Gönüller Tutuşur Coğrafyalarda
Bu yapıp ettiklerim ne için, bu gitmeler-gelmeler nereye diye sorduğum ve anlamlı cevaplar bulamadığım zamanlan düşünüyorum şimdi. Soru işaretlerinin çengel olup boynuma dolandığı ve beni boğduğu anları. Hayat şeridinin küçük ve lüzumsuz bir karesi olmanın ötesine geçemeyişimi. Bu gitmelerin gelmelerin, bu sürgitliğin anlamı ne? Sorusunu kendime unutturmaya çalıştığım zamanları hatırlıyorum.
Aynı soruyu yine soruyorum kendime. Nereye gidiyorum? Ama bu defa sesim titremiyor. Bir şeyleri unutmaya, bastırmaya çalışıyorum. Ve kendime vereceğim cevabın yüreğime serin bir su serpeceğini umuyorum. Yapraklarınkiyle özdeş kıpırdanişlar beliriyor bende. Bu defa anlamlı bir cevabım var, diyorum. Cevabım için hafızamdaki kelimelerin en güzellerini aramaya koyuluyorum, eski bir sandığı karıştırır gibi. Ben bulamadan biri uzatıyor bana aradığımı. Dinlediğim kasetten dökülen sözcükler tanımlayıveriyor her şeyi. "Gönüller tutuşur coğrafyalarda" diyor yumuşak, mert bir ses.
Gönüller tutuşur coğrafyalarda...
Ve ben bu defa uzak coğrafyalarda tutuşan gönüllerle gönlümü birleştirmeye gittiğimi biliyorum. Bir davanın inanmışlığı ile iman ile tutuşmuş gönüllere gidiyorum şimdi. Anlamlı yalnızlıkları paylaşmaya. Anlamlı dostlukları yudumlamaya. Aynı soruları, aynı sorgulamaları ve aynı sorunları paylaşmaya. Emanetin ağırlığını, zorluğu, elçilerin sıkıntılarını beraberce anmaya.
Ilık sesiyle dirilişe çağıran bahar, otobüsün pencerelerinden içeriye dolarken, bu gidiş hiç bitmese diyorum. Bu yolculuk hali hep sürse. O anki yalnızlığımı baharla konuşarak geçiştirmeye koyuluyorum. Bu çiçekler, diyorum, tertemiz, yeni filizlenen fidanlar taptaze. Ama hiçbir fidan, hiçbir çiçek kurulacak dostluklar gibi taze, tertemiz ve umut verici olamaz. İnançla kurulan dostlukların temizliğini hiçbir çiçek yansıtamaz. Şu önümde uzayıp giden geniş yollar, gölgelerle, ağaçlarla bezenmiş yollar. Ama hiçbir yol dava için aşılacak zorlu yollar gibi olamaz. Ki o yollar, o zorluklar kavuşturur asıl varılması gereken yere. Bu defa bahar, yağmuruyla cevap veriyor bana. O kadar güzel ki, bundan daha güzelinin varlığını bilmesi ne mümkün! Oysa hiçbir yağmur göz pınarlarımdan yüreğime boşalan sağanaklar kadar güzel ve diriltici olamaz. Ve hiçbir toprak yüreğim kadar münbit. Yağmurun ardından tüm parlaklığıyla çıkıveren güneş beni ısıtacağını sanıyor. Oysa coğrafya tanımayan bir yangının bizi zaten kor etmişliğini bilmesi ne mümkün! Ve teslim oluyor bahar, muştuma muştusunu emanet bırakarak...
Yol devam ediyor...
Geçtiğim şehirlerin, kasabaların isimlerine, nüfuslarına bakmıyorum. Tabelalar, harita parçaları ilgilendirmiyor beni. İnsanlara bakıyorum sadece. Ve soru işaretleri yine üşüşüyorlar başıma. Bu insanlar ne için koşuyorlar, ne için kazanıyorlar, ne için harcıyorlar ve ne için çekiyorlar bunca sıkıntıyı. Tattıkları mutluluklar nereye kadar? Hayata anlam veren şeyin yalnız ve yalnız iman olduğunu, yalın gerçeğe teslimiyet olduğunu neden kabullenmiyorlar? Sonra bu tabloya da anlam katan bir şeylerin varlığını düşünmeye başlıyorum. Acaba diyorum, buraların kaç karış toprağı gerçek mü'minlerin alınlarını öpüyor her gün? Kaç muvahhidin sığmağı bu binalar. Bu evlerin kaçı mücahidler doğsun diye kurulmuş ve kaçı içinde tekbirler telaffuz etmeye çalışan çocukların sesleriyle şenleniyor. İşte bunlar anlamlandırıyorlardı yine gördüklerimi. Diğerleri ise, insanlar, taşıtlar, koşmalar, telaşlar... Onların hepsi hiçliklerinin farkına varmaksızın oyun ve eğlenceye devam ediyorlar...
Derken bu hiçliğin farkına varmanın yükü gitgide ağırlaşmaya başlıyor omuzlarımda. Hiç olmamak için bir şey olmak gerekiyor diyorum kendime. Ne mi olmak? Önce teslim olmak, yalın ve tek gerçeğe. Eş, aracı, kir ve tortu kabul etmeden teslim olmak. Sonra O'na boyun eğebilmek için kalkan baş olmak. O'nun mesajını yaşamak ve yaymak için nasırlaşacak ayaklar olmak. Zulme karşı pervasızca kalkan, mazlumun karşısında titreyen eller olmak. Cehennem ateşini söndürmek için bir damla gözyaşı olmak. O'nun için ısınacak gözler, terleyecek alınlar, akıtılacak kan ve sarfedilecek bir çift söz olmak.,.
Yol devam ediyor...
Ve hep edecek...
- Uyarı ve İkaz Görevimiz
- RP Düzene Alternatif Değil Koltuğa Talip Olduğunu Gösterdi!
- Türkiyecilik Sapması
- RP'li Koalisyon'da İsrail, Ordu ve Yolsuzlukların Yeri
- Bayrak Krizi Ulusçuluğun Krizidir
- Ulusal Bayrakların Gölgesinde Bir Kucaklaşma
- Çelişkilerle Yaşamak! Ama Nereye kadar?
- Cezaevleri ve Tepkisiz Toplum
- Cezaevlerinde Direniş
- İnsanlığın Ortak Utancı: Göç
- TC'nin Bağımlı Siyaseti Krizlerini Büyütüyor
- Türkiye Siyonistlerin Yanında Yer almıştır
- Suudi Amerika'da Büyük Sarsıntı
- Ebu Merzuk ve Amerikan Adaleti!
- Dünyadan Haberler
- Geleneksel Ulema ve Laik Aydınlar Arasında Ali Şeriati
- Hangi Kur’an
- Kur’an
- Kur'an ve sapma
- Kur’an’ı anlamak
- İfsad Kavramının Çağrıştırdıkları
- Büyük Başarı Nedir?
- Kur'an'da İmamet – 2
- Tarihe Develi Örneklerle Bakmak
- Mahkemeler