1. YAZARLAR

  2. Musa Üzer

  3. Eleştiriyi Bir Nimet ve Sorumluluk Bilmek

Eleştiriyi Bir Nimet ve Sorumluluk Bilmek

Mayıs 2016A+A-

İnsanın kendisine yönelik tenkit ve eleştirilere karşı tutumu gerekçelendirilirken yapısal bir dayanak gösterilir ve “İnsanın fıtratı eleştiriyi hoş karşılamaz.” denilir. Gerçekten de insan özü, içsel/ruhi dünyası, kendisini olumsuz yönde etkileyen değerlendirmeler karşısında negatif tepki gösterir. Yaratılışı gereği böyle yapmak zorundadır. Lakin Rabbimiz bu verili gerçeği aşmanın mümkün olduğunu, irade, ahlak, tövbe, sabır ve amel bütünlüğüyle “nefsin hoşlanmadığı” bu durumun aşılabileceğini bize vaz etmektedir. Yani her insan, ilk basamakta eleştiriden hoşlanmama tutumu gösterir, bütün mesele bu basamakta takılıp kalmamak ve üst basamağa geçmektir.

“Nefsini Kınayana Yemin Olsun!”

Kıyamet Suresindeki ayete ilave olarak Kur’an-ı Azimüşsan’ın genel muhtevasında her daim nefsini kınayan, eleştiriye tabi tutan insanın hedeflendiği açık bir şekilde belirtilmekte. Aslında Müslümanlar, varoluşlarının sahih bir temelde seyretmesi için gerekli olan uyarı, telkin, hatırlatma ve yönlendirmeyi bazı semboller üzerinden her daim vurgulamaya çalışırlar. Nitekim Müslümanların ders halkalarının, oturumlarının, istişarelerinin giriş ve bitiş kısmında okunan Asr Suresi bunun en çarpıcı örneğidir. Eleştirinin hak temelinde buluşma için gerekli olduğunu belirten bu sure, Müslümanları beşeriyetten ayrıcalıklı kılan hakikat üzerinde varoluşlarına da aynı zamanda vurgu yapmakta.

Asr Suresine ilave olarak Müslüman kültürde yer alan başka bir rivayet ise kıssa olacak kadar meşhur olmuş bir olaydır. Emirül Müminin Ömer’e “Haktan ayrıldığında seni kılıcımızla düzeltiriz!” diyen Müslüman kıssasını neredeyse duymayan yoktur. Lakin Müslüman kültüre nesnel açıdan bakıldığında, hak temelinde bir eleştirel kültürün olmadığı görülmekte. Bir farkındalık alameti olarak okunan Asr Suresine rağmen cemaatlerin eleştiri kültürüne bu kadar bigâne kalmaları daha doğrusu soğuk bakmalarının üzerine eğilmek gerekiyor. Akleden bir varlık olarak Müslüman kendi yanlışlarının, hatalarının, eksikliklerinin, sorumluluklarının hatırlatıldığı, gösterildiği eleştiri ortamı, ilişki ve sürecinden memnun olmalıdır. Vaka bunun tersi ise burada İslam’a aidiyet noktasında ciddi bir problem var demektir.

Ortada ciddi anlamda rahatsız edici bir durum söz konusu. Hem emri bil maruf nehyi anil münker ilkesi her daim ağızlara pelesenk oluyor hem de bu sözün içeriğinin zıddına eleştirisizlik hâkim kültür ise burada Müslüman şahsiyet ve ahlak açısından düşündürücü bir durum söz konusu. Eleştiriyi varoluşsal bir tehdit gören Müslüman fert ya da cemaat gerçeği ise dramı artırmaktadır. Hep “olumlu ve pozitif” içerikli sözleri duyma temelinde hareket eden modern insanı anlıyoruz. Menfi ve olumsuz konuşma ya da eleştirilerin, muhatabı, “depresyon ve psikolojik çöküntü”ye uğratması anlaşılabilir peki, Müslümana ne oluyor? Aslında modern tasavvurda bile eleştiri çok merkezde rol oynamıştır. Müthiş denilebilecek derecedeki değişim ve dönüşümü mümkün kılan en önemli etmenlerin başında eleştiri olgusuna verilen değerdeki mahiyet değişimi yatıyor denilebilir. Örneğin Kant’ın bilginin ilkelerini, sınırlarını ortaya koyma açısından eleştiriyi anlamlandırma ile Marx’ın diyalektiğe dayalı devrimci düşüncenin, dünyanın değiştirilmesini mümkün kılan fikrin zorunlu unsuru olarak eleştiriyi anlamlandırması en başta verilebilecek iki örnek. 

Depresyona Sokan Eleştirinin Gücü

Modern insanın haleti ruhiyesinin sağlıklı olmamasının ya da çok kolay bir şekilde bozulmasının gerekçelerinden biri ikili ya da sosyal ilişkilerinde eleştiri oklarına dayanma gücünün zayıflığıdır. Motivasyon dedikleri ilişki biçimi de en nihayetinde içeriği sadece “olumlu” denilecek boyut ile sınırlı. Eleştirel cümleleri “duymak” gününün zehir olması ya da uykularının kaçması anlamına gelir. İlerlemiş hali ise kafaya takma halidir ki akıbeti daha kötüdür. Onun için mürşid-i modern hekimi ruhiyat tedavi esnasında der ki: Olumsuz sözcüklere kulağını kapa hatta mümkünse o ortamlardan kaç! Oysa Müslüman, teoride ne yapar? Önce şükreder, kendisini gözleyen bir göz var diye. İkincisi eğer eleştiri doğru ise eleştirene medyunu şükran durumu doğar. Çünkü Allah’ın huzuruna bir yanlışla daha çıkmasının engellenmesi fırsatı doğmuştur.

Ne yazık kiMüslümanlar ve İslami cemaatler eleştiriden hoşlanmıyor. Eleştirmiyorlar ki eleştirilmesinler. Eleştiriyi ancak bir silah olarak kullanma durumu yaygın. Bugün muhatap olduğumuz Müslüman profili ile cemaatlerin varoluş biçimi, ilişki biçimi, mücadele biçimi ve niyeti bir muhasebe fırsatının temel dinamiği olacak eleştiri olgusuyla yakınlık mesafesini de belirler. Modern insanın sahte, süfli ve imaja dayalı varoluşunun bir benzerini yeşil tonda üreten, düşünce ve eylemine müdahaleyi daha doğrusu eleştiriyi “mahrem” alana tecavüz gibi gören tasavvur kayması niceliksel yoğunluk-niteliksel azlık ilişkisinin doğmasına sebep olmakta. Oysaki bir bilinç evresinin önemli bir durağı olarak eleştiri hamlesini içselleştirmiş ve sürekli hale getirmiş bir varoluş, mevcut zaaflı halden çıkış imkânı verecektir.

Kültürümüzde nezaket olsun diye çirkin olmuş yemeğe güzel olmuş demek, ev sahibi odadan çıkınca gerçeği arkasından konuşmak, karşıdaki kırılmasın diye tutulmayacak sözler vermek sonra bir bahane bulup sözünü tutmamak gibi toplumsal hayattan başlayarak ikiyüzlü insanlar üreten zaaflı bir yapımız ile cemaatlerin oluşturmuş olduğu vasat arasında fark neredeyse yok derecede az. Belki de onun için en başta çocuklarımızdan başlayarak gerçekle yüzleşen bir kültür oluşturmamız gerekiyor. Karşıdakini eleştiride bundan istifade edecek insanlar nasıl yetiştirilir üzerinde durmak gerek. Her eleştiride dibe vuran, plağı tekrar başa saran zayıf karakterli insanlarla toplum değiştirilmez ve dönüştürülmüyor da.

“Ümmetim Hata Üzere İcma Etmez!”

Allah Resulüne (s) isnat edilen rivayetteki “Ümmetim hata üzere icma etmez.” sözü umumiyetle ümmetin icmaına delil olarak değerlendirilir. Ümmet yani selef bir konuda icma etmiş ise o doğrudur denilmekte. Oysa Nebi-yi Ekrem (s) bu tavsiyesinde Müslümanların çoğunluğu yanlış yapsa dahi en azından bir grup buna karşı çıksın, uyarsın buyurmaktadır. Hiçbir problem yokmuş gibi davranma yerine “Durun ey kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” diyecek bir zindeliği, dinamizmi, basireti, uyanıklığı, farkındalığı müminler yakalasın kastetmekte. Müslümanlar yanlış yapsa da kahir ekseriyeti hata üzerinde olsalar bile muhakkak içlerinden birileri bu duruma karşı çıkmak ve onu ıslah etmek için harekete geçeceklerdir. Maalesef eleştirinin kültürümüzden uzak olmasının etkilerinden birisi olarak bu hikmet dolu hadisi yanlış anlama ortaya çıkıyor.

İslam ümmetine her daim tarihsel sorumluluğunu hatırlatan bu hadisi doğru anlayan bir Müslüman perspektifi, haliyle eleştiriden korkmaz. Varoluşu anlamlandırma biçiminin merkez unsuru olarak eleştiriyi şahsiyetinde kurumsallaştırırken İslamilik iddiasındaki cemaat de yapısal bağlamda bunu inşa etmeye çalışır. Eleştiriyi varoluşunu tehlikeye atan bir tehdit olarak değil onu ıslah, tashih, inşa edecek bir imkânolarak görmeye çalışır. Eleştirinin hangi bağlamda kime, ne zaman, nasıl, hangi araçlarla, hangi tarz ve içerikte yapılacağı ise en az eleştiri kadar önemli olan hikmet, basiret ve ferasetle ilgili bir boyuttur. Rabbimiz bize hatalarımızı, eksikliklerimizi, yanlışlarımızı görme fırsatı verecek eleştiri nimetinden bizleri mahrum etmesin; her daim nefsiyle yüzleşmekten çekinmeyen bir şuurla donatsın. Kendimizi, ailemizi, cemaatimizi, ümmetimizi yanlışlığa düştüğünde sadece rıza-yı ilahi için eleştirecek müminlerden mahrum eylemesin!

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR