1. YAZARLAR

  2. Ömer Küçükağa

  3. Filistin Bir Aynadır

Ömer Küçükağa

Yazarın Tüm Yazıları >

Filistin Bir Aynadır

Haziran 2004A+A-

Filistinlilerin bir asrı aşkın bir süredir verdikleri mücadelenin sayısal sonuçları nedir? Acaba toplam kaç çocuk öldürüldü, kolları kırılan kaç genç oldu? (Bir dönem İsrailliler, bir daha taş atamasın diye Filistinli çocukların kollarını kırıyordu. Sanırım Macar'dı, bir gazeteci olayı görüntüledi, ekranlarda kırılan kollar görüldü, kemik çıtırtıları duyuldu. Şimdilerde unutulmuş - unutturulmuş olsa da o zamanlar İsraillilere ilginç tanımlar yapılıyordu: Kemikkıran İsrail Çetesi tamlaması çok ilgi görmüştü.)

Gerçekten merak ediyorum, nicedir sorup duruyorum, İsrailliler, son bir asırda, kaç Filistinli kundak bebeğinin katletti, 10 yaşın altına toplam kaç çocuk öldürdü, İsrail tankları kaç Filistinliyi canlı canlı ezdi?

Yoksa ben gereksiz meraklara müptela mütecessis biri miyim? Öldürülen kundak bebeklerini, kolları kırılan çocukları, tankların ezdiği bedenleri, bunların sayısını zihnimden atmalı mıyım?

Tıpkı Batılı uygar adamın yaptığı gibi.

Evet, Batılı uygar adam, Filistinli bebeklerle, kırılan kollarla, ezilen bedenlerle ilgilenmiyor, bunların istatistiğini tutmuyor, çünkü O'nun daha önemli merakları var, cevaplanması gereken. Açe Sumatra Maymunu'nun sosyal davranışı, Victoria Kurbağası'nın cinsel hayatı, Papua Yeni Gine İguanalarınının tükenmekte olan soylarını kurtarmak için neler yapmak gerektiği, X yılanının, Y çıyanının ekosistem için ne kadar önemli olduğu… Batılı uygar adam, bunlara ilgi duyuyor. Elinde hayvan türlerinin hemen hepsiyle ilgili bilimsel araştırmalar, istatistik bilgiler var. Afrika vahşi köpeklerinin soyu tükenmesin diye milyonlarca dolarlık fon ayırıyor, gerekirse enikleri en steril biberonlarla besliyor.

Çünkü her türün ekosistem içinde ayrı bir değeri var.

Tek hücreli canlılardan en gelişmiş memelilere kadar bütün hayvan türlerinin önemli olduğu, hiç boşuna yaratılmadığı fikri elbette doğru. Doğanın ve canlıların korunması gereği elbette doğru. Batılı uygar adamın çelişkisi şurada: Doğayı ve hayvanları korumak için gösterdiği itinanın binde birini bile Filistinli çocuklara çok görüyor. Filistinli çocukların eko sistem için hiç de önemli olmadığını düşünüyor.

Filistin'de Yahudiler bir asırdır, korumasız insanları, kadınları, bebekleri, günde beş kez insan haklarından söz eden bu Batılı uygar adamın gözleri önünde öldürüyor. O ya görmezden geliyor ya da gizli-açık yardımcı oluyor bu katliama. Uygar bir toplumun bu asırlık vahşeti görmezden gelmesi, ABD'nin yaptığı gibi katliama sapkınlık sınırında destek vermesi, çağdaş Batı uygarlığının genlerine işlemiş bir erdemsizliği işaretliyor: İnsanın değerini unutmak: Ebu Gurayb Hapisanesi, Filistin, Guantanamo… Hepsi bu unutkanlığın meyvesi. Önce Yaratıcıyı unuttu Batılı adam, sonra insanın değerini. Rabbini unutan, insanı da, insanlığı da unutur. İnsanlığı unutmak en büyük kayıptır bir bilselerdi, bir bilselerdi haksız yere dökülen tek damla kanın bile yarın kendilerine bir utanç olarak geri döneceğini.

İyi bak ey Batılı uygar adam.

Bak bu akan insan kanı.

Coca Cola değil.

Turnusol Kağıdı

Bir insanın iç dünyasını bir çırpıda anlamak mümkün değildir. O'nu tanımak için uzun bir süreç gerekir, toplumlar, devletler ve medeniyetler de böyledir. Çok güvendiğimiz biri, hiç beklemediğimiz bir anda ve konuda bize hayal kırıklığı yaşatabilir. Umutla beklenen partiler, iktidarlar, devrimler yaptıklarıyla içimizi karartabilir. Bu yüzden de bir insanı, bir topluluğu, bir devleti değerlendirmek için tekil olaylar üzerine hüküm bina etmek yanıltıcı olabilir. Toplam hasıla nedir, ona bakılı, olayların ve zamanın toplamına itibar edilir.

Ancak insanları ve toplumları bir çırpıda tanımamız bize yardımcı olan bazı temel konular vardır. Filistin konusu, son yüzyılın en belirleyici anahtarıdır. Denilebilir ki küresel bir turnusol kağıdıdır Filistin. İnsanların, toplumların ve devletin kimliklerini, yalnızca Filistin konusunda takındıkları tutuma bakarak belirleyebilirsiniz. Kim ne kadar 'insan', kim ne denli şeytan, öğrenmek istiyorsanız, Filistin'e sorabilirsiniz. Ve Filistin sizi asla yanıltmaz, size doğruyu söyler. Kıyamet günümüze ağmış ilahi bir mizan gibidir, doğru tartar, doğru söyler. İnsan hakları, özgürlük, barış, diyalog, hoşgörü, adalet diyenlerin hem iç dünyalarını, hem özgül ağırlıklarını hem de gelecek planlarını açıklayan şaşmaz bir terazidir. Kimin içinde insani bir aydınlık var, kim kaç gram erdeme sahip, kim neyin rüyasını görüyor, bütün bunlar Filistin aynasındadır. Filistin yer kürenin en parlak, en dolaysız aynasıdır. O aynaya bakanın makyajı dökülür, yalanı deşifre olur, herkes gerçek kimliğiyle görülür. Öyle uzun tahlillere, stratejik analizlerle gerek duymaksızın, tanımak istediğiniz insanları ve toplulukları Filistin aynasına tutabilirsiniz, hakikatin çevresine giydirilmiş yalanları bu yolla ayıklayabilirsiniz.

Dilerseniz bir test yapalım: Son zamanlarda çokça tartışılan 'Büyük Ortadoğu Projesi'ni bu aynaya tutalım: Projenin mimarı olan ABD'yi ve projenin kendisini Filistin aynasından soralım.

Aynada ne görüyorsunuz?

Maskeler, makyajlar, yaldızlar ve yalanlar ayıklanınca ABD'yi ve projesini nasıl görüyorsunuz?

Ne görüyorsanız gerçek odur.

Hiçbir namuslu adam bu aynada iyi şeyler gördüğünü iddia etmez. Hiçbir namuslu adam Filistin aynasından gerçek kimliğini gördüğü ABD'ye sempati gösteremez. Hiçbir namuslu adam ABD'nin bölgeye ilişkin projelerine destek veremez.

Filistin aynasından dünyamıza yansıyan gerçekler öylesine yalın ve çıplak ki, hiçbir namuslu adam bunlara karşı kem küm edemez, ama diyemez, tarafsız kalamaz. Hiçbir namuslu adam, Filistin'deki asırlık katliamın ana sponsoru ABD'nin yaptıklarını mazur gösteremez, O'nun bölgeye yönelik planları için hafriyat ırgatlığına tenezzül edemez.

Namuslu bir adam, ABD ile aynı kulvarda yürüyerek namuslu kalmayı sürdüremez.Belki ABD'nin askeri ve siyasi gücünden yarar sağlayabilir, iktidarını sürdürebilir ama namuslu kalmayı sürdüremez.

Aslolan insan olmayı sürdürmektir, iktidarı değil. İnsan iktidarı değil insanlığıyla azizdir.

Erdemliler Kulvarı

Birinci dünya savaşı, siyasi egemenliğin dünya ölçeğinde el değiştirdiği bir mücadeleye sahne oldu. Bugün Ortadoğu denilen bölge yeniden şekillendi. Bölge, kendisini bir şekilde vahiyle alakalı sayan Osmanlı Devleti'nin etki alanı içindeyken, savaşın sonunda, vahiy dışı bir uygarlığın nüfuzuna girdi. Kendisine sermaye denilen yeni bir mabud yaratmış olan bu uygarlık, bölgeyi yeniden dizayn ederken, küçük dilimlere ayırdı. Her bir dilimin başına da bir zulüm ustasını monte etti.

O günden beridir adı geçen zulüm ustaları, gölgenin kaynaklarını, Batı uygarlığının yeni mabuduna, sermayeye sunuluyorlar. Her bir krallık, şeyhlik vs. bölgedeki petrolü Batıya taşıyan benzin istasyonu müdürlüğü gibi çalıştı.

Vahiy dışı Batı uygarlığının mabudu sermaye petrol içmeden semiremiyordu. O semirsin diye, bölgeye, devlet adı altında benzin istasyonları kuruldu, başlarında kendini devlet başkanı sanan acımasız pompacılar.

Yörenin sakinleri, biz sermaye putuna tapınmayız, bizim Rabbimiz var, Rabbimizin bizim için yarattığı nimetleri neden başkalarının uydurma putlarına sunuyorsunuz diye itiraza başlayınca, benzin istasyonlarının güvenliğini sağlamak için bir karakol kurulmasına karar verildi.

İkinci dünya savaşının hemen peşinden bu karakol kuruldu. Ancak nasıl benzin istasyonlarına devlet tabelası asıldıysa karakola da kendi tabelası değil devlet tabelası asıldı: İsrail.

Birleşmiş Milletler, tarihinde ilk kez (ya da son kez) kendi kendine bir devlet uydurdu. İnsanı, toprağı, tarihi ve insani bir ülküsü olmayan sanal bir devlet. Ne sınırları belirlendi, ne de başkenti.Tamamen kurgu, kağıt üzerinde, sanal.

O günden beri çok kan döküldü.

İsrail, Batılıların kendisine verdiği destekle, sınırlarını kendisi çizmeye başladı. Sırtlanların bölgelerini belirlemede kullandığı yöntemi kullandı. Canı nereyi isterse idrarını oraya yaptı, sınırım burası dedi. İdrarla egemenlik alanını belirleme yöntemini Yaser Arafat'ın karargah duvarını onarıncaya kadar kullandı. Hiçbir hukuki belgeye hiçbir anlaşmaya, uluslararası hiçbir karara saygı göstermedi.

Osmanlı tarih sahnesinden çekilmişti ve İsrail'in bu sınır tanımaz azgınlığını dizginleyecek siyasi ve asgari bir güç kalmamıştı. Üstelik Osmanlı toprakları üzerinde kurulmuş bulunan Türkiye Cumhuriyeti, İsrail'i hiç tereddüt etmeden tanımıştı, bugüne kadarda onunla iyi ilişkiler kurmuştu.

Şartlar çok olumsuzdu, güç dengeleri kıyaslanamayacak kadar derindi. Buna rağmen Filistinliler hiç kimsenin beklemediği çetin bir direniş gösterdi. Öldürüldüler, sürüldüler, işkenceye uğradılar ama eğilmediler, sermayenin kaba gücüne teslim olmadılar. Sermaye, bütün dünyayı dize getirdi onları getiremedi. Öylesine onurlu, öylesine gözüpek davrandılar ki, küresel sermayenin maskesini yırttılar, çağdaş Batı uygarlığının hukuk tanımazlığını, insanlık bilmezliğini gösterdiler. Evet, ağır bir bedel ödediler, ödemeye devam ediyorlar ama direnişleri asla boşa gitmedi, gitmeyecek.

Önce Batı'nın namuslu kafaları gördü, sermayenin azgınlığını, sonra dalga dalga yayıldı bu aydınlanma, İsrail vatandaşlarına kadar ulaştı. Bugün yeryüzü nüfusunun büyük çoğunluğu ABD'nin ve İsrail'in saldırgan politikalarından tiksinti duyuyorsa bu, Filistin direnişinin meyvesidir. Filistin'de toprağa düşen bir şehid, küresel sermayenin karizmasında bir yırtık olmaktadır. Müslüman olsun olmasın dünyanın erdemli insanları, Allah'a ve vahye düşman kapitalist bir askeri gücün insanlığın geleceğini nasıl kararttığını daha yakından görmeye başlamıştır. Bu erdemli insanlar, örgütlenmeye ve sermayeye karşı direnmeye karar vermiştir. Greenpeace, Küreselleşme Karşıtları, Barış Adalet Koalisyonu, Savaş Karşıtları Platformu gibi yüzlerce yerli ve yabancı organizasyon, ABD'nin ve İsrail'in insanlığın boğazını sıkan uygulamalarına karşı seslerini yükseltmektedir.

Giderek bir 'Erdemliler Kulvarı' açılmaktadır.

Ben Müslüman çevrelerin, düşünce farklarına aldırmayarak bu kulvarda yürüyenlere destek çıkmaları gerektiğini düşünüyorum. Rengi, dili, dini ve düşüncesi ne olursa olsun, erdemli insanların aynı kulvarda, yan yana, çağımız vebası küresel sermayeye, onun işgallerine, işkencelerine, tecavüzlerine karşı çıkmasının çok onurlu bir çaba olduğuna inanıyorum.

Günümüzde erdemli olmanın asgari şartı, namus kalmanın yolu, yeryüzünün tamamını sermayeye kul-köle olmaya zorlayan ABD ve İsrail'in askeri ve siyasi terörüne karşı çıkmaktır, direnmektir, direnenlerle aynı kulvarda yürümektir.

Müslümanlar bu erdemliler kulvarının dışında kalmamalı, eften püften bahanelerle kuytu köşelerde ömür tüketmemeli.

Çünkü tarih, kuytu köşelerde medeniyet kurmuş bir topluluğu görmedi. Medeniyet, ancak şehirlerde, Medinelerde, arenalarda ve meydanlarda inşa edilir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR