1. YAZARLAR

  2. Lokman Doğmuş

  3. İbadilik ve Siyaset Fıkhı

İbadilik ve Siyaset Fıkhı

Eylül 2013A+A-

Sünnilik ve Şiiliğin dışında kendine özgü itikadi ve fıkhi farklılıkları olan üçüncü bir fırka olarak İbadilik, Kuzey Afrika'daki yaygın mezheplerden biridir. Ehli Sünnet’e en yakın mezhep olarak bilinir.

İbadi kelimesi, İbn-i Abbas’ın öğrencilerinden iyi bir fakih olan Abdullah bin İbad el Temimi’nin isminden ortaya çıkmıştır.1 Başlangıçta herhangi bir kişinin ismiyle anılmak istemeyen İbadiler, bu ismi Hicri 4. asırdan itibaren mezhepler çoğalınca kullanmışlardır.  İbadiler, Abdullah b. İbad'ı, mezhep imamı veya kurucusu olarak kabul etmiyorlar. Nitekim Abdullah b. İbad mezhebin temellerini ortaya koyacak eserler de yazmamıştır. Abdulmelik b. Mervan'a yazdığı mektuplar biliniyor. Hicri 1. asırda İbadilere "cumhuriyyin" deniyordu. Müsteşrikler de bu ismi kullanmışlardır. Zira siyasette yönetimin babadan oğula geçmesini, veraseti reddetmişlerdi.

İbadi Müslümanlar kendilerine "Cemaatü’l Müslimin" "Ehlu'd Da'vetul İslamiyye" ya da "Ehlul Hak vel İstikamet" derler. Türkiye'de yapılan bazı çalışmalarda yanlış olarak "İbazi" şeklinde ilgisiz bir isim kullanılmakta ancak İbadi kaynaklarda böyle bir isme rastlanmamaktadır.

İbadiliğin İlk Oluşum Yılları, Sıffin Savaşı ve Haricilik

Hz. Ali ile Muaviye arasındaki tahkim olayına itiraz edip ayrılan ve sonradan kendilerine Harici denen grubun ortaya çıkması İbadiliğin ilk izlerini gösteriyor. Dolayısıyla Sıffin Savaşı İbadi mezhebinin oluşmasının başlangıcı sayılıyor.2 Haricilerin Nehrevan'da Hicri 38 yılında Hz. Ali'ye karşı yenilmesi üzerine buradan kurtulan çok az kişiden biri olan Ebu Bilal Muradis ve beraberindekiler Basra'da, Beni Temim kabilesinin bulunduğu bölgeye yerleşti. Hz. Ali tarafından yenilgiye uğrayınca Hz. Ali'den intikam alma veya sükûnetle davranma konusunda aralarında fikir ayrılığı başladı. Çatışma taraftarı olmayan azınlıktakiler Basra'ya göç etti. Basra'da bu grup açıktan muhalefet yerine yönetimi ele geçirmek isteyen gizli bir örgüte dönüştü.3 Burada Emevilerden çekindiklerinden gizlice çalıştılar. Bu dönemde liderleri Ebu Bilal idi. Ebu Bilal Muradis, Ediyye el Temimi'nin cemaatine katılmıştı. Bütün gizli çalışmalarına rağmen yine de Emevilerin takibinden kurtulamadılar. Basra Valisi İbn Ziyad, Ebu Bilal Muradis'i öldürttü. Kardeşini de çarmıha gerdirdi. Ebu Bilal'in vefatından sonra da yerine Abdullah bin İbad geçti.

İbadiliğin gerçek kuruluş dönemi ise İmam Ebu Şa’sa Cabir bin Zeyd el Uzdi el Ummani döneminde olmuştur.4 Tabiinden olan ve bizzat sahabeden ders alıp rivayet ettiği hadisler bulunan Cabir’in İbadilere katılması, İbadi fikirlerin yayılması ve düşüncelerinin temellenmesi açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Haricilerle ilk bariz ayrılık da Cabir bin Zeyd'in Haricilerin isyanlarına katılmaması ile başlıyor. Abdullah bin İbad da Cabir b. Zeyd'i takip etti ve Harem-i Şerif'i korumaya çalışan Abdullah İbn-i Zübeyr'in ordusuna katıldı. Ancak meydana gelen büyük ihtilaf üzerine ondan da ayrıldılar. Ayrılmalarına sebep olan ihtilaf konusu da Haricilerin Hz. Osman bin Affan'ın ilk altı sene hak üzere olduğu ancak daha sonra haktan ayrıldığına, dolayısıyla kanının helal olduğuna inanmalarıydı.

