1. YAZARLAR

  2. Eyüp Sabri Togan

  3. Dünya Medyasının Gözüyle 14 Mayıs Seçimleri

Dünya Medyasının Gözüyle 14 Mayıs Seçimleri

Mayıs 2023A+A-

Dünyada çeşitli medya kuruluşları, Türkiye’nin 14 Mayıs seçimlerini yakından takip ediyor. Belli medya organlarının Recep Tayyip Erdoğan’a zaman zaman tıpkı muhalefet partileri gibi tavır koyan bir yayın ilkesi güttükleri anlaşılıyor. Bunun tersi Erdoğan iktidarına destek veren örnekler de az değil. Çeşitli düşünce kuruluşları, uluslararası ilişkiler, güvenlik meseleleri bağlamında daha esaslı resmî veya gayri resmî değerlendirmeler yaparken, The Economist Intelligence Unit gibi medya kuruluşları ekonomi odaklı yaklaşımları tercih ediyor. Geniş fotoğrafta, dünya kamuoyu belki farkında değil ama Türkiye’deki iktidar-muhalefet bölünmesine benzer bir kırılma içinden seçimleri anlamlandırmaya çalışıyor.

Sosyal Medya Faktörü

Bünyesinde Bild, Die Welt gibi yayınları bulunduran ve 15 bin medya çalışanı ile dünyada haber trendlerini etkileyen ‘Politico’ haber sitesinin seçimlerle ilgili değerlendirmelerinin algı üretmeye endeksli olması dikkat çekiyor.

“Sosyal medyada Erdoğan aleyhtarı kanaatler mevcut iktidarın sonunu getirir mi?” başlıklı yazıda sosyal medyanın yanı sıra internet kısıtlamalarının toplumun çeşitli kesimlerinde karşılık bulduğuna dair yorumlar yapıldı. ‘Politico Avrupa’ seçimi Erdoğan’ın kaybetmesi durumunda yolsuzluk dosyalarının açılacağını ve bu konuda muhalefetin hesap sorma kararlılığını hatırlatmaktan da geri durmadı. Jamie Dettmer’ın iktidarın seçimleri kaybetmesi durumunda İstanbul seçimlerinde olduğu gibi yargı eliyle bir itiraz mekanizmasını devreye sokmasının muhalefeti ‘endişelendirmesi’ gerektiğini salık vermesi de muhalefete “Teyakkuzda olun!” mesajı olarak okunabilir.

Fransız Le Monde gazetesi, yaklaşan seçimler öncesinde Erdoğan iktidarının siyasette manevra alanının daraldığını ve 6 Şubat depreminin iktidara oy kaybettirdiğine ilişkin gözlemlerini paylaşıyor. Ülkenin parasal rezervlerinin kriz derecesinde eridiğini bildiren Le Monde’a göre bu olumsuzluk kamuoyu yoklamalarına yansıyarak açıkça bir oy kaybına yol açtı.

İngiltere’de yayınlanan Telegraph gazetesi ise sınır güvenliği adı altında Kılıçdaroğlu’nun Suriyeli mülteci düşmanlığını öne çıkararak popülizm adına seçmene verdiği vaatten alıntı yaptı: “Kısacası biz Suriyeli misafirlerimize ‘güle güle’ diyeceğiz. İktidarımızın ilk haftasında, sınırlarımızdaki bütün yasadışı geçişlere son vereceğiz.”

Economist’ten Seçim Tahmini

The Economist dergisi İstihbarat Birimi raporunda Agathe Demarais ve Adeline Van Houtte bir seçim analizinde bulundu. Bu analize göre seçimi Erdoğan kazanacak. “Çünkü muhafazakâr seçmeni halen elinde tutuyor, güçlü bir profil çizmeye devam ediyor ve medya kontrolüne sahip. Seçim ekonomisini başarıyla kullanarak düşük faizli krediler ve toplumun hemen her kesimine yönelik faydalandırıcı uygulama ve vaatlerini sürdürüyor.” şeklinde yazan Van Houtte buna karşı cari açık, hayat pahalılığı gibi sorunların Erdoğan’ı zorladığını kaydetti.

Alman Uluslararası Güvenlik İşleri Enstitüsü (SWP) adına analiz yapan Edgar Şar ise Türkiye ekonomisinin seçimlerin önünde seçmen tavrını bekleyen en etkili faktör olmadığını ancak kim seçilirse seçilsin ekonominin acilen çözüm bekleyen ciddi bir mesele olarak masada durduğunu yazdı.

Şar, muhalefetin olası bir Erdoğan sonrası ortak deklarasyonuna ilişkin, dış politika alanında köklü bir değişiklik beklenmediği halde aralarında bir uzlaşının görünmediğini yazdı. İktidar olmaları halinde aralarındaki uyum ve uzlaşının pek kolay olmayacağı, buna rağmen Türkiye’nin AB ve Atlantik merkezli dış politikasının değişmeyeceği tahmininde bulundu. Şar, bu nedenle Rusya ile mevcut ilişkilerin korunacağı öngörüsünü dile getirdi. Muhalefetin, Erdoğan’ın Şangay İşbirliği Teşkilatı gibi alanlardaki dinamik yakınlığını açıktan olmasa da eleştirdiğine değinen yorumda, muhalif bloğun seçimleri kazanması durumunda gerek Şangay, gerek Güney Doğu Asya İşbirliği Örgütleri ile yakın temaslar kurmasını beklediğini kaydetti. Erdoğan’ın kaybetmesi durumunda, uluslararası ilişkilerin şahıs merkezli olmak yerine -muhalefetteki çok parçalılığın da etkisiyle- kurumsal bir zeminde yeniden tanımlanacağına ve bu durumun, AB ile daha yakın ilişkiler kurulmasına yarayacağına işaret etti.

Rus Konseyi (Russia Council) analizi seçimlere yönelik Rus resmî bakışının ipuçlarını veriyor. Amur Gadzihev, şunları yazdı: “Son anket sonuçlarına göre Erdoğan yüzde 42 oy alıyor. Bu oy oranının mevcut zor ekonomik durumda fena bir oran olmadığını belirtmek gerekiyor ancak bu, Erdoğan'ın koalisyonunun seçimleri kazanması için yeterli olmayabilir. Belki de Türk yetkililerin Suriye'nin kuzeyindeki Kürt güçlerine karşı askerî operasyonlar başlatmasının nedeni buydu. ‘Suriye Kürdistanı’ planlarına ezici darbe ile sonuçlanabilecek bir başka başarılı operasyon, yaklaşan seçimlerin arifesinde Erdoğan ve partisinin konumunu güçlendirebilirdi. Bu arada, kamuoyunun artık yeni bir Suriye cephesinden daha az endişe duyduğunu gösteriyor. Dahası, askerî operasyon (ancak) olası bir yeni mülteci akını bağlamında mümkün gözüküyor. Bu şartlar altında Suriye ile ilişkilerin normalleşmesi ağır basan bir olasılık.”

Ekonomiye Vurgu

Middle East Eye’daki analizde David Hearst, “Erdoğan, eğer kaybederse sebebi enflasyon ve hayat pahalılığıdır.” diye yazdı. 2018 yılında ‘Ekonomi mi istikrar mı?’ sorusuna halk, ‘istikrar’ cevabını verirdi, bugün ise halkın cevabının ‘ekonomi’ olduğunu dile getirdi.

Erdoğan’ın seçim kaybı şüphesiz Berlin’den Washington’a kadar şampanya patlatacak bir sevinç yaratacak, bu açık. “Ama bu Türkiye ve Ortadoğu için iyi olacak mı?” sorusunun peşine düşen yazar, muhalif kesimlerden büyükelçi ve yetkili kimselerle konuştu. Buna göre Kılıçdaroğlu’nun dış politika danışmanı Ünal Çeviköz, AB, NATO ve uluslararası toplum ile ilişkileri normalleştireceklerini kaydetti. Türkiye’nin Libya’da sürdürdüğü müdahil politikadan arabulucu duruma geçiş niyetleri olduğunu ifade etti. Hearst, Çeviköz’ün açıklamasını, “Söylemesi kolay uygulaması zor.” olarak değerlendirdi.

Çeviköz’ün ayrıca CHP’nin Suriye politikasını üç ayaklı gördüğünü belirten yazar bunları şöyle not etti: 3.7 milyon Suriyeliyi geri gönderilecek, Esed ile görüşme sağlanacak ve Suriye iç savaşında doğru tarafta durularak düzeltmelerde bulunulacak! “Peki, Esed ile savaşmış muhalefete ne olacak?” sorusunu sırıtarak karşılayan CHP yetkilisi, “Şam’ın güvenini kazanmak da İdlip’ten el ayak çekmemiz de zaman alacak.” şeklinde görüş bildirdi.

“Ukrayna için dış politikanız nedir?” sorusuna ise muhalefet yetkilisi iktidar olmamız durumunda, “Ukrayna’nın yanında yer alacağız.” cevabını verirken, CHP Parlamento Grup Sözcüsü Özgür Özel, Türkiye’nin mevcut politikasını doğru gördüklerini, son tahlilde ne Ukrayna’yı ne de Rusya’yı büsbütün tatmin edeceklerini söyledi. David Hearst, CHP’li yetkililerin AB yaptırımlarına tamamen uymayacaklarına ilişkin sözlerini gündeme taşıdı. Bu sözler, CHP’nin Rusya tercihini öne çıkararak ağırlıklı destek verebileceklerinin sinyalini de vermekte. Bu ihtimal, Hearst’ın analizinde işaret ettiği, Akkuyu Nükleer Santralinin kim iktidar olursa olsun faaliyete geçecek olması nedeniyle, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik tavrı yumuşak tutacağı yorumunu güçlendiriyor. Ayrıca muhalefetin Katar sermayesine ‘dur’ diyerek yabancı yatırımcıları ürküttüğü bir durum, Türkiye’nin en çok ihtiyacı olduğu sırada en son isteyeceği şeydir.

Yazının son bölümünde, hata ve eksiklerine rağmen Erdoğan’ın sadece Türkiye için değil, Ortadoğu için de değerli bir lider olduğu ve onun yönetimindeki Türkiye’nin bağımsızlıkçı politikasının bütün bir bölge için önemi vurgulanıyor.

En Önemli Seçim

Politico’nun ‘Türkiye Gözlemleri’ köşesinde 14 Mayıs seçimlerinin Avrupa ve Ortadoğu üzerindeki etkileri irdeleniyor. Nektaria Stamouli, “2023’ün En Önemli Seçimi: Türkiye” başlıklı yazıda, Batı’nın, Erdoğan’ın seçimi kazanması halinde dinî muhafazakâr modeli ile bölgesel gerilimi tırmandırma riskinden endişe duyduğunu yazdı. Yorumda, “Seçim, Avrupa ve Ortadoğu’nun güvenliği konusunda büyük bir baskı yaratacak. Seçim sonucu, Türkiye'nin NATO ittifakındaki rolünü; ABD, AB ve Rusya ile ilişkilerini; göç politikasını; Ukrayna'daki savaşta Ankara'nın rolü ve Doğu Akdeniz'deki gerilimleri nasıl ele alacağını da belirleyecek.” ifadeleri yer aldı.

Yazıda, muhalefetin seçimleri kazanması halinde, AB ile ilişkilerin yeniden canlanacağı ve çeşitli liberal reformlarla hukuk devleti, medya özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı konularında adımlar atılacağı yönünde güven olduğu mesajı veriliyor. Muhaliflerin Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını sağlayacakları sözlerine de yer veriliyor.

Risk analist şirketi Teneo’un yöneticisi Wolfango Piccoli, muhalefetin AB ile sıcak ilişki tercihlerine rağmen Türkiye’de azımsanmayacak bir Batı karşıtlığı olduğuna işaret ediyor. Piccoli, ittifaktaki partilerin dağınıklıklarının ve görüş farklılıklarının ortak bir dış politika seyri izlemelerine engel olacağı, tek ortak noktalarının Erdoğan karşıtlığı olduğu değerlendirmesinde bulunuyor. Fransa ve Avusturya’nın Türkiye ile AB ilişkilerini canlandırma yanlısı olmadıklarına da dikkat çekerek AB ile topyekûn bir iyileşme sürecinin zorluğuna değiniyor.

Muhalefetin Türkiye'nin İsveç üzerindeki vetosunu sona erdirme taahhüdünde bulunduğu hatırlatılırken, yeniden seçilecek bir Erdoğan’ın ise İsveç’e karşı veto kartından vazgeçmesinin beklendiği görüşüne yer veriliyor.

Edam Başkanı Sinan Ülgen’in Türkiye'nin Rusya ile ilişkisinin büyük ölçüde Putin ve Erdoğan arasındaki ilişki tarafından yönlendirildiği ve bunun değişmesi gerektiği yönündeki sözlerinin yanı sıra, “Başka hiçbir Türk lider Putin ile aynı türden bir ilişkiye sahip olamaz, daha mesafeli olur. Muhalefetin seçimi kazanması, Türkiye'nin Rusya’ya yaptırımlara (tümüyle) katılacağı anlamına gelmiyor. Ancak yine de Türkiye-Rusya ilişkisi daha şeffaf olacaktır.” açıklamaları yer aldı.

Türkiye son aylarda Yunanistan'a karşı saldırgan söylemini artırdı. Hatta Erdoğan, Atina'yı bir füzenin vurabileceği uyarısında bulunmuştu. Ancak son zamanlarda Türkiye'de meydana gelen yıkıcı depremlere Yunan hükümeti ve Yunan toplumunun hızlı tepki vermesi ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın ziyareti ikili ilişkiler için yeni bir zemin oluşturdu.

Dendias, Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte, Türkiye'nin 2025-26 için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde daimi olmayan üyelik kampanyasında Yunanistan'a oy vereceğini ve Yunanistan'ın Türkiye'nin BM Genel Sekreterliği adaylığını destekleyeceğini duyurdu. Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos ve Göç Bakanı Notis Mitarachi, Türkiye'yi ziyaret etti. Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar, Akdeniz ve Ege'nin iki ülke arasında bir “dostluk denizi” olmasını umduğunu söyledi ve “İki ülke de seçime gidiyor. Bu her iki ülkenin önünde yeni bir ufuk açacaktır… Türkiye ile Yunanistan'ın ikili sorunlarında yakınlaşması, daha çok taraflı bir format olan Doğu Akdeniz'deki diğer sorunların ele alınmasında koordinasyonu kolaylaştıracaktır.” dedi.

Yunanlar, Kıbrıs ve EastMed'in Türkiye'nin dış politikası için temel olduğunu ve başka hükümetle pek bir şeyin değişmeyeceğini düşünüyorlar. “Fark daha çok tarz olacaktır.” beklentisi ağır basıyor.

Carnegie Enstitüsünden Analiz

Carnegie Uluslararası Barış Enstitüsü, 14 Mayıs seçimlerinde Suriye-Türkiye ilişkileri ele alındı. Esed ile yakınlaşmanın İdlip’teki HTŞ gibi muhalif gruplar tarafından da istenmediğini ve gerçekçi bulunmadığını kaydeden Pierre Bousselin, hazırladığı raporda, Erdoğan’ın kazanması veya kaybetmesi arasındaki büyük farka değindi. Erdoğan iktidarının devamının Suriye politikasında devamlılık anlamına geleceğini ancak kayıp durumunda PKK karşıtı siyaset pek değişmese de Suriye muhalefetini muhatap alan politikaların değişme riski olduğu hatırlatıldı.

Foreign Policy dergisinde, “Bir Türk Cumhurbaşkanlığı Seçimini Kaybederse Ne Olur?” başlıklı yazıda Reuban Silverman, Erdoğan’ın Ahmet Necdet Sezer’in olumsuz anlamda büyük katkısıyla, 2002 öncesi koalisyon partilerine yabancılaşan seçmeni yanına çekerek yükseldiği değerlendirmesini yaptı. Daha uzak tarihe mercek tutan yazının ilgili bölümünde ise “Erdoğan, Demokrat Parti öncülerinin (27 Mayıs darbesi sürecinde) ordudan gördükleri kötü muameleyle özdeşleşmekten adeta hoşlanıyor. Yine de Erdoğan'ın kafasında Demokrat Partililerin, İnönü'ye ve diğer mağlup muhaliflere nasıl davrandığının hatıraları olabilir. Mevcut Türk muhalefeti onu sık sık yozlaşmış bir diktatör olmakla suçluyor, bu da kendisinin veya ailesinin görevden alındığında kovuşturmayla karşı karşıya kalma ihtimalini doğuruyor. Erdoğan bu suçlamaları ciddiye alıyor. Muhalefet liderleri bu tür açıklamalarından dolayı para cezasına çarptırıldı ve yargılandı.” ifadeleri yer aldı. Silverman, değerlendirmesinde ayrıca, muhalefetin sadece iktidara yönelik eleştiri yöneltmek yerine seçmene olumlu mesajlar vererek 2019 yerel seçimlerinde kendilerine kazandıran yapıcı stratejiyi uyguladıkları gözleminde bulundu.

Azerbaycan Medyası

Azerbaycan’da hükümet yanlısı medyada Erdoğan desteği açık ara baskın görünüyor. Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında Türkiye’nin katkı veren rolünü unutmayan Azeri medyası bu durumun sürmesinin Erdoğan’ın seçilmesiyle ilişkili olduğunu öne çıkarmakta. Azeri muhalif medyası adına Bakü’de yaşayan Shahin Jafarli ‘Eurasianet’ haber sitesine verdiği demeçte, Türkiye’nin son aylarda Ermenistan ile yakınlaşmasının Türkiye’nin Azerbaycan desteğini sorgulamaya açık hale getirdiğini yazdı. Öte yandan Azerbaycan'ın önde gelen haber ajanslarından biri olan ‘Report.az’, geçen hafta Bakü'nün sürekliliğe olan düşkünlüğünü vurgulayan bir köşe yazısı yayınladı. “Erdoğan'ın Liderliği: Türkiye Yüzüncü Yılına Doğru Adamla Giriyor” manşetiyle, Erdoğan hükümetini modern Türkiye Cumhuriyeti'nin 100 yıllık tarihinde ‘en uzun ömürlü ve en kararlı hükümet’ olarak övdü. Ülke içinde yayın yapan tüm kanallar gibi Aliyev rejimini destekleyen Azerbaycan devlet televizyonu ITV, 14 Nisan'da Erdoğan'ın seçim kampanyası konuşmasından alıntılar yaparak altı dakikalık bir klip hazırladı.

Mısır Medyası

Mısır’ın en eski gazetelerinden Al-Ahram gazetesi ister muhalefet kazansın ister AK Parti, ‘Türkiye-Mısır ilişkilerinde iyileşme olmalı’ çağrısı yaptı. Türkiye’nin Mısır yakınlaşmasının ardından yatan gayeyi de ifşa eden Abdurrahman Salah, Müslüman Kardeşlerin elini bir kaldıraç etkisiyle zorlaştıracağına kısaca değindi. Libya’dan Akdeniz’de strateji ve ekonomik işbirliğine kadar pek çok alanda işbirliği parametrelerini masaya yatırdı. Mısır’ın mevcut haliyle Türkiye’ye muhtaç olduğu yazıda açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Mısır’ın Etiyopya ile baraj yapımından kaynaklanan gergin ilişkilerinin Türkiye’nin girişimleriyle çözülmesi beklentisine dek pek çok alanda Türkiye ile dayanışmanın faydaları yazının ana teması. Seçimde muhaliflerin kazanmasının neredeyse otomatik olarak Mısır-Türkiye ilişkilerinin kapısını açacakken, yeniden seçilen bir Erdoğan’ın İslamcı retoriğe sığınma gereği olmayacağı için (Rabia) işareti gibi sembollere başvurmadan daha sakin ve (Sisi lehine) bir yakınlaşmaya açık olacağı iddia edildi. Salah, köşe yazısında, bu ılımlı politikaların Mısır’ı Astana sürecine dâhil ederek Esed rejimini rahatlatacağını umduğu afaki projelere ve Mısır’ın dış politika arayışlarındaki hayallerine yer verdi.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR