Ercümend: Kaybolan Bir Değer!
Sayın Süleyman Arslantaş merhum Ercümend Özkan hakkında bir yazı yazmamı istediğinde hatıralarım geçmişe, 1950'li yılların son iki senesi ile 1960'lı yıllara taşındı. O zamanlar Merhum Ankara Hukuk Fakültesi'nde talebeydi, derslerin birinde Merhum Mukbil Özyörük; o zamanki Türkiye'nin nüfus sayısı ile mahkemelerde görülen dava dosyalarının, şimdi hatırımda kalmayan miktarları arasında anormal bir oran bulunduğunu, dava dosyası miktarının nüfus sayısına oranla çok daha fazla olduğunu, netice olarak da rejimin ve sistemin bir yerlerinde mutlaka bir hata olduğundan bahsetmiş, bu sözlerin ve o tarihlerde vuku bulan ve birbirini takib eden olayların şok tesiri altında kaldı Ercümend. Yeni arayışlar içerisine girdi.
Ve Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinde savunmasında şöyle diyordu*:
"Marksizm ve liberalizmin insanları fikri ve menfi sefalete götürdüğüne, insanlar arasında bu yolla ahenkli bir nizam kurmaya imkan olmadığına kanaat getirdiğini, İslam dini esaslarının bin seneyi geçen devlet ve millet hayatındaki uygulamada insanları saadete götürdüğüne inandığım, İslam devletinin, kurulacak İslam rejiminin faydalı olacağına inandığım, bu uğurda her mücadeleye katılacağını, yüz seneye mahkum olsa dahi çıkınca yine çalışacağını, bu fikri benimsediğini, nizam olarak tahakkuku için çalıştığını, halk arasında İslami akidelerin devlet nizamında yer alması lüzumunu telkin ile faaliyet gösterdiğini,...."
Mahkemedeki savunmasında "Marksizmin ve Liberalizmin insanları fikri ve menfi sefalete götürdüğü... kanaatinde olduğunu" ifade etmişti. Batının görüş tarzı; dini hayattan ayırma esasına dayanır. Bu, Liberalizmin fikri temeli ve akidesidir. İnsan fıtratında mevcut, düzen sahibi yaratıcıya, ihtiyacı reddetmek demektir; Allah'ın "Rab" sıfatını kabul etmemektir, Marksizm'in görüş tarzı ise madde üzerine isnat eder; akıl üzerine bina edilmez. Akıl üzerine bina edilmeyen ve insan yaratılışına uygun olmayan fikri temeller (görüş tarzları) batıl olduğundan Merhum Ercümend Özkan Marksizm ve Liberalizm'in insanları sefalete götürdüğü kanaatine varmıştır.
"İslam dini esaslarının bin seneyi geçen devlet ve millet hayatındaki uygulamasında insanları saadete götürdüğüne inandım" sözleri de savunmasındaki ifadesidir. Allah (c.c)'ın Rabbü'l- alemin olduğuna inanıyordu. Rasulü Muhammed (s) ve kitabı Kur'an'dı İslam dinini ecdadından sadece miras olarak almamıştı. Allah (c.c)'ın varlığına ve Kur'an'ın da Allah kelamı olduğuna ve Muhammed (s)'in de Allah'ın rasulü olduğuna akli metodla ulaşmış ve inanmıştı. Yalnız nakli olarak değil.
Kadere inanıyordu; yerde ve gökte mevcut olan her şeyin Allah'ın takdiriyle var olduğuna ve Allah'ın katında tescil edildiğine, varlık dünyasında Allah'ın takdiri ve tescili tahakkuk etmeyen hiç bir şeyin bulunmadığına, her şeyin var olabilmesi için Allah'ın onları takdir ve tescil etmesi gerektiğine kati olarak inanıyordu. Çünkü Allah'ın kitabı Kur'an'da varid olan ayetlerin ve hadislerin ifade ettiği mana budur.
Rızkı takdir edenin de Allah (c.c) olduğuna inanıyordu. Rızkın Allah (c.c) tarafından verildiği, rızk verenin kul olmadığı kesin olarak Kur'an'da ayetlerle belirtilmiştir. Yani razık (rızk veren) kul değil Allah Tealadır. Buna da kati olarak inanıyordu.
Rızk meselesi gibi öldüren ve diriltenin de yalnız Allah-u Teala olduğuna inanıyordu. Hayat ve ölüm Allah-u Tealanın elindedir. Ayetlerde Allah-u Teala ölüm sebebinin, ecelin sona ermesi olduğunu, öldürenin kendisi olduğunu bize haber vermiştir. Kalp hastası idi, kalp damarlarının parça parça olduğunu, tabiblerin tavsiyesine uyarak hareketsiz yaşaması lazım geldiğini bildiği halde ecele meydan okudu, bu meydan okuma inancından ileri geliyordu.
Allah-u Teala'ya tüm hakkıyla tevekkül etmişti. Savunmasında "Kurulacak İslam rejiminin faydalı olacağına inandığını, bu uğurda her mücadeleye katılacağını, yüz seneye mahkum olsa dahi çıkınca yine çalışacağını, bu fikri benimsediğini...." söylüyordu.
Burada şu sözleri almaktan kendimi tutamayacağım:
"Hayatın cehennemi içine girenler, insanlar arasında en yüksek derecede yaratılmış olanlardır. Diğerleri ateşin kenarında durarak ellerini ısıtırlar."
Diğerleri gibi ateşin kenarında ellerini ısıtarak ve ısındığında da ellerini cebine sokarak irfan aramadı. O, ateşin içindeydi.
Allah sana rahmet eylesin Ercümend.
* T.C. Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 967/263 esas numaralı dosya ve 968/165 numaralı kararı. Sahife: 60
- Haksöz'ün Misyonu
- Düzene Endeksli İslamcılık
- Şekil - Öz İlişkisi ve Kur'an
- Ercüment Özkan Tekbirlerle Defnedildi
- Ercüment Özkan (1938 - 1995)
- Ercümend: Kaybolan Bir Değer!
- O İslam'ı hayata geçirebilme sevdalısıydı
- Eskimeyen Bir Dostun Ardından
- Kurumlaşmış Dogmaztizmle Savaştı
- Kuzey Kafkasya'da Dine Yöneliş
- Bay Gülen'in Maruzatı Var
- Mahmut Kaçar'a 4.5 Yıl
- Oslo Görüşmelerine Meşruluk Tanımayacağız
- Dünyadan Haberler
- İhanetin Varisi: Kral Hüseyin -2
- Kur'an Sempozyumu Değerlendirmesi
- Laikliğin Aşkın Boyutunun Boyutsuzluğu
- Çağdaş Dini Düşüncenin Seyri ve İslam Devrimi -1
- Mahkemeler
- Tarihte ve Günümüzde Kudüs
- İsrail İki Ay İçinde 1000 Filistinli Müslümanı Gözaltına Aldı
- Sanat ve İdeoloji
- Şafaklara Adanmıştır Türkülerimiz
- Bir Misyon - Bir Kitap
- Uyandır Atları