Hakka Uğurladığımız Kardeşlerimizi Dualarla Andık
8 Temmuz günü elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz kardeşlerimiz Macide Göç Türkmen ve Özlem Hicran Özyurt için 26 Temmuz günü Kadırga Kültür Merkezi'nde düzenlediğimiz anma gecesine yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda dostumuz katıldı. Sunumunu Ali Değirmenci'nin yaptığı program Fatih Çayabatmaz'ın okuduğu Kur'an-ı Kerim ve mealiyle başladı.
Açış konuşmasında, "Onlar, bayatları ve ölümleriyle Allah'ın dinine şahitlik eden iki değerli hanım kardeşimizdi. Kimlikleri, etkinlikleri ve mücadeleleriyle bize ışık tutan öncü insanları anmanın asıl amacı, kuşkusuz onları saygı ve rahmetle anmanın yanı sıra onların doğrularını, çabalarını, ahlaklarını, dayanışmalarını, ürettiklerini, paylaştıklarını, mücadelelerini daha ileriye götürüp yaşatmak, onu el birliğiyle gündemleştirmeye çalışmak olmalıdır. Şüphesiz doğum da, ölüm de Allah'ın ayetlerindendir..." sözleriyle Ali Değirmenci, programın amacını ortaya koydu.
Gecenin ilk konuşmacısı Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci; "Özgürlük uğrunda savaşan iki seçkin direnişçimiz için gerçekleştirdiğimiz bu toplantı dileriz ki Rabbimizle ahitlerimizi tazelemenin bir zaman dilimini oluşturur." diyerek, Macide ve Özlem kardeşlerimizin yaşamlarından bahsetti. Yıllardır omuz omuza mücadele verdiği bu kardeşlerimiz için, "Onlar, emperyalizme, siyonizme ve faşizme karşı mücadele eden, başkaldıran özgürlük mücadelecisiydiler. Bu iki kardeşimiz gerektiğinde yazı yazarak, seminerler vererek ve bütün eylemlere katılarak bir Müslüman kadın örnekliği gösterdiler. Bizler şahidiz ki, Macide ve Özlem kardeşimiz, kadını toplumsal hayattan soyutlayan, ikincil konuma iten zihniyete karşı onurları ve izzetleriyle mücadele ettiler. Ve şahidiz ki onlar modernizmin kuşatmalarına karşı ve gittikçe modernleşen tesettür biçimlerine karşı takva ölçüsünden asla taviz vermediler. İnsanların 'cennetten bir köşe' diye reklamları yapılan beş yıldızlı otellere gitmeye hazırlandığı bir zaman diliminde, onlar doğuya giderek Müslümanlarla irtibatlarını kuvvetlendirmek için yola çıktılar. Toplumu dönüştürmek için mücadelelerini yerine getirirlerken diğer görevlerini de ihmal etmediler, iyi bir eş, iyi bir anne ve iyi bir evlat oldular. Kısacası hayata direniş ruhuyla bağlanıp iyi birer Müslüman olarak şahitliklerini yerine getirdiler." dedikten sonra sözlerine şöyle son verdi: "Onları ancak yollarını takip etmek ve başlarını koydukları uğurda vefalı olmakla hakkıyla anmış olacağız. Rabbimiz! Şehitlerimizi yolumuzun aydınlığı kıl; bu kazadan sonra Müslümanlar arasında gördüğümüz sıcaklığı ve kardeşliği daim kıl."
Konuşmanın ardından Mazlum-Der İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısı Av. Gönül Küçük, Hülya Şekerci'ye Macide ve Özlem kardeşlerimizin resimlerinin üzerine "Ey yüreklerinde rahmet denizleri kabaranlar/ Ey saflarda omuzları birbirini saranlar..." dizeleriyle başlayan E. Beyazıt'a ait şiirin işlendiği bir tablo hediye etti.
Daha sonra söz alan Ahmet Ağırakça, sözlerine ölümle ilgili ayetleri okuyarak başladı. "Allah'ın kitabı için bileğini, yüreğini, hayatını, ölümünü ve her türlü imkanını bu uğurda vakfedip de bu salih ameli işlerken Rabbe kavuşmak farklı bir anlam taşımaktadır." diyen Ağırakça, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu insanlar tatile, eğlenmeye değil; Allah'ın dinini insanlara ulaştırmak için yola koyulmuş, Anadolu'nun ücra köşelerindeki kardeşleriyle sıkıntılarını paylaşmak üzereyken Allah yolunda canlarım vermişlerdir. Şehadet ediyoruz ki, bu kardeşlerimizin yaşamı hep Allah rızası içindi başörtüsü eylemlerinde sürekli onlarla yan yanaydık. Bütün eylemlerde onlar vardılar." Ağırakça, başörtüsü direenişi sürecinde öğretim üyesi olduğu İstanbul Üniversitesi'nden uzaklaştırma cezası almıştı. Bu sürece de değinen Ağırakça, sözlerini şöyle bitirdi: "Macide Hanım'a birde vefa borcum var. Ben üniversiteden uzaklaştırılınca haklarım için mücadele etti... Onlar Müslümanların sorunlarıyla ilgilenip dertlerine ortak oldular. Onlar üzerlerine düşeni yaptılar. Bizim almamız gereken ders, Allah için yola çıkmak, insanlara örnek olmak ve hayatımızı bu mücadeleye vakfetmektir."
Anma gecesi için cezaevlerinden yurt dışına kadar farklı mekanlardan mesajlar ve telgraflar geldi. Program akışında bu mesajlara da yer verildi. Diyarbakır Özgür-Der Şubesi adına Abdulhakim Beyazyüz, Almanya'dan Mizan Derneği adına Hüsnü Yazgan ve arkadaşları ve yine Almanya/Düsseldorf'tan İrşad Kitabevi'nin gönderdikleri mesajlar okundu. Geceye Şanlı Urfa'dan katılan Serdar Ekmen, bu vefat olayının bizlere bıraktığı acı kadar müslümanları birbirine yaklaştırıcı rolü ile de anlamlı olduğunu belirtti. Daha sonra Av. Muharrem Balcı kürsüye geldi. Salondakileri duygulandıran bir konuşma yapan Balcı şunları söyledi: "Ne mutlu bizlere ki öncülerimiz, bizlere örneklik eden kardeşlerimiz ve şehitlerimiz var. Onlar birer mücahide, birer ana, birer hak savunucusuydular. Hamilelik, analık, hastalık, imkansızlık onların salih amellerine engel olamadı. Hiçbir görevi reddetmediler. Canlarını bile görev sırasında vermesini bildiler. Şehitliğe kim üzülür? Biliyoruz ki her bir başak binlercesini üretecek. Bizimkisi çaresizlik, yerlerine yenisini yetiştirememe sancısı. Heyhat! Yeis yok! Aşacağız, çarelerin destanını yazacağız. Macideler, Özlemler ölmezler. Hepiniz birer Madde, birer Özlem'siniz. Ümmetin Maddeleri, ümmetin Özlemleri, ey ümmetin yetimleri! Birbirinize yaklaşın ki Allah'ın yardımı üzerinize olsun. Onlar az konuşup çok iş yaptılar. Umutsuz olmayın. İnanıyorsanız, direniyorsanız mutlaka kazanacaksınız. Ve'l Asr..."
Program, gelen mesajların okunmasıyla devam etti. Özgür-Der Tatvan Şubesi adına M. Şakir Parlar'ın gönderdiği Kürtçe ve Türkçe mesajlar ilgiyle dinlendi.
Programa katılan Özlem kardeşimizin annesi Emine Özkan'ın mesajı da Zuhal Kaya tarafından okundu. Mesaj, kızını Allah yoluna adamış bir ananın olgunluğunu yansıtmaktaydı. Annesi, kızının mücadelesinden razıydı ve direniş bayrağı geride kalanlarca yükseltilmeliydi. Bu mesaj, bir mü'min ananın örnekliğini ve öncülüğünü yansıtıyordu.
Sakarya Dayanışma Platformu'ndan, Sivas'tan Edebi Pankart Dergisi adına Nurten Boylu'dan ve İzmir Çağrı-Der'den gelen mesajların okunmasıyla süren program Zehra Çomaklı yönetimindeki Özgür Çocuk Kulübü'nün sahne almasıyla devam etti. Macide kardeşimizin 11 yaşındaki oğlu Afgani Türkmen'in: "Benim annem Şehit oldu. Peygamberimiz küçük yaşta hem anasız, hem babasız kalmıştı. Allah ise bana babamı bağışladı, Bunun için şükrediyorum." şeklindeki sözleri salonda tekbirlerle karşılık gördü. Zehra Çomaklı, Macide kardeşimize ait olan ve ölümü çağrıştıran bir şiiri okudu. Şiirin ardından Özgür Çocuk Kulübü, "Hayat İman ve Cihaddır" ve "Şehit Türküsü" adlı ezgileri söyledi.
Söz, Macide kardeşimizin ablasına geldi ve Sacide Göç Yıldırım, böyle bir kardeşe sahip olmaktan duyduğu gururu anlatarak, vefat haberini aldığında hissettiği duyguları bizlerle paylaştı:
"Ölümün bu kadar güzel olduğunu kardeşimin şehadetiyle anladım. Vefat haberini aldığımda asla 'Neden şimdi?' demedim. Zira o, tüm hayatıyla biz kardeşleri arasında daha atılgan ve daha öndeydi Yaşarken olduğu gibi şehadetiyle de bize öncülük etti."
Yoğun katılımın gözlendiği ve çok sayıda kişinin ayakta izlemek durumunda kaldığı program Nadir Ersoy'un okuduğu şiir/metin eşliğinde gerçekleştirilen sinevizyon ve slayt gösterimleriyle devam etti. Ahmet Yasin Elki kardeşimizin hazırladığı bu gösterimde iki bacımızın hayatlarının bütününü kucaklayan kareler yer aldı ve ev yaşantılarından eylem alanlarına, konuşmalarından yazılarına kadar yaşamlarından birçok kesit sunuldu.
Bilindiği üzere trafik kazası Malatya yakınlarında yaşanmış ve özellikle Malatya'daki Müslümanlar, yaralanan dostlarımıza özverili ilgilerini hiç eksik etmemişlerdi. İşte bu fedakar Müslümanlardan bir büyüğümüze. Ramazan Kayan'a söz verildi. Kayan, şunları söyledi: "Bu iki kardeşimiz 'Allah içiniz' ifadesinin canlı tanıklarıydılar. Bu kardeşlerimizin aramızdan ayrılmaları, hayatı, hesap günü bilinciyle yeniden bir değerlendirmeye tabi tutmamız gerektiğini hatırlattı bizlere. Ölümü yaşamın dışında tutan bir medeniyet tasavvurunun ve insanımızı Allah 'tan uzaklaştırmak için kuşatma altına alan egemen güçlerin bu kuşatmasını yarmak için bu gibi anma programlarının, taziye ortamlarının oldukça büyük önemi vardır." Az önce sahnede konuşan Macide kardeşimizin çocuklarının sözlerinin, kendisine Filistinli küçük kızın 'Babamı istiyorum!', 'Zulme seyirci kalanlar utanın!' çığlıklarını hatırlattığını ifade eden Kayan: "Yaşamakta olduğumuz taziye ortamı dünya genelinde hangi taziyelerle karşı karşıya kaldığımızı da anımsatmalı, sınır dışı taziyelerimizi gündeme taşımalıdır. Bizler Macide ve Özlem kardeşlerimizin öksüzlerini okşarken, ümmetin tüm yetimlerini de okşamalıyız." dedi. Kazadan yaralı olarak kurtulan Hamza Türkmen ve O. Nuri Özyurt'un gösterdikleri güzel sabır örnekliğine değinen Kayan, derinlikli ve anlamlı sözlerini şöyle bitirdi: "Ölümlerinden sonra hayırla yâd ettiklerimizi, keşke hayattayken de aynı şekilde yâd edebilsek ve birbirimizi bu güzellikle kucaklayabilsek... Bu kardeşlerimiz yatak ölümünü tercih etmediler. Hareket halindeyken ölümü tercih ederek güzel bir örneklik sergilediler. İnşallah bu çizgiyi devam ettirenler de bu doğrultuda mücadelelerine devam edeceklerdir."
Programa gelen mesajlar bir hayli yoğundu ve konuşma aralarında ikişer-üçer bir şekilde salondaki katılımcılara okundu. Ankara'dan Genç Birikim Dergisi adına İbrahim Hakkı Toprak'ın ve İLKAV adına Şeyho Duman ve Erdal Ardıç'ın gönderdikleri mesajın okunmasının ardından; Kandıra F Tipi Cezaevi'nden Nureddin Şirin'in gönderdiği mesaj okundu. Nureddin Şirin, bu anma gecesine bedenleriyle katılamasalar da zindandaki arkadaşlarla beraber yürekleriyle, ahitleriyle katıldıklarını ifade ediyor ve selamlarını sunuyordu. Şirin'in coşkulu mesajı katılımcılar tarafından atılan sloganlarla karşılık buldu.
Daha sonra merhumelerin mücadele arkadaşı Merve Ayar söz aldı. Kardeşlerimizle eylem alanlarında yaşadığı anılan bizlerle paylaşan Ayar, Rabbimizin bizleri sevdiklerimizden, canlardan, mallardan eksiltmekle imtihan ettiğini hatırlattı: "Öyle eksiltmeler olur ki bu yolda dökülenler, yılanlar, solanlar, kardeşlerine sırtlarını dönenler... Ama Allah'a hamdolsun ki bu eksiklik böyle bir eksiklik değil, bu eksiklik daha ziyade tekrar dirilmemize vesile olan bir eksiklik. Öyle ki onların hayatları da, ölümleri de bereketliydi. İnşallah biz de bu bereketten yararlanırız." Bir anı olarak, Macide kardeşimizin Cuma eylemlerinde erkeklerin polis barikatı karşısındaki pasif tutumları karşısında, kadınlar olarak kurduğu barikatı aşma planını da aktaran Ayar, sözlerini bir soruyla bitirdi: "Hepimizin içinde onlarca Macide ve onlarca Özlem var. Var mısınız bunları uyandırmaya ve hayata döndürmeye?"
Yine mesajların okunmasına devam edildi ve Malatya E Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan Hüda Kaya'nın mesajının ardından, Eskişehir Özel Tip Cezaevi'nden Abdulhamit Çelik'in ve Bolu F Tipi Cezaevi'nden Ekrem Baytap'ın mesajlarına yer verildi.
Programa slayt eşliğinde kardeşlerimizin anısına söylenen bir ezgiyle devam edildi; ölüm, direngenliğimizi yenemeyecek ve mücadelemiz bizi sabahın aydınlığına taşıyacaktı. Bu ezginin ardından Abdurrahman Dilipak söz aldı. Dilipak, konuşmasına, meydanlardaki iki eylem arkadaşını, iki kardeşini kaybetmekten duyduğu üzüntüyü ifade ederek başladı ve sözlerini şöyle sürdürdü: "Herkes, Mersin'e gidip 'bir başkadır Akdeniz akşamlan' şarkısını dinlerken onlar tersine gittiler. Lüks otellerde, lüks lokantalarda pahalı yiyecekler değil, bir parça ekmek, biraz karpuz, biraz domatesle karınlarını doyurdular. İki hanım kardeşimiz yaşadıkları dünyada olup biten şeyleri görmezden, duymazdan, bilmezden gelmediler. Çünkü onlar bu dünyada yaşadığımız her şeyin ve yaşamamız gerekirken yaşamadığımız her şeyin, söylediğimiz her sözün, söylememiz gerekirken söylemediğimiz her sözün hesabının verileceğini biliyorlardı. Ölüm din gününe, ahiret gününe inananlar için korkulu bir dünya değil, yeni bir başlangıcın, vuslatın günüdür. Ölüm asude bir bahar ülkesidir, biz ölümü yüreğimizde taşıyoruz. Ölüm en güzel ibret dersidir."
Dilipak'tan sonra Hukukçular Derneği Başkanı Av. Hüsnü Tuna söz aldı. Başörtüsü direnişi sürecinden bahseden Tuna, 1987'de başlayan ilk başörtüsü yasağında tanıştığını ifade ettiği Macide kardeşimizi, yapılan tüm hayırlı amellerde yanlarında gördüğünden ve Özlem Hanım'ı da adliye koridorlarında tanıdığından söz etti. Tuna, her iki kardeşimizin de hayatlarını salih amellerle geçirdiklerine şahitlik ettiğini belirterek konuşmasını bitirdi.
Programın sonlarına doğru merhumelerin mücadele arkadaşı Yılmaz Çakır söz aldı. Çakır, yıllardır aynı safta yürüdüğü kardeşleri için şunları söyledi: "Acımız büyüktür. Ancak onları anlamak, yaşamlarından bize miras kalan iki özelliklerini örnek almakla mümkün olacaktır. Bu iki özellik; hayatı bütün olarak yaşamaları ve tutarlılığın yaşamlarını kuşatmasıdır. Onlar global ve yerel zalimlere karşı tavır aldılar; müminlerin, ezilenlerin sesi, sözü oldular. Gerektiğinde yazı yazdılar, gerektiğinde alanlardaydılar. Tüketim kültürünün hızlıca bütün toplumu kuşattığı bir ortamda mütevazi yaşantılarıyla bu hayat biçimine karşı koydular. İmkanlarına rağmen sade bir yaşamı seçtiler. Tesettür hassasiyetini yaşatarak Müslüman bir kadının kılık kıyafeti konusunda örnek oldular. Onlar anaydılar, birinin üç, diğerinin iki çocuğu vardı. Buna rağmen İslam'ı mücadelede çocuklarını mazeret olarak öne sürmediler. Kadın-erkek ilişkilerinde olması gereken ölçüyü hatırlattılar. Ne modernizmin uçuk-kaçık ölçülerine ne de geleneğin o gizlenen, saklanan şekline büründüler. Bu şehitlerin dostu olmaktan gurur duyuyorum."
Programın en son konuşmacısı kardeşlerimizin cenaze merasiminde yaptığı konuşmayla derin bir muhasebe ihtiyacına işaret eden Mehmet Pamak'tı. Pamak şunları söyledi: "28 Şubat sürecinin baskıları ve dünyevileşmenin getirdiği bir takım yönelişlerle pek çok insanın oradan oraya savrulduğu ve ilkesizliğin zirveye tırmandığı bir süreçte, bunlara direnebilen, korkulardan yılmayan, sinmeyen ve dünyevi/eşmekten uzak duran, kulluk eksenli bir hayat tasavvurunu hayata geçirme mücadelesi veren bir örnekliği teşkil ettiler. Özellikle son dönemde Müslüman kadınlar büyük bir bedel ödediler ve Rabbimiz onlardan ikisini seçti. Hepimiz şahidiz ki, Allah için dolu dolu yaşadılar. Eş olmayı, anne olmayı ve bir mücadeleci dava adamı olmayı birbirine alternatif görmeyip, hepsinin gereğini bir denge içinde ve adaletle yapabilmenin örnekliğini sundular." Yaralı kardeşlerimizin kaldığı Malatya Devlet Hastanesi'ndeki gözlemlerinden bahseden Pamak, hastane bahçesinin Anadolu'nun her tarafından, her kesimden gelen Müslümanlarla dolu olduğunu ve kolunda serum, hastanede yatan Hamza Türkmen'i ziyaret ettiğinde onun kendisine şunu söylediğini aktardı: "Pazartesi çıkıyorum, inşallah Salı günü toplanalım ve 27 Eylül hazırlığının çalışmalarını yapalım." Yaralı ve hanımını henüz kaybetmiş Hamza kardeşin bu sözlerini teşvik ve kadirbilirlik için aktardığını ifade eden Pamak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ona şunu söyledim; şunu bil Hamza kardeşim! Dışarıda Müslümanlar, hastaneyi adeta bir forum bahçesine dönüştürdüler,"
Sözlerinin devamında bir muhasebe ihtiyacına değinen Pamak, konuşmasını şöyle noktaladı: "Neden ancak bir musibete uğradığımızda bir araya geliyoruz. Tevhid, bizim ortak paydamız değil mi? Hepimizin bu noktada birleşmesi gerekmiyor mu? Zalimler teferruat ile ilgili ihtilaflarımızı öne çıkararak bizi kuşatmaya, yutmaya çalışıyorlar. Bir taraftan bizi modern kültürle, tüketim kültürüyle kuşatıyorlar. Diğer taraftan silahla, şiddetle, terörle ve korsanlık yaparak saldırıyorlar. Böylesi bir durumda kendi bütünleşmemizi oluşturmak, birbirimize merhamet etmek, kardeş olmak, ölmeden önce kucaklaşmak, sabitelerimizde mutabık olmak, değişkenlerimizde birbirimizi hoş görmek durumunda değil miyiz? Eğer bunları yapmazsak bu kardeşlerimizin sürdürdüğü şahitliği nasıl insanlara taşıyacağız? İnsanlığın kurtuluşu için bireysel örneklik yetmez. Cemaat, ümmet planında bir örneklik sunmamız gerekiyor insanlara. Bütün erdemli insanlarla küresel ittifak kurup küresel intifadanın ateşini yakmamız gerekmiyor mu? Özgürlük, adalet ve tevhid mücadelesini yükseltmemiz gerekmiyor mu? Geliniz, birbirimizi hayattayken sevelim. Ancak böyle yaparsak şehit kardeşlerimizin mücadelesini sürdürmüş ve ileriye taşımış oluruz. Rabbimiz, bizi de bu kardeşlerimiz gibi canımızı Allah yolunda vermeyi nasip etsin!"
Program Ali Değirmenci'nin kapanış konuşması ve yapılan duayla sona erdi.
- 4 Temmuz: ABD Mallarını Boykot Günü
- Safları Sıklaştırarak Yola Devam
- Dostlar Sağolsun!
- Kışla Düzenini Hukuk Çerçevesine Oturtma Çabaları
- Devlet Çözüm Değil, Çözülme Peşinde
- Neden Bu İlgisizlik?
- Rejim Sahiplerine Yolsuzlukta Zeval Yok!
- İşbirlikçilik Tezkeresi Meclis'e Bir Kez Daha Gelmemeli!
- Emperyalistlerin İşbirlikçi Arayışı ve Irak'ta Kâbusa Dönüşen ABD Zaferi
- ABD Suç Ortağı Arıyor; Ortağı Olmayacağız!
- İslam Dünyasından Haberler
- Sana, Bana, Modernizme Dair
- Kur'an'ın Rehberliğinde Okunacak Hayat Gibi Bir Ayet: Ölüm
- Hüzünle Hatırlayacağımız Bir Gün: 8 Temmuz
- Binlerce Teşekkür Size
- Herkes Bir Tarihtir
- Macide Göç Türkmen (1965-2003)
- Özlem Hicran Özyurt (1972-2003)
- Adanmış İki Yürekti Onlar!
- Sözlerinde Duranlara Selam Olsun
- Hayatları Tevhid ve Adalet İçindi!
- Onların Yol Azıkları Hazırdı, Ya Bizim?
- Nesiller Boyu Sürecek Bir Çağrıyı Seslendirdiler!
- Kardeşlerimizin Şehadeti Vesilesiyle Halimizi Sorgulamak
- Anılarımın Solmayan İki Sayfası