1. YAZARLAR

  2. Ahmet Örs

  3. Gelenek Edebiyatı'ndan Futbol Yazarlığına

Gelenek Edebiyatı'ndan Futbol Yazarlığına

Haziran 1997A+A-

Hikayeci Mustafa Kutlu spor (futbol) yazarlığını iyice benimsemiş görünüyor. Başından beri kendine özgü bir garipliği içinde barındıran bu olay; yazarın düşünce yapısı, vermiş olduğu hikayeleri, başında bulunduğu edebiyat dergisi ve futbolun günümüzde nasıl bir anlama ve fonksiyona sahip olduğu gerçekleri karşısında daha da ilginç bir durum, kafaları karıştıran bir olay olarak önümüzde duruyor.

Mustafa Kutlu, hiç kuşkusuz iyi bir hikayeci, vermiş olduğu eserler bunun bir göstergesi. Dil ve üslûp açısından yenilikçi bir özelliğe sahip olan Kutlu, eserlerinde, toplumsal çözülme, ahlaki çöküntü, değerlerin yıpranması gibi konuları işliyor, bu yönde mesajlar veriyor. Kutlu, modernliğin ve onun getirmiş olduğu kültürün amansız bir düşmanı, Modernizm eleştirisinde de gelenekten yana tavır koyarak çözüm arayışında bulunuyor. Bu arada geleneksel yaşam tarzındaki bozulma ve yozlaşmaları da eserlerinde yoğun olarak işliyor.

Kutlu'nun spor yazarlığı, eserlerinde de ortaya koymuş olduğu düşünce yapısına ve söylemine tezat bir durum oluşturuyor. Gelenek savunusu yapan; modernizm ve getirdiklerinin geleneksel yaşam tarzını bozan, toplumu baştan aşağı olumsuz yönde değiştirdiğini ifade eden Kutlu, futbol ağırlıklı spor yazarlığıyla modern kültür ve işleyişin tamamen içine girmiş olduğunu görmüyor. Futbolun günümüzde dünya ve Türkiye için neyi ifade ettiğini, hangi misyonun aracı olduğunu, ne gibi fonksiyonlara sahip olduğunu Kutlu'nun görememesi mümkün değildir. Futbol vasıta kılınarak kitlelerin sürüleştirildiğinin, futbol aşkının televizyonlar ve basın aracılığıyla ekonomik anlamda nasıl sömürüldüğünün aşikar olduğu bir durumda, bu olayın spor (futbol) yazarlığı seviyesinde içinde olmak gerçekten üzücüdür.

Futbolun günümüz boyutlarını uzun uzun anlatmaya gerek yoktur. Bugün futbol milyonlarca kişiyi pasifleştiren bir araçtır. Futbol hakim düzenlerin amaçları doğrultusunda özellikle kullandıkları, kapitalist sistemlerin gelir düzeyi düşük kitleler üzerinden büyük kazançlar götürdükleri bir sömürü çarkıdır. Yönünü şaşırmış insanlığın kendini ifade etmeye çalıştığı, aidiyet duygusuna adres gösterdiği, kendini bir dindar gibi kaptırıp huşuya ermeye çalıştığı, büyük stadların büyük mabetlere dönüştüğü dinsel bir yaşam tarzıdır futbol.

Televizyonlarda futbol dünyasının yaşayış tarzı hemen hemen her gün en seviyesiz programlarda gösterilmektedir. Bu programlarda görülen tiplerdeki hakim yapı; ahlaksızlık, seviyesizlik ve cahilliktir. İfsadın içinde yüzen, kafalarının çalışmadığı eğitim seviyelerinden belli olan, kendilerini ulusal kahramanlar olarak gören sığ insanlardır. Temsil ettikleri kültürün zaten en belli başlı özellikleridir bunlar. Yönetici denen kişilerinden futbolcularına kadar hepsi, Mustafa Kutlu'nun eleştirdiği anlayışın, yaşam tarzının en ileri örneklerini sunmaktalar.

Mustafa Kutlu bir hikayesinde, modernlikle birlikte bir kasabanın çürüme ve yozlaşmaya nasıl başladığını anlatır. Elektriğin gelişi kasaba halkının hayatında köklü değişiklikler yapmaya başlamıştır. İnsanlar artık geleneksel yaşam tarzını değiştirmeye, bozmaya başlamışlardır. Erken yatıp erken kalkma alışkanlığı sona ermiştir. Çünkü elektrikle; birlikte kasabaya lunapark da gelmiş eğlence hayatı başlamış, geç vakitlere kadar bu eğlencelerden vazgeçilmez olunmuştur. Geleneksel yaşam tarzına sahip kasabalılar, lunapark sembolündeki bu çıkışı olmayan fasit dairede kaybolmuşlar, yollarını şaşırmışlar, bunalmışlardır. Buna paralel olarak nice gelişmeler insanların yozlaşmalarına ve değerlerinin çürümesine neden olmuştur. Kutlu tarafından bu ve bu çerçevede yazılan daha bir çok hikayede, genellikle bu mesajları okuyucuya vermeyi amaçlamıştır. Bugün ise bu eserlerin sahibi yazar, eserlerinde vermek istediği mesajın neresinde duruyor acaba? Elektriğin gelmesini bir felaketin başlangıcı olarak gösteren Kutlu, stadlarda gece yarılarına kadar dev ışıkların altında oynanan futbolu, yine geç vakitlere kadar stadlarda kalan, anlamsızca bağırıp çağıran, bütün değerlerinden sıyrılmış, tek değer olarak futbolu benimsemiş insanları, çıkan kavga-gürültüleri, küfürleşmeleri, boyuna kadar şirke batmış sözleri, her türlü rezilliğin yaşandığı eğlence alemlerini nereye oturtuyor da, bu kültürün yazarlığını hem de kendi düşünsel yapı ve misyonunu unutarak yapıyor? Acaba gelenekçiliğin neresinde duruyor, modernizmin bu azgın versiyonu olan futbol alemi? Yoksa geleneğin varıp geleceği yer, heyecanlı futbol karşılaşmalarının, onun kültürünün yazarlığı mıydı?

En sıradan spor yazılarında bile dildeki ustalığı hemen fark edilen Kutlu'nun bu serüveni oldukça manidar ve acıdır. Geleneğin temsilcileri, savundukları felsefenin yaşam tarzını kendileri de uygulamadıkları gibi, eleştirdikleri kültürün de ağlarına düşmektedirler. Televizyonda mezar-türbe programı yapıp futbol dünyasının bir parçası haline gelmek nasıl izah edilebilir? Bu insanlar ne acı ki, ne yaptıklarını sorgulamıyorlar. "Ya Tahammül Ya Sefer" deyip hiçbirini yerine getirmiyorlar. Edebiyatın enginliğinden futbolun sığlığına düşmek ne kötü... Savundukları her şey şimdi "sır" olup uçmuştur, kaybolmuştur, aynen kendileri gibi.

Yeni Şafak gazetesindeki bir yazısında J. G. Bollard'ın "Çarpışma" adlı romanını eleştirirken Kutlu, Batılı insanların, hayatlarının boşluğu ve sığlığı yönündeki itiraflarını değerlendiriyor ve şöyle yazıyor: "İtiraflar ve bundan beslenen sanat eserleri birbiri peşi sıra vücut buladursun, kendilerine ve metazori olarak bütün dünyaya çizdikleri rotada bir değişme yok. O menhus teknolojinin saltanatı için, dünyanın dörtte üçü varsın açlıktan geberiversin, ne gam. //... Elhamdülillah inancımız tamdır. Ne hiçlik, ne saçmalık bizi oyalayamaz. Yapılacak işlerimiz, yürünecek yolumuz vardır. Dünyaya söyleyecek sözümüz vardır". Alıntıladığımız ilk bölümdeki tespitlere katılmamamız mümkün değildir. Ancak ikinci bölümde, yapılacak şeyleri olduğunu ifade eden yazar, acaba hangi yoldan yürüyecek, hangi sözü söyleyecektir? "Saçmalık bizi oyalayamaz" derken, oyalandığı futbolu görmüyor mu? "Söyleyecek sözümüz vardır" derken acaba spor yazarlığını mı kastediyor? Kültürel emperyalizmi eleştirirken, Batının dünyaya dayattığı kültüre karşı çıkarken, aynı anlayışın bir ürünü olan ve aynı amaçlan gerçekleştiren futbolizmi farkedememek mümkün mü? Şu anda görünen manzarada, Kutlu'nun ne kadar çelişkili bir ruh ve kafa yapısına sahip olduğunu görebiliyoruz ancak.

Bir konuşmasında hikayelerindeki tasavvufi söylemin nedenini, "Bir dil oluşturmaya çalışıyorum, bu da tasavvuf dilidir" şeklinde izah eden Kutlu'nun sonunda oluşturmuş olduğu dilin futbol dili olduğunu görmek gerçekten son derece üzücüdür. Yoksa tasavvufun yolu futbola, modernizme mi çıkıyor? "Bu böyledir" diye cevaplanıyor bu soru sanki.

Görünen o ki, geleneğin tasavvufu arkasına alarak yapageldiği modernlik eleştirisi hep bu örneklerle son bulacak

Sahihliğini yitirmiş bir tutumun, ifsadı aşikar dayatmalara karşı direnci ne olabilir ki...

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR