Gülşen Demirkol Özer

Yazarın Tüm Yazıları >

Ey Adalet!

Eylül 2013A+A-

Neredesin ey adalet? Süt kokularıyla düştüğüm arzın üzerinde toza toprağa bulanarak seni arıyorum. Mevsimler dönüyor başımın üzerinde tükenmemi bekleyen akbabalar gibi. Düştüm düşeceğim. Havanın zerrelerine sinmiş kan kokusundan zehirlenmek üzereyim. Gözlerimi kapatıp yemyeşil bir yer hayal ediyorum. Huzurun sükûnetin çağıldadığı dereler. Tertemiz bir hava ve eşyanın kurduğu müzik harmonisi. Mert erkekler ve onurlu kadınlar, aklı kalbi temiz çocuklar. Gözlerimi hiç açmak istemiyorum kahverengi toprağın kan kustuğu arza.

Neredesin ey adalet? Doğduğum günden bu yana seni arıyorum. Ve öldürülüyorum Kabil’in neslince sürekli. Bir türlü kurumayan bir nesilce. Her kıyamda “Tebbet yeda Ebi Lehebin!” diyoruz oysa. Henüz bir gün görememişken vuruluyorum gül kokularımla yanaklarımdan. Daha henüz bebekken. Sonra evlerimiz yıkılıyor başımızın üzerine. Sonra babalarımız kıpkırmızı oluyor kanla, analarımız hep ağlıyor. Tuhaf kokulu bombalar parçalıyor bedenlerimizi.

Yollar geçiyorum, dağlar aşıyorum. Anka kuşuna yalvarıyorum, beni Kaf dağına götürsün diye. Hep seni arıyorum. Yol boyu birbirinden farklı farklı kavimler görüyorum. Bir topluluk görüyorum tozu dumana katarak korkunç bir telaş içinde koşturuyorlar. Neredesin ey adalet? Seni arayanlar kurbanlar sunuyor her an.

Senin hikâyene kapatıyorum gözlerimi. Uğradığın kavimlerin hikâyelerinden bir slayt yapıyorum aklımda. Bunaldıkça seni izliyorum. Kalpleri coşkuya boğduğun zamanları.

Sana tutunamazsam sokağımda çalan tencere tava ile dişlerini gösteren garabet ile baş edemem. Ey adalet, uğradığın zamanlardan birinde en sevdiğimde hani Hudeybiye'de yerleştiğin kalpleri sapasağlam kılmıştın. Atların nalları yüzüne yakınlaştığında o kalplerin sahipleri sımsıkı durmuştu. Ey adalet, sıkıyorum yumruklarımı ve bembeyaz sabır gösterisine tutunarak duruyorum!

Neredesin ey adalet? Seni Mekke'den Medine'ye götüren gönüllerle birlikte çekip gittin mi arzın üzerinden? Yoksa gökyüzünden bize bakan yıldızlara mı dönüştün? Haksız yere öldürülen kadınlar ve çocuklar adına mı kayıp gidiyorsun karanlıklarda her gece? Son yıldız kalana dek umutla gökyüzünde mi gezdirmeliyiz gözlerimizi? Seni nerede bulmalıyız?

Yol boyunca adamlar görüyorum. Seni emanet aldıklarını söyleyenlere rastlıyorum. Koşuyorlar, koşuyorlar. Bu koşuyu tanıyorum. Uhud'un eteklerinden ganimetlere doğru.

Çocuklarını, dünlerini unutarak... Daha fazla ihale daha fazla koltuk kapmak için. Ebu Süfyan'ın atmaca gibi gözlerini görmüyorlar. Hiç emek harcamadan hesaplarına yatacak paraları düşünmeselerdi, dünya malının ışıltısı imkân verseydi eğer, terk ettikleri mevzilere yönelen atlıları görebilirlerdi. Makamları arttıkça adaletin direklerini yıkıyorlar. Alınları kararıyor toprağa ulaşmamaktan. Mağazalarda kendilerine son moda kıyafetler bakarken seni nerelerinde sakladıklarını anlayamıyorum.

Çoğalan kadınlarına evler açıyorlar. Seni hangi evlerinde unuttuklarını keşfedemiyorum. Daha iyi evler, daha iyi dünyalıklar için koşuyorlar Uhud'un eteklerinden. Geride mevziyi, geride adalet önderinin emrini, geride çocuklarını, geride geleceklerini unutarak koşuyorlar. Daha dün çekilen acıları unutuyor, anlatamıyorlar çocuklarına. Onlar yerine başkaları konuşuyor. Kaybediyorlar çocuklarının gönüllerini. Babalar ganimete koşarken çocuklar zalimin parklarını temizliyorlar.

Ey adalet, sen apaçık ve tertemizken, seni anlatamadığımız gençlerimiz, seni katillerin mekânı olan parklarda, haksız sloganlarda arıyorlar. İçki ve pislik kokularına bulanmış parkta, necis sözlerde, kirli dövizlerde arıyorlar. Tertemiz ayetleri küfre sunuyorlar. Katillerinin önünde el pençe divan duruyorlar. Ey adalet öyle bir gel ki, kalpler seninle temizlensin.

Ey adalet, seni arıyorum ama Fırat'ta kaybolan koyundan kendini sorumlu hissedecek adamlar bulamıyorum. 

Ey adalet neredesin? Kararan kalplere dokunmak, at pazarında uçuşan cümleleri yerli yerine koymak için nasıl bir fidye istersin? Seni bayrak edinerek üzerimize gelen katillere yerlerini söylemez misin?

Ey adalet nerelerdesin? Ağızlarının kenarında putlarının artıklarıyla dünyada arzı endam edenlerden, canımızın yanmasından, aklımıza saldırılmasından bitap düştüm. Önümde uzun bir yol uzanıyor. Ne zaman sendelesem başımın üstünden bir seslenici dosdoğru yola işaret ediyor. Bana kalsa yola yığılıp kalacağım ama senin ışığın bir mıknatıs gibi hergün ölen bedenlerimizi çekip ayağa kaldırıyor.

Gözlerimiz gökyüzünde, ebabil kuşlarının gagaları arasında bekliyoruz seni. Meydanlardan göklere yolladığımız dualara karşılık, sıkılmış yumrukların, atılan sloganların, yere düşen bedenlerin arasında bekliyoruz seni. Bedir’de haşmetleriyle düşmana korku salan meleklerin kanatlarından gel ve dokun dünyamıza.

Ey adalet! Yol bitmeden, arz dürülmeden, çocuklarımızın ufka uzanan gözlerine gel ve yerleş.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR