Etrafı Mübarek Kılınmış Topraklar
Özgürlük kavramı ile ilgili tartışmalar gün geçtikçe daha da artmakta ve yeni boyutlar kazanarak problemleriyle beraber büyümektedir. Sınırların olmadığı bir özgürlük tanımı veya anlayışı ise büyük bir çoğunluk tarafından arzu edilir bir olgu olarak daha fazla görünürlük kazanmaktadır. Hiçbir sınır tanımama psikolojisi ise haddi aşmayı, kendini kaybetmeyi, sonu belirsiz bir yola girmeyi beraberinde getirmektedir. Sınır tanımamaktan başka sınırların şeffaf yani girift olduğu, daha açık ifade ilesınır ihlallerinin herhangi bir müeyyidesinin olmadığı bir özgürlük anlayışı da var. Sıkıştığında, daraldığında, şehvete düştüğünde, nefsinin kölesi olduğunda “Sınırları aş ve sonra tekrar dön!” diyen bir özgürlük anlayışı. Her şeyin belirtilen “ulvi” bir değer veya değerler için mubah olduğu başka bir özgürlük anlayışı daha söz konusu. Bunun için her türlü edepsizlik rahatlıkla yapılabilir, her türlü yalan-dolan takiyye adı altında gerçekmiş gibi ustaca aktarılır.
Özgür gündem adı altında her türlü yalanın gerçekmiş gibi gösterilmesi, sapla samanın ustaca birbirine karıştırılması, bu yönde usta kalemlerin yetişmesi sağlanırken özgür gelecek adı altında da gelecekler ifsad edilmekte. Özgür düşünce adı altında düşmanımın düşmanı dostumdur ahlaksızlığına göz yumulurken özgür toplum adı altında toplumun özgürce inancını savunması engelleniyor. Özgürlük nidaları ile şehirler yok edilmekte, insanların özgür iradelerine darbeler vurulmakta, özyönetim adı altında hendekler kazılmakta, insanlar tehdit edilmekte, evlerinden yurtlarından sürgün edilenlere tüm kapılar kapatılmakta.
Tabii bunların dışında da özgürlük anlayışları var. Özgürlüğü Yaratıcının ikazı ile çizilen sınırlara yaklaşmama (Enam, 151) olarak algılayan ve İslam’ın neredeyse uçsuz bucaksız olan bu sınırları içerisinde dilediğince yaşayan veya yaşamaya çalışan azınlık da olsa bir topluluk mevcut. Bu sınırlarla ilgili hüküm net ve tutarlıdır. Sınır ihlali bir daha bilinçli bir şekilde yapılmama kaydı ile kalbî tövbelerle temizlenme şansına sahiptir.
Allah katında hak din (Âl-i İmran, 19) olan İslam’ın uçsuz bucaksız hareket alanının olduğu özel mekânlar da vardır. Özgürlük meydanları, özgür şehirler, özgür evler gibi. Erkam’ın evi cahiliye Mekke’sinin en özgür eviydi. Tahrir (Mısır), Kasbah (Tunus), Şehitler (Libya) ve Saat Cedide (Suriye) meydanları intifada süreçlerinin en özgür meydanlarıydı. Rabbimiz tarafından etrafı mübarek kılınan ve bugün beton duvarlarla çevrili Kudüs, Gazze ise en özgür şehirler olarak tarihe tanıklık etmekteler.
Bu mekânlar dünyevi tüm özgürlük anlayışlarını alt üst edecek birer özgürlük abideleridir. Buralarda özgürlük sadece hissedilebilir bir olgudur. Dünyevi arzularla bakıldığında dört tarafı beton duvarlarla sarılmış, bir sokaktan diğer bir sokağa geçmek için x-ray cihazlarının, barikatların, kontrol noktalarının aşılması gerektiği bir mekânda özgürlükten bahsetmek çok anlamsızdır. Ama o duvarlara, barikatlara, kontrol noktalarına inat, başı dik bir Filistinli olarak yaşamak, oraları terk etmemek için her türlü çileye göğüs germek ve böyle bir mekânda Müslüman olarak yaşamaya çalışmak özgürlüğün en üst perdeden yaşanması, zirve yapması demektir.
Filistin’i Ziyaret Etmek Caiz mi?
Filistin ziyareti birçok Müslüman için soru işaretleri ile doludur. Başlangıçta fetvalarına güvenin sonsuz olduğu İslam âlimlerinden bazılarının İsrail işgali altındaki toprakların ziyaretinin haram olduğu yönündeki görüşlerini aşma ağırlığı söz konusudur. Siyasi bir tavır olarak verilen bu fetva veya fetvalar kesinlikle çok değerlidir ama bunun zıddı verilen fetvalarda azımsanmayacak kadar çoktur. Bu fetvalarla ilgili Filistin’de yaşayanların ne düşündüğüne baktığımızda ziyaretin elzem olduğuna dair görüşün daha ağır olduğu net bir şekilde görülmektedir. Bu sıkıntıyı Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez bile yaşamış ve bu sebeple Filistin gezisini yıllarca ertelediğini söylemişti. Bunu aşmanın tek yolu İsrail’in olmadığı noktalardan ülkeye giriş yapmaktır. Ne yazık ki böyle bir şey bugün itibariyle imkânsız. Çünkü İsrail’in kontrolünde olmayan tek nokta Gazze’dir ve darbeci Sisi yönetimindeki Mısır Gazze’ye komşu tek ülkedir. Bugün itibari ile Sisi ile işgal devleti arasında da pek bir fark olmadığı bilinmektedir. Diğer sınır ülkelerine açılan kapılar ise direkt İsrail tarafından kontrol edilmektedir. Ki Gazze’ye gitseniz bile diğer şehirlere geçme imkânınız söz konusu olamaz.
Pasaporta İsrail Damgası Vurulmuyor
Mevcut şartlardakorsan devlet İsrail’in izni olmaksızın peygamberler diyarını ziyaret edebilmek mümkün değildir. Fakat bu, “otoriteden izin almak”, zulmüne göz yummak, işgalini içleştirmek anlamına gelmemektedir. Tersine “Zulmünüze rağmen bu topraklardan ve buralarda yaşayan kardeşlerimizden vazgeçmediğimizi göstermek için buralara geldik!” mesajını vermek için içimize sinmeyen bu yolu kullanmak zorunda kalsak da gitmenin daha maslahata uygun olduğukanaatindeyiz. Aslında havaalanında pasaportunuza İsrail damgasının basılmıyor olması bile İsrail’in kendisinin de istenmeyen bir ülke olduğunu bildiğini göstermektedir. İsrail damgasının olduğu pasaportların necis olduğunu, bir daha kullanılmadığını, dünyadaki birçok ülkenin necis olmuş bu pasaportlarla insanları kendi ülkelerine istemediklerini kendileri de biliyorlar.
İmkânsızlıklardan dolayı İsrailkaynaklı sıkıntıları kabullenip bizim gibi gitmeye niyetlenenlerin dikkat edeceği en önemli nokta bilinçli bir tur rehberi ile gitmektir. Bilinçli bir tur rehberi ile en basitinden 5 kuruş paranızı İsrail işgal devletine kaptırmadan ve kendilerinin mecburi katlanma kuklasından başka bir anlam ifade etmediklerini gözlerine sokarak gidip gelebilirsiniz. Peygamberler diyarını menkıbelerden arındırarak, olabildiğince sahih bilgiler edinmenizi de sağlaması ise rehberin önemini daha da artırmaktadır.
Sabır Her Kapıyı Açar
Gitmeden önce ilk duyacağınız şey İsrail işgal devletinin giriş ve çıkışta sıkıntılar çıkardığı ve güvenlik seviyesinin çok üst düzeyde olduğudur. Evet, aynen söylendiği gibi bir durum söz konusudur. Fakat taş atan çocuklardan, her an bıçaklanabilirim korkusundan paranoyak bir hal almış insanlardan ne beklenebilir ki? Düşünebiliyor musunuz havaalanında x-ray cihazlarından geçtikten sonra “Üzerinizde bomba veya bomba yapımında kullanılan bir malzeme var mı?” sorusu soran sözde bir devletle muhatapsınız. Giriş ve çıkışlarda bu tarz saçma sorulardan ve tavırlardan kaynaklı problemler olabiliyor fakat bu seviyede olmasa da Amerika’ya, Almanya’ya hatta İran’a girişte de aynı durumlar söz konusudur. Yapılacak tek şey sabırlı olmak ve saçmalıklara karşı sabırla cevap vermektir. Bunun bir yıldırma politikası olduğu bilinciylesaçmalıklara cevap verilmelidir. “Ne için geldiniz?” sorusuna muhatap olanların peygamberler diyarını ziyaret amacı ile geldiklerini belirtmeleri ise elzemdir. En kötü ihtimal geldiğiniz ülkeye geri gönderilmenizdir. İşgal devletine bu korkuyu yaşatmak bile oraya gitmeye değerdir.
Mesela, gittiğimiz kafilede Filistin davası için onlarca fedakârlık yapmış kardeşlerimiz bulunduğu halde hiçbirimiz geri gönderilmedik. Hatta bir kardeşimizin el çantasında Abdullah Azzam’ın Hamas kitabı olduğu halde. Bunlar giriş ve çıkışı geciktirmenin ötesinde herhangi bir sıkıntıya sebep olmadı.
Her An İzleniyorsunuz Ama…
Havalimanında sabır ile bekleyip saçma sorulara cevap verdikten sonra bereketli topraklara doğru seferiniz başlar. İşgal devletinin yönetiminde olan yerleşim yerleri (A Bölgesi) modern ve düzenli iken, Kudüs gibi işgal devleti ile Filistin Devletinin ortak yönetiminde olan bölgeler (B Bölgesi) ile sadece Filistin Devletinin yönetiminde olan bölgeler (C Bölgesi) daha tarihî ve işgal devletinin engellemelerinden dolayı daha bakımsızdır. İki bölge arasındaki en belirgin fark işgal devletinin iğrenç gözlerini temsil eden ve her anınızı kaydeden kameralardır. Özellikle eski Kudüs’te her sokakta onlarca kamera rahatsız edici ve can sıkıcı bir durumu temsil etmektedir. Ne yaparsanız yapın sizi görüyorlar ve onlardan hiçbir şey kaçmaz algısını vermeye çalışıyorlar fakat gerçekte öyle değil. Her şeyi her an görme kudreti sadece Allah’ın elindedir. Yakın bir zamanda bir İsrailliyi vurup binlerce kamera ile izlenirken kayıplara karışan genç, onların bu konuda da ne kadar beceriksiz olduklarını bizlere net bir şekilde göstermiş oldu.
Utanç Duvarı: İsrail’in Korkularının Ürünü
Bugün Filistin ve İsrail işgal devleti diye adlandırılan toprakların tümü yaklaşık olarak Ankara kadar bir alana denk gelmektedir. Ankara’nın her bir ilçesi Filistin’deki bir şehir olarak düşünülebilir. Ve bu alanın yaklaşık yarısı çöllerden oluşmaktadır. Kalan bölümde işgalcilerde dâhil olmak üzere yaklaşık 13 milyon insan yaşamaktadır. Gazze kilometrekareye düşen insan sayısı bakımından dünyanın en kalabalık şehridir. Ülkenin ilk sınır komşusu katil Esed yönetimindeki Suriye, bir diğeri darbeci Sisi yönetimindeki Mısır, üçüncüsü ise hiçbir derde tam anlamıyla deva olamayan Ürdün. İçeride ise işgal devletinin yaptırdığı utanç duvarları sebebiyle onlarca sınır bulunmaktadır. Duvarları, barikatları ilk gördüğünüzde bunların Filistinlileri sardığını, daralttığını düşünüyorsunuz fakat Filistinlilerle görüştükten ve İsraillilerin tedirgin hallerini gördüktenkısa bir süre sonra aslında bu duvarların işgal devleti mensuplarını sardığını ve onların nefeslerini kestiğini anlıyorsunuz. Filistinliler için hayat olabildiğince normal sürerken aynı şeyi İsrailliler için söylemek çok zor.
İşgal devletinin bu duvarlarla elde etmeye çalıştığı tek şey Filistinlileri yıldırmak ve ülkeden kaçmalarını sağlamak ama elhamdülillah bunun tersi bir durum söz konusu. Geçtiğimiz yıllarda Gazze sınırıkısa bir süreliğine yıkılıp geçildiğinde gelişen olaylar bizleri çok etkilemişti. Sınırdan binlerce insan Mısır tarafına geçmiş ve ihtiyaçlarını karşılayıp hepsi geri dönmüştü. Hiçbiri iltica etmeyi, oradan başka bir ülkeye göçmeyi düşünmemişti.
Her Yer Tarihten Bir Parça
Adım attığınız her yer Kur’an’daki kıssalardan ve dinler tarihinden duyduğunuz bir olayın gerçekleştiği sahne olarak karşınıza çıkıyor ve bildikleriniz o an daha anlamlı oluyor. Peygamber kıssaları orada tamamlanıyor, yakın tarihe ait acı ihanetler orada daha iyi anlaşılıyor, toprak satma safsataları oradaki direniş ile anlamsızlaşıyor. İşgal ile zorbalık çırılçıplak orada görülüyor. “Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin.” (Maide/51) ilahi mesajı orada daha net anlaşılıyor. Ve tüm katil devletlerin yaptığı en önemli şeyin tarihi yok etmek olduğu gerçeğine de orada şahit olunabilmekte.
İşgal devleti, devlet politikası olarak Müslümanlara ait mekânları hiçbir şekilde restore etmemekte, restore etmeyi bırakın buraların Müslümanlar tarafından restore edilmesine bile izin vermemektedir. İbrahim, İshak, Yakup ve Yusuf peygamberlerin kabirlerinin bulunduğu mescidi, Kanuni’nin yaptırdığı surların üzerindeki tahrifleri, el konulan camileri görünce bunu çok iyi anlıyorsunuz. Saydığımız peygamber kabirlerine ilaveten Musa, Davud, İsa peygamberler ile birçok sahabeye ait kabirler, Hristiyanlık için başta Doğuş ve Kıyamet olmak üzere en değerli kiliseler ve Yahudiler için en değerli mabetlerin tümü bu küçük toprak parçası üzerinde bulunmaktadır.
Ne yazık ki bu kadar değerli olan bu toprak parçası dünyadaki en değersiz insanların yönetiminde. Aslında Mescidi Aksa ve İslam ile birlikte inşa edilen yapılara ve yeni değerlere olan hazımsızlıkları anlaşılabilir bir olaydır fakat işgal ve yağmalama sadece bunlara karşı değil. Mesela kendilerinin ataları olduğunu iddia ettikleri Hz. İbrahim’in kabrinin bulunduğu mescidin hali içler acısı. Diğerleri de ondan aşağı değil. Bu sebeple şunu kolaylıkla söyleyebiliriz ki işgal devletinin “dinî” kaygıları sadece bir tezgâhtır ve siyasi malzeme olarak kullanılmaktan öteye gitmemektedir. Bu siyasi malzemenin en önemli figürü de Süleyman Mabedi’dir. Bu mabede ait orijinal kalıntıların olup olmadığı tartışması bir yana, buradaki amacın Mescidi Aksa’yı yıkma olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Ne yazık ki Mescidi Aksa’nın altını oyarak, herhangi bir yıkılma olayının gerçekleşmesine çaba gösterdiğine dair duyumlar gün geçtikçe artmaktadır. Bu duyumların gerçekleşmemesi için Müslümanların ilk kıblesi olan bu mübarek mekâna gereğinden fazla önem vermeleri gerekmektedir.
Filistin’in Müslümanlar İçin Değeri
Yaratan Rabbimizin herhangi bir mekâna değer vermesi (İsra, 1) o mekânın bizim için değerli olmasına yeterli bir sebeptir. İşte Filistin bu sebepten dolayı Müslümanlar için değerlidir ve kıyamete kadar da bu değerini yitirmeyecektir. Bugün itibari ile en sık sorulan soru “Müslümanlar olarak bu değeri yeterince koruyabiliyor muyuz?” şeklindedir. Bununla ilgili ifrat ve tefrit boyutlarında cevaplar verenler mevcutlar. Bu tarz yaklaşımları bir kenara koyarsak, Filistin’e olan ilginin diğer İslam coğrafyalarına olan ilgiden çok daha fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ne yazık ki, Müslümanların sıkıntıları sadece ve sadece Filistin’den ibaret değildir. İslam coğrafyası uzun bir zamandan beri ateş içindedir. Bu sebeple Müslümanların tek bir noktaya odaklanma gibi bir ihtimalleri ve lüksleri yoktur. Odaklananlarda ise diğer sıkıntılara kör olma gibi bir durum söz konusu olmaktadır ki bu çok tehlikeli bir durumdur. Bununla beraber şöyle bir sıkıntıya da değinmek gerekir, özellikle kendi ülkelerinden hicret etmek zorunda kalan Müslümanlar, gittikleri ülkelerde canla başla kendi ülkeleri için çalışmalar yürütmekteler. Fakat bunu yaparken kendi aralarında oturmuş bir istişare mekanizmasına sahip olmadıkları bariz bir şekilde görülmektedir. Dağınık birçok iş yapılması da ne yazık ki yeterli etkiyi oluşturmamaktadır. Bunun aşılması için birşeyler yapılabilirse sadece Filistin için değil diğer İslam coğrafyaları için de hayırlı sonuçlara vesile olabilir.
Filistin Direnme Noktasıdır
İslam dünyası için Filistin bir direnme noktasıdır ve Filistinli kardeşlerimiz bizler farkında olmasak da her an direnmektedirler. O toprakları terk etmemeleri bile başlı başına bir direnmedir, bir zaferdir. Filistin’in bizlerin gündemine yoğun bir şekilde girmesi ise ne yazık ki işgal devleti İsrail’in saldırıları ile olmakta ve kısa sürede tekrardan gündemimizden düşmektedir. Müslümanların Filistin ile ilgili gündemleri belli zaman aralıkları ile sınırlı olmamalı, planlı ve projeli işler yapılarak Filistinli Müslümanlara sürekli destek olunmalıdır. Müslümanların hem kişisel hem de cemaatsel arzularını bir kenara bırakıp, tam anlamıyla Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak bu işi sahiplenmeleri gerekmektedir. Son iki satırda yazdığımız işin kolay olmadığının farkındayız fakat bundan başka bir çıkış yolunun olmadığının da farkında olmalıyız!
- Haksöz’ün Uzun Yolculuğu
- Her Zaman İzzetle Direnenlerin Yanında Olacağız!
- Hukuksuz Yargılamalar ve Zindandaki Müslümanlar
- Yeniden Yargılamanın Yolu Açılsın!
- “Göçmen/Mülteci Sorunu” Üzerine Geç Kalmış Bir Yazı
- Irak Kürdistanı’nda Neler Oluyor?
- Neden Rusya ve Batı Suriye’de Kazanamaz?
- Haksöz Dergisinin Usuli ve İlkesel Dayanakları
- 25 Yıl / 300 Sayı İçin Kısa Bir Hikâyât
- 90’lardan Bugünlere Ümmet Olma Yolunda Dergiciliğimiz
- Haksöz ve Ümmet Perspektifi
- Haksöz ve Kadının İslami Mücadeledeki Yeri
- Zulmün Karanlığından Kur'an’ın Aydınlığına
- Haksöz Bir Mekteptir
- Haksöz Benim Yol Arkadaşımdır
- Haksöz, 28 Şubat’ta Dilini Eğip Bükmedi
- Şimdi Sorumluluk Yeni Kuşaklarda
- Hak Söz Çeyrek Asra Sığmaz!
- Mektep ve Umut Olma Sorumluluğumuz
- Haksöz Dergisinin Misyonu
- Kırılma Noktam Haksöz Oldu
- Düşünce Dünyamızda Kalıcı Bir Örneklik
- Söz ‘Ol’sun
- Kenardan Sıçramalı Okumalar
- Yüz Yıllık Kesintisiz Darbe Süreci