1. YAZARLAR

  2. Dünya ve İslam Dergisi

  3. Hizbullah'tan Lübnan ve Dünya Mustazaflarına Açık Mektup

Dünya ve İslam Dergisi

Yazarın Tüm Yazıları >

Hizbullah'tan Lübnan ve Dünya Mustazaflarına Açık Mektup

Eylül 1990A+A-

Bu metin; İslami direnişin sembolü yüce şehidimiz Ragıb Harb'in şehadetinin birinci yıldönümü münasebetiyle, Hizbullah'tan Lübnan ve dünya mustazaflarına, tasarılarını ve takip ettiği yolu bildiren açık mektubudur.

15 Şubat 1985

"Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla:

Kim Allah'ı, O'nun elçisini ve müminleri dost tutarsa (bilsin ki) galip gelecek olanlar yalnız Allah'ın hizbidir. Yüce Allah'ın sözü her zaman doğrudur."

İthaf:

Işığıyla Lübnan mustazaflarına özgür ve onurlu bir yaşamın yolunu aydınlatan ve onların masum kanlarının tutuşturduğu alevle Siyonist zalimlerin iktidarını yakıp kavuran parlak meşaleye;

Kardeşlerine sadakatla bağlı olan, onlara cihad yolunda önderlik eden, onları savunmak ve cesaretlendirmek uğruna canını esirgemeden şehid oluncaya kadar mücadele veren ve böylece insanlık için dünya istikbarının zulüm ve küstah saldırganlığının şahidi olan öncüye;

Muzaffer isimi direnişin ve kardeşlerimizin Güney ve Batı Bekaa'da en soylu Hüseyni destanları yazarak sürdürdükleri muhteşem kıyamın temsilcilerine;

Müminlerin emiri, veliy-i fakih, Ayetullah Humeyni'nin önderliğinde eylem sancağını yükselterek Amerika'nın Lübnan'daki hayallerini suya düşüren ve İsrail işgaline karşı direnenlere;

Onun şehadet yıldönümünde dünya mustazaflarına sunduğumuz bu satırlarda ortaya konan devrimci İslami siyasal çizgiyi hayatında somutlaştıran ve böylece bütün Lübnanlı mücahidlerin bu aydınlık yolda rehberi olan aziz şehidimiz Ragıb Harb'e;

Rabbimiz, hamd sanadır. Sana yalvarıyoruz; bizleri metin ve muhkem kıl. Bize güç ver ve zalimler karşısında zafer nasib et.

Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.

Hizbullah

Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla:

De ki: "Hak Rabb'inizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin." Çünkü biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki (dumanı ve ateşlerinin) çadırı onları kuşatmıştır. Eğer (susuzluktan) feryad edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile kendilerine yardım edilir! O ne kötü bir içecektir ve ne kötü bir yaslanacak yerdir!

Yüce Allah'ın sözü her zaman doğrudur.

Biz Kimiz ve Hangi Kimliğe Sahibiz?

Ey özgür mustazaflar;

Biz Hizbullahi hareketin Lübnan'daki evlatlarıyız. Sizi selamlıyor ve sizin aracılığınızla bütün dünyaya sesleniyoruz: Siz şöhret sahibi seçkinler, kurumlar, partiler, siyasi kuruluşlar, yardımsever dernekler, haber ajansları. Hiç kimseyi dışarıda bırakmaksızın tüm dünyaya sesleniyoruz; çünkü herkesin sesimizi duymasını, bildirimizi anlamasını, tasarılarımızı ve planımızı inceleyip öğrenmesini istiyoruz.

Hizbullahi hareketin evlatları olarak kendimizi ayrılmaz bir parçası saydığımı İslam Ümmeti; bütün dünyada en zalimane ve küstahça saldırılara maruz kalmış durumdadır. Doğu ve Batı'nın birlikte sürdürdükleri saldırılar; bu ümmeti Allah'ın mesajının içeriğinden mahrum bırakıp saptırmaya yöneliktir. Çünkü Allah'ın onun vesilesiyle kendilerini aziz ve mübarek kıldığı bu vahiy sayesinde Müslümanlar Allah'a inanan, iyiliği emredip kötülükten sakındıran, insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı bir topluluk olacaklardır. Bu saldırılarla aynı zamanda bu ümmetin zenginliklerini ve kaynaklarını gasbetmek, evlatlarının kabiliyet ve imkanlarını sömürmek ve onun her türlü iş ve gidişatını kontrol altında tutmak da hedeflenmektedir.

Allah'ın öncülerimize İran'da zafer ve cihanşümul İslam devletinin çekirdeğini kurmak nasib ettiği biz Hizbullahi hareketin evlatları; feraseti, bilgeliği ve doğru yönetimiyle bu makamı hakketmiş olan tek bir imama itaat etmenin gerekli olduğuna inanıyoruz. Müslümanlardaki devrimci kıvılcımın ateşleyerek gerçekleştirdiği patlamayla bütün dünyayı sarsan; şanlı İslam İnkılabı'nın rehberi olarak imamet için gerekli bütün şartların kendisinde biraraya geldiği Ayetullah el-Uzma el-Musevi el-Humeyni, bugünkü durumda imamet makamının sahibidir.

Biz Lübnan'da ne kapalı bir örgüt ne de dar siyasal çerçeveli bir kuruluşuz. Tersine, Allah'ın; elçilerinin sonuncusu Hz. Muhammed (s)'in elleriyle tamamladığı mesajı olan İslam'ın belirlediği ideolojik ve siyasal bağlarla bütün dünya Müslümanlarıyla bağlıyız. Kur'an-ı Kerim'de; «Bugün size dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı beğendim.» buyuran Allah, böylece İslam'ı bütün dünyanın uymasını istediği din olarak indirmiş ve tanıtmıştır.

Afganistan'da, Irak'ta, Filipinler'de ya da herhangi bir başka yerde Müslümanların başına gelen bir şey bütün İslam ümmetinin başına gelmiş demektir. Bu yüzden ayrılmaz bir parçası olduğumuz İslam ümmetinin karşı karşıya olduğu her türlü zorlukla mücadele etmeyi asli bir dini görev kabul ederek veliy-i fakihimiz tarafından tespit edilen siyasal yaklaşımımız ışığında bu yönde sonuna kadar gayret ederiz.

Kültürümüzün temel kaynakları, Kur'an-ı Kerim, sahih sünnet ve fakihin içtihadlarıdır. Bunlar muğlak ve karmaşık olmayan, açık ve herkes tarafından kabul edilebilir kaynaklardır. Ne teoriler üretmeye, ne de üzerlerinde felsefe yapmaya gerek yoktur, ihtiyaç duydukları tek şey itaat ve uygulamadır.

Askeri gücümüzün boyutlarını kimse tahmin edemez. Çünkü bünyemizin diğer parçalarından ayrı bir askeri organımız yoktur. Her birimiz, cihad çağrısını duyduğumuzda savaşan birer asker kesiliriz ve veliy-i fakihin önderliğindeki eylemin çerçevesinde çatışmadaki meşru görevimizi yerine getirmek için üzerimize düşen her sorumluluğu sırtlarız. Allah bizimle beraberdir. Bizi yardımıyla destekler, düşmanlarımızın kalbine korku salar ve bize onlar karşısında izzetli zaferler bahşe­der.

Dünya İstikbarı Bizimle Savaşmak İçin İttifak Etmiştir

Ey özgür mustazaflar;

Batı'nın ve Doğu'nun müstekbir zalim devletleri; bizimle savaşmak üzere ittifak etmişlerdir. Mesajımızı tahrif etmek; bizi yanlış tanıtarak, aleyhimize yalanlar uydurarak ve bizimle mustazaf kitleler arasına engeller koyarak bizleri ayırmak için hain düzenler peşinde koşmaya çalışmakta; ABD ve müttefiklerine karşı sürdürdüğümüz mücadelede elde ettiğimiz çok önemli esaslı başarıları küçültüp bize halel getirebilmek için hem kendileri ve hem de kışkırttıkları uşakları vasıtasıyla büyük bir gayret harcamaktadırlar.

ABD, bölgedeki yerli işbirlikçileri vasıtasıyla; Lübnan'daki ABD saldırganlıklarına son verenlerin, işgalci güçlerim rezil ederek hayal kırıklığına ve zillete boğan ve bu ülkenin mustazaf halkına karşı kurduğu fesad dolu planlarını bozanların; içki, kumar, eğlence partileri ve benzeri etkinlikleri gereksiz yere büyüterek bunlara kin beslemekten başka dertleri olmayan bir avuç fanatik ve teröristten ibaret olduğu imajını halka yaymaya çalışmaktadır. Ama biz, ne kadar kurnazca olursa olsun bu gibi yalan ve iftiralara milletimizin aldanmayacağına güveniyoruz. Çünkü bütün dünya bilir ki ABD ve dünya istikbarı ittifakıyla çatışmaya girmeyi düşünenler böyle ikincil sorunlara takılıp kalarak "ağaçlardan ormanı görememe" yanlışlığına düşmezler.

Bütün Felaketlerin Sebebi Amerika

Kötülüğün, fitne ve fesadın kaynaklarıyla savaşmak için çabalamaktayız ve bunların ana köküyse Amerika'dır. Önderimiz İmam Humeyni; kötülüklerin kaynağının ve uğradığımız bütün felaketlerin sebebinin Amerika olduğunu defalarca vurgulamıştır. Biz Amerika'yla savaşarak sadece en meşru hakkımız olan İslam'ı ve milletimizin şerefini savunmuş oluyoruz.

Bütün samimiyetimizle ve açıkça ilan ediyoruz ki biz; yalnız Allah'tan korkan, zulmü, baskıyı, saldırganca tavırları ve zalimler karşısında zillet içinde boyun eğmeyi asla kabullenmeyen bir hareketiz. Amerika, müttefikleri ve özellikle Filistin'de mukaddes İslam topraklarını gasbetmiş olan Siyonist sürüleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sürekli bize saldırmak ve boyun eğdirmeye uğraşmakla meşgul olacaklardır. Bundan dolayı biz de sürekli ve giderek artan bir şekilde onların saldırılarım püskürtmek, dinimizi, varlığımızı ve şerefimizi savunmak için hazırlık içindeyiz.

Onlar ülkemize saldırdılar, köylerimizi yakıp yıktılar, çocuklarımızı katlettiler, mukaddesatlarımıza tecavüz ettiler ve başımıza da milletimize karşı korkunç katliamlar gerçekleştirmiş cani uşaklarını geçirdiler. Hala da İsrail'in dostu olan bu kasapları desteklemekte ve bizi, kendi geleceğimizi kendi hür irademizle belirleme hakkımızdan alıkoymaktalar.

Ülkemizin maruz kaldığı Siyonist işgal ve Beyrut'un ablukası sırasında bu güçlerin bombaları kardeşlerimizin üzerine sağnak gibi yağıyordu. Uçakları, sivil yerleşim bölgelerimizi gece-gündüz dinmeyen saldırılarıyla tahrip eder ve kadınlarımızı, çocuklarımızı hedef alırken işgalci düşmanın işbirlikçisi Falanjistlerin bölgeleri, istilacı kuvvetlerin harekat ve yönetim merkezi olarak güven içindeydi.

Dünya kamuoyunun vicdanına müracaat ettiğimizde ise ne bir ses ne de ondan bir iz yoktu.

Fakat bizim kahır dolu günlerimizde bir türlü rastlayamadığımız bu vicdan; cani Falanjistler Bekaa'da Zahle şehrinde kuşatıldıklarında ya da İsraîl ve müttefikleri Şuf da ve Dair al-Kamer'de muhasaraya düştüklerinde birden bire harekete geçerek bütün dünyayı ayağa kaldırdı. Bu tavır karşısında önce dehşete düştük, fakat sonra anladık ki bu, dünya kamuoyunun vicdanı denilen şey sadece güçlülerin talebi üzerine ve müstekbirlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir.

İsrail ve Falanjistler bir tek gece içinde Sabra ve Şatila'da babalarımızın, çocuklarımızın, kadınlarımızın ve kardeşlerimizin binlercesini katlettiler. Fakat hiç bir uluslararası kuruluştan ya da yetkiliden bir suçlama ve kınama çıkmadı. Halbuki NATO kuvvetleri; sürekli saldırılarla harab olmuş ve Amerikan tilkisi Philip Habib'in hileleri sayesinde kendi korumalarını kabul eden bu komplodan, yine kendi işbirlikleriyle gerçekleştirilecek olan bu iğrenç katliamdan sadece bir kaç saat önce ayrılmışlardı.

Bu ve benzeri caniyane saldırılar, bir kez daha kesin inancımız olan, "insanlar içerisinde en yaman düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun" ilahi hükmünü doğrulamıştır.

Çarpışmaktan Başka Seçeneğimiz Yok

Bu suretle açık seçik ortaya çıkmıştır ki saldırganlık ancak büyük fedakarlıklarla defedilir ve şeref ancak kan pahasına kazanılabilir. Özgürlük bahşedilmez; can vererek, ruhu ve kalbi bu yolda kurban ederek alınır.

Biz; teslimiyeti bırakıp şeref kazanmayı, özgürlüğü ve Amerika'ya, Siyonizm'e, Falanjistlere ve diğer müttefiklerine boyun eğdirmeyi kendimize din edindik. Yurdumuzu hürriyetine kavuşturmak, bütün emperyalistleri ve işgalcileri kovmak ve kendi kaderimizi kendi ellerimizle belirleyebilmek için kıyama kalktık.

Bugüne kadar çektiklerimizden daha fazlasıyla karşılaşmamız mümkün değil. Bu içler acısı halimiz on yıldan fazladır sürüyor ve bu süre içinde bizi yönetenlerden sadece aç gözlülük, iki yüzlülük ve yetersizlik gördük.

Siyonist-Falanjist İşbirliği

Amerika, İsrail ve Falanjistlerin işledikleri suçların kurbanlarının sayısı yaklaşık olarak 100.000'dir.

Yarım milyona yakın müslüman yerlerinden sürülmüş ve Nab'a Burç Hammud, Dikvana, Tali al-Za'tar, Sibniya, Gavarina, Calail gibi yerleşim bölgeleri hemen hemen tamamen yıkılmıştır. Calail'deki kardeşlerimiz hala aynı trajediyi yaşıyorlar ve tek bir uluslararası kuruluş, onların yardımına gelmiyor.

Siyonist İşgalciler Müslümanların topraklarını gasbetmeye devam ediyor. Lübnan'ın üçte birinden fazlası; İsrail'in ve işgalcilerle mücadele etmek bir yana, kendilerine sağlanan güç karşılığında onların planlarına ortak olarak yardım eden müttefikleri Falanjistlerin işgali altındadır.

Böylece kasap Beşir Cemayel; İsrail'in, petrol zengini işbirlikçi Arap ülkelerinin ve Falanjistlere hizmet eden -sözde- müslüman milletvekillerinin yardımları sayesinde Cumhurbaşkanlığını elde etti.

O, bu makama; Falanjistlerin Müslümanlara zulüm ve tahakkümünü sağlayacak bir Amerikan-İsrail tuzağından başka bir şey olmayan Kurtuluş Komisyonu adlı operasyon merkezinin beğenisini kazandığı ve onların dümen suyuna girdiği çok maharetli bir manevrayla ulaştı.

Ama halkımız artık bu zillete bir son vermeye, Siyonistler ve işbirlikçilerinin hayallerini bozmaya kararlıydı. Amerika ise bütün cüretkârlığıyla inat ederek bu kez de Emin Cemayel'i ölen kardeşinin yerine geçirdi. Emin'in ilk başarılı icraatları; mültecilerin barınaklarını yıkmak, Müslümanların camilerine saldırmak, mustazafların oturdukları mahallelerin sakinlerinin başına yıkılmasını emretmek bize karşı NATO kuvvetlerinin yardımını sağlamak ve Lübnan'ı bir İsrail nüfuz bölgesi ve Amerikan sömürgesi haline getiren uğursuz 17 Mayıs Antlaşmasını kabul etmek oldu.

Esas Düşmanımız

Halkımız bütün bu hainliklere daha fazla tahammül edemedi ve küfrün önderleri Amerika, Fransa ve İsrail'le çarpışmaya karar verdi. Bu kuvvetlere ilk ceza 18 Nisan, ikincisi ise 29 Ekim 1983'te verildi. Bu arada işgalci İsrail birliklerine karşı gerçek bir savaş başlatılarak düşmanın iki önemli askeri merkezi imha edildi. Halkımız sivil ve askeri alanda İslami direnişini gittikçe artırarak İsrail'i -sözde- Arap-İsrail çatışmasının tarihinde ilk defa kabul etmek zorunda kaldığı aşamalı geri çekilme planına mecbur etti.

Andolsun ki, biz Hizbullahi hareketin evlatları, bölgemizdeki esas düşmanlarımızı çok iyi biliyoruz: İsrail, Amerika, Fransa ve Falanjistler.

Lübnan'daki Hedeflerimiz

Bu düşmanlarla gittikçe artan bir çatışmayı şu hedefler sağlanıncaya kadar sürdüreceğiz:

- İsrail'in varlığının nihai olarak sona ermesinin ve mukaddes Kudüs'ün işgalci çizmelerinden kurtulmasının ilk adımı olarak Lübnan'dan tamamen çekilmesi.

- Amerika, Fransa ve müttefiklerinin Lübnan'ı tamamen terk etmesi ve yurdumuza yönelik her türlü emperyalist müdahalenin sona ermesi.

- Falanjistlerin; Amerika ve İsrail'in cesaretlendirmesiyle hem Müslümanlara, hem de Hıristiyanlara karşı işlediği suçların hesabını vermek ve yargılanmak üzere teslim olmaları.

- İslam nizamına bağlı olduğumuzu; yurdumuza yönelik muhtemel yeni emperyalist saldırı ya da sızmaları önleyebilecek ve herkes için adalet, şeref ve haysiyeti sağlayabilecek yegane sistemin İslam olduğunu ısrarla ve kararlılıkla savunduğumuzu hiç bir zaman saklamadığımız unutulmamaksızın; bütün halkımızın kendi geleceklerini belirleme ve istedikleri yönetim biçimini tam ve özgür iradeleriyle seçme fırsatını kazanması.

Dostlar

Yukarıda Lübnan'daki hedeflerimizi ve düşmanlarımızı saydık. Dostlarımız ise, öncelikle bütün dünya mustazafları ve düşmanlarımızla savaşanlar; bize zarar verme niyeti taşımayan bütün kişi, parti ya da kuruluşlardır. Bu mektubu özellikle onlara şunu söylemek için yayınladık:

Ey savaşçılar ve örgüt mensupları; Lübnan'ın her neresinde olursanız olun ve bağlı olduğunuz düşünce ne olursa olsun, sizlerle; ülkemizdeki Amerikan hakimiyetini devirmek, halkımızın yaşantısını dayanılmaz hale getiren Siyonist işgalcileri defetmek ve idari işleyişi ele geçirerek hükümeti kontrol altına almaya yönelik Falanjist çabalara darbe indirmek somut hedeflerinde güç birliği yapmaya -mücadelenin hangi düzeyde ve hangi metotlarla gerçekleştirilmesi gerektiği konusunda ayrılık içinde olsak bile- hazırız.

Gelin ayrıntı konularda birbirimizle uğraşmaktansa asıl amaçlarımızı gerçekleştirmek yolunda bize geniş kapılar açacak bir dayanışmaya girelim ve başarılarda dostça yarışalım.

Sokağı herhangi bir partinin kontrol etmesi önemli değildir. Önemli olan kitlelerin bu partiyle birlikte hareket etmesidir.

Vatandaşlarımız için, bir sürü askeri geçit resmi düzenlenmesi değil İsrail'e karşı operasyonların arttırılması önemlidir.

Ve süslü demeçler kaleme almamızın ve konferanslar düzenlememizin hiç bir önemi yoktur, önemli olan Lübnan'ı Amerikan planlarının ebediyen gömüleceği bir mezarlığa çevirmemizdir.

İslam'dan kaynaklanmayan bir takım düşünceler taşıyor olabilirsiniz. Bu durum aramızda sözünü ettiğimiz hedeflere yönelik işbirliğine engel değildir. Özellikle de bizler; sizi bu mücadeleye atılmaya zorlayan etkenlerin, baskıcı yönetimlerin dayattığı haksızlıklara ve uyguladıkları zulme karşı çıkmak gibi temelde İslami olan etkenler olduğunu hissediyoruz. Her ne kadar şu anda İslam dışı düşüncelerden oluşuyorlarsa da bu etkenlerin; siz, zulme ve müstekbirlere karşı mücadelenin gerçek itici gücü olan devrimci İslam'la tanışınca önlenemez bir şekilde ait oldukları kaynaklarına döneceklerini göreceksiniz.

Bununla birlikte güvenliğimize ve izzetimize yönelik hiç bir tahrik ve saldırıyı asla kabullenemeyeceğimizi ilan ediyoruz. Aramızda çıkacak her türlü soruna iyi niyetle çözüm aramaya zorunluyuz, ama hareketimizin ve hedeflerimizin engellenmesine izin vermemeye de kararlıyız.

Bizi kendinize yakın ve sıcak bulacaksınız. Ayrıca düşüncelerimiz birbirine yaklaştıkça, karar mekanizmamızın bağımsız işlediğine ikna oldukça ve siz İslam'ın ve Müslümanların aleyhinde olmadıkça ilişkilerimizin gelişip güçlendiğini göreceksiniz.

Ey mustazaf savaşçılar;

Sizler hakka talip olan ama henüz onu bulamayanlarsınız. Ve hakkı taleb ettikleri halde bulamayanlar batıla talip olup ona kavuşanlar gibi değildir.

Bu yüzden ellerimizi size uzatıyoruz ve samimi olarak sesleniyoruz: «Ey kavmimiz! Allah'ın Rasulüne itaat edin» ve "sizi hayat verecek şeye çağırdığı zaman Allah'a ve Rasulüne uyun."

İslam'a Bağlıyız Ama Onu Zorla Kabul Ettirmeyeceğiz

Ey özgür mustazaflar;

Bizler İslam'a bağlıyız ve bütün dünyaya adalet, barış ve huzur getirecek bu ilahi mesajın mustazaflar ve bütün insanlar tarafından da incelenmesini arzuluyoruz.

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:

"Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim tağut (şeytan)ı inkar edip Allah'a inanırsa, muhakkak ki o, kopmayan, sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir. Allah, inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kafirlerin dostları da tağuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlığa çıkarır. Onlar ateş halkıdır, orada ebedî kalacaklardır."

Bu yüzden biz, hiç kimseyi İslam'ı kabule zorlamaya taraftar olmadığımız gibi hiç kimsenin de kendi inanç ve sistemim bize zorla benimsetmek istemesini hoş göremeyiz. İslam'ın Lübnan'da şu anda Marunilerin siyasal hakimiyeti gibi zora dayanarak egemen olmasını istiyor değiliz.

Bununla birlikte İslam'ı inanç, sistem, düşünce ve hüküm olarak tamamen kabul ettiğimizi ve herkesi de onu tanımaya ve hukukunu kabul etmeye çağırdığımızı önemli vurguluyoruz. Ayrıca hepinizi, İslam'a girmeye, onun öğretisine bireysel, siyasal ve toplumsal alanda tabi olmaya ısrarla çağırıyoruz.

Eğer halkımız Lübnan'ın siyasal sistemini özgürce belirleme fırsatını bulursa İslam'dan başka hiç bir seçeneğe rağbet etmeyeceğinden kesinlikle eminiz.

Bu nedenle İslami sistemin, bazılarının düşündüğü gibi zorla kabul ettirme yoluyla değil, serbest ve doğrudan seçimlerle halk tarafından benimsenmesi gerektiğini ileri sürüyoruz.

En yüce gayemiz, Lübnan'ın Amerika, Siyonizm ve dünya istikbarının aleyhtarı olan siyasal coğrafyanın ayrılmaz bir parçası olarak İslam ve onun adil imametiyle yönetilmesidir.

Bu bir partinin değil bütün bir milletin arzusu; bir çetenin değil halkın tercihidir.

Lübnan'daki Asgari Hedefimiz

Bu yüzden şer'an, başarmakla mükellef olduğumuz bu gayeyle ilgili olarak kabul edebileceğimizin asgarisi: Lübnan'ın hem Batı'nın hem de Doğu Bloku'nun köleliğinden kurtulması; Siyonist işgalcilerin topraklarımızdan çıkarılması ve halkın serbest iradesi ve tercihinin gerçekleşebileceği bir sistemin benimsenmesidir.

Mevcut Rejimle Niçin Savaşıyoruz?

Lübnan'la ilgili siyasetimiz ve gerçekleştirmek istediğimiz tasarılar bunlardır. Bu siyaset ve tasanlar ışığında mevcut rejimle çatışmamızın iki temel nedeni ortaya çıkmaktadır:

1- Bu rejim dünya istikbarının himayesi altındadır ve İslam düşmanı siyasal yapının bir parçasıdır.

2- Bu rejimin temeli zulüm sistemidir ve hiç bir reform ya da bu rejime yamanacak kısmi düzeltme ve ıslahat hayra hizmet etmeyecektir. Sistemin köklerinden değişmesi zorunludur. "...her kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir."

Muhalefete Karşı Tavrımız

Lübnan rejimine muhalif olan unsurlara karşı tutumumuz yukarıda belirttiğimiz iki değerlendirmenin ışığında belirlenir.

Müstekbir güçlerin belirlediği sınırlar içinde ve onların kurallarıyla oynayanlar nihayette mevcut rejimle uzlaşı içinde olan sahte muhalefettirler.

Mevcut anayasal düzenin koruması altında kalan ve onu korumaya çalışarak sistemin temellerinde köklü bir değişikliği öngörmeyenler de mazlum yığınların çıkarlarını savunamayan sahte muhalefettirler.

Dahası, rejimin çerçevesi içinde ve onun harekete geçilmesini istediği şekilde hareket eden her türlü muhalefet sadece rejime hizmet edeceğinden böylelerinin muhalifliği hayalidir.

Diğer taraftan bu kokuşmuş ayrılıkçı düzenin çerçevesi içinde gerçekleştirilecek hiç bir siyasal reformla; sadece zalim düzenin bir parçası olan çeşitli hükümetlerin kurulması ya da bakanlıklarla ilgili düzenlemelerle kesinlikle hiç bir şekilde ilgilenmiyoruz.

Lübnan'daki Hıristiyanlara Birkaç Söz

Ey onurlu mustazaflar;

Bizler sizin aracılığınızla özellikle Maruniler başta olarak Lübnan'daki Hıristiyanlara seslenmek istiyoruz.

Maruni politikacıların "Lübnan Cephesi" ve "Lübnan Kuvvetleri" aracılığıyla sürdürdükleri siyaset Lübnan'da Hıristiyanlara barış ve istikrar sağlamaktan uzaktır. Çünkü bu; taassuba, dini ve mezhebi ayrılıkçılığa, emperyalizm ve İsrail'le işbirliği temeline dayanan bir siyasettir.

Lübnan'ın içler acısı hali. Dini ve mezhebi ayrılıkçılığın ülkenin yıkımına yol açan büyük patlamanın temel sebeplerinden biri olduğunu kanıtlamış; Amerika, Fransa ve İsrail'le yapılan işbirliği de Hıristiyanlara bu güçlerin desteğine en çok ihtiyaç duydukları anda bile hiç bir yarar sağlamamıştır.

Dahası, artık en fanatik Hıristiyanlar için bile bu ayrılıkçı bağlılıkların karanlık dehlizinden ve kendilerine başkaları aleyhine tanınan alabildiğine geniş imtiyazlar tekelinin hülyalarından çıkma zamanı gelmiştir. Onlar için de simde ilahi çağrıya uyma; silahların yerine aklı selimi ve mezhebi taassubun yerine iknayı koyma zamanıdır.

Bizler; Allah'ın temiz elçisi İsa (a. s.)'ın kendisi ve sizlerin adına Falanjistler tarafından işlenen cinayetlerden ve hem sizi hem de bizi baskıyla sindirerek ezmeye yönelik aptalca politikalardan pak ve masum olduğuna kesinlikle iman ediyoruz.

Allah'ın Rasulü Muhammed (s) de kendilerini sözde müslüman sayan ama Allah'ın hükümlerini gözetmeyen; size ve bize bu hukuku uygulamayan sahtekarlardan pak ve uzaktır.

Eğer hesaplarınızı gözden geçirir ve sizin için hayırlı olanın ateş ve demir zoruyla dayatılanın değil serbest iradenizle seçeceğinizin olduğunu idrak ederseniz; Allah kelamıyla size çağrımızı yeniliyoruz:

"De ki: "Ey Kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a tapalım, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım; birimiz, diğerini Allah'tan başka tanrı edinmesin." Eğer yüz çevirirlerse: "Şahit olun, biz Müslümanlarız!" deyin."

Ey Lübnanlı Hıristiyanlar;

Eğer Müslümanların bazı idari görevleri sizinle paylaşmalarını çok fazla buluyorsanız bilin ki Allah da bize, böyle yapmamızın ifrat olduğunu bildirmiştir. Çünkü böylece Müslümanlar size ve bize karşı adil olmayan ve son peygamberle tamamlanan şeriata uygun olmayan bir hükümette görev almış olurlar.

Eğer adalet istiyorsanız; kim peygamberlerine İnsanlar arasında O'nun kitabıyla adaletle hükmetmeleri ve herkese hakkını teslim etmeleri için İslam'ı vahyeden Allah'tan daha adil olabilir?

Eğer bazıları sizi, Müslümanların Falanjistler tarafından kendilerine karşı işlenen suçlar dolayısıyla size gösterecekleri tepki gibi yalan ve mübalağalı iftiralarla yanıltmak istiyorsa sakın inanmayın. Çünkü barışçı Hıristiyanlar halen bizim aramızda hiç kimse tarafından rahatsız edilmeksizin yaşıyorlar.

Biz Falanjistlerle savaşıyorsak bunun nedeni sizin gerçeği görmenize engel olmaları ve sizi haktan saptırmaları; yeryüzünde bozgunculuk ve sapıklığı arzu etmeleri ve haksız yere büyüklenmeleridir.

Size iyi dileklerimizi sunuyor ve hem dünyada hem ahirette mutlu olmanız için İslam'a çağırıyoruz. Eğer bunu kabul etmezseniz o zaman sizden tek istediğimiz Müslümanlarla ahitleşip sözünüzde durmanız ve onlara karşı saldırılara katılmamanızdır.

Ey Hıristiyanlar;

Düşüncelerinizden kahrolası din ayrılıkçılığının kalıntılarını temizleyin; zihinlerinizi taassubun zincirleri ve dar görüşlülükten kurtarın ve İslam üzere bir araya gelme çağrımıza kalplerinizi açın. Çünkü dünyada ve ahirette kurtuluş, mutluluk ve hayrınız buradadır.

Bu çağrımızla bütün gayri müslim mustazafları kuşatıyoruz. Sadece isimleriyle Müslümanlar olanlara olduğu gibi müslüman olmayanlara da İslam'ı uygulayarak ve dinde olabilecek en kötü şey olan taassubdan uzak olarak incelemelerini öneriyoruz.

Hepinizi temin ederiz ki bu çağ İslam'ın ve halkın zaferi; küfür ve dalaletin mağlubiyeti devridir. Şu gün gelip çatmadan İslam'ı kabul edin:

"O gün zalim ellerini ısırıp: "Nolaydı, keşke ben peygamberle beraber bir yol edineydim!" der. "Vah bana, ne olurdu, ben falanı dost tutmasaydım! O beni, bana gelen zikirden saptırdı. Zaten şeytan, insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakır.""

Dünya İstikbarıyla Hesabımız

Ey asil mustazaflar;

Dünya istikbarıyla hesaplaşmamızı kısaca özetlememiz gerekirse, deriz ki:

ABD ile SSCB arasında siyasal ve ekonomik ilkeler çatışması çok uzun zaman önce ebediyen sona ermişti. Her iki taraf da insanlığa mutluluk sağlamada başarılı olamadılar. Her ne kadar kapitalizm ve komünizmin değişik şekillerini benimsemişlerse de sonuçta her iki sistem de aynı maddi içeriği paylaşıyor ve insanlığın asli sorunlarıyla ilgilenmiyordu.

Ne Doğu blokunun sosyalizmi, ne de Batı'nın kapitalizmi adil huzur ve barış toplumunu gerçekleştirememiş; birey-toplum ve insan fıtratı-kamu yararı dengelerini kurmaktan aciz kalmışlardır.

Her iki taraf da bu gerçeği zımnen kabullenmiş ve iki blok arasındaki ideolojik çatışmayı daha fazla sürdürmenin gereksiz olduğu konusunda görüş birliğine varmışlardı. Kamuoyu karşısında ilkesel ve ideolojik anlaşmazlık maskesinin ardına saklanarak bir etkinlik kazanma ve çıkar mücadelesine giriştiler.

Bu anlayış ışığında biz iki blok arasındaki ideolojik çatışmanın sonsuza kadar sona erdiğine ve fakat bugün için ABD ve SSCB'nin önderlik ettiği dünya sömürücü istikbalinin üyeleri arasındaki görünüşte anlaşmazlıkların sadece bir çıkar ve etkinlik kavgası olduğu kanaatini taşıyoruz.

Bu durumun sonucu olarak mazlum ülkeler çatışma alanı ve mahrum bırakılmış halklar da bu çatışmanın ateşi için yakıt haline gelmişlerdir.

Her ne kadar onların bu didişmelerini sahip oldukları dünya görüşünün ve düşünsel içeriğin doğal bir sonucu olarak görüyorsak da bunun mustazaf halkların çıkarları, zenginlikleri ve hakları üzerine sürmesini kabullenemeyiz.

Bundan dolayı, mazlum kitlelere ve onların ülkelerine yönelik Batı ya da Doğu kökenli olsun her türlü emperyalist müdahaleye karşıyız. Doğal olarak bizim içişlerimize karışma hırslarına da engel olacağız.

Amerika'nın Vietnam, İran, Nikaragua, Grenada, Filistin, Lübnan ve diğer bir çok ülkede işlediği suçları; SSCB'nin başta Afganistan işgali, İran'ın içişlerine müdahale etmek istemesi ve Irak'ın saldırganlıklarını desteklemesini dünya kamuoyuna hatırlatıyoruz.

Bizler Lübnan ve Filistin'de öncelikle ABD ve İsrail'le mücadele etmekle uğraşıyoruz. Çünkü birisi dünya istikbarının en etkili ve büyük üyesi diğeri ise bir ülser gibi büyümekte olan Siyonizmin temsilcisidir. Bu arada bölge halklarına karşı ABD'nin yardımına koşan NATO'lu müttefikleri de çarpıştığımız güçler arasındadırlar. Milletimizin özgürlük ve çıkarları aleyhine Amerika'ya uşaklık etme hevesini taşıyanları da şimdiden açıkça uyarıyoruz.

İsrail'in Habis Varlığı Kesinlikle Sona Erdirilecektir

İsrail'i Amerika'nın bölgedeki öncü birliği ve İslam dünyasının bağrına sapladığı bir mızrak olarak görüyoruz. O, gasbetmiş olduğu haklar yeniden asıl sahiplerinin oluncaya kadar savaşılması gereken bir düşmandır.

Bu büyük düşman; uygulamaya işgal altındaki Filistin'de başladığı yayılmacı ve yerleşmeci politikasıyla Fırat'tan Nil'e kadar uzanan Büyük İsrail'i gerçekleştirme gayretleriyle gelecek nesillerimiz ve bütün İslam ümmetinin kaderi için çok ağır bir tehdit oluşturmaktadır.

Gâsıp İsrail'le savaşımız; Siyonist varlığın kökeni ve doğası gereği saldırgan olduğu gerçeğinin akidevi ve tarihi olarak farkında olmamızdan ve dahası bu varlığın müslüman halkların haklarını ve topraklarım gasbederek kurulmuş olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu yüzden İsrail'le savaşımız varlığının tamamen ortadan kalkmasına kadar sürecektir. Bundan dolayıdır ki onunla yapılacak hiç bir ateşkesi ya da barış anlaşmasını tanımıyoruz.

Bizimle İsrail arasındaki her türlü arabuluculuk girişimlerini kesinlikle reddediyor ve sadece Filistin'deki Siyonist işgali meşrulaştırmaya yönelik olarak gördüğümüz bu çabaları sürdürenleri de düşman ilan ediyoruz.

Böylelikle Camp-David Antlaşması, Fahd planı, Fez planı, Reagan planı, Breznev planı, Fransa-Mısır planı ve Siyonist mevcudiyetin zımnen de olsa kabul edildiği her türlü planı reddediyoruz.

Burada, düşmanla "barış için toprak mübadelesi" çözümüne koşa koşa atılarak anlaşan bütün fasık ülke ve kurumlan mahkum ettiğimizin altını çiziyoruz. Bu tavrı müslüman Filistin halkının dökülen kanlarına ve mukaddes Filistin davasına büyük bir hainlik kabul ediyoruz.

Öte yandan Güney Lübnan'da İsrail yerleşim bölgeleri açılmasını; Etyopya'dan ve başka yerlerden göç eden Yahudilerin işgal altındaki Filistin topraklarında iskan edilmelerini içeren Yahudi çağrısını İsrail'in İslam dünyasına yönelik yayılmacı planının bir parçası ve bu rejimle bir arada varolma ya da varlığını tanımanın ne derece büyük bir tehlike olduğunun açık bir göstergesi olarak kabul ediyoruz.

Yükselen İslami Direniş

Gâsıp İsrail'den söz ederken işgal altındaki Lübnan topraklarından yükselen ve Siyonist düşmanla sürdürülen savaşta yeni bir kültürel ve tarihi çığır açan İslami direniş hareketini atlamamak gerekir.

İşgalci Siyonist güçler karşısında harikulade destanlar yazan ve halen de yazmaya devam eden soylu İslami direnişimiz mücahidlerinin iman gücüyle "yenilmez İsrail" efsanesini darmadağın etmiş; İsrail'in askeri, ekonomik ve insan hedeflerine indirdiği darbeler sonucu Siyonist güçleri gerçek bir çıkmaza sokmuş ve liderlerini de Müslümanlardan ciddi bir direnişle karşılaştıklarını itiraf etmek zorunda bırakmıştır.

Bu İslami direniş Allah'ın yardımıyla devam etmeye, büyümeye ve yükselmeye mecburdur. Bu hareketi sonuna kadar bütünüyle desteklemek, ona yardım etmek, arka çıkmak, gücü ve yeteneği oranında katılmak da; dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar bütün Müslümanlara farzdır. Ancak böylelikle bu kanseri söküp atmak ve varlığına son vermek mümkün olabilir.

Direnişimiz bütün özellikleri ve gerçeğiyle, kökeni, etkenleri, hedefleri, mücadele düzeyi ve metoduyla tamamen İslami'dir. Bu onun vatanseverliğiyle çelişmez tersine güçlendirir. Hareketimiz İslami kimliğini kaybederse vatanseverliği de tehlikeye düşer.

Hareketimize Genel İslami Katılım Çağrısı

Bu vesileyle, bütün dünya Müslümanlarının, işgalci Siyonist çetelerle doğrudan ya da mücahidleri destekleyerek ve onlara yardım ederek savaşma şerefini Lübnanlı kardeşleriyle paylaşmaya çağırıyoruz. Çünkü İsrail'le savaşmak yalnız Mont Amil ve Batı Bekaalılar'ın değil bütün dünya Müslümanlarının görevidir.

Şehid kanlarının bereketi ve mücahidlerin kahramanlığı sayesinde, İslami direnişimiz, İsrail'le sürdürülen savaşın tarihinde ilk kez olarak Amerika'nın ya da başka ülkelerin herhangi bir tesiri olmaksızın İsrail'i Lübnan'da gerilemek zorunda bırakmıştır. Bu çekilme kararı Amerika'yı endişelendirmiş ve gâsıp Siyonist haydutlara karşı sürdürülen savaşta tarihi bir dönüm noktası olmuştur.

İslami direnişle mücahidlerin tümü -kadınlar taşlan ve kaynar yağlarıyla, çocuklar haykırışları ve çıplak yumruklarıyla; ihtiyarlar zayıf vücutları ve ince bastonlarıyla ve gençler de tüfekleri ve sarsılmaz inançlarıyla- kendi kendini özgürce yönetme fırsatı bulan bir milletin nasıl mucizeler gerçekleştirebileceğini ve kötü kaderini nasıl değiştirebileceğini kanıtladılar.

Hükümetin Aç Gözlü ve Hâince Politikası

Halkı, hükümetin işgale karşı direniş hareketlerini desteklediği yalanıyla kandırmaya yönelik resmi geçit törenlerine rağmen biz, şunu açıkça bildiriyoruz ki:

Halkımız basın yoluyla ve sözle sağlanan desteklerden ve böyle destekçilerden artık tiksinmeye başladı. Mevcut rejimin destekçileri tarafından hazırlanan bu destek beyanatlarının, hele bu rejim silahlı kuvvetlerini özgürlük onuruna ortak olabileceği bir savaşa sokmaktan kaçındığı sırada halkımızı aldatabileceği hayal edilmesin.

Rejimin direnişe sağladığı komik ve anlamsız ekonomik desteğe gelince, bu, mücahidlere silah, mühimmat, askeri araç gereç ve savaş ödeneği şeklinde ulaşmamaktadır.

Halk direniş aleyhindeki aç gözlü politikacıları kabul etmemektedir. Kahraman sehidlerimizin kanlarından kendilerine çıkar sağlamaya çalışanların ve gazilerimizin yaralan pahasına kendi kendilerine medhiyeler düzenlerin hesap verecekleri gün yakındır.

Düşmanla görüşmeye oturmanın, rejimin desteklediği ve yardım ettiği iddiasında bulunduğu direnişe karşı en haince davranış olduğunu vurguluyoruz. Düşmanla yaptıkları görüşmeler; Siyonist işgalin meşruiyetinin tanınması ve Lübnanlı mustazaflara karşı işledikleri cinayetler için onlara ayrıcalık tanınmasından başka hiç bir anlama gelmeyen çirkin düzenler olarak rejimin yüzünü ortaya çıkarmaktadır.

Bizler, bu görüşmelerden kaynaklanacak hiç bir sonucun kendisi için bağlayıcı olmadığını ilan eden İslami direnişin; Siyonist canilerin yeryüzündeki mevcudiyetlerinin ortadan kalkmasına ilk adım olarak işgal ettikleri topraklardan bütünüyle çekilmelerine kadar savaşmayı sürdüreceğini tekrar beyan ederiz.

Uluslararası Barış Gücü ve Şüpheli Görevi

Düşmanın çekilmesinden sonra; direniş hareketini engelleyecek, İsrail'in ve istilacı birliklerinin güvenliğini sağlayacak bir güvenlik engeli olarak dünya istikbarının kendi planları doğrultusunda Müslümanların topraklarına yerleştirmeye çalıştıkları uluslararası güç hileli bir işbirliğinin ürünü olarak reddedilmelidir. Biz istilacı Siyonist sürüleriyle başa çıktığımız gibi onlarla da uğraşmaya mecbur kalabiliriz.

Bozguncu Arap Rejimleri

Siyonist düşmanla uzlaşan Arap rejimleri; ümmetin arzu, heves ve duygularının gerisinde kalmış kokuşmuş ve köhne rejimlerdir. Bunlar Filistin'i gaspetmiş olan İsrail'le çarpışmayı akıllarına dahi getiremezler, çünkü varlıklarını köhne düzenlerinin kurulmasında da en büyük rolü oynamış olan sömürgeci sahiplerinin korumasına borçludurlar.

Özellikle petrol krallıklarındakiler başta olmak üzere bazı gerici yöneticiler yüzsüzce ülkelerini Amerika ve İngiltere'nin askeri üsleri haline getirmişler ve yabancı uzmanlara olan sonsuz güvenleriyle utanmadan onlara en üst düzeyde sorumluluk vermişlerdir. Ülkelerinin zenginliklerini sömürgecilere peşkeş çekmeye yönelik Beyaz Saray kaynaklı politikaları da büyük bir titizlikle uygulamaktadırlar.

Bazıları, bu korkunç ihanetlerini ve Amerikan çıkarlarının gönüllü uşağı olanlarını gizlemek ve meşrulaştırmak için kendilerini İslam şeriatının koruyucusu olarak ilan etmekte ama buna karşı bir tek devrimci İslami hitabın ülkelerine sokulmasını şiddetle yasaklamakta ve buna tahammül edememektedir.

Bu gerici rejimlerin İsrail'e karşı izledikleri uzlaşmacı ve bozguncu politikanın sonucu İsrail, bîr çoğunu artık kendisini tanımalarının kaçınılmaz olduğuna bir oldu bitti olarak ikna etmiş ve kendi güvenliğinin sağlanması gerektiğini onaylatmıştır.

İşte Sedat'ın İsrail'le barış yapması ve teslimiyet anlaşmasını imzalamasıyla sonuçlanan büyük ihaneti bu bozguncu politikadan cesaret almıştı.

Şu anda Körfez işbirliği Konseyi hareketine, Ürdün-Mısır eksenine, Irak'a ve Arafat'ın örgütüne egemen olan da bu bozguncu politikadır. Aynı politikanın Amerika'yla ilgili kısmının yansıması; gerici Arap rejimlerinin İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı saldırganca dayatılan savaştaki tutumlarında; Siyonist Tikriti yönetiminin İslam Devrimi'ni tek başına yıkamayacağının ve onun devrimci ateşinin ve ilkelerinin yayılmasını önleyemeyeceğinin ortaya çıkmasından sonra ajanları Saddam'a sağladıkları sınırsız mali, ekonomik ve askeri destekte görülmektedir. Gerici Arap rejimlerini; halklarını cahil bırakmaya onların İslami kimliklerini eritmeye ve yok etmeye, ülkelerinde ortaya çıkan Amerika ve müttefikleri aleyhtarı her türlü İslami hareketi baskı altına almaya teşvik eden bu politikadır. Aynı politika bu rejimlerin mustazafların uyanmasından korkmaları ve onların siyasete karışmalarına engel olmaya çalışmalarının da nedenidir. Çünkü halklarının kendilerini yönetenlerin kokuşmuşluğunun ve yabancılarla olan şüpheli ilişkilerinin farkına varmaları; İslam dünyasının ve dünyanın her yerinde verilen özgürlük mücadelelerine sempati duymaları bu rejimlerin varlığı için son derece büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Gerici Arap rejimlerinin İslam halklarının birliği, uyanışı ve gelişmesi önünde bir engel olduğu kanısındayız ve onları Siyonist düşmanla yaptığımız savaşın sürmesinin, İslam'ın bağrındaki bu yaranın kanamaya devam etmesinin sorumlusu olarak görüyoruz.

Ülkelerindeki yönetimlerden yakınmaya ve özellikle şanlı İslam inkılabı başta olarak dünyadaki devrimci gelişmelere nüfuz ederek bu tecrübelerden yararlanmaya başladıklarına dair açık belirtiler gördüğümüz Müslüman halklardan çok umutluyuz, inanıyoruz ki, bu köhne rejimlerin İran Şahı'nın akıbetine uğrayarak mazlumların darbeleriyle çökecekleri gün yakındır.

Bölgede; Amerika, İsrail ve onların planlarıyla bu korkunç savaşa devam ederken, bu rejimleri halklarının gittikçe artan emperyalizm ve siyonizmle savaşma eğilimine karşı durmamaları için uyarıyoruz ve onları Lübnan'daki İslami direnişten düşmanla savaşmak ve onu yenmek konusunda gerekli dersleri almaya çağırıyoruz. Bu rejimleri genç İslam Devrimi aleyhinde yeni saldırgan ve işbirlikçi planlara girmemeleri konusunda da uyarıyoruz. Çünkü bu yöndeki en ufak girişimleri bile, yöneticilerim Enver Sedat'ın, Nuri Said'in ve benzeri diğerlerinin uğradıkları akıbetle karşı karşıya getirecektir.

Mazlumlar İçin Uluslararası Cephe

İmanla hareket eden çıplak bağırların, Allah'ın yardımıyla, demiri ve baskıcı rejimlerin zulmünü kıracağını hiç bir şüpheye yer bırakmaksızın kanıtlayan İran İslam Devrimi deneyiminden sonra artık hiç bir mazeretleri kalmayan İslam ve Arap halklarına sesleniyoruz.

Sizleri; safları sıklaştırmaya, hedeflerinizi belirlemeye, hayallerinize bir engel olan zincirleri kırmaya ve sizi baskı altında tutan işbirlikçi hükümetleri yıkmaya ısrarla çağırıyoruz.

Bütün özgürlük hareketlerini kuşatacak ve böylece bu hareketler arasında tam ve doğrudan iletişimi kurarak eylemlerinde başarı ve etkinlik kazanmalarını ve düşmanlarının zayıf noktalarını belirleyerek oraya odaklanmalarını sağlayacak uluslararası bir cephenin kurulmasına olan ihtiyaca inanıyor ve bütün dünya mazlumlarını buna davet ediyoruz.

Emperyalist dünyanın bütün devletleri ve rejimleriyle kendileriyle savaşmak için birlik ettiğinin farkına varmak ve böylece dünya müstekbirlerinin güçleri ve düzenlerine karşı koymak için biraraya gelmek mazlumlar için bir zorunluluktur.

Bütün mazlum halklar, özellikle de Müslüman ve Arap halklar zulme karşı direnmenin sadece ve ancak İslam düşüncesiyle mümkün olabileceğini algılamalıdır. Çünkü bütün pozitivist ideolojiler Amerikan-Sovyet işbirliği karşısında dize gelmiştir. Artık insanın kökeni ve doğasıyla ilgili bütün Batı düşüncelerinin iflas ettiğini insanlığın arzu ve isteklerine cevap veremez hale düştüğünü ve onu cehalet, dalalet ve karanlıklardan kurtaramadığını görmeliyiz, insanlığın ihyası, gelişmesi ve üretkenliği için tek umut ışığı İslam'dır, çünkü:

«Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde lamba bulunan, penceresiz bir oyuğa benzer. Lamba cam içerisindedir. Cam, sanki inciden bir yıldız. Ne doğuya ve ne batıya mensub olmayan mübarek bir zeytin ağacı(nın yağı)ndan yakılır. (Öyle mübarek bir ağaç) ki, neredeyse ateş değmese de yağı ışık verir. (Bu ışık da) nur üzerine nurdur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlara misaller verir. Allah her şeyi bilir.»

Allah Müslümanların Vahdetiyle Birliktedir

Ey Müslüman halklar;

[Vahdetimizi parçalamak, aramıza ayrılık sokmak ve Sünni-Şii ayrılığı taassubunu körüklemeye yönelik kötü niyetli emperyalist fitnesini iyi tanıyın.]

İyi bilin ki, sömürgeciler Müslümanların zenginliklerini ancak onları ayrılığa düşürüp saflarını bozarak Sünnileri Şiilere ve Şiileri de Sünnilere karşı kışkırtıp daha sonra da bu görevi Müslümanların ülkelerindeki uzlaşmacı hizmetçileri, bel'am kılıklı işbirlikçi fasık ulema ve sömürgecilerin desteğiyle halka tahakküm eden yöneticilere emanet ederek yağmalayabilirler.

Allah, Müslümanların vahdetiyle birliktedir ve bu vahdet müstekbirlerin emellerinin çarparak dağıldığı bir kaya ve zalimlerin hileli düzenlerini parçalayıp başlarına geçiren bir balyozdur.

"Böl ve yönet" politikasının ülkelerinizde uygulanmasına izin vermeyin ve onunla Kur'an-ı Kerim'in izinde toplanarak mücadele edin.

"Ve topluca Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın; Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz, (Allah) kalblerinizi birleştirdi, O'nun nimetiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz, (Allah) sizi ondan kurtardı..."

Ey İslam alimleri;

Sizin sorumluluğunuz en az Müslümanların içine düştükleri kadar zorludur. Sizler, ümmeti İslam'a yönlendirme görevini yerine getirebilecek ve ona tahakküm etmek, kölelik zincirini takmak ve zenginliklerini yağmalamak isteyen düşmanların tuzağına karşı uyarabilecek en ehil kişilersiniz.

Şüphesiz peygamberlerin varisleri olarak Rasulullah(s)'ın size emanet ettiği görevin bilincinde ve Müslümanların gözlerini size dikerek bu görevinizi yerine getirmenizi beklediklerinin farkındasınız. Zalimlere karşı durarak hakkı söylemenin güzel örneklerini sergileyin. Dünya hayatının geçici süslerinin çekiciliğinden kurtulup, cenneti ve Allah yolunda şehadeti arzulamanın ve onlara can atmanın numunesi olun.

Sizler için Rasulullah'ta, halk yediği zaman birlikte yemek ve aç kaldığı zaman da birlikte açlık çekmenin; müminlere namazda olduğu gibi cihad meydanlarında da imamlık (yani öncülük) etmenin en güzel örneği vardır.

O; en güç anlarında halkın koruyucusu olmuş, öğrettikleriyle ve çözümleriyle hayatlarını aydınlatmıştır. Onlar da peygamberleri inanç ve güvenle izlemişlerdir. Ey İslam alimleri;

Rehberimiz imam Humeyni bir çok defa şu ihtiyacı vurgulamıştır ki, (cümlenin geri kalan kısmı okunamıyor). Eğer bir dükkan sahibinin dürüst olmadığını fark ederlerse "falanca esnaf sahtekardır" derler, eğer bir tüccarın hile yaptığını anlarlarsa "falanca hilekardır" derler. Ama, Allah korusun, eğer bir alim dürüstlükten ayrılırsa o zaman "bu din doğru değildir" derler.

Ey İslam alimleri;

Bu ve başka nedenlerden ötürü sorumluluğunuz çok ağır. Bu görevi hakkıyla yerine getirebilmek için Allah Subhanehu ve Teala'ya imam Ali (r. a.)'ın duasıyla niyazda bulunun: "Allah'ım, senden yükümüzü hafifletmeni değil, güç ve tahammülümüzü arttırmanı diliyoruz." işte o zaman ümmetin sizin çağrılarınıza nasıl koşacağını; emir ve imametinize nasıl uyacağını göreceksiniz.

İyi bilin ki emperyalistler halk üzerindeki etkinizin farkında oldukları için en keskin hançerlerini siz mücadeleci alimlerin kalblerine yöneltmişlerdir, imam Musa Sadr'ın, saldırgan planları karşısında aşılmaz bir engel olduğunu hissettiklerinde ona en şeytani bir suikastı düzenlemeleri, İslam düşünürü Şeyh Murtaza Mutahhari'yi katletmeleri ve büyük alim ve merci Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadr'ı idam etmeleri hep bu imamların konumlarının onlar için imam Bakır'ın şu sözleriyle somutlaşan çok büyük bir tehdit oluşturduğunu anlamalarındandır: "İmam Humeyni'nin eriyip İslam'la kaynaşması gibi siz de eriyin ve imam Humeyni ile kaynaşın." Emperyalistler; İslami sorumluluklarını gereği gibi yerine getiren her alime pusu kurmaktadırlar.

Diğer yandan; emperyalizm Müslümanların arasına yalancı vaizler aracılığıyla sızmaktadır. Allah korkusu taşımayan bu sahtekarlar dini yorumlamaya yer olmayan yerde çarpıtarak yorumlayan, İsrail'le yapılan barışı onaylayan ve onunla savaşmayı yasaklayan zalim yöneticilerin ihanetlerini meşrulaştıran kimselerdir. Şayet bu alimlerin halk üzerindeki etkisi olmasaydı emperyalistler bu işlerin hiç birini başaramazlardı. Bundan dolayı, ey müslüman alimler, en önemli sorumluluklarınızdan biri de; Müslümanları İslam'ın hükümlerine dosdoğru bağlanmaları için eğitmek; izlemeleri gereken siyasal çizgiye sevketmek; onlara zafer ve onur yolunda önderlik etmek ve kendinizi, dinine ve milletine hizmet aşkıyla yanan imanlı yöneticiler yetiştireceğiniz İslami eğitim kurumlarına adamaktır.

Uluslararası Kuruluşlara Hitaben Son Söz

Son olarak BM ve Güvenlik Konseyi gibi uluslararası kuruluşlara hitaben bir şey söylemek zorundayız.

Bu kuruluşlar şu ana kadar genellikle mazlum halkların seslerini duyurabildikleri platformlar olmadı ve dünya müstekbirlerinin kararlarının sultası altında onların isteklerini yerine getiren ve istemediklerine engel olan bir makam olarak bu yöndeki etkisizliği süreceğe benzemektedir.

Belli sayıdaki ülkeye tanınmış veto hakkı bu düşüncemizin açık bir kanıtıdır.

Bundan dolayı böyle kuruluşlardan mazlumlar yararına çıkacak herhangi bir karar beklentisinde değiliz. Öz saygısı olan bütün ülkeleri müstekbir devletlere tanınan veto hakkını yürürlükten kaldırmaya yönelik bir planı benimsemeye çağırıyoruz.

Aynı zamanda bu ülkelere; insanlığın en büyük düşmanı olan İsrail'in gâsıp ve gayri meşru olması sebebiyle BM'den ihraç edilmesinde birleşmelerinin bir zorunluluk olduğunu hatırlatıyoruz.

Ey özgür mustaz'af halklar;

Bunlar bizim siyasetimiz, hedeflerimiz ve izlediğimiz yolu belirleyen ilkelerdir.

Allah'a ve hakka teslim olarak bizi kabul edenler hakkın dostu ve savunucusudurlar. Bizi dışlayanlara karşı ise; Allah bizimle zalimler arasında hükmünü verinceye kadar dayanacağız.

Ve's selamu ve rahmetullahu ve berekatuhu...

Çev: İbrahim Turhan

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR