1. YAZARLAR

  2. Alaaddin Yurderi

  3. Gazze’de Yaşananlar Karşısındaki Suskunluk Hali

Gazze’de Yaşananlar Karşısındaki Suskunluk Hali

Kasım 2023A+A-

Sessizliğe Gömülen Kötülük, Geri Dönecek Olan Kötülüktür

“Eli kalem tutanlar bu davayı yazsın.

Hitabeti güçlü olanlar bu davayı konuşsun.

Herkes bir şey yapsın; ama sakın sessiz kalmayalım!

Çünkü sessizlik öldürür.”

Galip Bergusi

 

Susmak elbette zehirlidir.1 Buna rağmen insan zor zamanlarında konuşma gücünü kaybederek, yas sessizliği içinde dilsiz kalabiliyor. İşte insanın içinden geçtiği bu zor ve yaslı zamanlarda edebiyat özellikle acının sarstığı insanlara yaralarını iyileştirici kelimeleri bulma ve söyleme fırsatı veriyor. Sessizliğe gömülen kötülük, geri dönecek olan kötülüktür. Kötülüğün hâkim olmaması ve tekrarlanmaması, gözlerimizin karanlığa alışmaması için kötü(lük)lere karşı bir isyan vasfı yüklüyor edebiyat. Nihayetinde insani olanın tahakküm altına alınmasına, gerçeklerin susturulmasına gösterdiği dirençle vardır edebiyat.

“Yazının [edebiyatın] sağaltıcı, diri tutucu, insanın ruhuna ferahlık verici kullanımı ile dua anlamı yanında; lanetli, insanlara faydası olmayan ve onların yıkımlarını [kahrolmalarını] hızlandıran beddua anlamında kullanılışının kökeni çok eski zamanlara dayanmaktadır.”2 Bugün bize lazım olan Gazzeli/Filistinli kardeşlerimiz için ferahlık ve şifa verici, diriltici bir “dua”, İsrail yönetimi ve destekçilerine “beddua” anlamını/kabulünü hızlandıracak her türlü edebiyattır. “Şiir olsun olmasın yazılan her şeyin bir ihkak-ı hak ve haksızlığa bir tepki olduğuna, en azından olması gerektiğine inanıyorum... Özgürlük için şiir yoksa şiir adına yazılanlar zalimlere birer ihsan yerine geçebilir.”3

Özgürlük İçin Şiir

Bu coğrafyanın değerler, kavramlar, hayaller dizgesine Mehmet Akif’ten sonra ‘Müslümanlık’ açısından yaklaşan belki de ilk şairimiz Sezai Karakoç4 ile bu mecrada aksiseda bırakmış Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu ve Âkif İnan -Allah hepsine rahmet eylesin- izlerinde giden birçok şair, şiir ve/veya şiirlerine yansıyan can alıcı mısralarla Müslüman topraklarında yaşanan işgal, kıyım ve soykırımı soylu bir davanın mümin ses(ler)i duyarlılığıyla kelimelere dökmüşlerdir.

“Ötesini Söylemeyeceğim” şiirinde Sezai Karakoç, Fransız işgalci güçleri ve zımnen tüm işgalcilerin karşısına Tunuslu bir kız çocuk kahraman çıkartır:

Sizin def olup gitmenizi istiyorum işte o kadar
Ali de istiyor ama söylemekten çekiniyor
Hâlbuki siz insanı öldürmezsiniz değil mi?
Gidiniz ve öteki yabancıları da beraber götürünüz
Tuhaf ve acayip şapkalarınızı da beraber götürünüz emi
Boynunuzdaki o uzun ve süslü şeritleri de

“Alınyazısı Saati” şiirinde kural tanımayan, hiçbir insani değeri temsil etmeyen, utanma duygusunu tamamen kaybetmiş küstah, Siyonist suç makinesi İsrail’in ve destekçisi Amerika ve şürekâsının, Filistinli Müslümanlara karşı işledikleri vahşet gözler önüne serilir:

Ve Kudüs şehri.
Artık yer şehri, toprak şehri.
Bakır yaprakların, çelik göğdelerin, acımasız yüreklerin
Demir köklerin, tunçtan ve uranyumdan dalların.
Kurşundan çiçeklerin şehri.
Gülle kusuyor ana rahmi
Bomba parçalıyor beynini bebeğin
Tanklar saldırıyor evlere bir anda ev yok tank var
Uçak var gök yok utanç var
Ve kime karşı bütün bunlar
Masum Müslümanlara karşı
Binlerce yıl oturdukları yurtta kalmak isteyenlere karşı

İşlenen cinayet ve vahşete karşı insanlıktan ve Müslümanlardan ümidini kesen Karakoç, son bir kez olup biteni kadılar kadısı olan Allah’ın hükmüne müracaat ederek, Müslümanları zalimlere karşı savaşa çağırır:

Yeryüzüne yeryüzü kadısına
Hüküm ki:
Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir
Ve haksız yere insan öldürenin cezası ölüm
Ve fitne, arzı fesada verme, daha büyük suç adam öldürmekten
Fitne bastırılıncaya kadar savaşın!
Yeryüzünden fesat kalkıncaya kadar
Ey insanlık, ey insanlar
Ey gündüzden daha gündüz,
Hakikatten daha hakikat
Müslümanlar

Cahit Zarifoğlu, “Daralan Vakitler” şiirinde, Batı’nın gölgesi altında Filistinlilere ölüm yağdıran İsrail ve diğer emperyalistlere karşı seyirci kalacak olan şairleri uyarır:

Sen Filistin hokkaları doldur kanla
Şairler eğer ahın varken
Uzanırlarsa tomurcuklara güllere
Her biri kanlı bir ateş gibi korku
Bir azar bir şamar olsun

“? Soru İşaretlerinden Biri” şiirinde ise Zarifoğlu, İsrail barbarlığına/zalimliğine karşı ‘kınama’nın ötesine geçmeyen Müslümanları uyararak şahitlik görevlerini yapmaya çağırır:

 Başını eğmiş zalimleri dinlersin
Dersin 'lokmam ellerinde'
Filistin bir sınav kâğıdı
Her mü’min kulun önünde

Nuri Pakdil’in, Anneler ve Kudüsler kitabında ve daha önceki kitaplarında Ortadoğu ve hassaten Kudüs hep ön plandadır. Kitaba ad olarak da verilen “Anneler ve Kudüsler” şiirinde Pakdil, Kudüs’e ayarlanmadan yaşanan zamanın boş zamanlar olduğuna dikkat çeker:

Ki bilesin nerde Kudüs
Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum
Ayarlanmadan Kudüs’e
Boşuna vakit geçirirsin
Buz tutar
Gözün görmez olur
Yürü kardeşim
Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin.

Aslında kendisinin bir çocuk gibi ağlayarak gözyaşları içinde duyduğu derin acıyı dile getiren Mehmet Âkif İnan, “Mescid-i-Aksa” şiirinde Müslümanlara selam göndererek görevinizi yapın çağrısında bulunuyor:

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu

Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerim diyordu bir ses
(...)

Götür müslümana selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu

“Eli kalem tutanlar bu davayı yazsın. Hitabeti güçlü olanlar bu davayı konuşsun. Herkes bir şey yapsın; ama sakın sessiz kalmayalım! Çünkü sessizlik öldürür.”5 çağrısına icabet etmeliyiz. İsrail tarafından büyük bombardıman seferleriyle bir açık hava cinayet sahasına çevrilen Gazze’deki soykırım karşısında sessiz kalamayız. “Bugün Müslüman sanatçılar/edebiyatçılar yaşanan acıları anlatabilmek için sorumluluklarını kuşanıp Kur’an’ın emrettiği ilkeler doğrultusunda düşünüp kötülükleri ortadan kaldırmaya talip olmalıdır. Kur'an açıkça aramızda; iyiliği emredip kötülükten sakındıracak bir topluluk olmasını istemektedir. Bu emrin muhatapları biz değilsek kimdir? Elimizdeki araçlardan sadece biri olarak edebiyatla bunu yapamayacaksak bunca uğraş, bunca emek niçin? Dünyanın birçok köşesinden yükselen feryatlar; meydanlarda toplanan milyonlarca insanın sesi edebiyatta makes bulmayacaksa edebiyat neyi seslendirmeye devam edecek? Edebiyat müeddep bir suskunluk içinde kendi üzerine kapanmaya devam ederse bunca yetimin âh’ı bir gün bu yüksek, ulvi, seçkinci edebiyatı tutmaz mı?”6

Gazze Katliamı ve Filistin’in Kaderi

2007’den beri uygulanan vahşi şiddetin alçakça bir örneği olan kuşatmayla Gazze, tedricî bir yok etme sürecinin mekânı olmuştur. İsrail, büyük bombardıman seferleri, top ve füze atışlarıyla Gazze’de 7 Ekim 2023’ten beri soykırıma dönüşen insanlık dışı saldırılarını hastane bombalamasıyla zirveye çıkarmıştır. Nazi yetkililerinden Adolf Eichmann’ın Kudüs’teki yargılanmasını izlerken gerçekleştirilen vahşete Arendt,  “kötülüğün sıradanlığı” adını vermişti. Bu tespit, İsrail’in Gazze’deki Müslüman Filistinlilere karşı sergilediği vahşeti tanımlamak için yetersiz kalmaktadır. Bu vahşetin yeni tanımının, “kötülüğün sıradanlığının en aşağılık hali” olarak kayda geçmesi lazımdır. Bu “sıradanlık ve aşağılık” içerisinden İsrail-Filistin meselesi üzerine konuşulacak ve kurulacak “ahlaki veya jeopolitik” konuşma ve cümlelerin artık hiçbir hükmü kalmamıştır.  

“Filistin, Allah onu inşa ettiğinden beri kendisine saldıranların imtihanı olmuştur ve zalimlere de talihsizlik getirmiştir. Batı ve Doğu, Filistin'de bir defa Hz. Ömer zamanında ve bir defa da Selahaddin Eyyubi zamanında bir araya gelmiştir. Her iki seferde de sonuç Batı’nın batışı ve Doğu'nun doğuşu şeklinde olmuştu.”7

“Bugün ise birleştirici siyasi çatının yokluğu nedeniyle İslam dünyası, öz bağışıklık stratejik hassasiyet ve bilge liderlikten yoksun kalarak başkaları için bir savaş alanına dönüştü. Belki de ‘Çatlamış Fay Kırığı Kuşağı’ terimi bugün İslam dünyasının durumunu en doğru şekilde nitelemektedir. Bu terim, jeopolitik biliminde erime ve içten kırılma ifadeleri ile karakterize edilen, aynı zamanda büyük güçlere karşı savunmasız olan bölgeleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu tanım bugün özellikle bölgesel ve potansiyel olarak bu zafiyete sahip, derin siyasi ve fikrî ayrışmalardan mustarip olan İslam dünyası için geçerlidir. Zira bu bölgelerdeki devletlerin çoğu İslam topraklarında açgözlü bir biçimde küresel hegemonya peşinde koşan uluslararası güçlere bağlıdır.”8 

“Batı, kendi kurduğu ve beslediği Yahudi devletini çevreleyen İslami stratejik çevreyi parçalamakta ve İslam dünyasının sonsuza dek ‘Çatlamış Fay Kırığı Kuşağı’ üzerinde kalması hususunda ısrar ederken Kudüs hâlâ çatışmaların merkezinde yer almaya devam etmektedir. İslam dünyasının,  kendi halklarının kaderine yönelik gerçekleşen bu Batı entrikalarına bir son vermediği sürece herhangi bir geleceği olmayacaktır. Bunu başardığı gün İslami Doğu’nun doğuşu da başlamış olacaktır.”9

 


1- İsmet Özel’in 1972 tarihli ‘Propaganda’ şiiri üç bölümdür. Dize, şiirin son bölümünde geçer:

“Bıkmadım
koyu renkler kullanıyorum hayatımda
koyu mavi, acıyı anlatırken
sessizce öperken, koyu beyaz
ve saçlarım hakaretlerle okşanırken
koyu bir itiraf sarıyor beni.
susmak elbette zehirlidir
ve rahatlık getirir yazıklanmak da.
Ey tenimde uzak yolculukların lekeleri!
Ey çocuklarda uyuyan intizamsız güneşler!
gelin ve boğdurun bu köleleri.”

2- Ahmet Sarı, Edebiyatın İyileştirici Gücü, Ketebe Yay., İstanbul, 2020, s. 42

3- İsmet Özel, Şiir Okuma Kılavuzu, Şule Yay., İstanbul, 2006, s. 56-57

4- Ali Emre, Şiirimizde Ortadoğu, Temmuz Yay., İstanbul, 2016, s. 37

5- Bu sözler Abdullah Galib Bergusi’nin babası Galib Bergusi ile yapılan bir röportajda geçmektedir. Abdullah Galib Bergusi, Filistinli ve Kassam komutanıdır. Güney Kore'de yaşarken ülkesinin Siyonistler tarafından işgal edildiğine dayanamayarak ülkesine dönen ve işgalcilere verdiği zarardan dolayı 67 kere müebbet yani 5200 seneye mahkûm edilen mühendistir. Türkçeye kazandırılan “Yoldaki Mühendis” ve “Yaşayan Şehit: Yoldaki Mühendis II” kitaplarının yazarıdır. Abdullah Galib Bergusi, ilk kitabında mahkûm edilmeden önceki hayatını ikinci kitabında ise mahkûm edildikten sonraki hayatını kaleme almıştır. O, Filistin'e döndükten sonra işgalcileri can damarlarından yakmanın planlarını yapar. Mücadelesinde hayranı olduğu şehit Yahya Ayyaş'ın yolunu takip eder. Yahya Ayyaş da kendi gibi bir mühendistir. Bergusi ‘yoldaki mühendis’ olarak kayıtlara geçmeliydi. Yoldaki işaretleri takip etti ve yoldaki mühendis oldu. Elektronik ve mekanik alanındaki becerisi ise İsrail'in korkulu rüyası oldu. Kimsenin aklına gelmeyen yerlere bomba düzenekleri kurarak Siyonistlere ciddi kayıplar yaşattı. 3 yaşındaki kızını hastaneye götürürken bir ajanın oyununa gelerek tutuklandı. Şimdiye kadar 17 kitap yazdı. Bu eserlerin kimi roman, hikâye, otobiyografi kimi de ilmî niteliktedir.

6- Cemal Şakar, Edebiyat Ne Söyler, İz Yay., İstanbul, 2016, s. 127

7- M. Muhtar Şankıti, Doğu’nun Doğuşu Batı’nın Batışı, Çev. Oğuz Arif Demir, Mana Yay. İstanbul, 2023, s. 8

8- M. Muhtar Şankıti, A.g.e., s. 64

9- M. Muhtar Şankıti, A.g.e., s. 94-95

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR