Genelkurmay Başkanı Meclis’in, Siyasetin ve Hukukun Üstünde mi?
Türkiye siyasi ve hukuki planda son derece kötü geleneklere sahip bir ülke. Ve son yıllarda bu olumsuz geleneklere bir yenisi daha eklendi: "Resepsiyon muhtıraları". Artık neredeyse resmi resepsiyonlar vesile ittihaz edilerek, askeri bürokratların siyasi tartışmalara ilişkin olarak hükümler vermeleri, yargının alanına giren konulara müdahil olmaları ve ülkede zaten bir hayli kısıtlı bulunan hak ve özgürlükler alanını daha da daraltmaya yönelik tehditlerde bulunmaları kural halini almış bulunuyor. Bunun en son örneği, 23 Nisan dolayısıyla TBMM'nin düzenlediği 82. yıl resepsiyonunda Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun sözlerinde bir kere daha görüldü.
Kıvrıkoğlu adeta bir politik parti temsilcisi ya da medya yorumcusu gibi Tayyip Erdoğan'ın on yıl önce Rize'de yaptığı konuşmadan siyasi görüşlerinin değişip değişmediğine; İsrail'e verilen tank ihalesine karşı çıkanların "genetik kimliklerinden seçim sisteminin nasıl olması gerektiğine kadar bir dizi konuda hükümler veriyor, hakaretler yağdırıyor.
On yıl önce yapılmış bir konuşmanın "bakın biz bunların değişmediğini söylememiş miydik?" türünden bir yoruma delil gösterilmesinin içerdiği açık mantıki tutarsızlık ortada. Kaldı ki, eğer demokrasiden söz ediliyorsa, siyasetçilerin değişip değişmediğine ya da daha önemlisi değişmelerinin gerekip gerekmediğine karar vermesi gerekenlerin asker ya da sivil bürokratlar değil, halk olduğu artık kabul edilmelidir. Meydanlarda halkın teveccühle karşıladığı bir siyasi lider hakkında sarfedilen "sarhoşluk", "beyinsizlik", "kin kusmak" gibi galiz ifadeler ise sadece nezaket sınırlarını aşmakla kalmayıp, doğrudan halka yöneltilmiş bir aşağılama boyutu içermiştir. Halka karşı duyulan güvensizlik, seçim sisteminin mutlaka değişmesi gerektiğine ilişkin sözlerden de anlaşılmaktadır. Görünen o ki, kendisini halkın üzerinde ve sistemin efendisi olarak gören çevrelerin halka güvensizlik ve panik hali sürmektedir ve "daha bin yıl sürecek süreç" vurgusu da bu halin açık itirafıdır!
Kıvrıkoğlu'nun tank ihalesine karşı çıkanlar hakkında kullandığı "ya analarının karnından yahudi düşmanı doğanlar ya da pastadan pay alamadıkları için rahatsız olanlar" şeklindeki ifadeleri de tahammülsüzlüğün, eleştirilemez/sorgulanamaz konum arayışının yansıması olmuştur. Halkın açlık ve yoksulluk pençesinde yaşamaya çalıştığı bir ülkede, dişinden tırnağına kadar hummalı bir silahlanma yarışına girişilmesine ve kapı kapı dilenerek toplanan paraların İsrail gibi bir haydut devlete aktarılmasına, üstelik de işgal ve katliamın zirveye ulaştığı ve tüm dünyada İsrail'e karşı boykot çağrılarının yankılandığı bir vasatta bunun imzalanmasına karşı çıkmak insanlığın, adaletin ve halkın çıkarlarını düşünmenin gereğidir. Nitekim İsrail muhipliğiyle maruf küçük bir kesim haricinde tüm siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve halkın kahir ekseriyeti bu ihaleye karşı olduklarını ortaya koymuşlardır. Bu kadar büyük bir kesimi anti-semitizmle veya menfaat düşkünlüğü ile suçlamak ise hazımsızlıktan başka bir şey olamaz. Burada bir kere daha İsrail'le imzalanan tank ihalesini bir utanç anlaşması olarak gördüğümüzü ve "yüzde yüz değil, yüzde milyon yanlış" bu karara karşı çıkmaktan onur duyduğumuzu hatırlatıyoruz.
Elbette her vatandaş gibi Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun da görüşlerini ortaya koyma hakkı bulunduğu tartışılamaz. Ama Kıvrıkoğlu sıradan bir vatandaş olarak konuşmuyor. O belinde silahı olan bir kişi! Ve üstelik de yasa gereği siyasetin dışında olması gereken silahlı bürokrasinin tepe noktasında bulunuyor. Sözleri siyasette, medyada ve çok daha önemlisi de yargıda yönlendirici etkilere yol açabiliyor. Zaman aşımı konusundaki açık hükümlere rağmen yasaları zorlayarak Tayyip Erdoğan'ın konuşması hakkında suç duyurusunda bulunmak bu tutumun somut bir örneği. Tam da bu noktada eğer bu ülkede yasa hakimiyeti varsa bunun herkes için geçerli kılınması talebiyle sorumluları harekele geçmeye ve Kıvrıkoğlu hakkında sarfettiği sözler dolayısıyla soruşturma açmaya çağırıyoruz. Unutulmamalıdır ki, kanun önünde eşitlik temel bir hukuk ilkesidir ve hukuk herkese lazımdır!
Bu ülkede siyaset yapabilmek, toplumsal talepleri seslendirebilmek ve bunları serbestçe yansıtabilmek için siyaset ve medya kurumunun özgür olması gerekmektedir. Bunu sağlamanın yolu ise öncelikte ülkenin üstüne çöken otoriter-militer zihniyetle hesaplaşmaktan geçer. Silahlı bürokrasinin buyurgan ve müdahaleci tutumuna ses çıkarmayan, günlük çıkar hesaplarıyla değerlendiren ve hatta bunu rakiplerini tasfiye aracı olarak yorumlayarak alkışlayanlar sonuçta kendi mezarlarını kazdıklarının artık farkına varmalıdırlar.
- Direniş Çağrısı Yankılanıyor!
- Otoriter Azınlık Kuşatmasında Kaybolmamak İçin!
- Cenin Son Hediye
- Filistin İçin Dönüşümlü Açlık Grevi
- Siyonist Vahşet ve Cenin Destanı
- Filistin ve Netleşen Saflar
- Erol Özkan'ın Ardından
- Türkiye Basınında İsrail Dostları
- Barışseverlik İşgali Onaylamak mıdır?
- Genelkurmay Başkanı Meclis’in, Siyasetin ve Hukukun Üstünde mi?
- İşgale karşı direniş terörizm değildir!
- Allah'ı aziz tutabiliyor muyuz?
- Filistinlilerin bedenlerinden başka ellerinde hiçbir silahları yoktur!
- Siyonist İsrail toplumu, kendi çocuklarını 'canlı bomba' olarak kullanmaktadır!
- Aynı şartları yaşamış olsaydım, ne yapardım onu bilmiyorum!
- Evvela İsrail'in maşası olduğu emperyalist terör sorgulanmalı!
- İsrail'de 'sivil' tanımına uygun birini bulmak neredeyse imkansızdır!
- İşgale direnmek, terör değildir!
- Şehidler Ümmetin Onurudur!
- Küresel emperyalizme karşı çıkan herkes terörist olarak damgalanıyor!
- Yunan, İngiliz, İtalyan ve Fransız işgal güçlerine karşı Anadolu
- Onurlu ve bilinçli bir adanmışlığın saygıdeğer örnekliği...
- Filistinli halk istişhadi eylemlerden başka ne yapabilir?
- İsrail’e karşı verilen mücadeleyi terör kapsamında değerlendirmek mümkün değil!
- Bir kadın canlı bombanın izinde