Emevive Abbasi Dönemlerinde İbadilik

İbadiler, Ömer b. Abdulaziz dışında Emevi ve Abbasi imamlarına biat etmemişlerdir. Ömer b. Abdulaziz'den bazı adaletsizliklerde, örneğin Hz. Ali ve Ehli Beyt'e hakaret edilmesi gibi konularda önceki dönemlerden farklı davranmasını ve adil olmasını istemişlerdir. Hutbelerde başka Müslümanlara hakaret yerine (إن الله يأمر بالعد والإحسان وإيتاء ذي القربى وينهى عن الفحشاء والمنكر والبغي يعظكم لعلكم تذكرون) ayetinin okunmasını istemişler ve bu istekleri kabul edilmiştir.

Emevi, Abbasi ve Fatımi dönemlerinde İbadilik yasaklandı. Yasaklanma sebepleri arasında, imamın Kureyş'ten olması gerekmediğini ileri sürmeleri ve şura ile ilgili düşünceleri bulunuyor. Bunun üzerine Emevilerin hükmü altında adil bir yönetim kurulamayacağını gören Cabir bin Zeyd, davetçilerini daha batıya göndermeye başladı. Burada Emevilerden çok çeken Berberi kabileleri arasında hızla yayıldı. Ayrımcılığa karşı çıkıp eşitliği öncelemeleri bunda etkili oldu. Huvara ve Nafusa kabilelerinin katılımıyla İfrikiyye’de (Tunus, Libya) yaygınlaşan İbadiler Abbasilerle yoğun bir mücadeleye giriştiler.

Hicri 101-105 tarihleri arasında Yezid b. Abdulmelik döneminde kıyam ettiler. Ancak kıyam bastırıldı ve liderleri öldürüldü. Bundan sonra Emevilere karşı kesin bir tavır alınmış, intikam alınması istenmiştir. Buna karşılık İmam Cabir bin Zeyd ihtiyatlı davranmış ve çoğunluğun gizlilik döneminden çıkılması gerektiğine inandığını görerek, İbadilerin Basra dışına çıkıp bağımsız bir imamlık kuramayacağını, buna karşılık Basra içinde kurulacak ve Basra dışındaki İbadileri de yönetecek bir gizli hükümet kurulması gerektiğini söylemiştir. İbadilik bundan sonra daha da yayılmış ve yüzyıllar boyu zulme karşı çok sayıda isyanın öncülüğünü yapmıştır.

İlk İbadi Devleti

Abdurrahman bin Habib Hicri 131'de Emevilere bağlı İfrikiye vilayetindeki Emevi valisini Kayravan'dan atarak vilayette kontrolü ele geçirdi. Trablus'a atadığı valisi İbadilerin lideri Abdullah bin Mesud'u öldürünce İbadiler Haris bin Telid el Hadrami ve Abdurrahman bin Kays el Murdi liderliğinde toplandı ve Trablus'u ele geçirdi. Abdurrahman bin Habibi yenildi. Ancak İbadilerin ilk liderleri de şüpheli bir şekilde öldü. Bu durum İbadileri yıldırmadı ve daha bir azimle faaliyetlerine devam etmelerine yol açtı. Bölgeden birçok âlim dinî ilimleri öğrenmek için Basra'ya gitti. Abdurrahman bin Rustum, Asim el Sidrati, Ebu Davud el Kabli el Nefzavi, İsmail bin Dırar el Gıddamisi Fas grubundan ayrılıp Hicri 135’te Basra'ya gittiler. Bu grup âlim dönünce Kayravan, Orta Fas, Güney Tunus ve Gıddames’ta (şimdi Libya’nın batısında) faaliyetlerine başladılar. Hicri 140’ta yeniden devlet kurmaya çalıştılar.

Bu âlimler Basra'dan dönünce aralarında Ebu’l Hattab da vardı. Fas’ta İbadi mezhebinin temellerini sağlamlaştırdıktan sonra Trablus başlangıç yeri olmak üzere devlet kurma konusunda anlaştılar. Trablus'a yakın Sayyad köyünde toplandılar. Ebu Hattab’a biat ettiler ve Trablus’a girme konusunda anlaştılar.

İbadi güçleri Trablus’a gizlice girdi. Hicri 140'ta Trablus’u hükümleri altına alıp devlet ilan ettiler. Ebu Hattab güçlü bir kişilikti. Trablus'tan Sirt'e ve Cebel Nafusa'ya kadar önemli yerleri ele geçirdi. Kayravan'da hâkim olan Sufriyye cemaati ile çatışmaya girişti. Bir sene sonra Kayravan'ı ele geçirdiler. Ele geçirdikleri bölgelerde İslami hükümlere göre kimseye zarar vermediler. İbn Rustum Kayravan'da kaldı. Ebu Hattab ise Trablus'a döndü.

Ebu Hattab'ın devlet kurması Abbasileri rahatsız etti. Abbasilerin iki saldırısı püskürtüldü. Abbasi İmamı Ebu Cafer el Mansur hazırladığı büyük bir ordu ile İbadileri Hicri 144 yılında yendi. Bundan sonra Abdurrahman bin Rustum Kayravan'dan geri çekildi. İbadi güçleri Zule, Cebel Nafusa ve Tahert’te toplandı.

Ebu Hattab'ın hezimetinden ve Abdurrahman bin Rustum'un Kayravan'dan batıya çekilmesinden sonra, Abdurrahman bin Rustum, Trablus'un merkez kabul edilmesi noktasındaki anlaşmanın tadilini zorunlu gördü. Çünkü Trablus, Kayravan ve Mısır arasında yani iki Abbasi gücü arasında kalmıştı. Bu iki güç arasında yeni bir devlet ise İfrikiye eyaletinin yok olması anlamına gelecekti. Bu nedenle Abdurrahman bin Rustum Orta Fas bölgesinde istikrar oluşturmaya yöneldi ve bu da onu Hicri 147’de Tahert şehrinin kuruluşuna götürdü. Bu tarihten devlet ilan edilen Hicri 160 tarihine kadar şehir genişledi ve imar edildi. Trablus’ta yenilgiye uğrayan İbadilerin ekseri de Tahert’e göç edince sayıları artmaya başladı. Ancak bu esnada Abbasi güçleri ile de defalarca savaşmak zorunda kaldılar. Hicri 154’te ise İbadiler Ebu Hatem liderliğinde Trablus’u yeniden ele geçirdiler ve Kayravan’a yöneldiler. Ancak bu girişimler de başarısız oldu ve Abbasiler yeniden Trablus’a hükmetti. Abdurrahman bin Rustum Abbasilerin bu gücü karşısında ihtiyatlı kalmaya devam etti. Ta ki, Hicri 160 yılında devletini ilan edene kadar.

Abbasiler Tahert’teki bu İbadi devletine müdahale etmedi. Peş peşe yaşanan çatışmalara rağmen, Trablus ve Kayravan ile yetinmek zorunda kaldı. Bu nedenle Tahert İbadi Devletinde istikrar için yoğun çaba sarf edildi. Devletin sınırları da güneyde Fizan çölüne, kuzeyde Cerbe adası, doğuda Trablus, batıda Cebel Nafusa’ya kadar uzanıyordu. Vergi toplanmıyor ve sadece zekâtla yetiniliyordu. Diğer mezheplere kısıtlama yoktu.

İbadi mezhebi verasete karşı olduğu halde Rustum ailesi uzun yıllar yönetimde kaldı. Ancak bu babadan oğula geçme şeklinde değil "imam"ın devletin bariz şahsiyetlerinden oluşan âlimler tarafından oluşturulan şura meclisi tarafından "seçilmesi" şeklinde oluyordu.

Rustum ailesine uzun yıllar iktidarda kalmasından dolayı muhalefet edenler oldu. Abdurrahman b. Rustum'un vefatından sonra şuranın yedi kişi arasında tercih yapması gerekiyordu. Bu yedi kişiden biri de Rustum'un oğlu Abdulvehhab’dı. Şura Abdulvehhab’ı seçti. Bu şurada Ebu Kudame Yezid bin Fendin de vardı. Fendin, Abdulvehhab'ın uzmanlardan oluşan bir kurula danışmadan karar vermemesi gerektiğini şart koştu. Ancak diğer âlimler Allah’ın Kitabı ve Allah Elçisinin Sünneti çerçevesinde hükmetmesi dışında bir şart koşulamayacağını söyledi ve toplantı bu şekilde bitti. Fendin, kendini yeterli görüyordu. Bu nedenle insanlar arasında Abdulvehhab’ın şartlara uymadığı ve imamlığının batıl olduğu düşüncesini yaymaya başladı. Tartışmalar büyüyünce Basra'daki İbadi İmam Rabi' bin Habib'e fetva için bir heyet gönderildi.  Heyet gelmeden önce çıkan çatışmada Fendin öldürüldü. Benzer çatışmalardan sonra Hicri 296 yılında İbadi İslam Devleti tamamen sona erdi. Fatımilerin Tahert'e saldırması ve sistemin çökmesi sonucu yeniden gizli çalışma dönemi başladı.

Rustum Devleti, İbadi mezhebi âlimlerinin düşüncelerini özgürce yaymalarına ortam hazırlamıştır. Bütün mezhepler özgür bir tartışma ortamı buldular. Her düşünceden çok sayıda eser yazıldı. Bu dönemde İbadiler de önemli eserler ortaya koymuştur. İktisadi olarak da büyük gelişme gösterildi. Tahert önemli bir ticari merkez haline geldi.

Bazı İbadi Görüşleri

Cabir bin Zeyd, hilafette mutlak yeterliliğin şart olması gerektiğine inanıyor ve yeterli birisinin bu nedenle kavmiyetinin sorulamayacağını söylüyordu. O dönem bu düşünceyi dile getirenler Haricilerdi. Bu nedenle İbadilerin Harici olduğunu söyleyenler bu konuyu da sık sık öne sürüyorlar.

İbadilere göre imamet farz-ı kifayedir. İmamlığın ikamesi Müslümanlar için gereklidir.5 İslam ümmetinin imamsız kalması caiz değildir.6 Hicri 5. asırda yaşamış olan Şeyh Tebğurin bin İsa, emir ve nehiylerin uygulanması, adaletin sağlanması, “hudut”ların konması için imametin bir fariza olduğunu söylüyor.7 Hilafet Müslümanlar arasında salih birine verilmelidir. Ancak imam zulmederse zalim imama karşı huruç edilmesi gerekir. İsyanın Müslümanlara daha çok zarar vereceğini düşündükleri zaman ise beklemenin hayırlı olduğunu düşünüyorlar.

İktidar için imam kelimesini kullanırlar. Sultan ve melik gibi kavramlar onlara göre dine aykırıdır. Batı İbadileri, tek bir imamın değil, farklı bölgelerde olmak şartıyla birden fazla imam olabileceğine inanıyorlar. İmamlık için şartlar ise dönemine göre değişiyor. Zuhur imamı, Difa imamı, Şira imamı, Kitman imamı için farklı şartlar mevcuttur.8

İbadiler genel anlamda muhalifleriyle barış içinde yaşamak istiyorlar. Müslümanlar arasında savaş kesinlikle kabul edilemez.9 Medine'de hitap eden Ebu Hamza el Şari "İnsanlar bizden biz de onlardanız. Tek müstesnası Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen yönetici, ona tabi olan ve yaptıklarını onaylayanların dışında.”10 diyordu. İbadiler, Allah’ın emirleriyle hükmetmeyen sultan ve onun askerlerini tekfir ediyorlar. Yönetilenleri ise tekfir etmekten kaçınıyorlar. Fakat İbadi düşüncesinde tevhid ehli birinin tekfir edilmesi “nimetin inkârı” anlamında kullanılmaktadır. 

Mezheplerin yakınlaştırılması ile ilgili de teklifleri bulunuyor. Günümüzde yayınlanan İbadi kaynaklarda, temel sloganlarının "marifet, tearuf ve itiraf" olduğunu söylüyor ve bunun mezhepler arası ayrılığı azaltacağına inanıyorlar.

Görüştüğümüz İbadiler kendilerinin hadis silsilesi şeklinde nakledilerek değil Hz. Peygamberin Sünnetini bizzat yaşayarak aktardıklarını ve bunun daha üstün bir yöntem olduğunu düşünüyor. Buna “ameli sünnet” diyorlar. Bazı cami imamları neredeyse yüzyılları alacak şekilde camide kimin imamlık yaptığını art arda sıralayabiliyor. İbadiler tarikatları bidat olarak gördüklerinden İbadi mezhebi mensupları arasında tarikat üyesi bulunmamaktadır.

İbadiler içtihat kapısının kapanmadığına ve Müslümanlar arasında dokuz temel konuda ihtilaf olduğuna inanıyorlar: Tevhid, adalet, kaza ve kader, velayet ve beraet, emir ve nehiy, va'd ve vaid, el menzile beynel menzileteyn, la menzile beynel menzileteyn, isimler ve ahkâmlar.

İbadilikte Örgütlenme Süreci ve Siyasi Rota

İbadi âlimleri devlet düzeni ile ilgili görüşler ortaya attıklarından baştan beri iktidarlar tarafından takip edilmişler bu nedenle çoğu zaman gizli çalışmışlardır. Dolayısıyla İbadilerin diğer mezheplerde pek rastlanmayan bir örgütlenme sistemi bulunmaktadır. Başlangıçta Basra’da bazı kaynakların gizli hükümet şeklinde adlandırdıkları güçlü bir örgütlenme ağı kurdular. Zamanla siyasi hayatta uygulanacak bir plan çizdiler. Öyle ki yönetim adaletli ise ne yapılacağından adil olmayan yönetime karşı nasıl bir tavır takınılacağı ve bundan sonraki merhaleler adım adım işlenmiştir.

Bu konuda Şeyh Muhammed et Tifayyiş’in (1818-1914) çalışmaları İbadilerin örgütlenme süreci ile ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olmamıza imkân tanıyor. Tifayyiş’in eserlerinde de görüleceği gibi şeriat hükümlerinin uygulanmasına götüren yollar olarak "mesalik", imamlık merhalelerini de içeriyor. Dolayısıyla geniş kapsamlı bir siyasi yol bu sayede belirleniyor. Şeyh Tifayyiş’in siyasi düşüncelerini değerlendiren Adun Cehlan’a göre amaç Kuran ve Sünnet temelinde bir İslam devleti kurulmasının planını yapmaktır.

Şeyh Tifayyiş, devlet ilanının önemli şartlarını şöyle sıralamıştır: Silah, yaşam için gerekli olan gıda, giyim ve barınma imkânları, mal ve ilim yeterli olduktan sonra devlet ilan edilebilir. Devlet böylece ilan edildikten sonra zuhur dönemine geçilmiş olur. Zuhur döneminde, başında imam olan yönetim, düşmanın en az yarısı kadar olan yönetilenler, ümmet ve yerleşim yeri belirlenir. Zuhur dönemi mesalikte birinci ve en hayırlı dönemdir. Diğer üçüne göre en parlak dönemdir. İbadiler bunun için savaşır ve şehit olur. Zafer halinde buna zuhur denir ve İslam şeriatı üzere hükümet kurulur. Allah’ın hükümleri uygulanır. Bu dönemde İslam devleti diğer devletlere karşı açıkça ortaya çıkmıştır. İslam topluğu hürdür ve kimseye zulmedemez. Ancak bu dönem Allah’ın hükümlerini uygulayan imamlık ile mümkün olabilir. Zuhurun örnekleri Hz. Ömer'in Müslüman olmasından sonraki dönem, Trablus'ta Hattabiye devletinin kurulması, Tahert’te Rustum devletinin kurulması gibidir. Bu dönem herkesin adalet içinde ve muhalif de olsa birlikte yaşamaya çalıştığı dönemdir.

Difa' Dönemi: Zuhur dönemindeki güçlü devletin iç veya dış sebepler yüzünden zayıf düşüp Müslümanların kendilerini savunma durumuna düştükleri dönemdir. Örneğin Abdullah bin Vehb er Rasibi'nin Nehrevan’da öldürülmesinden sonra başlayan dönem difa’ dönemidir. Müslümanlar bu dönemde güçsüzdür, imkân ve sayı azlığından dolayı devlet ilan edemiyorlar. Fesat yaygınlaşmıştır. Bu dönemdeki İmamete de “difa imameti” denir. Bu sayede Müslümanlar dinlerini savunmaya başlarlar ve ilk yapılacak işlerden biri zalimi uyarmak ve ikna etmektir. Ancak zalim yönetici, bunu inatla reddederse devrim için harekete geçilir. Devrim lideri “difa imamı”dır. Ona itaat edilir. Devrim tamamlanınca imameti de biter.

Difa' dönemi devrimi iki şekilde tamamlanabilir. Ya zafer ya da yenilgi. Zafer halinde iki sonuçla karşılaşılabilir: Biri, devlet devrimcilerin isteklerini kabul eder bu durumda difa imamlığı devam etmez. Diğeri de zafere rağmen devrimin hedefleri gerçekleşmez ve devrim zamanla kaybeder. Bu iki duruma devrimcilerin tamamının şehit olması veya çok az ve güçsüz bir azınlık olarak kalmaları halinde gelinebilir. Bundan sonra ise iki dönemin tercihi söz konusu olabilir: Ya barış ve dinlenme dönemi olarak Kitman dönemi ya da azmin yenilenmesi dönemi olarak Şira dönemi.11

Şira Dönemi: Zalim yönetimin düşürülmesi hedefi ve siyasi ve sosyal durumun düzeltilmesi amacıyla şeriat hükümlerinin uygulanması için savunma dönemine geçildiği süreçtir. Şira denmesinin sebebi kendilerini cennet karşılığında satanlardan veya cehennemden nefislerini satın alanlardan mülhemdir.

Şira dönemi için 40 kişinin olması yeterlidir. Temel hedef de zulüm ve fesada karşı devrim ilanıdır. Amaç şeriatın gereklerine uyulmadığı için yönetimi bu yönde değiştirmek veya sömürgeci bir yönetici ise onu engellemektir. Şira dönemi, Ebu Bilal Muradis, Karib b. Murra el Advi, Zahaf Tai gibi dönemler ile örneklendiriliyor.12

Kitman Dönemi: Allah yolunda cihadın en düşük derecesidir. Müslümanların güçsüz olduğu bu dönemde devrime bir yol bulunamıyor. Bozuk toplumdan uzaklaşmak zorunda kalınıyor. Zuhur dönemi için gerekli şartlar olmadığından gizlilik dönemi özel uygulamaları geçerlidir. Eğitime önem verilir. Yalnız, bu tam sessizlik ve hareketsizlik değil, hazırlık devri anlamına geliyor. Meclislerin ayakta kalmasına çalışılır ki, toplum ayakta kalsın. Kitman dönemi iki çeşittir. Biri tam gizlilik dönemi; İmam Cabir bin Zeyd ve Irak’ta Ebu Ubeyde Müslim dönemi gibi. Diğeri de mutedil Kitman dönemidir. Bu, fikir hürriyetine sahip olunan dönemdir. Ancak devlet kurma gücü yoktur. Rustum devletinden sonra Kuzey Afrika’da olduğu gibi. İbadi cemaatine bu dönemde ‘Kitman imamı’ liderlik eder. “Azabe” sistemi bu dönemde uygulanır.13

İbadi devleti yıkıldıktan sonra İslam şeriatını uygulayacak bir yönetim olmamasından dolayı İbadiler “Azabe” sistemi şeklinde bir çözüm bulmuşlardır. Kelime anlamı uzak durmak anlamına geliyor. Uzlet, gurbet, hayat meşgalelerinden uzak durup Müslümanlara hizmet için çalışmak demektir. Hicri 3. asrın sonunda bir süre bu sistem uygulanmaya başladı. Devlet aciz olduğu için İbadi toplulukları arasında bu sayede şeriatın uygulanmasını amaçlıyor. Kur’an hıfzetmek, ilim öğrenme süresini tamamlamak, kişisel eğitim gibi amaçları olan bazı kuralları vardır. Azabe sistemi İbadi bir devletin yokluğunda imamın yerini tutan bir sistemdir. Azabenin, kıyafetini de koruması gerekiyor. Azabe halkasının lideri imam gibidir. Yargısal konularda karar verir. Toplumdaki basit sorunları çözer. Vakıflar aracılığıyla bir bütçesi belirlenir. Azabe sisteminde sosyal işler takip edilir, muhtaçlara yardımlar yapılır. Barış ve savaş dâhil İbadi topluluk ile diğerleri arasındaki ilişkiler de idare edilir.

Azabe halkası bir çeşit meclis gibidir ve üyeleri de her yerleşim yerinden bir veya daha fazla kişinin seçilerek gönderilmesiyle oluşur. Her yerleşim bölgesinde, köyde, beldede üyelik şartlarına dikkat edilerek bölgesel meclisler oluşturulur. Bu meclislerden de Azabe Yüksek Kurulu oluşturulur.14 Bunun başkanı imam yerine geçer. İmamın oturduğu yer de başkent mesabesindedir. Meclis her üç veya altı ayda bir ve ayrıca ihtiyaç duyulduğunda toplanır. Meclis binası caminin yanında inşa edilir. Her Azabe halkası on ile on altı kişiden oluşur. İşbölümü yapılır. Azabenin bir de istişare meclisi var ki, bu da hafızlardan ve ilimle uğraşanlardan oluşur. İkinci bir güç olarak varlığını sürdürür. Buna İrvan denir. İrvan, Berberi dilinde Kur'an hafızı ve ilim ehli anlamına geliyor.15

Azabe sisteminin çıkmasının başlıca sebebi Hicri 3. asrın sonlarında meydana gelen ve İbadi mezhebi mensuplarını çok etkileyen zalim Ahmed bin el Ağlebile savaş sonucu aldıkları korkunç darbe ve diğeri de kurdukları Rustum devletinin Fatımi Şiilerin eline geçmesi idi. Bu iki güçlü darbeden sonra adeta devlet içinde devlet olmaya çalışmışlardır.

Libya’da İbadilik

Günümüzde çoğunlukla Umman ve Fars Körfezi civarında;  Cezayir ve Tunus’un Cerbe adasında İbadiler bulunuyor. Sayılarının dünya çapında ortalama üç milyon olduğu tahmin ediliyor. Kuzey Afrika’da ise İbadilerin faaliyetlerinin ekseriyeti günümüz Libya topraklarında geçmiştir. Bu nedenle günümüzde İbadilik Libya’da devam etmektedir. Libya'nın Cebel Nafusa, Zaviye, Zuvara, Sabrata bölgelerinden Sirt'e kadar batı bölgelerinde yaşıyorlar.

Libya'da Yefren'e bağlı Mişişiye'de Hicri 55 yılında inşa edildiği iddia edilen bir mescit bulunmaktadır. Trablus’un 130 km güneyinde bulunan Yefren, 40 bin kişilik nüfusunun hemen tamamı Emaziğ olan bir kent olup Yefren’deki Amir Şemmahi Camii de Hicri 2. yüzyılda inşa edilmiştir. Emaziğ halkının hemen tamamı İbadi mezhebine tabidir. Libya Emaziğleri Libya’nın yerli halkı olarak biliniyor. Kuzey Afrika’da Milattan önce Numidya devletini kuran güçlü bir kavim olan Emaziğler Romalıları yendikleri tarihi takvim başlangıcı olarak kabul etmişlerdir.

İslam’ın yayıldığı ve Kuzey Afrika’ya ulaştığı dönemde Emaziğ topluluğu aynı zamanda İbadilik ile de tanışmıştır. Günümüze kadar devam eden bu etki nedeniyle Libya'da İbadiliğin Emaziğlere özgü olduğu izlenimi yaygındır. İbadilerin "En hayırlınız, en takvalı olanınızdır." düsturunu kabullenmelerinden dolayı Kureyş'ten birinin halife olmasını gerekli gören Ehl-i Sünnet mezheplerine muhalefet etmeleri Emaziğlerin de imam olabileceği fikri uygulanma şansı bulduğundan Emaziğler arasında rağbet gördüğü söylenebilir.

İtalyan işgali döneminde diğer bütün Müslümanlar gibi İbadiler de işgalci İtalyanlarla mücadele ettiler. İşgal bittikten sonra ise Kral İdris es Senusi’nin adil olduğunu düşündüklerinden ona karşı çıkmayan İbadiler, Kaddafi'ye karşı Huruç'un caiz olduğuna fetva verdiler. Kaddafi’yi övmeyi ret ettikleri için Muammer Kaddafi de İbadilere cephe aldı. Onlar da buna karşılık Kitman dönemine girdiler ancak Kaddafi’nin istihbaratı İbadilerin gizli çalışmalarını da takip ettiğinden bu çalışmalarını askıya almak zorunda kaldılar. Bu nedenle aralarındaki iletişim bozuldu ve dağılmaya yüz tuttu. Devrimden sonra ise büyük bir toparlanma hamlesine giriştiler ve bu çerçevede halen etkili faaliyetler yürütülüyor.

Kaddafi döneminde yasak olduğu için Libya'da İbadilerin yayınları yok denecek kadar azdır. Devrimden sonra kurulan "İbadi Araştırma Merkezi" bünyesinde şimdilik aylık toplantılar ve konferanslar düzenleniyor. Diğer ülke İbadilerinin de katıldığı bu toplantılarda mezhep bağlamında farklı konular ele alınıyor. 

Libya’da sayısal olarak az olmalarından ve uzun süre gizli bile olsa çalışamamaktan kaynaklanan sebepler yüzünden günümüz Libya İbadilerinin imamı bulunmuyor. Uzun süreli bir gizlilik döneminden sonra yeniden zuhur dönemine geçildiğine inanan İbadiler bulunuyor.

 Yeni dönemde görüşlerin serbestçe tartışılabilmesi ve diğer özgürlükler konusunda devrimle birlikte gelinen nokta İbadi Müslümanların gerek Libya gerekse Libya dışında layıkıyla tanınması ve Müslümanlar arasında uzun süredir tartışılmakta olan sorunlara özgün yaklaşımlarını sunma imkânı vermesi, Libya devrim sürecinin önemli başarıları arasında yerini alacaktır.

 

Dipnotlar:

1-Elif, Be ve Dat harfleri ile yazılan “İbad” kelimesi,  Abdullah bin İbad’ın soy ismi olup ibadet etmekle alakası yoktur. İbadilerden bahsederken Arapça konuşan Müslümanlar çoğunlukla “abadi” şeklinde telaffuz ediyorlar.

2-Al Fikr al Siyasi İndal İbadiye, Adun Cehlan, s.15

3-Al Fikr al Siyasi İndal İbadiye, Adun Cehlan, s. 16

4-Libya Al Ahrar televizyonuna konuşan şair ve yazar İsa Buzeyye, 24 Temmuz 2012.

5-Al Fikr al Siyasi İndal İbadiye, Adun Cehlan,  s. 91

6-Al Siyaset al Şar’iyyabayn al Cumhur Walibadiyye,  Sabri Aşvah, s. 13

7-Al Fikr al Siyasi İndal İbadiye, Adun Cehlan, s. 91

8-Al Fikr al Siyasi İndal İbadiye, Adun Cehlan, s. 92

9-Al Fikr al Siyasi İndal İbadiye, Adun Cehlan, s. 46

10-Al Fikr al Siyasi İndal İbadiye, Adun Cehlan,  s. 59

11-Al Fikr al Siyasi İndal İbadiye, Adun Cehlan, s. 97

12-Al Fikr al Siyasi İndal İbadiye, Adun Cehlan, s. 97

13-Al Fikr al Siyasi İndal İbadiye, Adun Cehlan,  s. 98

14-Al İbadiye Fil Mağribil Arabi, Ahmed İlyas Huseyin, s. 22

15-Al İbadiye Fi Mewkibi’t Tarih, Ali Yahya Muammer, s. 90

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR