1. YAZARLAR

  2. Vahdettin Işık

  3. İfsad Kavramının Çağrıştırdıkları

İfsad Kavramının Çağrıştırdıkları

Temmuz 1996A+A-

İnsan, hayatını sürdürdüğü alanları nasıl anlamlandırır ve nasıl tanımlarsa davranışlarına da buna uygun bir biçim verir. Mesela, hayatın her alanını ihata eden ve hayatın her alanında sürekli bir yaratım halinde olan ilah anlayışına (tevhid) sahip ise, ekonomik alandaki tercih ve davranışlarını, ailevi, ibadi, ahlaki, hukuki ve siyasal alandaki tercih ve davranışlarından ayrı olarak düşünmeyecektir. Yok eğer, laik ve seküler (dualist) bir evren tasavvuruna sahipse, her kurumsal alanı bir diğer kurumsal alandan görece bir bağımsızlık içerisinde değerlendirecek ve buna göre davranışlarını şekillendirecektir. Mesela "Sezar'ın hakkı Sezar'a, Tanrı'nın hakkı da Tanrı'ya" olduğuna göre siyasal, ekonomik vb. sosyolojik alanlardaki tasarruflarını, ahlaki alanlardaki tasarruflarından ayrı olarak telakki edecek ve eylemlerine de buna göre yön verecektir. Günlük hayatta çokça karşılaştığımız "Allah'ı bu işe ne karıştırıyorsun", "dostluk ayrı şey, alışveriş ayrı şey" gibi bize ilk bakışta sıradan ifadeler gibi gelen bu anlatımlara yön veren algılayış biçimi tam da böyle bir anlayışa örnek teşkil etmektedir. O halde namaz kılma eylemini, tağuti bir sistemin işleyişinde rol alma eyleminden, yalandan, ölçüyü bozmaktan, emeğin karşılığını zamanında ve gereğince ödememekten vb. ayrı gören bu anlayış belirli bir dünya görüşünün ürünü olarak görülmelidir

Burada üzerinde durulması gereken başka bir şey de kendi kimliğini tanımlarken söylenilen şey ile, gündelik hayattaki eylemlere yön veren temel algılama biçimi arasında uzlaşmazlığın olmasıdır. Sözel olarak (ikrar) kendini Tevhide inanmış birisi şeklinde tanımlayan insanın hayatında bu türden bir çelişkinin olması ise özellikle manidar olmalıdır.

Gerek ikrar olarak ifade edilen kimlik ile fiili/ameli kimlik arasındaki böyle bir tutarsızlık gerekse de her ikisinde birden var olan tercih sapmalarını anlamak için Kur'an'dan hareketle durum değerlendirmesi yapmayı deneyeceğiz. Bu konudaki ulaşacağımız doğrular, hem bireysel hem de toplumsal gerçekliği kavramak açısından bize açılım sağlayacaktır. Zira Kur'an, bizlere hayatın her alanında zorunlu olarak kendisine yönelmemizi ve gerekli çözümleri üretmek amacıyla kendisini yorumlama, anlama çabası içerisinde olmamızı istemektedir.

Denilebilir ki, kavram olarak "fesad" ve "ifsad"ı seçmemiz kolay anlaşılabilir bir gerekçeye dayanıyor. Çünkü kimliği ne olursa olsun birçok kesimden sistemin çürüdüğüne, ekolojik ve ruhsal muvazenin bozulduğuna ilişkin sesler yükseliyor.

Verili dünyayı anlamak için Kur'an'a müracaat ettiğimizde ise, karşımıza çıkacak önemli kavramlardan birisi "ifsad" kavramıdır.

Kur'an'da "f-s-d" kökü ve türevleriyle kullanılan ifadeler, "bozgunculuğu" anlatmaktadır. "İfsad" da, "f-s-d" kökünden türetilmiştir. Fesad, az veya çok bir şeyin ölçüden çıkması, bozulması ve kötüye doğru mahiyet değiştirmesini ifade etmektedir.

"İfsad" ise, bozmak, yıkmak, ıslah etmemek demektir. Kur'an'da, iman etmeyip Allah yolundan alıkoymak (16/Nahl, 89), yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp ekinleri ve nesilleri yok etmek (2/Bakara, 205), ölçü ve tartıda haksızlık etmek (11/Hud, 85) gibi olumsuzluklar da bu sözcükle ifade edilmektedir.

Neye iman edilerek Allah'ın yolunda olunacağını, 'ıslah'ın ne olduğunu, Ölçü ve tartıda hak olanın mihengini belirleyen Kur'an bu konularda belirlediği ölçülere uyulmamasını kendisine iman etmemekle eşdeğerde saymakta (10/Yunus, 40) ve böylesi bir hali yaşam tarzına dönüştüren geçmiş ümmetlerden bahsederek bizlere kılavuzluk yapmaktadır.

Peygamberlerin getirip, yerleştirmeye çalıştığı mesaja ve bu doğrultuda kurmayı planladığı düzene karşı çıkan ve her türlü engelleme yollarını deneyen kimseleri bozguncular olarak adlandıran Kur'an, bunalım ve çözümsüzlük içerisinde yaşayanlara da açık ve kesin bir çözümleme sunuyor:

"İnsanların elleriyle kazandıkları yüzünden karada ve denizde fesat çıktı. Belki dönerler diye, (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını tattırıyor."

"De ki: Yeryüzünde gezin, öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakın. Onların da çoğu ortak koşanlardan idi." (30/Rum, 41-42)

Görüldüğü gibi çevremizde ve bütün yeryüzünde olup bitenler tam da Kur'an'daki izahata tekabül eden bir durumla yüzyüze olduğumuza tanıklık etmektedir.

Yeryüzünü ifsad edenler tıpkı dün olduğu gibidirler. İnanmadıkları halde "inandık" diyerek Allah'ı ve mü'minleri aldatmaya çalışırlar. (2/Bakara, 8-9)

Onlara "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" denildiği zaman "Biz sadece ıslah edicileriz" diyorlar ama şeytanları ile baş başa kaldıklarında gerçek yüzlerini açığa vurmaktan sakınmıyorlar. (2/Bakara, 11-15)

Böyleleri, dün olduğu gibi bugün de ölçüyü ve tartıyı tam yapmak bir yana, fırsatı ele geçirdikleri anda her türlü vurgunu/soygunu yapıyor ve bunu bir şekilde "sıradan"laştırarak zihinleri bulandırıyorlar. (7/Araf, 85) Ayrıca insanlar arasında "köşeyi dönme bilinci" oluşturarak bu ifsad sürecine kitleleri katmaya zemin hazırlıyorlar.

Her yolun başına oturup insanları tehdit ederek Allah'ın yolundan çevirmeye ve Allah'ın yolunu işbirlikçilerini aracı kılarak eğriltmeye çalışmaktalar (7/ Araf, 86; 16/Nahl, 88) Böylece zihinleri ifsad olmuş kitlelere "ıslah edici"leri bozguncu diye sunabilme iktidarını ele geçirmeyi başarmaları mümkün oluyor. (7/Araf, 127)

Eskileri yeryüzünde bozgunculuktan men etmek yerine kendilerine verilen refahın peşine düşerek şımarmış ve suç işleyenler olmuşlardı. Bugünkülerin durumu da farklı değil. Hatta son dönemlerde yaygınlaşan "dünyevileşme" olgusunun en somut göstergesi de bu şımarma ve suç işleme eylemidir dersek abartmış sayılmayız. Çevremize kadar sirayet eden "değişim" tartışmalarının dinamiklerinden birisi de bu durumu meşrulaştırma temayülüdür denilebilir.

Dünküler insanların yaşama, din, nesil, akıl, mal vb. emniyetlerini ve temel haklarını kısarlarken (26/Şu-ara, 183) bugünküler de aynı şeyi yeni ve gelişmiş yöntemlerle yapıyorlar. Yargısız infaz, işkence, düşünce suçu, zorunlu eğitimle kitlelere egemen ideolojiye uygun bir zihinsel altyapı verme, laik baskının sınırları içerisine sıkıştırılmış bir dini telakki ve pratiğe mahkum etmek günümüz bozguncularının temel karakteristiğidir.

İktidarın nimetlerinden edindikleri güç ve tekebbürle, hakikatin şahitliğini üstlenenleri ve mesajlarını bir kaşık suda boğmaya çalışan (40/ Mü'min, 26) dünkülere mukabil bugünküler de ellerinden geleni ardına koymuyorlar.

Önce İnsanların duyarlılıklarına hitap ederek güç ediniyor, sonra da işbaşına geçti mi bozgunculuk yapıp, ekin ve nesli yok etmeye çalışıyorlar (2/Bakara, 205)

"Demek ki, işbaşına gelecek olursanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak, akrabalık bağlarını koparacaksınız öyle mi?" (47/Muhammed, 22)

Bu ilahi bildirim yalnızca belli bir toplumsal zümreye değil, aynı niteliklere haiz tüm toplumsal kategorilere bir uyandır. Ekonomik düzeyi, sosyolojik katmanı ne olursa olsun her kesimden insan bu uyarı ile muhataptır. Kendilerini müslüman olarak tanımlayanlar da.

İfsad'ın karşıtı ıslah'tır. Hüsrandan kurtuluşun yolu ise belirtilmiştir: İman, ıslah eden eylemlilik ve bu konuda kararlılık (sabr).

Haksız yere adam öldürmek 'fesad'dır. Hapishanelerde, işkencehanelerde, yargısız infazlarla adam öldürmek, bütün insanlığı öldürmüş gibi bir fesada tekabül eder:

"... Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur..." (51 Maide,32). Yeryüzünde ıslahat için yaşayanlar haksız yere öldürme cürmünü işleyen kâfirlere karşı mücadele etmekle yükümlüdürler.

Muttakiler ve önderlerinin eylemlerinde göz önünde tutmak zorunda bulundukları müslümanca varoluş şartı, ifsadı hayatın bütün alanlarından temizlemektir. İtikadi, siyasi, toplumsal, iktisadi ve ahlâki ifsada karşı cihad etmek Rabbimizin bizi yerine getirmeye yönelttiği temel sorumluluklardandır.

İnsanoğlu, fesat çıkarmaya meyyal bir yapıdadır. Unutulmamalıdır ki, kalplerdeki fesat ve fısk, çevremizi ıslah etmekle yok edilebilir.

Yeryüzündeki fitne ve ifsadın ortadan kaldırılması, ortak eylemlilikleri gerektirir. Küfredenler birbirlerinin velisi, koruyup gözeticisidirler. Mü'minler de birbirlerine yardım etmez, birbirlerinin velâyetiyle ilgili sorumluluk hissetmezler, düşmana karşı topluca tek tek cihada çıkmazlarsa, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (FESAD) olur.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR