Biz Hâlâ Buradayız!
Toprağın üzerinde gezinenlere söylemekten yorgunum. Bu yüzden gönlümü toprağa dayayıp, dünya ayrılığı yaşadığım dostlarıma geldim bugün. Selviler arasında çıktığım yokuşta dünya ardımda kalırken gerçeğin kapıları önümde bir bir açılıyor. Kendimi bulduğum bu yer dünya içinde başka bir dünya. Burası bugün benim için yeşillikler arasında sessiz bir teselli. Kalanlar için ayrılığın, gidenler için kavuşmanın adı olan bu yere en son gözyaşlarımı bırakmıştım gidişinizin ardından. Şişkin karnında hayat hikâyelerini böylesi büyük bir sükûtla saklayan toprağa bugün ben de derince bir çukur açıp dünyanın omuzlarıma yüklediği dertleri gömmek istiyorum.
Bir de dertleşmek. Bıraktığım gibi olduklarına emin olduğum, "değişmedikleri garanti olan" dostlarımla söyleşmek istiyorum. Evvel zaman içinde, aynı yöne, aynı anda adımlar atıp öfkelerimizi havaya kaldırdığımız yumruklarımıza, umudu kıpırdayan dudaklarımızda dualara ve yüreğimizi titretenleri gözyaşlarımıza kodlamıştık. Kalplerimiz aynı ritimle atarken, inancımız ve umudumuz birdi. Kur'an sesinde içli içli ağlarken dururdu dönen dünya. Rasulümüzün sıddık olan dostu örneğimizdi. Bu yüzden teselli etmiştik karanlık mağaralarda birbirimizi. Ellerimiz birbirine kenetlendiğinde bizi ısıtan kalplerimize mühürlediğimiz inancımızdı. Şimdi siz bırakıp gittiniz ellerimizi. Bizse uzanıp güvenle tutacağımız eller bulamıyoruz bugünlerde. Rüzgâr aynı, güneş aynı, ama sohbet halkalarında yarenlik ettiklerimiz söylemeye dilim varmıyor ama bambaşkalar artık.
Şimdi ey dostlarım, arzın üzerinde söyleştiklerimizin sayısı azaldı. Daha doğrusu eski dostlarımız azaldı. Tadilat olan bir evin eşyaları gibi eskiler yerini yenilere bıraktı. Oysa gözlerim antikacılığa soyunmuş, sanki her daim eski dostları arıyor. Gençlik heyecanlarımı, sevdalarımı, dünyaya meydan okurken akan deli kanımı bilen, pür sessizlikleri bozan muzipçe gülüşlerin ortaklarını, asla aynı yolda yürümekten vazgeçmeyeceğimizi sandığım dostları arıyor gözlerim. Sil baştan anlatmak istemiyorum hiç kimseye bir şeyleri.
Bugün bu mezarlıkta geçmişi yâd etmek, yanı başıma yerleşen yalnızlığı gidermek ve evet şikâyet etmek istiyorum yollarımızı ayırdığımız eski dostları, sözlerimin melekler postasıyla size ulaşmasını dileyerek.
Bir zamanlar karşılaştığımızda dudaklarımızdan dökülen sıcacık selamlar hangi ara mesafeli bir tedirginliğe bıraktı kestiremiyorum. Samimi, hesapsız sohbetlerimiz şimdilerde itinayla seçilen cümlelerle resmileşti. Gereksiz bir tartışmaya şahit olmasın diye bakışlarımızı kaçırdığımız bu sokaklarda bir zamanlar birbirimizi hasretle arardık oysa.
Her şey çok hızlı değişti. Birlikte aynı marşlarda heyecanlandığımız, aynı hayale gözlerimizi kapattığımız dostların birçoğu yok artık. O zamanlar ihanet, sokağımızdan geçmemişti. Dostlarımız ve düşmanlarımız gün gibi açıktı. Sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz tanıma bile ihtiyaç duymazdı. Bugün doğru ve yanlışı tanımlamak için sayfalar dolusu sarf edilen sözler, faydasız ilimden Allah’a sığındığımız gibi uzaktı bizden. Emeklerimiz boşa gitmiş, kocaman hayal kırıklıkları için sabahlamışız meğer. Dünyalar kurup zaferler kazanırken kaybetmeye ve kendimizi yıkmaya yaklaşıyormuşuz meğer. Dostluklarımızın sonuna, kaynamış bir bina gibi olsun diye sıklaştırdığımız safların dağılmasına yaklaşıyormuşuz meğer.
Ey mezarlarındaki sessiz dostlarım! Hatırlıyorum da bir gün bir televizyon programına çağırmışlardı da acemi tedirgin sözlerimin arasında solcu bir dostumun olup olmadığını sormuştu hınzırca sunucu. "Dostluk bizim için farklıdır ama arkadaş olabiliriz." demiştim, diyebilmiştim. Ertesi gün siyah başörtünü heybetli bedeninde dalgalandırarak yanıma gelip “Gel buraya; alnından öpeceğim. Onlarla dost olamayacağımızı söyledin ya aferin sana!” demiştin ey mezardaki dostum. Şimdi ise kâfirden dost edinemeyeceğimizi söylediğim her cümlemden sonra utanılacak bir tanıdıkmışım gibi yüzlerini çeviriyor o tanıdık eski dostlar.
Yağmurlu bir eylem gününde başörtümüz için çıkmıştık copların, robokopların karşısına. Ey mezardaki kara gözlü dostum, sen öyle öfkelenmiştin ki, elindeki şemsiye ile vurmuştun koskoca demir yığını panzere! Şemsiyen yamuldukça imanımızı kavileştirmiştin. Şimdi eylem meydanlarında birçok eksik var. Şimdi hayatta olan ama bizi terk eden eski dostlar “Başörtüsüne uzanan eller kırılsın!” pankartından rahatsız oluyor. Senin bize bıraktığın o güzel imanı terk ediyor. Seni özlediğimiz gibi o güzel imanı da özlüyoruz.
Ve ey mezardaki öğretmenim, dostum! Bize hiç durmadan koşturmayı, İslam için çalışmayı öğretmiştin ya öğrencilerinden bazıları bu çalışmayı şimdilerde başka şeyler içine hasrettiler. Bol süslü laf hazırlayıp konuşmalar hazırlıyorlar. Yerin üstü dinlendirmedi seni ama o güzel yorgunluklarının şimdi burada dinlendirmesi için dua ediyorum. Yerin üstünde uğuldayarak bir değirmen gibi üzerime gelen bu dünyada, hiç bilmediğim bir diyara, sadık kalan dostlarımın yanına hasret duyuyorum.
Hangi ara düşmanla birbirlerini anlayan bir cemaat oluşturduklarını kestiremiyorum. Bir zamanlar tahammül edemeyecekleri cümleleri bu denli rahat, gülümseyerek karşılamayı nasıl başardıklarını anlamam güç. Adaletin ilahi olandan başka bir yolla mümkün olmadığına inanırken, nasıl olup da birçok başka adil dünya kurulabileceği fikrine akıllarını açtıklarını anlamam da.
Farklılıklarla beraber birlikte, hoşgörü içinde yaşamaya dair kurduğun cümleler tüm gerçekleri beraber talim ettiğimiz yitik dostum, senin için birazdan sonlanacak bir oyunun repliğinin bir parçası mı? Yukarıdan aşağı kabullenilemezlerin maddelendiği bildirilerin altındaki imzanın sana ait olduğuna inanmam mümkün değil.
Gün kararıyor. Dünyaya dönmeliyim. Sadık ve sessiz dostlar, "kavuşana dek dosdoğru durma" mücadelesine dönmeliyim. Beni soracak olursanız ben hâlâ buradayım. Tam da bıraktığınız yerde. Sahabe hayatları dinlerken gözlerimizin buğulandığı seriyye ve gazvelerde Muhammed Efendimize gelen okların önüne atıldığımız yerde. Evimizi terk edenler değişen dünya içinde değişmeyen sözlere tutunmamızı kolaycılık olarak adlandırsa da konjonktürü anlayamamakla suçlasa da dünyanın asıl anlamının bu anlayamamanın ardında olduğuna inandığımız yerdeyim.
Kavimleri helak eden ahlaksızlıkları değil, bunu bir hak olarak gören seni anlayamadığım; toprağı kan gölüne çeviren diktatörleri değil, bu diktatöre isyanı hor gören seni anlayamadığım yerdeyim.
Ey mezar dostlarım, beni soracak olursanız, ben hâlâ buradayım!
- Her Hicret ve Muhacir Ensar’ı İşaretler
- Yasakların, Dayatmaların Kaldırılması Kazanımımız; İslami Temelde Bir Sosyal-Siyasal Düzenin İnşası Hedefimizdir!
- Eğitimdeki Değişim ve ‘Tefrik-i Tedrisat’a Yönelim
- Yenilirken Kazanılan Zafer
- Hukuksuzluk Zincirine Yeni Bir Halka: Şahı Merdan Sarı Davası
- Kürtlerden Başka Dost Yok!
- Rus Ayısı, İran Şiiliği ve Amerikan Kartalı Arasında Bölge
- Suriye Çıkmazında Son Durum
- El-Kaide İle Akşam Yemeği
- Allah’ın İradesi ve Sünnetullah Karşısında Komploculuğun İflası
- ABD’nin Yeni Projesi: Komploculuk
- El-Kaide’nin Libya’daki Önlenemez Yükselişi
- Allah Sevgisi Üzerine
- Kurbanlarının Ağzından Baas Zulmü ve Suriye’de Devrim Süreci
- İslam Topraklarında Laik Dayatma
- Mısır Direnişi İçin Şiirler
- Ant İçememek
- Biz Hâlâ Buradayız!
- Son Otobüs Kalkmadan
- cennete giden çocuklara
- Ey Kudüs!
- Kardeşin İçin de İste