Irak’ta İhanete Uğradık!
Ali Abdurrezzak Musuli, ABD-İngiliz koalisyon güçlerinin eski başkan Saddam Hüseyin'i uzaklaştırmak için harekete geçtiklerinde Irak'ta savaşmaya giden Arap gönüllülerinden birisiydi. 1980'de emekli olduğunda binbaşı rütbesinde idi. Daha sonra avukatlık yaptı. Evli ve iki oğlu var. Büyük kardeşi 1973 Ekim Savaşı'nda Mısır cephesinde şehit düştü. Irak Savaşı'nda koalisyon güçlerinin yüreklerine korku salan gönüllüleri eğitti. Bağdat'ın teslim olması üzerine Mısır'a döndü... El-Mecelle dergisinin geçen ayki(1218.) sayısında, Muhammed el-Azîzî'nin Musuli ile yaptığı söyleşiyi, arkadaşımız Metin Ünlü sizin için çevirdi.
Siz Irak'taki gönüllülerin hocası olarak niteleniyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?
Önceki tecrübelerimden dolayı gönüllüleri eğitme işini üstlendim. Onların arasında 1966'dan beri görüşemediğim Yemenli arkadaşlarım da vardı. O zamanlar İngilizlere karşı vatanlarını savunma mücadelesi veren Güney Yemenlilerle dayanışan Mısır kuvvetlerinin yönetiminden sorumlu idim. 27 yıl evvel onları eğitmiştim ve onlar hâlâ değişmeyen milli özellikleriyle aynı adamlar.
Gönüllülük yolculuğu nasıl ve ne zaman başladı?
Bütün işaretler yakında Irak'a yönelik bir hücumun olacağını gösteriyordu. Irak halkıyla dayanışmak için bir halk konseyi oluşturdum. Bu konsey adına bir grup sanatçı, siyasetçi ve gazeteciyle birlikte Irak halkıyla olan dayanışmamızı ilan etmek için bölgeye gittim. Heyet orada üç gün kaldı sonra ben ve iki kişi hariç diğerleri geri döndü. Tarık Aziz'e Mısır silahlı kuvvetlerinde görevli eski bir subay olarak savaş konusundaki, özellikle de sokak çatışmaları hususundaki tecrübelerimi ve gönüllüleri eğitmedeki yeteneğimi anlattıktan sonra Irak silahlı kuvvetlerinde görev alma hususunda anlaştık.
Başlangıçta bizi gruplara ayırdılar. Benim grubum Reşidiye mahallesindeki su istasyonunda canlı kalkan olarak kalmakla görevliydi. Benimle beraber orada Suriyeli, Japon, Alman ve İtalyanlar vardı. Iraklılar bizden bir hafta süreyle aletlerin ve malzemelerin içinde kalmamızı istediler. Bu müddetin bitiminde Iraklı komutanlardan bir savaşçı olarak kabul edilmemi talep ettim; çünkü Arap olarak rolümün canlı kalkan olmanın çok daha ilerisinde olduğunu düşünüyordum. Sonra beni harp akademisine aldılar
Iraklı komutanlardan yakınlık gördünüz mü?
Tabi ki. Onların başında da Saddam Hüseyin vardı. Arap gönüllüler olarak bizlere şöyle seslendi: "Bu kardeşleriniz, emin olan yurtlarından, ailelerini ve mallarını bırakarak geldiler." Irak halkına gelince bizleri evlerinde misafir ediyorlar ve üzerimize titriyorlardı.
Her hangi bir silah eğitimi verildi mi?
Değişik çapta küçük hafif silah, gerilla eğitimi, sivil yerleşim birimlerinin ele geçirilmesi, şehir çatışması ve savunması eğitimi verildi.
Canlı kalkanlar arasındayken aranıza gerçekten casuslar sızdı mı?
Iraklı yetkililer, ellerinde ileri teknolojiye sahip aletler taşıyan bazı kişilerin varlığını bize bildirdiler. Bu adamlar vurulacak hava hedeflerini biliyorlardı. Bunun delili de baştan yapılan anlaşmaya ters olarak belli bir merhalede hastanelere naklolunmayı talep etmeleriydi.
O zaman Iraklılar niçin canlı kalkanları kabul etmeye devam ettiler?
Iraklılar bundan propaganda olarak yararlanmayı tercih ettiler. Irak'ın uluslararası kamuoyunu yanına alma savaşını kazanmasının yanında casusluk meselesini ikinci dereceden bir konu olarak gördüler. Özellikle casusluk önceden de gerek havadan Irak sahasında dolaşan ABD uçakları yada kitle imha silahlarını teftiş ekibi vasıtasıyla vardı.
Irak kuvvetleri arasına fiilen yerleştirilen gönüllülerin sayısı kaçtı?
Takriben yedi bin. Küçük silahlarla donatıldılar.
Bize saldırının ilk anlarını anlatır mısınız?
Ağır füze saldırısı başladığında harp akademisindeydik. Bağdat'ın sarsıldığını ve gece gündüz bir ateş topuna dönüştüğünü gördük. Gök yüzü dumanla ve keşif mermileriyle dolmuştu. Güdümlü füzeleri hedefinden saptırmak için yakılmak üzere yakıtla doldurulmuş bir çok kanal vardı.
Yıkıcı saldırıyı hissettik. Ve Amerika'nın Bağdat'ta yüzlerce kadın ve çocuğun ölümüyle neticelenen yerleşim yerlerini vurmasını ve ağır savaş suçları işlemesini gördük. Yasak olan misket bombası ve seyreltilmiş uranyum kullandılar.
Gönüllüler nereliydiler?
Öncelikle her biri değişik uzmanlık sahibi insanlardı. Doktorlar, mühendisler ve işadamları vardı aralarında. Değişik yaş gruplarına ayrılıyorlardı. İngiltere, Almanya, Belçika ve İtalya'dan gelmişlerdi. Bu ülkelerin vatandaşlarıydılar ama kökenleri Araptı. Aynı şekilde Arap ülkelerinden gelenler de vardı.
Irak birlikleriyle aranızda koordine var mıydı?
Saddam Fedaileri, Baas Partisi Savaşçıları ve Halk Direniş Kuvvetleri'yle beraber savaşıyorduk. Saddam bütün Iraklıları silahlandırmış ve eğitim vermişti. Onları birkaç ay yetecek gıda maddeleriyle destekledi.
Savaşta hangi mıntıkadaydınız ve ne tür bir silah taşıyordunuz?
Eski bir subay olarak değişik eğitim yerlerinde bulundum. Bazı gönüllüler çok zor bir savaş olan ve açıkgözlülük, kurnazlık ve yüksek eğitim gerektiren şehir savaşına iştirak etmemizi teklif ettiler. Daha sonra sabit ve hareketli pusular yoluyla düşmanın ilerlemesini engellemek için bir grup fedaiye katıldım.
Fiilen bir mıntıkada ilerlemelerini engelledik. Daha sonra gönüllüler olarak işgal kuvvetleriyle beraber gelen ve etnik fitne çıkarmak isteyenlerin anarşisine karşı şehirlerin güvenliğini sağlamakla görevlendirildik.
Bağdat nasıl düştü?
Bağdat'ın düşüşünü günler öncesinden hissettik. Çünkü Bağdat Havaalanı'nın korunmasında bir gevşeme gördük. Sonrada Amerikalıların orayı işgal edişini. Bu, Amerikalıların kuzeyde ve güneyde ilerlemekte aciz kaldıkları bir demde ilk ihanetti. Biz savaş esnasında Amerika'nın, cumhuriyet muhafızlarının ileri gelenlerinden bazılarıyla görüştüğünü açıkladığını biliyorduk. Bununla dalga geçiyorduk ve vatanını satacak hiç kimsenin olmadığını söylüyorduk. Gökyüzü üzerimize Amerika'nın "silahlarınızı bırakın ve evlerinize dönün" çağrısı yapan bildirilerini yağdırıyordu. Bu sırada direniş şiddetlendi. Bağdat'ın güneyinden gelen elli Amerikan tankını imha ettik. Askeri faaliyet Dicle'nin batı ve doğusunda ve Filistin oteli civarında yoğunlaştı. Daha sonra Reşit Havaalanı düştü. Daha sonra öğrendik ki Savunma Bakanı, Saddam Hüseyin ve oğluyla yapılan son toplantıya katılmadı. Böylece öğrendik ki ordu içerisinde ihtilaf var. Sonra olaylar gelişti ve Bağdat direniş olmaksızın düştü. Daha sonra Amerikan tankları ortada hiçbir yönetim emaresi veya tek bir asker olmaksızın içeri girdi. Amerikan tankları boş caddelerde dolaşmaya başladılar. Bu da ortada bazı komutanların ihaneti olduğunun açık işaretidir. Gönüllüler olarak orada geçirdiğimiz zamanı boşa harcamışız gibi bir hisse kapıldık.
Bize Bağdat havaalanı çatışmasından bahseder misiniz?
Dört bin civarında Amerikan askeri, hıyanet ve anlaşma sonucu havadan meydana indirildi. Aslında onlar av alanına inmişti. Aslında meydan topları ile onların öldürülmesi ya da esir alınması mümkündü. Iraklılar aslında buna karşı etkin biçimde direnip onlara ağır kayıplar verdirebilirdiler. Havaalanı savaşında ihanet olduğunun delili şu: Oraya bu Amerikan indirmesini püskürtmek için askerler yığılabilirdi. Ancak olan bu değil, havaalanının düşmesi oldu.
Ama es-Sahhaf, havaalanında Amerikalıların yok olmasıyla sonuçlanacak alışıla gelmişin dışında bir savaştan bahsetti. Bu nasıl bir savaştı?
Amerikan birliklerini tamamen imha etmek için havaalanının etrafını su ile doldurup sonra elektrik verme planı vardı. Es-Sahhaf'ın kastettiği buydu. Ama emirler yerine getirilmedi. Verilen emirler duvara çarpıldı ve birlikler geri çekilmeye başladı. Dediğim gibi havaalanını ele geçiren ABD birliklerinin yok edilmesi çok kolaydı.
Savaş alanında da ihanet emareleri gördünüz mü?
Bize bulunduğumuz mıntıkaları boşaltma emri verildi. Sonra birden bire polis, asker gibi yönetim unsurlarının ortadan kaybolduğunu gördük. Aynı şekilde arabalar da caddelerden yok olmuştu. Bu bütün ağır hava saldırılarına rağmen savaş boyunca vaki olmuş bir şey değildi.
Bazı raporlarda iddia edildiği gibi Iraklılar size kötü davrandı mı?
Hayır: Bu Batı basınının yaydığı yalan bir propagandadır. Arap gönüllüler olarak Iraklılardan sevgi ve taktirden başka bir şey görmedik.
Düşüşünün ilk saatlerinde Bağdat'ta durum nasıldı?
Televizyon ekranlarından izlediğiniz gibi başıbozukluk ve talan vardı. Aynı şekilde Suriyeli, Mısırlı, Filistinli, Yemenli ve Şiilere yönelik öldürme eylemleri vardı. Anlaşılan Şiilerin öldürülmesiyle hedeflenen etnik fitne çıkarmaktı, ama Irak halkı bu oyuna gelmedi ve kaynaştı.
Gönüllülerden öldürülenler nerede defnedildi?
Bunların yerleri ve isimler meçhul. Belki de aileleri birkaç sene akıbetlerini öğrenemeyecek.
En küçük gönüllünün yaşı kaçtı?
Henüz 15'inde Suriyeli bir öğrenciydi.
- 27 Eylül'e Hazırlanıyor muyuz?
- Aksa İntifadası İstatistikleri
- Köleliğe Mahkum Değiliz
- Filistin: Kitlesel ve Gönüllü Köleliğe Karşı İlkesel ve Kesintisiz Direniş
- Nazilerle Siyonistler Arasında Paralellik Kurmak…
- Golan Tepeleri’nde Kunaytre
- Hamas ve İslami Cihad’a İktidar Rüşveti: Ateşkes Barış Getirir mi?
- Filistin Ulusal Hareketindeki İki Başlılık ve Eksen Kayması
- Yol Haritası Planı
- Siyonist Sömürgeciliğin Ekonomik Dayanakları
- Küreselleşme Tezleri ve Filistin Direnişi
- Kudüs Müessesesi ve San’a’da Yapılan 2003 Kongresi
- Evdeki Hesap Çarşıya Uymadı
- Hegemonik Terör: Irak’ın İşgali
- Filistin’de İngiliz Manda Dönemi (1922-1939)
- Suriye-İsrail Barış Pazarlıkları ve Filistin
- Amerika’daki Gayri Resmî Yahudi Lobisi
- İsrail Başbakanları
- Filistin-İsrail Prensip Anlaşmasının İlan Metni (Oslo)
- Yol Haritası Planı’nın Tam Metni
- Emperyalist Kuşatma Karşısında İran ve Geleceği
- Filistin Halkı İç Savaş Tuzağına Düşmez
- Ortadoğu, Savaş ve Küresel İntifada Üzerine...
- Irak’ta İhanete Uğradık!
- Sorunun Çözümleri Halkın Bağrından Çıkacaktır