1. YAZARLAR

  2. Rıdvan Kaya

  3. Irak Seçimlerine İlişkin Bir Değerlendirme

Irak Seçimlerine İlişkin Bir Değerlendirme

Mart 2005A+A-

Irak'ta 30 Ocak tarihinde yapılan seçimler çeşitli açılardan irdelenmeyi gerektiriyor. Seçimlerin niteliği yanında tarafların, yani Amerikalı işgalciler, seçimlere katılan Iraklılar ve boykot edenlerin seçimlere ilişkin yaklaşımları ve beklentilerinin ayrı ayrı ele alınmasında yarar var.

1- Seçimlerin meşruiyet temeli yoktur.

Öncelikle seçimlerin meşruiyet temelinin bulunmadığı gerçeğinin altının çizilmesi önemli. Katılım oranının ne olduğu, işgal altındaki ülkenin halkının konuyu benimseyip benimsememesi ve benzeri tartışmalardan ayrı olarak bu seçimlerin meşruiyetten yoksun olduğunun vurgulanması gerekir. Seçimlerle uluslararası hukuk ihlal edilmiştir. Uluslararası anlaşma ve sözleşmeler işgalci güce işgal ettiği ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasi yapısını değiştirebilecek düzenlemeler yapma yetkisi vermez. Bu konu özellikle 1907 tarihli Lahey Sözleşmesi ile, ki ABD'nin de altında imzası bulunmaktadır, açık hükme bağlanmıştır. Halbuki 30 Ocak seçimleriyle ABD işgal yönetimi Irak siyasetinde ve toplumsal yapısında köklü değişimlere yol açabilecek gelişmelere imza atmaktadır.

2- Seçimlerin Irak halkının özgür iradesini yansıttığı tezi temelsiz bir iddiadır.

ABD işgal yönetimi seçimleri Irak halkını özgürlüğe kavuşturma yolunda büyük bir adım olarak sunmaktadır. Oysa İşgal altındaki bir ülkede, kuralları, prosedürü ve takibi tamamen işgalci otorite tarafından belirlenen bir seçimin halkın özgür iradesini yansıtacağı varsayımı temelsiz bir iddia olmaktan öteye geçemez. Bilindiği üzere seçimlerle ilgili düzenlemeler, kurallar büyük ölçüde 2004 Haziran sonuna kadar Irak'ta ABD işgal yönetiminin başında bulunan Paul Bremer tarafından belirlenmiş; yine seçimleri organize etmekle görevli Seçim Komisyonu Bremer tarafından atanmıştır. Bu durumda işleyiş bütünüyle işgalcilerin arzu ve isteklerine tabidir.

3- ABD seçimlerle işgal suçunu örtmeye çalışmıştır.

Seçimlerden ABD'nin en önemli beklentisi 2 yıldır Irak'ta işlenen insanlık suçlarının ve en temelde de işgal suçunun örtülmesidir. Gerçekten de ABD, seçimleri bir tür hesap kapatma işlemi olarak algılamış, dünyaya da bu şekilde propaganda etmiştir. Nitekim 30 Ocak sonrası ortaya çıkan manzara bu politikanın önemli ölçüde sonuç verdiğini göstermektedir. Bu bağlamda, seçimlerin BM'nin gözetiminde yapılmış olması BM'nin ABD'nin işgalci konumunu resmen kabul ettiğini gösterir. Seçimlerle işgal koalisyonuna katılan ülkeler ve en başta da İngiltere Başbakanı Blair rahatlamıştır. Aynı şekilde Avrupa Konseyi Başkanı Barosso'nun seçimlerin yapılmış olması dolayısıyla memnuniyetini ifade etmesi ve Irak'ın bu seçimlerle birlikte Avrupa değerlerine yaklaştığını açıklaması ABD ile Avrupa arasındaki ihtilafın azaldığına alamettir. Nitekim bu duruma Tarık Ali "Irak seçimleri Irak'ın değil, Batı'nın bütünlüğünü korumak amacıyla düzenlenmiştir." sözleriyle işaret etmektedir.

4- Seçimler Irak'ta etnik ve mezhebi bölünmüşlüğü derinleştirmiştir.

Irak'ta bölünmüşlük elbette seçimlerle ya da işgalle ortaya çıkmış bir olgu değildir. Bu sorunun uzun tarihi kökleri mevcuttur ama seçimler taifecilik olgusuna resmiyet kazandırmıştır. Şii, Sünni, Kürt, Türkmen ve benzeri kesimler arasında karşılıklı konumlanma durumu ortaya çıkmış; Şiiler ve Kürtlerin seçimler konusundaki isteklilikleri, Sünnilerin ise boykot tavrı kutuplaşma manzarasına yol açmıştır. Eğer taraflar basiretli ve ölçülü davranma konusunda gerekli hassasiyeti göstermezlerse Irak'ı kanlı boğazlaşmalar ve karanlık bir gelecek bekliyor olacaktır. Seçimler sonrasında işleyecek olan süreç ciddi riskler içermektedir. Bunlar arasında en tehlikelisi de etnik ve mezhebi temelde iç savaşı kışkırtabilecek çekişme ve düşmanlıkları tetikleme potansiyelidir. 

5- Seçimlere yüksek katılım iddiası işgalcilerin propagandalarından ibarettir.

İşgalciler olağanüstü tedbirler almak suretiyle ve bir yandan da seçimlere katılımı çeşitli yollardan teşvik ederek boykot çağrılarını etkisiz kılmaya çalıştılar. Seçimlerin yapıldığı günün akşamı katılım oranları konusunda yoğun bir propaganda mekanizması işletilmiştir. Önce Seçim Komisyonu Başkanı'nın ağzından katılımın %72 oranında gerçekleştiği bilgisi duyurulmuştur. Bu arada Irak'tan yansıyan görüntülerde oy kullanmak isteyen Iraklıların oluşturduğu uzun kuyruklar uluslararası kanallar aracılığıyla dünyaya iletilmiştir. Mamafih kameraların yaklaşık 6 bin seçim bölgesi bulunan Irak'ta sadece 5 seçim bölgesinden görüntü aktardığı gerçeği ise doğal olarak gizlenmiştir. Öte yandan bir sonraki gün %72 rakamının Seçim Komisyonu Başkanı'nın tahmini olduğu açıklanmış, nitekim kesin sonuçlar belli olduğunda rakam %59'a kadar düşmüştür.

14 milyon seçmenden yaklaşık 8.4 milyonunun oy kullandığı açıklanmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta 14 milyon rakamının nüfus sayımıyla tespit edilmiş olmayıp, oy kullanmak için kayıt yaptıranların sayısını ifade etmesidir. Zaten başından itibaren sürece dahil olmayanların kayıt da yaptırmadıkları düşünüldüğünde katılım oranının daha da aşağılarda bir rakama tekabül ettiği anlaşılır. Bu arada seçimlerde kullanılan seçmen listelerinin daha sonra gıda dağıtım listesi olarak kullanılacağına dair iddiaların, yine Baas Partisi üyelerinin oy kullanıp kullanmadıklarının takip edileceğine dair söylentilerin de seçimlere katılımı artırdığı düşünülebilir.

6- Seçimleri boykot tavrı sadece Sünnilerle sınırlı kalmamıştır!

Sünni Arapların Irak'ta nüfusun %20 kadarını oluşturduğu genel kabul görmektedir. Seçimlere katılmayanların oranı ise %40'ı aşmıştır. Bu durumda boykot tavrının sadece Sünni Arapların tutumu olduğunu söylemenin yanlış olduğu ortadadır. Zaten başta Mukteda Sadr olmak üzere Şiiler arasında da seçimleri oyun olarak niteleyen çevreler ve şahsiyetlerin bulunduğu bilinmektedir. Öte yandan Sünniler arasında da işgalcilerin gönüllü işbirlikçiliği konumunda olan kadroların bulunduğu, genel bir mutabakat havası görülmekle birlikte Sünnilerin de tam bir homojenlik içinde olmadıkları görülmelidir.  

Bu noktada işgal altındaki bir ülkede seçimlere katılım konusunun ilkesel mi, taktiksel bir tutum mu olduğu tartışmaya açık bir konu olarak görülebilir. İşgale karşı direnen güçlerce işgal otoritesinin planlarını güçlendireceği düşüncesiyle boykot tavrı öne çıkartılabileceği gibi, mücadelelerini ileri bir safhaya taşıyacağı kanaatiyle seçimlere katılım da tercih edilebilir. Burada belirleyici olan işgale karşı direniş zemininin korunmasıdır. Bu zemin korunduğu müddetçe şartlara ve konjonktüre göre farklı taktikler uygulanabilir.

Bu ince ayrım gözetilmediğinde afaki hükümler verilebilmektedir. Bazıları seçimlere aktif katılımları nedeniyle Şii partileri ve önderliği işgali meşrulaştırmakla suçlamaktadırlar. Oysa örneğin Sünni kesimin en yaygın örgütü konumunda bulunan Heyet-i Ulema ve Sünni kökenli Irak İslam Partisi işgalcilerin çekilme takvimi açıklamaları durumunda seçimlerin boykot edilmesi çağrısını geri alabileceklerini söylüyorlardı. Bu en azından Sünnilerin ağırlıklı bir kesiminin de konuya taktik bir yaklaşım geliştirdiklerini gösterir.

7- Seçimler Şiilerin Irak siyasetinde etkinliklerini açığa çıkarmıştır.

Seçimlerle ilgili olarak Şiilerle işgalcilerin beklentilerinin örtüşmesini acele bir hükümle Şiilerin işbirlikçi konumuna oturdukları şeklinde yorumlamak haksızlık olur. Daha sağlıklı bir hüküm vermek için Şiilerin meclis ve hükümet içinde işgale karşı bundan sonra takınacakları tutumu beklemek gereklidir.

Seçim sürecinin aslında işgalcilerin istekleriyle değil, Sistani'nin ısrarıyla şekillendiği gözden kaçırılmamalıdır. 2003 Haziran ayında belediye seçimlerinin iptal edilmesini Sistani'nin tepkiyle karşıladığı ve vakit geçirilmeksizin seçimlerin yapılması talebini ısrarla gündemde tuttuğu hatırlanmalıdır. Nitekim 2004 yılının Ocak ayında Sistani'nin çağrısıyla büyük kitleler seçim talebiyle meydanları doldurduğunda Bush ve Bremer seçim kararını daha fazla erteleyemeyeceklerini anlamışlardı. Sistani'nin Haziran 2004'te seçimlerin yapılması talebini geciktire geciktire ancak Ocak 2005 tarihine erteleyebildiler. Yani kerhen bir seçim kararıydı bu. Ne var ki süreç işgalciler açısından hiç de arzu edilir biçimde işlemedi. Necef ve Felluce'de yaşananlar ve genelde de Irak'ın bütününe yayılan direnişçilerin eylemleri karşısında seçimleri adeta can simidi gibi görmeye başladılar. İşgal yönetimi karşılaştığı açmaza bir çare olarak seçimleri benimsedi ve seçimlerle birlikte işgali yeni bir evreye taşımayı planladı.

8- Seçim sonuçları ABD'nin arzusunu yansıtmamıştır!

ABD işgal yönetiminin seçimlerden beklentisinin işgalin sürmesine itiraz etmeyen ve laik eğilimli parti ve şahısların öne çıkması olduğu bilinmekteydi. Ne var ki, seçim sonuçları bu beklentileri boşa çıkardı. Geçici yönetimde başbakanlık yapan ABD'nin sadık işbirlikçisi Ayad Allavi'nin partisi küçük bir oy yüzdesiyle ancak üçüncü parti olabildi. Öte yandan Adnan Paçacı, Gazi el-Yaver gibi Sünni kökenli işbirlikçiler ise tümüyle devre dışı kaldılar.

9- Oy kullanan Iraklılar işgalin devamı için değil, bitmesi için oy kullandılar.

ABD propaganda mekanizması Irak'ta seçimlerin yapılabilmesini ve halkın yaklaşık yarıdan fazlasının oy kullanmasını adeta işgalin onaylandığının bir delili, göstergesi gibi sunmaya çalışıyor. Oysa herkes biliyor ki, küçük bir azınlık hariç oy veren Iraklılar işgali kabul ettikleri için değil, bir an önce bitmesi için oy kullanmışlardır. Bu tutumun nasıl bir sonuç doğuracağını, ne kadar etkili olabileceğini şimdiden kestirmek zor ama başta Şii kökenli İslamcı partilerin tabanı olmak üzere işgale karşı pasif muhalefet tutumunu benimseyen kitleler seçimlerde yetki verdikleri kadroların ülke yönetimini devralmasını ve işgalcilerin Irak'ı terk etmelerini sağlamalarını beklemektedirler.

10- Seçimler işgalcileri ne kadar rahatlatacak?

Irak'ta karşılaştığı sıkışıklığı aşma çabası içindeki ABD'nin seçimleri bir tür manivela olarak kullanmaya çalışması kısmi birtakım yararlar sağlasa da uzun dönemde sonucu değiştirmeye yetmez.

Bu noktada ABD işgal tarihinden çarpıcı bir alıntıyla sözü bitirebiliriz. Okuyucu mevcut Irak tablosuyla aşağıdaki alıntıyı kıyaslayabilir. 4 Eylül 1967 tarihli New York Times manşetten şunları söylemektedir: "ABD Vietnam seçimleriyle cesaret buldu. Yetkililer Vietkong terörüne rağmen katılımın %83'e ulaştığını bildiriyorlar." ABD'nin Vietnam macerasının nasıl geliştiğini ise herkes çok iyi biliyor.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR