1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Ercüment Özkan Vefatının 6. yıldönümünde Anıldı

Ercüment Özkan Vefatının 6. yıldönümünde Anıldı

Şubat 2000A+A-

Rahmetli Ercüment Özkan'ın ölüm yıldönümü vesilesiyle 25 Ocak 2000 tarihinde İDKAM'da bir program tertip edildi. Program, rahmetli E. Özkan'ın Anlam yayınları tarafından neşredilen "İnanmak ve Yaşamak ll-lll" isimli kitaplarını merkeze alan fakat Özkan'ın fikir ve hareket dünyasına yönelen bir bakış olarak şekillendi. Kitap tartışmasında konuşmacı olarak İktibas Dergisi Yazı İşleri Müdürü ve Özkan'ın mücadelesinde uzun yıllar yanında bulunmuş Hüseyin Alan katıldı.

Hüseyin Alan, rahmetli Özkan'ın kısa hayat hikayesine değinerek konuşmasına başladı. Özkan'ın kişilik itibariyle meraklı ve bilgiye aç bir yapıda olduğunu, gençlik yıllarında Türk Ocakları'na takıldığını ve bu vesileyle bürokrasi kökenli pek çok isimle tanışma imkanı yakaladığını ifade eden Hüseyin Alan şöyle devam etti: "60'lı yıllarda Basın Haber Ajansı'nı kurdu. Kiraladığı büronun sahibi vesilesi ile Hizbu't Tahrir'in Türkiye temsilcisi ile tanıştı. Tanışıklığını ilerleterek irtibatım güçlendirdi. Bir süre sonra örgütün Türkiye temsilcisi oldu. Hizbu't Tahrir'in Ürdün'de gerçekleştirmeyi planladığı devrim için Türkiye'den gelebilecek tehdidi nötralize etmek gayesiyle örgütün propagandaları hızlı bir biçimde kamuoyunun dikkatlerine sunuldu. Bildiri dağıtımı ve afiş asılmasını hızlandığı 1964 yılında arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alınıp tutuklandı ve hapsedildi. Bir süre sonra cezaevinde Hizbu't Tahrir ile üç ana konuda çatıştı ve örgütten koptu. Hilafetin araplar arasında kurulacağı tezi ile bir nevi milliyetçilik yapması, Ürdün merkezli bir hilafet anlayışını esas olması ve mezhebi olarak şafiliği önceleyen yaklaşımları bu üç ana konuyu teşkil ediyordu. Hüseyin Alan, Hizbu't Tahrir'den koptuktan sonra Rahmetli Özkan'ın sıfırdan bir sistematik oluşturduğunu ileri sürdü. Baskı ve kokuşturmalara rağmen sahip olduğu fikirleri yaymaya çalıştığını ve bu sürecin 1980 yılında İktibas Dergisinin çıkışıyla birlikte önemli bir atılım yaptığını ifade etti. Sohbet ve yazılarıyla Cumhuriyet tarihinde istisna bir yere sahip olan Ercüment Özkan'ın fikrimizin köklerini oluşturduğunu dolayısıyla E. Özkan'ı gündem yapıp konuşurken aslında kendimizi konuştuğumuza dikkat çekti.

H. Alan konuşmasına şöyle devam etti. 'Rahmetli E. Özkan güçlü geleneksel kuşatmaya rağmen, düşünsel yeniliğine rağmen köktenci, bütüncü, tevhidi bir anlayış ve tutuma sahipti. Yere sağlam basmaya çalışırdı. Hayata hep müslüman Kimliğiyle bakmıştır. Hiç bu kimliğin dışında olmamıştır. Parçacı ve eklektik değildi. Tarafsız değildi, her zaman taraf oldu. İslam'ın tarafı oldu. Her olayı bir başka olay ile ilintilendirerek açıklardı. Her konuyu dinle bağlantılandırırdı. Trafik gibi konuları bile din ile irtibatlandırması buna örnek verilebilir.

Özkan'ın temel kavramları; tevhid (eşyanın tabiatı), insanın fıtratına uygunluk ve Kur'an ve Sünnet idi. Dinimizi Kur'an'dan öğrenmek, Kur'an'ı peygamberin duyuşu gibi okumak, hayat kitabı yapmak ısrarla üzerinde durduğu noktalardı. Dini anlatırken sosyal çevreyi tanımlamaya çalışırdı. Canlı-kanlı örnekler verirdi.

İhvan-ı Müslimin ve Cemaat-i İslami'den de etkilenmiştir. Kitap temelli etkilenme ve değişime her zaman açıktı. İtikatta hadisin etkisi ve gayri metluv vahiy konularında eski fikrini değiştirmesi bu düşünsel değişime örnek olarak verilebilir.

Üniversite ve diplomasi çevreleriyle BHA vesilesiyle girmiş olduğu iş ilişkilerinin kendisine sergilediği bir kazanımla, konum itibariyle kiminle karşılaşırsa karşılaşsın rahat davranır, komplekse kapılmazdı. Fakat buna rağmen E. Özkan düşünce ve usulde yakaladığı başarı düzeyini organizasyonda yakalayamadı. Bunun neticesinde iki-üç yılda bir yenilenen kadrolarla hareketi yürütmek zorunda kaldı. Bu süreçte kişiliğininde bazı olumsuz katkıları oldu. İstikrarlı bir gelişim çizgisi üzerindeydi, hesapçı değildi. Belki de kendini bu yüzden beğeniyordu.

Hiçbir kişilik İslam'ın liderliğine tercih edilmemelidir. Fikrin liderliği, bu fikri savunan insanın öncelikle kendi kişiliğinde müşahhas hale gelmesini gerekli kılar. Batı karşısında yaşanılan siyasi, ekonomik vb. yenilgilerle 'kendinden kuşku" dönemi başlamış ve Batı merkezli düşünüş biçimleri ve kaynakları müslüman zihinleri belirlemeye başlamıştır.

Demokrasi ve laikliği benimsemenin hevaya tabi olmak anlamına geldiğini söyler ve ideolojik kirlilikten arınmanın önemini vurgulardı. Özkan'a göre demokrasi "araç" değil, bir "yaşam tarzı"dır. Ve bu sebeple bir şirk düzenidir. Bu anlamda metodun rabbani olduğunu ve bu alanda içtihada açık kapı olmadığını savunurdu. Metodun rabbani olması bizim çıkarımlarımızın tartışılmazlığı sonucunu doğurmamalı. Aksi takdirde teokrasi ortaya çıkar. Rabbani metoda, nebevi metod anlamı verilmelidir. Namazı kılarken nasıl peygambere bakarak duruş belirliyorsak, diğer alanlarda da aynı yöntemi esas almalıyız."

Soru, cevap, eleştiri, katkı şeklinde devam eden program içilen çayların ardından sona erdi.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR