Cezayir İslami Hareketi
70'li yılların sonu ve 80'li yıllar İslami mücadelenin tüm dünyada hızlı bir yükseliş yaşadığı ve uluslararası siyasi konjonktüre ağırlığını koyduğu yıllardır. Kelim Sıddiki'nin "Global İslami Hareket" olarak tanımladığı bu oluşumun nüveleri aslında çok daha önceleri İhvan-ı Müslimin'in İslami bir yönetim için Cemal Abdünnasır'la çetin bir mücadeleye girdiği 50'li, 60'lı yıllara rastlar. Zannedildiğinin aksine, İran İslam Devrimi, evrensel İslami hareketin temellerini atmamış, ancak mücadele yönteminin sorgulanmasına, devrimci zihnin inşasına neden olması hasebiyle İslami anlayışın değişmesine ve siyasi olaylara yeni bir yaklaşım getirilmesine katkıda bulunmuştur. 80'li yıllar ise tüm dünyayı etkisine alan İslami bir dalgaya şahit olmuş bu yüzden de İslami hareketlerin altın çağı olarak nitelenmeye hak kazanmıştır. Özellikle Filistin'de intifada, Lübnan'da İslami Direnişin Siyonist düşman güçlerine karşı gösterdiği büyük başarı, sonuca ulaşmamış olsa da Mısır, Suriye, Tunus gibi ülkelerde müslümanların iktidarları devirme girişimleri tüm İslami çevrelerde heyecan yaratmış, İslami hareketlerin Ortadoğu'da işbirlikçi iktidarları devirmek üzere olduğu ve geri dönülemeyecek bir sürece girildiği şeklindeki bir kanaat İslami mücadeleye gönül veren müslümanların zihninde oluşmuştur. Bu heyecan dalgasının İslami uyanışa yeni bir dinamizm kattığı ve müslümanlar açısından büyük olumlulukları içinde barındırdığı söylenebilirse de İslami hareketleri vaktinden önce rejimlerle çatışmaya sürüklediği ve müslümanları hazırlıksız yakaladığı göz önünde bulundurulduğunda bu olayların daha soğukkanlı bir şekilde değerlendirilmesi zarureti ortaya çıkmaktadır. Söz konusu soğukkanlı değerlendirme çerçevesinde üzerinde durulması gereken nokta, hem yerel hem de global düzeyde İslami hareketlerin kazanım ve kayıplarının bir muhasebesinin ve bu hareketlerin nerelerde yanlış yaptığının değerlendirilmesi anlamında sağlıklı bir özeleştirinin yapılmasıdır.
Bu anlamda tüm İslami hareketler gibi Cezayir İslami hareketinin de geldiği nokta itibariyle yaşadığı tecrübeler, bizim açımızdan çıkarılacak derslerle doludur. Hareketin yükselişi, İslami hareketlerin rejimlere açıkça meydan okuduğu ve modern dünyayla İslami hareketler arasında bir hesaplaşmanın başlangıcı olarak nitelenebilecek bir radikalleşme dönemine rastlar. Bu itibarla da FIS, söz konusu heyecan dalgasının etkisinde kalmış, özeleştiri ve otokontrol mekanizmasını örgütsel anlayış içerisinde yerleştirebilme şansını çok az yakalayabilmiş bir hareket olarak kendisini mücadelenin sıcaklığı içerisinde bulmuştur.
Cezayir İslami hareketinin somutlaştığı bir yapı olan FİS, her şeyden önce farklı fraksiyonlardan oluşan bir cephedir. Dolayısıyla da geniş bir halk muhalefetinin taşıdığı olumluluk ve olumsuzlukları bütün boyutlarıyla yaşamaktadır.
FIS Değerlendirmesi
FIS diğer İslami hareketlerle karşılaştırıldığında vaktinden çok daha önce iktidarla yüzleşmiş ve ölüm-kalım mücadelesi vermek zorunda kalan bir hareket olarak müslümanların gündemine girmiştir. FIS'in şu anda çektiği sıkıntıların kaynağı, henüz yapısını oturtamadan ve kadrolarını-nın mücadelenin tüm boyutlarını göğüsleyebilecek yeterlilik düzeyine ulaşmalarına imkan tanıyacak bir eğitim sürecinden geçmesine fırsat bulamadan kanlı bir iktidar mücadelesiyle karşı karşıya kalmasıdır. Birçok hareketten meydana gelen bir cephe olmanın getirdiği dezavantajlar da FIS'in karşı karşıya bulunduğu problemleri daha da çetrefilli bir duruma sokmaktadır. Siyasi kadrolar arasında anlaşmazlıklar, ülke içinde olup bitenleri bazen yabancı haber ajanslarından öğrenme boyutuna varan koordinasyonsuzluk, hareketin tam olarak ne yapacağına ve hangi yöntemi izleyeceğine karar verememiş olması tüm bu olumsuzlukların ürünüdür. GIA gibi mücadele ahlakından yoksun, son derece katı ve dar ufuklu bir oluşum karşısında başlangıçta ne yapılacağının bile kararlaştırılamaması dahi, daha işin başında İslami anlayışın temel ilkelerinde bile asgari uzlaşma sağlanamamışınım gösteriyordu. Bunun yanında Cezayir'de askeri cunta tarafından yapılan darbenin hemen ardından FIS tarafından yayınlanan bildirilere göz atıldığında görülecektir ki, bu bildirilerde Cezayir İslami hareketinin cuntayı 6 ay sonra devireceği ve İslami yönetimin kurulacağı ilan edilmiş, fakat ilk 9 ay boyunca askeri mücadeleye başlama konusunda bir karar alınamadığı gibi, aradan onlarca 6 ay geçmesine rağmen de vaad edilen bir türlü gerçekleşmemiştir. Cezayir İslami hareketinin daha mücadelenin başında iktidar hayalleri görmesi hem yaşanılan ülkeyi ve toplumu iyi değerlendiremediğini hem de karşı karşıya bulunulan düşmanı yeterince tanıyamadığını göstermektedir.
Şunu belirtmek gerekir ki gerçekçilikten yoksun hiç bir hareketin yaşanılan mücadelenin zorlu aşamalarını katetmesi ve halkı iktidara karşı örgütleyerek mücadeleye ivme kazandırması mümkün değildir. FIS şu anda hiç de azımsanmayacak bir halk kitlesini arkasında bulundurmasına rağmen bu halk desteğini yitirme ve mustazaf kitleler arasında sahip olduğu sempatiyi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Cezayir'de şiddetten bunalan ve her gün yeni çatışmalarla karşı karşıya kalmaktan bıkan halk, yaşanan kör şiddetin durması pahasına tercihini sistem içi çözümlerden yana yapmak zorunda bırakılmıştır. Cezayir'de şu an için gelinen durum, FIS'i tek kurtarıcı olarak gören Cezayir halkının şiddeti yok edeceğine inandığından, son seçimlerde içi kan ağlayarak cunta lideri Emin Zerval'e ve uzlaşmacı politikalarıyla tanınan HAMA5 (İslami Toplum Hareketi) lideri Mahfuz Nahnah'a oyunu verdiğini göstermektedir. Tüm bu gelişmeler zamanın hiç de FIS'in lehine geçmediği, İslami harekete yönelik teveccühün tersine dönme tehlikesiyle karşı karşıya olunduğu tehlikesini haber vermektedir...
Herşeyden önce FIS, seçimlerin iptal edilmesi ve Fransız emperyalizminin desteklediği askeri darbenin ardından sahip olduğu tüm halk desteğini arkasına alarak sokağa çıkmayı ihmal etmesi veya geciktirmesiyle birlikte hareketin seyrini değiştirecek önemli ve stratejik bir hata işlemiştir. Bu hatanın bedelini FIS, verdiği bir çok şehit ve hapiste çürüyen on binlerce üyesiyle çok ağır ödemiştir. Tarihte birçok marksist ve milliyetçi hareketlerin yaşadıkları tecrübeler, silahlı mücadeleyle halk hareketini bir arada yürütemeyen, sadece şiddet ve bombalama eylemleriyle iktidarı devirebileceğini zanneden hareketlerin büyük yanılsamalar yaşadığını göstermiştir. Sadece şiddetle sorunu çözmeye kalkmak, ülkede yaşanan kaosu dallanıp budaklandırmaktan, her gün tekrarlanan şiddet olaylarının ülkeyi kan gölüne ve hayaletler ülkesine dönüştürmekten başka bir işe yaramayacaktır. Cezayir'de yaşanan somut tecrübe bunu göstermiştir.
FIS'in alternatifleri
Yaşanan tüm bu olumsuzluklara rağmen FIS'in önündeki kapıların tümü kapanmış değildir. FIS, bir kısmı kendinden bir kısmı da kendi dışından kaynaklanan nedenlerden dolayı bir takım tökezlemeler yaşayıp, gerilemeler kaydetse de şu anda Cezayir halkının önünde tek sağlam alternatif olarak durmakta, getirilen tüm eleştirilere rağmen Cezayir halkının seçtiği tek siyasi oluşum olma özelliğini hala sürdürmektedir. FIS yeniden bir toparlanma süreci yaşayarak örgütsel yapısını yeniden oturtabilir, ve yeni bir strateji çerçevesinde örgütlenmeye gidebilirse iktidar mücadelesini daha doğru bir çizgiye kaydırabilir. FIS şu anda örgütsel yapının oturtulamama sorununu yaşamaktadır. Çünkü FIS'e seçim süresi boyunca destek verenlerin yaygın kanaatin aksine FIS'in bağlıları değil sempatizanları olduğu ortaya çıkmıştır. Dağa çıkıp savaşanlar FIS'e destek verenlerin çok küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Cuntanın darbeden bu yana uyguladığı vahşet ve lider kadronun tutuklanmasıyla birlikte meydana gelen örgütsel boşluk, halkla hareket arasında kopukluk meydana gelmesine neden olmuştur. Bu fırsattan yararlanan GIA gibi örgütler FIS'in Cezayir'de bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışıp yaptıkları eylemlerle gündemi belirlerken diğer taraftan da Mahfuz Nahnah gibi rejimle uzlaşma içerisinde olan ve izlediği ılımlı politikalarla rejimin takdirini kazanan hareketlerde bu boşluğu seçimler vasıtasıyla değerlendirmek istemişlerdir. Ancak tüm bunlar FIS'i kuşatan olumsuzluklara rağmen onu bloke etmeye yetmemiştir. FIS biraz önce de belirtildiği gibi son tahlilde tercihini İslam'dan yana yapan Cezayir halkının tek umudu olarak kalmaya devam edecektir. FIS masum insanları öldürmeme politikasına ve İslami mücadele ahlakına bağlı kalmaya devam ettiği müddetçe önü açıktır ve hiçbir kuvvet rejimin ve diğer muhalefet hareketlerinin yaşadığı dejenerasyona bulaşmamış ve halkın gözünde hala temiz kalmayı başarmış bu hareketi durdurmaya güç yetiremeyecektir. Yapılan stratejik ve taktiksel hatalar belki belirli gerilemelerin yaşanmasına ya da hedefe belirlenen vakitten geç ulaşılmasına neden olabilir. Ama tüm kurum ve organlarıyla çürümüşlüğü yaşayan, bütün meşruiyet dayanaklarını yitiren rejimin, doğru siyasetlerle beslenmiş mücadele kararlılığını yok etmesini sağlayacak boyutlara ulaşmamıştır. Cuntanın yaptığı seçimler, oluşturmaya çalıştığı parlamento ve tüm bunlarda somutlaşan meşruiyet kazanma arayışları, rejimin çökmesini geciktirmekten başka bir işe yaramayacaktır. CIA'nın Ortadoğu ve İslami hareketler uzmanı Graham Fuller'in Pentagon için hazırladığı raporda FIS'in iktidarının kaçınılmaz olduğunu söylemesi bu gerçeğin yabancı bir ağızdan ifadesinden başka bir şey değildir. İslami hareketleri kendisine düşman ilan eden ve kendisi için tehdit olduğunu ileri süren bir gücün uzmanları tarafından bu gerçeklerin ifade edilmesi, Cezayir İslami hareketinin zaferinin müslümanların temennisinden ibaret bir kuruntu olmadığını göstermesi açısından önemlidir.
Cezayir'de gelinen nokta itibarıyla ülkede 5 senedir cuntayla İslami hareketler arasında yaşanan savaşta şu ana kadar net bir üstünlük sağlanamamıştır. Cunta darbenin ilk yıllarında iddia ettiği gibi İslami hareketlerin kökünü kazıyamamış -ki cunta liderleri ilk verdikleri beyanatlarda "terör'ün kökünü bir kaç ay içerisinde kazıyacaklarını İddia etmişlerdi- buna karşın İslami hareket de cuntayı zannetttiği gibi kısa bir süre içerisinde devirememiştir. Yaşanan 5 senelik kanlı süreç iki tarafın da birbirine galebe çalabilecek güçten yoksun olduğunu göstermiştir. FIS'in bu süreç içerisinde sistematik ve hedeflerleri belirlenmiş bir mücadele stratejisi izleyemediği için rejimi uyguladığı politikalar hususunda geriletmesi mümkün olmamıştır.
Cezayir'de Son Durum
Cezayir halkının çok ağır bedeller ödediği bu süreç, rejim içi hesaplaşmalara neden olduğu gibi FIS içerisinde de bir lakım çatlakların oluşmasına da sebep oldu. Mücadelenin belirginleşmeye başladığı ilk süreçte FIS'in suskunluğu genç kadroların selefi eğilimli ve maceracı GIA'ya kaymasına neden olmuştur. Daha sonra irili ufaklı bazı hareketler de FIS'ten ayrılarak farklı bir örgütlenme tarzına gideceklerini ilan ettiler. Diğer taraftan darbe sonrası Almanya'ya kaçan FIS'in yürütme kurulu başkanı Rabah Kebir ise daha ılımlı politikalar izleyerek hareket içerisinde kendisine gelen yoğun eleştirilere rağmen siyasi çözüm arayışlarına girdi. Bir yandan hareketin cuntaya karşı izleyeceği politika konusundaki farklılaşmalar hareket içerisinde şiddetli tartışmalara yol açarken diğer taraftan da liderlik sorunu gündeme geldi. Amerika'da ikamet etmekte olan Enver Haddam, Rabah Kebir'in Cezayir rejimine siyasi çözüm önerisi getirmesini eleştirirken onun FIS adına konuşmaya yetkili olmadığını öne sürdü. Öte yandan hareketin Avrupa'daki tabanı gelişmeleri memnuniyetsizlikle izliyor ve Rabah Kebir'in politikalarını İslami olmadığı gerekçesiyle eleştiriyordu. FIS içerisinde tüm bu tartışmalar yaşanırken Cezayir içinde yüzlerce masum insan GIA tarafından acımasızca katlediliyor, halk ise yaşanan katliamlar karşısında GIA ve cunta arasında tercih yapmak zorunda bırakılıyordu. FIS'in lider kadrosu ile askeri kanat arasında yaşanan kopukluk ise tüm bu olan bitenlere FIS'in müdahale etmesini ve Cezayir'de yaşanan bu çılgınlığa dur demesini engelliyordu.
FIS düze çıkabilecek mi?
FIS içerisindeki tartışmalar Cezayir'deki mevcut krizin siyasi çözümle ya da rejim yıkılana kadar savaş yönteminin sonuna kadar sürdürülmesi şeklinde özetlenebilecek iki farklı tutum üzerinde odaklanıyor. Siyasi çözüm önerisini Almanya'da ikamet eden ve hareketin ılımlı kanadının temsilcisi, hareketin resmi sözcüsü konumundaki Rabah Kebir savunuyor. Diğer taraftan hareketin Amerika temsilcisi ve parlamento heyeti başkanı Enver Haddam ise Rabah Kebirin yaptığı açıklamaların rejimi meşrulaştırır mahiyette olduğunu, Kebir'in sözlerinin FIS'in resmi politikasını yansıtmadığını ifade ediyor. FIS'in tabanı göründüğü kadarıyla Enver Haddam'ın politikalarına kendini daha yakın hissediyor. Ancak Kebir'in hareket içerisinde güçlü bir konuma sahip olması ve onu destekleyenlerin daha çok kültürlü kesimi oluşturması bu sürtüşmenin tabanın isteği doğrultusunda sonuçlanmasını engelliyor.
Aslında Cezayir'in şu anki durumu göz önünde bulundurulduğunda siyasi çözüm arayışları büsbütün haksız gözükmese de, İslami hareketin sadece siyasi çözüme bel bağlaması ve rejim içerisindeki barışçı yönelimlerden medet umması hareketin zayıfladığı düşüncesini uyandırdığı gibi hareketin mücadele kararlılığında önemli aşınmalara neden olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu noktada siyasi çözüm arayışı içerisinde olanların enerjisini salt bu yönde harcadığı ve mücadelenin yükseltilmesiyle hiç ilgilenmedikleri gibi bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Halbuki cunta bu diyalog çağrılarını "teröristlerle masaya oturulmayacağı" gerekçesiyle sürekli reddettiği gibi askeri çözümün en uygun çözüm olduğu yönündeki beyanatlarını sürekli yinelemektedir. Üstelik cunta kendisine diyalog kurması yönünde gelen uluslararası baskıya rağmen bunu yapmaktadır. Son günlerde Fransa'nın Cezayir yönetiminin FIS'la diyalog kurması gerektiği yönündeki beyanatları iktidar tarafından sert tepkiyle karşılanmış ve bunu içişlerine karışma olarak nitelemiştir. Cuntanın siyasi tutumu bu kadar net iken, İslami hareketin kendisini zaaf içerisinde gösterecek diyalog çağrılarıyla bu krizin çözümlenmesine katkıda bulunması ne kadar mümkündür?
Kaldı ki silahlı mücadelenin çözüm olmaktan çıkarılması, Cezayir içinde bin türlü meşakate ve imkansızlıklara rağmen savaşan mücahidlerin moralini çökertmek bir yana, İslami hareketin rejimi kendisiyle masaya oturtacak bir baskı aracından da yoksun kalması demektir. Halbuki mücadelenin yükseltilmesi, rejimin ekonomik açıdan önemli stratejik noktalarının vurulması, cuntanın nefes borularını kesecek ve belki de bu ileriki süreçte rejimi, FIS'in seçimlerin iptal edilmesiyle birlikte gaspedilen haklarını geri vermeye mecbur bırakacaktır. Eğer rejim siyasi çözüm arayışı içerisindeyse ve içinde bulunduğu krizden ancak FIS'le masaya oturarak kurtulabileceğini düşünüyorsa, rejim kendisini buna mecbur edecek güç kullanımı olmadan bunu yapmayacaktır. Evet belki siyasi çözüm şu anda Cezayir'in içinde bulunduğu şiddet döngüsünden çıkması için geriye kalmış tek seçenek olabilir. Ancak bunun yolu tek taraflı barış çağrıları yaparak rejime "FIS'in sürekli diyalog çağrısı yapması onun çaresizliğini gösteriyor, öyleyse onu yok edene kadar savaşmalıyız" dedirtmekten geçmediğini anlamak gerekiyor. Zaten FIS'in Avrupa'daki ılımlı kanadının da son zamanlarda gittikçe güçlenmeye başlayan FIS'in askeri birimlerine destek verdiği biliniyor. Salt siyasi çözümlere bel bağlayan anlayış eleştirilirken diğer taraftan uluslararası dengeleri gözetecek bir basireti göstermeye ihtiyaç duymaksızın "sonuna kadar savaş" anlayışının siyasi ufuksuzluk olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Gerçek anlamda mücadele en az bedelle en fazla kazanımda bulunmaksa; Amerika-Fransa arasındaki rekabetten yararlanmak, siyasal mücadelenin şiddetini siyasal konjonktüre göre ayarlamak ve gaspedilen haklar iade edildiğinde siyasi çözümü kabul edecek esnekliği göstermek, pragmatizm olarak nitelenerek bir kalemde silinip atılamaz. Bu tür açılımların İslami açıdan yanlış bir strateji olduğunu söylemek ancak dar fıkıhçı bakış açısının yüzeyselliği ve indirgemeciliğiyle açıklanacak bir durumu oluşturmaktadır. Dileğimiz Cezayir İslami hareketinin mücadele azim ve kararlılığını elden bırakmadan "siyasi uyanıklık" gösterebilecek bir yeterlilik düzeyini yakalayabilmesidir.
- Yalancının Mumu Darbecilerin Korkusu
- Darbe Tehdidi Düzenin Tükenmişlik İlânıdır!
- Darbe Çığırtkanlığı Bağlamında Son Olaylar
- Darbeye 'Şeyhülislam’ Fetvası
- Darbelerin Gücü Rejimi Ayakta Tutamaz
- "Türkiye İsrail Değildir" Diyorsak, Tutuklamalar Hukuka Aykırıdır
- Kudüs Günü İsrail'de mi Kutlanmalıydı?
- Tanksever Sol Kemalizm ve Darbe Turnusolü
- Yaygın ve Bulaşıcı Bir Hastalık: Siyasi Tutarsızlık
- Askeri Darbeye Sivil Makyaj
- İtfaiye Erlerinin Ölümü ve Medyanın Timsah Gözyaşları
- Medyanın İki Yüzü
- Olağanüstü Yargı ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri
- Cezayir İslami Hareketi
- Sudan'a emperyalist komplo
- Afgani, İslami Uyanışın Öncüsü ve Temel Taşıdır
- İsar: Mümin Kardeşini Kendisine Tercih Etmek
- Emanet Kavramı
- Devlet, Türk İslamcılığı, Tasavvuf ve Tarikatler
- DGM'ye Hayır Tutsaklara Özgürlük!
- Mahkemeler
- İslam ve Modernizm "Fazlur Rahman Tecrübesi"
- Gözlerimiz Mezarlarınız Olacak!
- Acı
- İnsanı yeşerten nedir