Esed’in Sahte Konferansı, Rejimin Karanlık 50. Yılına İşaret Ediyor
General Hafız Esed, 50 yıl önce bir Cuma günü Suriye'ye bir hanedan kâbusu getirdi. Kelimenin tam anlamıyla ‘Düzeltici Hareket’ anlamına gelen Al-Harakah at-Tashihya, Hafız Esed tarafından Baas Partisi'nin daha devrimci unsurlarına karşı pragmatizm kisvesi altında düzenlendi. Ancak gerçek şuydu: Hafız güç ve zenginliği acımasızca kendi çevresi, ailesi, bir avuç elit parti müttefiki ve Şamlı kleptokrat bir çevrede tutmak istiyordu.
Suriye'de bugün işler pek çok yönden değişmiş olsa da hiçbiri daha iyi hale gelmedi. Hafız'ın 50 yıl önce başlattığı kâbus, kurduğu hanedan totalitarizmine karşı kaçınılmaz halk ayaklanması karşısında oğlu tarafından uç noktalara taşındı.
Bağımsız bir ulus devlet olarak Suriye çöktü. Dokuz yıl boyunca savaş halinde, nihayetinde Rusya ve İran tarafından kontrol edilmesine rağmen, resmî olarak Beşşar Esed tarafından yönetilen, parçalanmış ve soykırımcı bir devlet haline dönüştü.
Suriye'de geriye kalan tek şey Esed'e sadakat; alternatifleri ise hapis, işkence, sürgün veya ölüm.
Bu nedenle, Esed'in geçtiğimiz hafta Şam'da düzenlediği ve Suriyeli mültecilerin ülkeye geri dönmeyi talep ettiği iddia edilen ve de Rusya tarafından düzenlenen konferansa aşırı şüpheyle yaklaşmalıyız.
Hesapsızca atıp tutan Esed, “milyonlarca Suriyelinin ülkelerine geri dönmek istediğini” ve rejiminin “ülkenin yeniden inşasına yardım etmek isteyen her mültecinin geri dönüşü için çok çalıştığını” öne sürdü.
Beklendiği üzere, hem Avrupa Birliği hem de Birleşmiş Milletlerin mülteci ajansı etkinliği boykot etti. Malumu ilam edecek olursak: Mülteciler dokuz yıldır işkence, saldırı ve imha çalışmaları yürüten, yabancıların yönettiği, yozlaşmış ve ekonomisi sakat bir ülkeye geri dönmek istemiyorlar.
Çoğunlukla Türkiye, Lübnan ve Ürdün’deki kamplarda ikamet eden yaklaşık 5,5 milyon nüfusa sahip Suriye dışındaki çok sayıda mülteci ile ülke içinde yerlerinden göçe zorlanmış 6,2 milyon Suriyeli sadece savaşın değil, hedeflenen etnik temizliğin de kurbanı.
Başka bir deyişle, her ne kadar şov yapsa da Esed'in derdi mültecilerin ezici çoğunluğunun bitik ülkeye geri dönmesini sağlamak fakat o da biliyor ki hiçbir mülteci bunu istemiyor. Esed rejiminin ekonomisi hayatta kalmak için mücadele veriyor. Esed bu yüzden mültecileri ülkeye çekerek uluslararası toplumu insani yardım kisvesi altında yatırım yapmaya çağırmak için fazlasıyla istekli durumda.
"Yeniden yapılanma" adı altında gelen 1 milyar dolarlık Rus yatırımı Esed'in mevcut durumu ayakta tutması için gereken miktara baktığımızda okyanusta bir damla nispetinde, milyonlarca mülteciyi hesaba katmıyoruz bile. Ancak Esed ve özellikle Rus müttefikleri, uluslararası toplumdan gelecek herhangi bir yeniden inşa fonunun mültecilerin dönüşüne bağlı olduğunun da son derece farkındalar.
Rusya, Esed'i iktidarda tutmak için harcadığı büyük yatırımın karşılığını sonunda isteyecek. Ancak Suriye'nin bir fırsat olarak satmaya çalıştığı "yeniden yapılanma" yatırımından yararlanmaya çalışırken, aynı zamanda uluslararası toplumun gözünde yatırımlar için en büyük engel olan Esed'i de desteklemesi gerekiyor. Bu önemsiz konferans esasen Rusya'nın Esed'i meşrulaştırmak için mülteci sorununu istismar etmeye çalışmasından ibaret diyebiliriz.
Jeopolitiğin ötesinde, Esed tam bir çöküşün eşiğinde olmasa da kontrol ettiği alanlarda bile meşruiyeti, ekonomik durumun mahiyeti sebebiyle ciddi şekilde sorgulanıyor. Milyonlarca Suriyeli, açlıktan ölmenin eşiğinde yaşıyor, sürekli değer kaybeden Suriye lirası ve enflasyon karşısında sübvansiyonlu ekmekle hayatta kalıyorlar.
Kovid-19 ile bağlantılı amansız ekonomik darbeler, yaptırımların sertleşmesi, Lübnan'daki ekonomik çalkantı ve rejimin kleptokratik yolsuzluğu anlamlı bir şekilde gidermemesi, ülkeyi neredeyse ekonomik bir çöküş durumunda bıraktı. Hatta ülkede, sınırlandırılsa bile, nadiren protestolar yaşandı. Suriyelilerin birçoğu Esed rejimi altında batmakta olan gemiden kaçmak istiyor.
Bu nedenle Esed ve Rusya, geriye yalnızca terör ve şiddete sahip bir devletin değişkenliği ve kırılganlığına rağmen dünyaya sahte bir istikrar durumu sunmaya çalışarak mültecilerin dönüşü vurgusu yapmak zorunda kaldı.
Esed ekseninde olduğu gibi, insancıllığa yapılan herhangi bir çağrı, performatiftir ve kötü niyet barındırır. Esed, Rusya ve İran'ın kitlesel müdahalesi sayesinde savaşı esasen kazanmış olsa da bu, savaşın bittiği anlamına gelmez. İsyancılar tarafından kontrol edilen ve Türkiye tarafından istikrarsız bir şekilde korunan İdlib, yerinden edilmiş 2 milyondan fazla kişiye ev sahipliği yapıyor ve bunlar yalnızca 3.000 kilometre karelik bir alanda mahsur kalmış durumdalar. Bu yüzden de Esed için hâlâ çok net bir hedef olmaya devam ediyorlar.
Esed ve Rusya da mültecilerin silah olarak kullanılabileceğini biliyor. Özellikle Rusya, Avrupa ve NATO’nun beyaz olmayan ve Müslüman mülteciler üzerindeki utanç verici tutum ve politikalarını Batılı liberal demokrasilere karşı bir koz olarak kullandı.
Sözde "Suriyeli mülteci krizi", Avrupa ile Türkiye arasındaki uçurumu genişletmek ve Batı ülkeleri arasında Rusya bağlantılı birçok aşırı sağ, göçmen karşıtı popülist güç ve hareketin yükselişini körüklemek için kullanıldı.
Pek çok Avrupa ülkesi Suriyeli sığınmacılardan kurtulmak için bahaneler ararken, Esed'in sahte geri dönüş çağrısı, durumları gözetilmeksizin olabildiğince çok Suriyeliyi sınır dışı etmeyi amaçlayan ırkçı ‘Avrupa Kalesi’ projesine fayda sağlayacak.
Birkaç nezaket adasının dışında kalan Suriyeli mülteciler, Esed'in uğursuz yalancılığı ile Avrupa'nın ırkçı düşmanlığı arasında sıkışmış durumdalar.
Esed'in geri dönüş çağrısını daha da acımasız yapan şey budur. Avrupa, Lübnan, Ürdün ve Türkiye'deki genişleyen mülteci kamplarında güvencesiz yaşayan Suriyeliler, onları bu kamplara zorlayan suçlu tarafından kontrol edilen bir devlete geri dönmeyi tercih edilebilir olarak görüyor.
Şu anda öncelik, liberal demokrasilerin Suriyeli mültecileri kollarını açarak karşılaması ve aynı zamanda Esed ve destekçilerinin tüm Suriyelileri vatanlarından ve yaşamlarından sürülmesini engellemek için daha fazlasını yapması olmalıdır.
-------
Yazar Hakkında: Sam Hamad, İskoç-Mısırlı bağımsız bir aktivist ve yazardır.
Al Araby/ 17 Kasım 2020 / Çeviren: Gökhan Ergöçün
- Safımız Belli Olsun
- Politik Manevra ile Samimi Arayış Arasında İktidarın Reform Vaadi
- Reform Vaadi ve Gerçekler
- AK Parti’nin MHP İle İmtihanı
- Muhafazakârlar Kemalist İdeolojiye Teslim mi Oluyorlar?
- Salgın Süreci Bize Ne Öğretti?
- Pandemi ve Küresel Borç Krizi
- Arınç Konuştu, Kıyamet Koptu!
- Zihnin Derinliklerine İtilmek İstenen Bir Kavram Olarak İslamcılık
- Modernite ve Post-Modernite Kıskacında Gençliğin Durumu
- Işık Saçan Fenerler Haline Gelmek İçin Yapacak Çok İşimiz Var!
- Esed’in Sahte Konferansı, Rejimin Karanlık 50. Yılına İşaret Ediyor
- Suriye'de Adaleti Sağlamaya Yönelik Küçük Adımlar
- Bir Alman Laboratuvarı Olarak Afrika
- İstihza, Mizah ve Karikatür Krizi
- Aziz Bir Dostun Ardından
- Hz. Sâlih ve Semûd Kavmine Dair Sosyolojik Bir Çözümleme
- Şakşakçılar ve Soytarılar