1. YAZARLAR

  2. Gökhan Özen

  3. İran Sineması Ekseninde Sinemada Gerçek ve Sanal Dünyalar

İran Sineması Ekseninde Sinemada Gerçek ve Sanal Dünyalar

Mayıs 1998A+A-

17. Uluslararası İstanbul Film Festivali, bu yıl da değişik ülkelerden farklı sinema anlayışlarına ev sahipliği yaptı. Festival kapsamında gösterilen filmlerin birçoğu nitelik açısından kayda değer bir içeriğe sahip değildi. Ancak gerek sinema tekniği, gerekse felsefi altyapısı itibariyle dünya sinema tarihine mal olacak yapımlara da festival kapsamında yer verilmişti.

İşte böylesi yapımlardan biri de, İran sinemasının güçlü bir ismi olan Cafer Penahi'nin yönettiği AYNA isimli filmdi. İran sineması, bilindiği gibi, değişik ülkelerde düzenlenen film festivallerinde farklı bir tarz olarak sesini duyurmakla kalmıyor, ödüller de alarak özgün çizgisini devam ettiriyor.

Ayna filmi, festivalin "Uluslararası Yarışma" bölümünde yarışan, oldukça iddialı bir yapım. Lecarno Film Festivali'nde "Altın Leopar" ödülüne layık görülen bu film, sinema dünyasında İran'ın başarılarına bir yenisini daha ekledi.

Filmde, küçük bir kız çocuğunun okul çıkışında annesinin kendisini karşılamaması üzerine, tek başına evine gitmeye çalışması esnasında başından geçenler anlatılıyor. Film iki bölümden oluşuyor: Birinci bölümde küçük kız, annesinin gelmemesi üzerine telaşlanıyor ve annesiyle her gün yaptıkları gibi, otobüse binerek evine gitmeye çalışıyor. Bu esnada otobüste ve sokakta bulunan insanlarla küçük kız arasında geçen diyalogların aktarımıyla toplumun fotoğrafı çekiliyor.

İkinci bölümde ise küçük kız, kendisini anlamayan büyüklere kızarak, tüm izleyenleri şaşırtacak bir şekilde kameralara dönüyor ve "ben artık bu filmde oynamak istemiyorum" diyor. Küçük kızın üstünde aktüel bir mikrofon kalıyor ve yönetmen küçük kızdan habersiz, filmi çekmeye devam ediyor. Küçük kız evine ulaşmak için yine çeşitli yollar deniyor. İlk bölümde başına gelenler adeta tekrarlanıyor ve kız eve dönünceye kadar Tahran sokaklarında, caddelerinde çok çeşitli kesimden insanla diyaloga giriyor ve adeta çocuğun gözüyle İran'ın toplumsal yapısına bir bakış atılıyor; İran'daki sosyo-politik süreçle ilgili birçok şey tartışılıyor. Çeşitli diyaloglarla, toplumda kadının konumu sorgulanıyor.

Filmde, iki bölüm arasında bulunan eşzamanlılık, önemli ölçüde dikkat çeken bir vurguya sahip. Sanallık ve gerçeklik adeta içice geçmiş bir şekilde sergileniyor. Çok iyi bir kurguya sahip olan film, sinemanın maskesini indiriyor, adeta hayata bir "ayna" tutuyor. Filmin ikinci bölümündeki birçok sahne doğal olarak çekilmiş. Yani küçük Mina'dan başka, bazen hiç kimsenin haberinin olmadığı zor çekimler, hareketli bir kamerayla profesyonel bir şekilde gerçekleştirilmiş.

Cafer Penahi genç bir yönetmen olmasına rağmen, "Beyaz Balon" isimli çalışması 1995 Cannes Film Festivali'nde "En İyi İlk Film" seçilerek "Altın Kamera" ödülünü kazanmış bir isim. Türkiye'de yeni tanınan bu genç yönetmenin dışında, Muhsin Mahmelbaf ve Abbas Kiorostami, tanınan İranlı yönetmenler.

İran sineması, devrimden bu yana büyük bir ivme kazandı. İran'ın her yönüyle dünyadan tecrit edilmeye çalışıldığı dönemlerde dahi Hollywood filmlerinin çok büyük bütçelerine karşın cüzi bütçelerle bu derece başarılı olmasını Cafer Penahi şu sözlerle özetliyor: "Sinema bir yalandır. Ama İran sineması asla yalan söylemez. İran sineması, yalanın içinde gerçekliğe doğru bir adımdır ve hayatı sinemada gerçekleştirmeye çalışır".

Penahi, sansür olgusu hakkında da farklı bir yorum yapıyor: "Biz, bazı kısıtlamalar sebebiyle sembolleştirmeleri daha fazla kullanmak zorunda kalıyoruz. Bu da yaratıcılığımızı daha da geliştiriyor".

Devrimden bu yana 200'e yakın ödül alan İranlı sinemacılar, bu tarzlarıyla, dünyanın dört bir yanında kendilerine karşı beslenen her türlü önyargıya rağmen beğeniyle izleniyorlar. Doğu toplumlarına özgü doğallığı, şiirselliği ve farklı yaşam tarzını tüm açıklığıyla İran sinemasında bulmak mümkün.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR