin Suriyeli herifi oturuyor!” gibi hiçbir insani ve mantıki izahatı olmayan enaniyet içerisindeki söylemlerle hastalıklı ruh halini sergileyenler de. Ortada çok ağır bir dezenformasyon iklimi olduğunda ve o dezenformasyon iklimine karşı doğru düzgün bir mücadele sergilenmediğinde; metroda, pazarda, okulda, çarşıda hiç muhacir veya sığınmacı görmeyen, görse bile onlarla hiçbir iletişim ve ilişkide bulunmayan sıradan insanlar bu ağır iklimin oluşturduğu nefreti fazlasıyla yükleniyorlar. Yüklenen insanlar da bu nefreti yansıtıyorlar.

Düşmanca, nefret dolu ve ırkçı iklim, elbette en çok muhacir kardeşlerimizi olumsuz etkiliyor. Yaşadıkları şehirlerde rahatça çalışamıyor, okuyamıyor, seyahat edemiyor hâsılı hayatlarını devam ettirirken türlü eziyete maruz kalıyorlar. Bu iklimden en çok etkilenen kuşkusuz muhacir çocuk ve gençler oluyor. Sosyal medyada, okulda, sokakta, mahallede, cami avlusunda karşılaştıkları ve şahit oldukları düşmanca, nefret dolu ve ırkçı iklim onları en çok da psikolojik olarak etkiliyor. Yaşadıkları savaş, göç, yas ve kayıp deneyimlerinin sarsıcı ruhsal etkileriyle başa çıkmaya çalışan Suriyeli çocuk ve gençler, artık ‘Türkiyeli’ oldukları bu ülkede maruz kaldıkları devasa zorbalığın oluşturduğu ruhsal tahribat ile de karşı karşıyalar.

Söylenen çirkin sözler ve atılan iftiralar en temelde onların güven duygusunu zedeliyor. Güven hissetmeyen bir çocuk her an stres, gerginlik ve öfke duygularının etkisinde kalabiliyor. Dışlanmanın etkisiyle yaşadıkları ortamlarda açıkça Arapça konuşmaya çekiniyorlar. Hissettikleri olumsuz duygular nedeniyle okul başarıları da aynı oranda olumsuz etkileniyor. Bu da hem kendi kültürlerinden hem de yaşadıkları ülkenin kültüründen uzaklaşmaya ve müzmin bir yabancı hissiyatına sebebiyet veriyor. Çocuklar ve gençlerde sahip oldukları değerleri kaybetme tehlikesi baş gösteriyor. Tüm bu etkiler Suriyeli çocuklarda ve gençlerde bir ‘kayıp nesil’ riski ortaya koyuyor.

Suriyeli Çocuklar, Çocuklarımız

Suriyeli çocuklardan bazıları burada doğdu. Çocukların bir kısmı hatta gençlerin de bir kısmı Arapçayı ya hiç bilmiyor ya da konuşma seviyesinde olup yazma ve fasih Arapça konusunda zayıf durumdalar. Çocuklar ve gençlerin önemli bir kısmı Türkiye’deki sosyal hayata adapte oldu, burada kendi benliğini oluşurdu. Türkiye’nin okullarında eğitim görüp Türkiyeli bir ortamda büyüdüler. Haliyle gerçek manada ‘Türkiyeli’ oldular. Tıpkı Avrupa’da doğup büyüyen ve artık gerçek manada ‘Avrupalı’ olan, Türkiyeli göçmen ailelerin çocukları ve torunları gibi. Bilinen bir gerçek ki Avrupa’ya göç etmiş Türkiyeli ailelerin önemli bir kısmı hâlâ Avrupa’da yaşamakta ve üç dört nesildir oradalar. Çok azı Türkiye’ye dönmüş durumda. Sadece buradan bile örnek alınsa rahatlıkla söylenebilir ki Suriye tamamen kurtarılsa ve güvenli hale gelse bile Suriyeli ailelerden bazıları Türkiye’de kalacak. Gelecekte Suriyeli aileler Türkiye’de kalır veya kalmaz, tam olarak bilemeyiz belki ama şunu çok net biliyoruz:

Suriyeli ailelerin çocuklarıyla beraber yaşıyoruz. Uzun bir süre daha birlikte yaşayacağız. Muhacir kardeşlerimizin çocukları büyüyor ve zaman geçtikçe daha çok ‘Türkiyeli’ oluyorlar. Onlarla beraber okuyup birlikte çalışacağız, birlikte üzüleceğiz, birlikte sevineceğiz; hâsılı birlikte bu ülkeyi paylaşacağız. Onların etkilendiği şeyler bizi de etkileyecek.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR